• Sonuç bulunamadı

3.2. Akademik Girişimcilik Kavramı ve Kapsamı

3.2.2. Akademik Girişimcilik Olgusu ve Evrimi

Girişimcilik kavramı, yeni işletmelerin yaratılması ve mevcut işletmelerin büyümesi üzerine odaklanmaktadır. Üniversite kampüslerinde yapılan araştırmalar ise, girişimci çabaları yönlendiren fikirlerin ve temel teknolojilerin, giderek artan bir kaynağı durumuna gelmişlerdir. Üniversitelerdeki araştırma programları vasıtasıyla üretilen bilginin ticarileştirilebilmesi ve gelir yaratımı amacıyla kullanılması fikri, girişimci üniversite kavramını (Etzkowitz, 1983: 228) ortaya çıkarmış ve bu da üniversitelerin modern ekonomik kalkınma faaliyetlerinde yer almasını sağlamıştır. Zamanla da girişimci üniversite kavramı varlığını korusa da, "akademik girişimcilik" olarak adlandırılan daha odaklanmış bir konsept, bugünün literatüründe yerini almıştır.

Akademik girişimcilik, üniversitelerin ve sanayi ortaklarının, fakülte araştırmasının sonuçlarını ticarileştirme umuduyla gerçekleştirdikleri çabaları ve etkinlikleri ifade eden bir çatı terimidir (O'Shea vd., 2004: 12). Akademik girişimciliğin arkasındaki temel öncül ise, üniversitelerde çok çeşitli bilimsel araştırmaların yapılması ve bazı araştırma sonuçlarının bu üniversiteler için gelir yaratacak ticari uygulamalar olabileceğidir. Bu tip bir girişimcilik eğilimi, hem gelir yaratma fonksiyonu ile (Etzkowitz, 2008; Shane, 2004) hem de ekonomide katalizör olma fonksiyonu ile özellikle son yıllarda hayli önem kazanmıştır.

ABD’de, akademik girişimcilik olgusunun fikren temellerinin atılması, 1970’lerin ortalarına dayanmaktadır. Özellikle üretimde, ulusal rekabet avantajının bozulması ve aynı zamanda Japon firmalarının oluşturduğu rekabet, bu dönemde ABD’de bir endişe oluşturmuştur. Bu endişe de, kamu araştırmaları sisteminin tekrar gözden geçirilerek yeniden kavramsallaştırılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla, Kuzey Kaliforniya’da bulunan Silikon Vadisi (Silicon Valley) ve Boston’daki Güzergâh 128 (Route 128) gibi teknoloji parklarının başarılarından etkilenen politika yapıcılar, üniversitelerin Japon başarısına iyi bir tepki gösterebileceği konusuna inanmışlardır. Buradan yola çıkılarak oluşturulan plana göre ABD, yeni bilim tabanlı teknolojileri ortaya çıkararak, rekabet avantajı elde etmeye çalışacak ve bunu yaparken de, araştırma üniversitelerinden faydalanacak ve eski teknolojiler ile ona bağlı imalatlar tamamen terk edilecektir (Grimaldi vd., 2011: 1046).

Tüm bu gelişme ve baskılar, ABD’de yerel olarak ekonomik etkiye sahip sanayi kuruluşları haricinde, üniversitelerin de yerel ekonomik gelişmede katkısı olabileceği düşüncesini yaygınlaştırmıştır. Ardından da, bir dizi reform paketleri ile gerekli iyileştirmeler yapılmaya başlanmıştır. Bunlardan en önemlisi ise, 1980 yılında fikri mülkiyet haklarını düzenlemek için çıkarılan yasadır. Bayh-Dole yasası olarak bilinen bu yasa, daha önce mülkiyet hakkı olmayan üniversitelerin, kamu tarafından fonlanmış araştırmalar sonucunda geliştirilen buluşlar için, sınai mülkiyet hakkının önünü açmıştır. Bu yasa ile piyasanın taleplerine karşılık verebilecek

araştırmaların ticarileşmesi sürecini hızlandırmak amaçlanmıştır. Dolayısıyla, üniversite teknoloji transferinin de, alt yapısı oluşturulmuştur (Rafferty, 2008: 30).

