• Sonuç bulunamadı

E. Catron‟un ―Tiyatral Diyalog, Yazının Diğer Biçimlerinden Farklıdır‖ baĢlıklı

1.2. Metnin Kodları ve Dil İlişkis

1.2.4. Anlam ve bağlam

Kısaca değinide bulunduğumuz anlam alanlarına paralel anlam değiĢimi konusunda da genel bir açılımda bulunmak gerekir. Konuyla ilgili açılımı aĢağıda kaynağını verdiğimiz Rıza Filizok‟un anlam değiĢimlerine iliĢkin çalıĢmasını temel alarak yapmak yararlı olacaktır182

.

Günümüz anlam bilimi, anlamı bağıntılarda aramaktadır. Bu yönüyle klasik anlam araĢtırmalarından ayrılır. Ancak bu yöneliĢ, klasik anlam araĢtırmalarının tamamen bir kenara bırakıldığı anlamına gelmemektedir. Aksine örneğin mantık biliminin temel anlam araĢtırmalarına tekrar dönülmüĢ ve bu anlayıĢ geliĢtirilerek sonuçları metin analizlerine uygulanmıĢtır. Modern anlam bilimi çalıĢmaları, anlamın daha objektif, daha nesnel olan gözlenebilir dil olgularında araĢtırılmasını sağlamaya çalıĢmaktadır. Ancak bu alan henüz yeni bir araĢtırma alanı olduğundan çok kesin sonuçlara ulaĢılamamıĢtır. Bu alanda ileri sürülen farklı görüĢler, farklı kavramlar büyük bir karıĢıklık yaratmaktadır. Buna karĢın varılan sonuçlar yazın araĢtırmaları için vazgeçilmez niteliktedir ve onlara büyük katkılar sağlamaktadır.

180 Bkz., Prof.Dr. ġerif AktaĢ, Edebiyatta Üslup ve Problemleri, Akçağ Yay., Ankara, 1993, s.28. 181 Bkz., Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-I, s.119.

TanınmıĢ Fransız anlam bilimcisi Pierre Guiraud183'ya göre bir

sözcüğün anlamı o sözcüğün aynı bağlamı paylaĢan diğer sözcüklerle kurduğu iliĢkilere bağlıdır. Her sözcük, bir temel anlama ve bir bağlam anlamına sahiptir. „Kaza büyüktü‟ tümcesinde anlamı belirginleĢtirecek olan Ģey bağlamdır. „Kaza‟ sözcüğünün „ilçe‟ anlamına mı, „beklenmedik kötü rastlantı‟ anlamına mı geldiğini ancak sözün bağlamı belirler. Sözcükler, adlar aslında her kullanılıĢında kesin, tek bir kavramı ifade eder. Bir adın birden çok anlamı varsa, bunlar potansiyel olarak düĢüncede yer alan anlamlardır; belirli bir bağlamda, yani kullanımda ise bu anlamlardan sadece birisi geçerlidir.

Sözcük bir bağlama ait olduğunda onun anlam belirsizliğinden bahsetmek güçtür. Çünkü metinde sözcüğün sözlük anlamlarından sadece birisi gerçekleĢir. Verici, yani konuĢan ve yazar, estetik veya kiĢisel kaygılarla isterse bu kuralı sözcük oyunları, cinaslı kullanımlarla bozabilir. Böyle bir durumda dilin baĢka bir iĢlevi ön plana çıkarılmıĢ olur. O da estetik iĢlevdir. Yazınsal metinlerin, biçemin incelenmesi bir bakıma bu sapmaların incelenmesidir.

Bağlam zamanla bir sözcükte anlam ayrılığı yaratır. „Dolap gözü‟, „bir göz ev‟ gibi kullanımlar „göz‟ sözcüğüne yeni bir anlam kazandırır. Bağlam ayrılıkları zamanla temel anlamda bölünmeler yaratabilir, buradan çok zaman eĢ sesli denilen yeni iki sözcük doğar.

Guiraud, „değer‟ kavramından yararlanarak anlamla ilgili olguları, yani

anlam alanını ikiye ayırır: a- Temel anlamlar, b- biçem değerleri. Bu ayırım, aslında mantıksal anlam ve duygusal anlam ayırımıdır. Dilin Guiraud'a göre iki temel görevi vardır. Bunlardan birincisi mantık görevidir. Dil bu göreviyle zihinde canlanan hayalleri alımlayıcının zihninde uyandırır. Kavrama dayanan bildiriĢim, bilimin ve mantığın amacıdır. Ġkincisi, dilin ifade etme görevidir. Dilin bu göreviyle vericinin duygularını, arzularını, niyetlerini dile getirir. Dilin ifade görevine dayanan anlamları „değer‟ adıyla asıl anlamdan ayrılır ve ifade değerleri adıyla anılır. Örneğin yaprak sözcüğünün sözlük anlamı, bitkinin solunum ve özümleme yapan parçası, kağıt parçasıdır. Bağlam anlamı ise sadece bitkinin solunum ve özümleme yapan parçası biçimindedir. Oysa yaprak sözcüğü metinlerde çok çeĢitli çağrıĢımlar da

183 Pierre Guiraud, Anlambilim, Çev.: Berke Vardar, Multilingual Yabancı Dil Yayınları, Ġstanbul,

yaratır; sonbahar, sararma, güçsüzlük, ölüm gibi. Guiraud, sözcüğün bu ikinci dereceden çağrıĢımlarına „değer‟ adını verir. (Duygu değeri).

Değerler, anlamdan farklı olduklarından özel olarak biçem (üslup) bilimi (stylistique) tarafından incelenir. Öte yandan değerler, anlamın da asli bir unsuru olduğundan anlam sorunuyla da sıkı bir iliĢki içindedirler.

Sonuç olarak Ģunu söyleyebiliriz: Guiraud'ya göre, her sözcükte dört tip çağrıĢım bulunur: a- Temel anlam, b- bağlama ait anlam, c- ifade değeri, ç- sosyal bağlamlı değer. Bir sözcükte bunların dördü de bulunabilir. Bunlardan ilk ikisini anlam bilimi, son ikisini biçem bilimi inceler.

Bu dört tip çağrıĢım arasında devamlı bir alıĢ veriĢ vardır: Ġkinci, üçüncü ve dördüncü tip çağrıĢımlar fazla kullanılırsa, zamanla genelleĢerek temel anlamın yerini alabilir. Buna anlam kayması denir.

Anlam değiĢmeleri, anlam biliminin temel araĢtırma alanlarından birisidir. Eskiden retoriğin önemli bir bölümünü anlam değiĢmeleri incelemeleri oluĢtururdu. Anlam değiĢmeleri, retorikteki adı ile „trope / mecaz‟lar, „sözcük figürleri‟ adı altında eskiden beri incelenmektedir. Bazı dilbilimciler „trope / mecaz‟ları üç durum altında toplamıĢlardır.

a- Anlam geniĢlemesi: Bütün parçayı, cins türü ifade etmek için kullanılmıĢsa anlam geniĢlemesi söz konusudur.

b- Anlam daralması: Parça bütünü, tür cinsi ifade etmek için kullanılmıĢsa anlam daralması söz konusudur.

c- Anlam transferi: Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden baĢka bir sözcük yerine kullanma iĢlemi olan mürsel mecaz (düzdeğiĢmece / ad transferi / aktarması) ve bir Ģeyi baĢka Ģey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazlar, yani metafor birer anlam transferidir.

Bu sınıflandırma, eski olmasına karĢın bize anlam değiĢimini genel çizgileriyle kavrama olanağı vermektedir.

ĠĢaret bilimindeki geliĢmeler sonucunda anlamda benzerlik ve bitiĢiklik bağıntıları anlaĢılınca yeni sınıflandırma ilkeleri benimsenmiĢtir. Wilhelm Wundt,

“Türkiye terörü kınadı”, “Anadolu misafiri sever”, “Dalgalan sen de Ģafaklar gibi ey Ģanlı hilâl” (bkz., http://www.frmtr.com/turk-dili-ve-edebiyati/1438038-mecaz-i-mursel.html) veya “sobayı yaktım”, tırnağımı kestim”, “onun kolu uzundur” gibi… (bkz., Yazın Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1974, s.52.)

çağrıĢımları, benzerlik ilkesine dayananlar ve bitiĢiklik ilkesine dayananlar olmak üzere ikiye ayırmıĢtır. Örneğin devlet dairesine Osmanlılar „kalem‟ derlerdi, burada bitiĢiklik iliĢkisinden doğan bir adlandırma söz konusudur. Yani devlet dairesine eğretilemede olduğu gibi bir benzerlik iliĢkisinden dolayı değil, devlet dairesi ile kalemin bitiĢiklik iliĢkisi içinde olmalarından dolayı kalem denilmiĢtir. BitiĢiklik, zamanla, mekanla ve sebeple iliĢkili olabilir. Buna karĢılık kurnaz birisine „tilki‟ dediğimizde bir benzerlik iliĢkisi söz konusudur. Bu ayırım, ad transferi olgusuyla anlam transferini birbirinden ayrılmıĢtır. Devlet dairesine „kalem‟ demekle; kalem sözcüğünde, kurnaz birisine „tilki‟ demekle tilki sözcüğünde bir anlam değiĢikliği doğar, bu anlam değiĢikliklerinden birincisi ad transferinden, ikincisi anlam transferinden doğmuĢtur.

Günümüzde Gustaf Stern ve Stephen Ullmann iĢaret biliminin ilkelerine göre anlam değiĢmelerini yeniden sınıflandırmıĢlardır. Bu iki yazarın görüĢleri yine Pierre Guiraud'nun Anlambilim adlı yapıtından yararlanarak özetlenebilir.

Stern'in sınıflandırması: DüĢünür anlam değiĢmelerini sebep ve

görevlerine göre sınıflandırmıĢtır. Ona göre anlam değiĢmeleri, dıĢ (dil dıĢı) değiĢmeler ve iç (dil içi) değiĢmeler olarak ikiye ayrılır.

DıĢ değiĢmelerde ad değiĢikliğe uğramaz, adlandırılan Ģey değiĢikliğe uğrar. Bu adın değil, nesnenin değiĢmesidir. „Araba‟ sözcüğü eskiden at tarafından çekilen tahtadan yapılmıĢ bir aracı ifade ediyordu; bugün aynı ad otomobili ifade etmektedir. Bu olguda ad, yani iĢaretleyen hiçbir değiĢikliğe uğramadığı halde anlam, nesnenin değiĢmesine bağlı olarak değiĢmiĢtir. Bu anlam değiĢikliği, dil dıĢı bir değiĢikliğin sonucu olduğundan „dil dıĢı değiĢme‟ olarak adlandırılır.

Ġç değiĢmeler dilbilimsel değiĢmelerdir; dil sistemini etkileyen değiĢmelerdir. Bu anlam değiĢmeleri, dil sistemi içinde ad olsun, anlam olsun, gerçek bir yer değiĢtirmeyi, transferi ifade eder. Stern'e göre üç tip yer değiĢtirme vardır.

1- Söz bağıntısının veya adın yer değiĢtirmesi: Bu, söze ait unsurların yer değiĢtirmesi demektir. Bunun da iki tipi vardır. Birincisi, analoji yoluyla yer değiĢtirme ki, iki gönderge arasındaki iliĢki ayniliğinden doğar. Yine bu da kendi içinde üç tipe ayrılır: a- Morfolojik yapı oluĢumlarındaki yapı analojisi (ad türetme),

b- Bağlantılılık analojisi (bir göndergenin adı yerine yakın anlamlı bir diğer ad kullanıldığında böyle bir analoji söz konusu olur. EĢ anlamlılık böyle bir analojiye dayanır), c- fonetik analoji (ses benzerliğinden dolayı ad değiĢikliği doğar. Buna bulaĢma denir. Ġstanbul'a halk etimolojisiyle Ġslambol denmesi gibi).

Ġkinci yer değiĢtirme ise kısaltma yoluyla yer değiĢtirmedir. Bunun da düĢürme yoluyla kısaltma (örneğin otomobil için, „oto‟ tarzında yapılan kısaltmalar) ve eksilti yoluyla kısaltma (örneğin Büyük Millet Meclisi için, „meclis‟ demek) olmak üzere iki çeĢidi vardır.

2- EĢyayla ilgili bağıntının yer değiĢtirmesi: Ġki gruba ayrılır. Ġlki adlandırma yoluyla, sözcük türetme yoluyla (kasıtlı transferler, figürler). Kasti adlandırma, türetme yoluyla yeni bir kavram yapmaktır. Tamamen kavramsal nitelikli metaforlarda ortaya çıkar. Masanın bir parçasına ayak demek gibi. Diğeri ise kasıtsız transferler. Ġki gönderge arasındaki görünüĢ özdeĢliğinden (örneğin ağaç yaprağı ile defter yaprağı), iĢlev özdeĢliğinden (ırmak yatağı) veya durum özdeĢliğinden (dağ eteği) doğar.

3- Sözcük ve konuĢan kiĢi arasındaki öznel bağıntının yer değiĢtirmesi: Bunun da becayiĢ ve uygunluk, denklik denilen iki tipi vardır.

BecayiĢ, konuĢan kiĢinin nesneye bakıĢ açısından doğan değiĢimdir. KonuĢan kiĢi nesnenin sadece bazı özelliklerini göz önünde bulundurarak onu ifade eder. Bilimsel adlandırma ile günlük dile ait adlandırma arasındaki temel fark buradadır. Bilim, nesneyi temel niteliklerini ifade edecek tarzda adlandırır. Günlük dilde ise nesnenin basit gözlemlerden çıkarılmıĢ, çok zaman tek yönlü bir adlandırması vardır. Örneğin günlük dilde bir nesneyi ifade etmek için kullanılan bir sözcük o nesnenin, örneğin sadece maddesini ifade eder, diğer özelliklerini kapsamaz. „Bilezikleri çaldırdı” yerine „altınları çaldırdı‟ denildiğinde böyle bir becayiĢ söz konusudur. Bazı yazın sanatlarında olduğu gibi parçanın dile getirilmesiyle bütün ifade edilebilir. Bu özellikle dramatik dilde yaygın olarak kullanılır.

Yine, ‗kalem ve kılıç. Bunlardan birincisi daima ikincisine galip gelmiĢtir‘ sözünde „kalem‟ parçadır, bununla anlatılmak istenilen bütün ise „yazar‟dır. Ürünü, üretim yeri ile ifade etmek de bir tür becayiĢtir. „BaĢında bir panama vardı‟ tümcesinde „panama‟ sözcüğü, becayiĢ yoluyla bu ülkeyi değil, bu

ülkede yapılmıĢ Ģapkayı ifade eder. Denklik de becayiĢin özel bir türüdür; zihin eĢyanın yeni bir karakterini sezdiğinde ortaya çıkar.

Ullmann'ın sınıflandırması: DüĢünürün anlam bilimin esaslarına göre

yaptığı anlam değiĢmeleri sınıflandırması ise Ģöyledir:

1- Dilin muhafazakarlığından doğan değiĢmeler: Bunlar, Stern'in dıĢ