• Sonuç bulunamadı

Teşvik Mekanizmaları ve Akademik Girişimcilik

3.4. Uygulamaya Yönelik Bileşenleri Bakımından Akademik Girişimcilik

3.4.2. Teşvik Mekanizmaları ve Akademik Girişimcilik

Girişimciliğin akademik camiada yer edinebilmesine etki eden unsurlardan belki de en önemlisi, teşviklerdir. Hâlihazırda eğitim, araştırma ve varsa idari görevler ile donatılan akademisyenler için, teşvik sistemlerinin yokluğunda, girişimciliğin cazibesi de azalmış olur. Üniversite spin-off kurucularının birçoğunun, ürettiği ürün veya hizmeti satmadan evvel, hem teknik hem de pazar geliştirme faaliyetlerine girmesi beklenmektedir. Yani, şirketlerinin gelişimini finanse etmek zorundadırlar. Bunu kendi bütçelerinden yapmanın imkânsız olduğu birçok durumda, melek yatırımcı, girişim sermayedarları veya kamu kuruluşları gibi harici kaynaklardan sermaye elde etmeye çalışırlar (Shane, 2004: 223).

Akademik girişimcilik olgusu, girişim sermayesi kullanan geniş çaplı bir veri tabanı ve örneklem dahilinde, Zhang (2007: 25-27) tarafından incelenmiştir. Amerika genelindeki eyaletlerde, 1992-2001 yılları arasında, 22.479 girişim sermayesi kullanan 11.029 firmanın örneklem dahilinde olduğu araştırmada, sektörel önderlik, %72 ile internete dayalı iletişim, donanım, yazılım ve bilişim sektörlerindedir. Çalışmanın önemli bulgularından birisi ise, girişimcilerin üçte ikisinin, kurdukları işletmeyi üniversiteler ile aynı bölgede kurmuş olmalarıdır. Ancak üniversite yakınlarındaki girişim sermayesi bolluğu, akademik girişimcilik üzerinde önemli bir etkiye sahip değildir. Aksine, ulusal akademi üyeliği, fakülte ödüllerinin sayısı, üniversitenin araştırma kalitesi ölçütleri, bir üniversitedeki akademik girişimcilerin sayısını açıklayan en önemli değişkenler arasında yer almaktadır.

Türkiye’de akademik girişimcilik ile ilişkilendirilen teşvik mekanizmaları belli bir çerçeve altında toplanırsa, bunların içine, teknoparklar, kuluçka merkezleri, TTO’lar, girişimci ve yenilikçi üniversite endeksi, TÜBİTAK bilimsel destekleri ve akademik teşvik mekanizmaları, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı destekler, hatta KOSGEB ve Kalkınma Ajanslarının vermiş olduğu danışmanlıklar dahi sıralanabilir.

Bu kapsamda İskender ve İskender’in (2016: 72-73) çalışması, TÜBİTAK bilimsel destekleri üzerinde durmaktadır. Çalışmalarında, TÜBİTAK’ın, dağıttığı desteklerde kamu yararını ve eşitlik ilkesini gözetmesi gerekliliğinden yola çıkılarak şehirler bazında, şehirlerin nüfuslarına göre, var olan desteklerin ne denli adil dağıtıldığının bir analizi yapılmak istenmiştir. İzlenen yöntemde, kontrol ölçütü olarak da Gini katsayısından yararlanılmıştır. Çalışmada, 2011’den 2015 yılı da dahil olmak üzere 5 yıllık süreçte, akademisyenlere dağıtılan destekler incelenmiştir. Sonuçlara göre, nüfusuna oranla Türkiye ortalamasının hayli üzerinde destek alan ilk üç il Ankara, Kocaeli ve Isparta’dır. Çalışmada yapılan karşılaştırmalı analize göre, örneğin Isparta ilinde tek üniversite bulunmasına ve alınan yüksek desteklere rağmen üniversite, girişimci ve yenilikçi üniversite endeksinde sırasını 14’ten 28’e geriletmiştir. Bu da alınan desteklerin, fiiliyatta bir değere dönüşmediğini göstermektedir. Türkiye’de bazı illerin ülke ortalamasının hayli üstünde destek aldığı

gözlemlenirken, bazı illere ise hiç destek düşmediği belirlenmiştir. Çalışma, bu kapsamda eksiklik belirlenen bölgelere yönelik yapılabilecek politika ve düzenleme iyileştirmeleri açısından katkı sağlayıcıdır.