Avrupa’da akademik girişimciliğin kapılarının fikri mülkiyet haklarında yapılan değişikliklerle aralanması, 1990’lı yılların ortalarında gerçekleşmiştir. Tabii bu değişim de, yaşanan bir dizi olaya bağlıdır. Bunlardan ilki, yukarıda da bahsedildiği gibi, ABD’de federal fonların azaltılması ile birlikte Avrupa’da da üniversitelerde sürdürülen araştırmaların kamu kaynaklarından finansmanında düşüşler yaşanmaya başlanmasıdır. Ayrıca bu gibi durumlar sonucunda, üniversitelerin toplumdaki rollerinin ne olması gerektiği konusunda, kamuya açık tartışmalar ortaya çıkmıştır. Son olarak ise, Avrupa’daki pek çok ülke, patentleme faaliyeti üzerine Bayh-Dole tipi bir kanun kabul etmiştir. Bu tip değişiklikler de, özellikle 2000’li yıllarda, Avrupa’da ve tüm dünyada, üniversite araştırmalarının ticarileştirilmesine yönelik teşvikleri arttırmıştır (Wright vd.,2007: 1; Sandip, 2016).

Türkiye’de ise, teknoloji transferini hızlandıracak bazı düzenlemeler özellikle 90’lı yılların ortalarından itibaren yapılmaya başlanmıştır. Türkiye, uluslararası arenada WIPO ile kuruluş sözleşmesini 1967’de imzalamış olsa da, 1976 yılında gruba katılmıştır. EPC’ye 2000’de, PCT’ye ise 1996’da dâhil olmuştur. Ulusal hukuki çerçeveye bakacak olursak, 1995 yılında yayınlanan 551 sayılı Patent Haklarının Korunması KHK, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK, 2003 tarihli ve 5000 sayılı Türk Patent ve Marka Kurumu Kuruluş Kanunu ve son olarak 2016 yılında yayınlanan 29944 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu yürürlükte olan kanunlar arasında sayılabilmektedir (TPE, 2016c).

Biçer Özçelik ve Özçelik’in (2012: 16, 18) araştırmalarına göre, özellikle WTO ve Gümrük Birliğinin bir parçası olarak Türkiye, uluslararası ticarette rekabetçi bir yol izleyebilmek için, tüm Avrupa ülkeleri gibi sınai mülkiyet haklarının korunmasına büyük önem vermektedir. Ancak zaman içerisinde görülmektedir ki patent ve marka başvuru sayılarında belli bir artış olmasına rağmen, Türkiye kendi sınıflamasında benzer ülkelerin de gerisinde kalmaktadır. Bu açıdan, var olan KHK’ların günümüze uyarlanarak kanunlaştırılması, teknoloji transferini

hızlandıracak her türlü işletmenin Ar-Ge ihtiyacının karşılanması ve engellerin azaltılması öncelikli olarak yapılabilecek iyileştirmeler arasında sayılabilmektedir.

Ayrıca, bir önceki bölümde de ayrıntılarıyla değinildiği gibi, Türkiye’de 2001 yılında önemli bir gelişme olarak kabul edilebilecek bir düzenleme yapılmıştır. Bu da, “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu”nun çıkartılmasıdır. Bu sayede, 2001 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren toplam 51 TGB ve bu bölgelerde faaliyet gösteren 956 akademisyen firma mevcuttur (BSTB, 2016). Dolayısıyla, akademik girişimciliğin Türkiye’de gelişebilmesinin zemini bu çıkartılan yasa ile daha da sağlamlaşmıştır. Buradan sonra atılabilecek adımlar arasında, teknoloji transferini kolaylaştırıcı, teşvik edici, oluşabilecek engellerin kaldırılmasına yönelik adımlar atılmasıdır. Bu çalışma da, Türkiye’de akademik girişimciliğin mevcut durumu ve ekosistemdeki aktörlerin uygulayıcılar tarafından değerlendirmelerine yer vererek literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır.