• Sonuç bulunamadı

Karşılaştırmalı dilsel bağlamlar

J. Ong, ses-dil-konuĢma iliĢkisi üzerine, ―insanların yaĢadığı her yerde dil vardır;

1.1.4. Karşılaştırmalı dilsel bağlamlar

Ġnsanın onda yaĢayıp, onunla yaĢadığı dilin iki temel boyutu olan konuĢma ve yazı, zaman zaman kendi aralarında hiyerarĢik bir sınıflamaya dahil edilip, insan-dil iliĢkisi bağlamında da çeĢitli karĢılaĢtırmalar süzgecinden geçirilmektedirler. John Lyons‟un ifadesiyle, geleneksel dilbilgisi uzmanları konuĢma dilinin yazı dilinden daha aĢağı bir düzeyde olduğu görüĢüne sahipken, modern dilbilimin ise bu görüĢün bilinçli bir karĢıtı olarak konuĢma dilinin temel ve daha eski olduğuna iĢaret etmektedir127

.

Dil çeĢitleri arasında böylesi bir „nitelik‟ yarıĢtırma edimlerine paralel, ölü dil-canlı dil yakıĢtırması da yapılagelmektedir. Gerçekten de konuĢma bir hareket, yazı ise onun sonucudur. Bazı dilciler dilin doğası gereği canlı, davranıĢ içeren bir hareket olduğunu söylerlerken, yazının cansız olmasından ötürü bir dil sayılmayacağı savında bulunurlar128. Bu özellikle matbaayla birlikte yazının kitap

kapağı arasına alınması örneğiyle sembolik bir kanıt olarak da gösterilmektedir. Yazı son sözün söylendiği bir tamamlanmıĢlıktır. Böylece, herhangi bir hareket ve canlılık göstermeyip, dilin doğası dıĢında „muhatap almama‟ ya da kapalılık özelliği sergilemektedir. Ona soru sorulamaz, iletinin biraz daha açımlanması istenemez, karĢıt söylem geliĢtirilemeyip, iletiĢim yazının ilettiği boyutla sınırlandırılır. Oysa sesin olduğu bir iliĢkide konuĢanın konuĢması o andaki olaya, duruma ve ortama birebir bağlıdır. AnlaĢılmadığını sezdikçe, amacını baĢka tümcelerle açarak, daha iyi anlatma Ģansını kullanır. Ayrıca beden dili de o an, onun en büyük yardımcılarından biri durumundadır129

.

126 Bkz., Dr. Veysel Kılıç, Dilin İşlevleri ve İletişim, Papatya Yayıncılık, Ġstanbul, 2002, ss.73-74. 127 Bkz., aktaran: Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-I, s.85. 128 Bkz., Walter Porzig, Dil Denen Mucize-I, s.105.

Bir diğer ayrıĢım noktaları da yapaylık-doğallık ve bilinçli-bilinçdıĢı edim çerçevesindedir. KuĢkusuz yazı ve konuĢma dillerinden birine „doğal‟ denebilecekse, bu konuĢmadır. Ġnsanın doğal bir yetisi olan konuĢma, bedensel veya ruhsal engeli olmayan herkes ve her kültürde öğrenilip, yapılabilir. Yazı ise yapaydır ve yazının „doğal‟ yazılması olanaksızdır. Konuya bir de yazın diline özgü bir pencereden de bakabiliriz. KonuĢma dili / günlük dil algılama yetimiz içinde kimi toplumsal ve kültürel kalıplarla biçimlenirken ve doğal bir süreci kapsarken, özellikle yazın ürünü olan Ģiir, öykü, roman ve tiyatro metninde kurmaca bir dünya ve onu oluĢturan yapay bir dil söz konusudur130. Bunlara karĢın yazı belli bir bilincin ve bilinçli meydana

getirilmiĢ kuralların yöntemindedir. Oysa konuĢma bilinçli yaĢamı yürürlüğe koymakla birlikte, bilinç düzeyine, bilinç dıĢı veya bilinçaltı kaynaklardan ulaĢmaktadır131

.

Görünenin ardında yatan bu ayrıĢım noktalarının yanı sıra, daha nesnel ve yüzeyde olan diğer farkları da ele alalım. Bunların baĢında kuĢkusuz, konuĢma dilinin pratik, kestirmeci, ekonomik ve dinamik özellikleri ile yazı dilinin ölçülü, kurallı, anlaĢılır ve kalıcılığı dikkat çeker.

Bir diğeri ise ses değerinin ayrıcalıkları diyebileceğimiz bir ayrıĢım noktasıdır. ―KonuĢma dili bir ulusun, bir dilbirliğinin dilinin yazıyla iliĢkili olmayan ve çeĢitli söyleyiĢ özellikleri taĢıyan yönüdür‖132. Burada anahtar sözcük, „söyleyiĢ‟,

yani sesli üretimdir. Gerçekten de çoğu zaman dil derken, yan yana sıralanıp belli anlamlar üreten ses dizgesi anlatılmak istenir. Yazı ise, konuĢma dilindeki seslerin grafilerle gösterilmesi, konuĢma dilinin çizgisel iĢaretlerle simgelenmesidir. KonuĢma ve yazı dilleri birbirlerine ne kadar yaklaĢırsa yaklaĢsınlar özelliklerinden kaynaklı ayrılıklar ortadan kalkmaz. Jest-mimik, vurgu, tonlama, enstonasyon gibi özellikler konuĢmada büyük bir rol oynar. Bunların görevini yazı dilinde belli deyimler ve tümce yapıları, noktalama iĢaretleri yüklense de, ses değerinin artıları karĢılanamaz133

. John Lyons da ―hiç bir yazı dizgesinin konuĢulan dildeki ton yüksekliğini ve aksanın anlam taĢıyan bütün değiĢmelerini yansıtamadığını belirtir‖134. Benzer karĢılaĢtırmayı Ünsal Özünlü de yapar:

130

Bkz., Dr. Veysel Kılıç, Dilin İşlevleri ve İletişim, Papatya Yayıncılık, Ġstanbul, 2002, s.35.

131 Bkz., Walter J.Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür, s.101.

132 Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-I, s.85 133 Bkz., Prof.Dr. Zeynel Kıran, Prof.Dr. AyĢe Eziler Kıran, Dilbilime Giriş, s.111. 134 Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-I, s.84.

―KonuĢma dilinde sözün yanı sıra dil dıĢı yapıların da anlam iletisindeki etkilerinin görülmesine karĢın, yazılı dilde, dil dıĢı yapılar bulunmaz ve yalnızca belirli sayıdaki harfler ve yazım kuralları tüm konuĢma dilini simgelemeye çalıĢır‖ 135

.

Yazının daha ayrıntılı ve sabit dilbilgisi kuralları geliĢtirmiĢ olması, konuĢmanın ise ses değerleri gibi canlı bir enstrüman kullanması, aslında sadece, insanın „anlam üretme-verme‟ gereksinimini karĢılamaya hizmet etmektedir136

. Yinelemek gerekirse, konuĢurken sözcükler vurgulanır, tümceler bir enstonasyonla aktarılır; konuĢmacının sesinden canlı, heyecanlı, sakin, kızgın veya mesafeli olduğu anlaĢılır. Yazı da ise yazım iĢaretleri, yazının tonunu asgari ölçüde yönlendirebilir137

. Yine de Ģu rahatlıkla söylenebilir. Ses, bir yönüyle yazı dilini bile kendine bağımlı kılmaktadır. Walter J.Ong‟un dikkat çekmeye çalıĢtığı Ģey tam da budur:

―Bir yazılı metnin meramını anlatabilmesi için dolaylı veya dolaysız olarak dilin doğal ortamı olan ses dünyasıyla bağlantı kurması gerekir. Bir metni ‗okumak‘, metni sese dönüĢtürmektir – ister yüksek sesle, ister sessiz, ister teker teker heceleyerek ya da ileri teknoloji kültüründeki gibi hızlı ve üstünkörü okuyarak olsun. Yazı, hiçbir zaman sözlü nitelikten bağını koparamaz‖ 138

.

KonuĢma dili ile yazı dilinin baĢka bir ayrıĢım noktası da, zaman ve uzam bağlamındaki evrilme durumudur. Her iki dil de evrilir. Ancak konuĢma dili yazı diline oranla daha hızlı bir değiĢim ve baĢkalaĢım yaĢarken, yazı dilinde „gelenek‟ ağır basar139. KonuĢma dilinin sürekli olarak evrilmesinin sebepleri arasında kısa

anlatım, çeĢitli vurgulama istekleri gibi psiĢik durumlarla birlikte, söyleyiĢten kaynaklanan etkenlerin payı büyüktür140. Diller arasındaki etkileĢim ise uzun zaman

almasına karĢın gerçekleĢir, yani konuĢma dilindeki baĢkalaĢım yaygınlaĢtıkça, bunlar yazı dilinde de yer etmeye baĢlarlar. Örneğin Türkçe‟de, Cuma-ertesi

135

Ünsal Özünlü, “Yazınsal Metinlerde KonuĢma ve DüĢünce Aktarımı”, Türk Dili Dergisi, Cilt: XLVI, Sayı: 373-378, 1983, s.16.

136 Bkz., Walter J.Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür, s.54. 137

Bkz., agy., s.122.

138 agy., s.20.

139 Bkz., Prof.Dr. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim)-II, Türk Dil Kurumu

Yayınları, Ankara, 1977, s.54.

cumartesi, hasta-hane hastane, hanım-nine haminne gibi sözcük evriliĢleri artık yazı dilinde de kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Aslında yazı dili konuĢma dilindeki yaygın olan evrimleĢen sözcük kalıplarına uymak zorundadır. Çünkü Saussure‟ün dediği gibi, yazılı biçim göstermesi gereken seslerin karĢılığı olmaktan çıkabilir, sonucunda ise her iki dil arasında tutarsızlık baĢ gösterebilir. Örneğin Fransızca‟da „oi‟ sözcüğü tarihsel süreç içinde iki dil çeĢidi arasındaki tutarsızlığı yansıtır.

Konuşma Yazı

11.yüzyılda... 1.rei (kırsal), lei (yasa) rei lei 13.yüzyılda... 2.roi, loi roi, loi 14.yüzyılda.... .3.roe, loe roi, loi 19.yüzyılda... 4.rwa, lwa roi, loi

Görüldüğü gibi söyleyiĢteki değiĢiklikler 11. ve 13. yüzyıllarda yazı dili tarafından göz önünde tutulmuĢ. Yani konuĢma dilinin bir aĢamasıyla yazı dilinin bir aĢaması birbirine denk düĢmekte. Ama 14. yüzyıldan baĢlayarak, yazı olduğu gibi kalmıĢ, konuĢma dili ise evrimini sürdürmüĢtür. Bununla da dille yazı arasında gitgide büyüyen bir uyuĢmazlık çıkmıĢtır ortaya141

.

Konu paralelinde yeni sözcüklerin üretilmesi gereksinimine de değinmek gerek. Yeni buluĢlar, teknolojik geliĢmelerin insan yaĢamına getirdiği yeni kavramlar, yeni tüketim maddelerinin insan yaĢamına daha çok girmesi, bilim, kültür, yazın, sanat alanında yeni geliĢmeler, yeni kavramlara ve yeni sözcüklere gereksinim doğurmaktadır142. Bu yeni sözcük ve yeni kavramlar bazen o dil

topluluğu içinden değil de, yabancı bir dilden gelir. Bazen de aynı dil yapısı içindeki sözcük ve kavramların biçim değiĢtirmesiyle böylesi bir gereksinime yanıt verilir. Burada Ģuna dikkat etmek gerekir. Dilsel evrim çoğu zaman konuĢma dilinden yazı diline doğru evrilirken, burada, yazıdan konuĢmaya doğru bir baĢkalaĢımla karĢılaĢılır. Sözü edilen yenilikler genellikle, bilimsel, kültürel, sanatsal ve yazınsal bir yazı ürününde aktarılıp, bunlar zamanla konuĢma diline geçiĢ yapmaktadırlar. Sonuçta dilsel evrim, ortaya çıkan gereksinimler doğrultusunda ters bir çizgisel refleksle, insan yaĢamının tüm zaman ve uzamına yansıyan özelliklerinde olduğu gibi burada da kendini gerçekleĢtirir.

141 Bkz., Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri-I, s.48. 142 Bkz., Dr. Veysel Kılıç, Dilin İşlevleri ve İletişim, s.28.

KonuĢma dili ve yazı dili arasında yapılan bu karĢılaĢtırmalı değerlendirmeler, bazı küçük ve basit sayılabilecek, ama sonuçta nesnellik barındıran örneklerle de desteklenebilir. Bu örnekler iki farklı iletiĢim özelliği taĢıyan dil modellerine dayanmaktadır. Aynı anlamın ifade edilmesindeki ilk örnekte duygu ve düĢüncelerin belli bir düzen içinde sıralanımı ve bunların çoğu zaman estetik bir algılanımı amaçladığı yer alırken, ikinci örnekte, en kısa zamanda iletiyi gerçekleĢtirip etkili olma çabası bulunur.

 Ona yaptıklarından dolayı iyi bir ceza verip aklını baĢına getirelim. - Ona gününü gösterelim.

 Bu elbisenin fiyatını kaç paraya kadar indirebilirsiniz? Kaça olur bu elbise?

 Saatlerdir seni arıyorum. Çok merak ettim. BaĢına bir Ģey geldi diye öyle çok korktum ki.

- Nerde kaldın ya, meraktan patladım.