Son yıllarda, üniversitelere verilen devlet desteğinin azalması ve özel firmaların küresel pazarlarda rekabetçi kalabilmek için üniversitelerden gelecek yeni bilgilere ve bilim temelli ürün-süreçlere ihtiyacının olması, bu noktada, özel firmalarla üniversitelerin yollarını kesiştirmiştir. Bu sayede üniversiteler, finansman desteği için yeni gelirlere kavuşmuştur. Son yıllarda, üniversitelerde yapılan çalışmalara verilen bütçe finansmanındaki düşüşler ve üniversiteleri girişimci aktivitelere doğru iteleyen dış baskıların, akademik kapitalizmi ön plana çıkarması gözlemlenmiştir. Ylijoki (2003: 326-331) çalışmasında, değişen finansman şekillerinin, üniversitelerin akademik çalışmalarına etkilerini, bu değişimlerin birbirinden farklı araştırma birimlerinde nasıl meydana geldiklerinin kıyaslamasını ve araştırmacıların nasıl etkilendiklerini incelemiştir. Finlandiya’daki iki üniversitede, deneyimli araştırmacılar ile görüşmeler yapılarak, finansman desteğindeki değişimlerin, farklı alanda araştırma yapan üç farklı enstitüye olan etkileri karşılaştırılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın bulgularında, üç farklı disiplin için de dışarıdan gelecek finansal bütçenin önemli olduğu ve aktif olarak bütçe arayışında oldukları vurgulanmıştır. Fakat bu üç farklı disiplinin de, akademik kapitalizmle kendi formlarına bağlı olarak, farklı şekillerde bir araya geldiği görülmüştür. Üretilen bilginin doğasının, pazara verilecek cevabın sınırlarını oluşturduğunu ve akademik kapitalizmdeki fırsatların bu disiplinler arasında büyük farklılıklar gösterdiği bulgularına ulaşılmıştır. Farklı disiplinlerde çalışma yapan bu üç farklı enstitünün kamu, akademik ve özel sektör gibi farklı pazarlarda rekabet ettiği ve ürettikleri bilginin doğası ve içeriğine göre farklı avantajlar ve dezavantajlara sahip oldukları gözlemlenmiştir.

Akademik araştırmaların ekonomik büyümeye olan etkisinden ve akademik kurumların klasik görevlerinin yanında, girişimcilik misyonlarının da önem kazanması durumundan yola çıkan kural koyucular, günümüzde akademik araştırma yapanların girişimcilik yanlarını tetiklemek ve canlandırmak için çaba sarf

etmektedirler. Bu eğilime, imtiyazlı vergi ve istihdam politikaları, hızla artan girişimcilik eğitimleri, fikri mülkiyetin güçlendirilmesi gibi birçok uygulamada, devletlerin farklı şekillerde destek ve teşviklerini örnek göstermek mümkündür. Bu kapsamda Czarnitzki vd. (2016: 140-141), Alman Federal Hükümetinin 2002 yılında ‘yenilikçilik ve ekonomik büyümeyi desteklemek için üniversitelerden ve çeşitli

araştırma kuruluşlarından özel sektöre teknoloji ve bilgi transferini

gerçekleştirmeleri’ için yaptığı reformları incelemişlerdir. Reformlar, dünyada akademik çevrelerce tartışılan “üniversitelerin patent haklarının esnetilmesi ve hakların girişimci araştırmacılara doğru kaydırılması” düşüncesinin aksine; araştırmacının patent hakları sahipliğinin, üniversitelere ya da araştırma enstitülerine verilmesi yönünde bir politika belirlemiştir. Araştırmacılar, istatistiki olarak uygulama grubunda, üniversitedeki buluş sahibi akademisyenleri, kontrol grubunda ise, profesyonel araştırma enstitülerindeki araştırmacıları baz almışlardır. Bu iki grup arasındaki belirleyici fark ise, üniversite grubunun, bilgi ve teknoloji transferinde yeni ve tecrübesiz olmasına karşın, profesyonel araştırma kurumlarındaki araştırmacıların, ticarileştirme konusunda deneyimli olması ve hali hazırda yapılan buluş ve alınan patentlerin, çalıştıkları kuruma ait olması olarak gösterilmiştir. Aynı zamanda topladıkları veriler, 1990 yılından 2008 yılına kadarki periyodu ele alacak şekilde incelenerek, reform paketi öncesini ve sonrasını karşılaştırmada kullanılmıştır. Almanya’da yapılan bu araştırma, deneysel olarak politika değişikliklerinin, akademik girişimciliği nasıl etkilediğini anlayabilmek konusunda fırsatlar sunmaktadır. Sonuçlara göre, yeni alt yapı ve reformlar ya da finansal değişiklikler, üniversite spin-off sayısını etkilememiştir. Bu aynı zamanda, profesyonel araştırmacıların kurdukları spin-off’lar için de geçerlidir. Reformlar, üniversitelerin patent sayısını arttırırken, bireysel patent sayısını düşürmüştür. Sonuçlar, reformların aynı zamanda teknoloji transfer seviyesini aşağı çektiğini de ileri sürmüştür. Araştırmacılar, politika uygulayıcıları ve kanun koyucularının, fikri mülkiyet alanında değişiklikler yapmadan önce, daha dikkatli değerlendirmeler yapmasını, endüstriyel ve akademik durumu daha detaylı analiz etmelerini tavsiye etmişlerdir.