• Sonuç bulunamadı

Eyleye mevlâ vezirim Hak te'âlâ âlî-şân Geçüben sadra vekâletde ola adlin ayân Hızr İlyas cümle pir kılsun meded kutb-ı cihân Cevher-i târih vezârın halkını giydin nişan Bu Fahimî dâ’iniz olmuş du'â-gû bî-şibâh

720+7+ 300 +314= 1323 (Çetin 2010)

II. Abdülhamid dönemi, kendisine muhalefet edenlere göre istibdad dönemidir. İstanbul, Avrupaî fikirlerin hâkim olduğu, Avrupaî bir hayat tarzına temel teşkil edecek hürriyet kavramanın sık kullanıldığı, toplum- sal dönüşümün sağlanmaya çalışıldığı ve engel olarak da Abdulhamid’in görüldüğü merkezdir. Hem II. Abdulhamid dönemi, hem daha sonraki dönemlerde O’na muhalefet edenler merkezî hükümetin otoriter tavrın- dan dolayı müstebid olarak görüyor, ‚Yıldız’daki Baykuş‛ ve ‘Kızıl Sul- tan‛ olarak sıfatlandırıyorlardı.

Abdullah Cevdet, II. Abdulhamid dönemi ve İstanbul hayatını, top- lumun beklenti ve yaşantılarını dile getiren şiirinde oldukça kötü bir manzara çizmiştir.

Gül-ü nâmusumuz soldu, Sebebi Abdülhamid oldu, Dû- çeşm cana kan doldu, Sebebi Abdülhamid oldu. ...

Tuna, Tırhala şan gitti, Tunus, Mısır, Ardahan gitti, Nice can kahraman gitti, Sebebi Abdülhamid oldu. <

Saçıldı rûy-ı mülke dem, Kefen, âteş, şeb matem Zeminde söndü bir ‘alem, Sebebi Abdülhamid oldu.

(Abdullah Cevdet, 1908: 66-71)

Ziya Gökalp, hürriyet kavramının Abdulhamid ve çevresinde bulu- nanların yönetim anlayışından çok Abdulhamid’in şahsında yok olduğu düşüncesiyle Hürriyet Marşı’ını kaleme almıştır.

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 123

Hürriyet Marşı

Yaklaştı Yıldız’ın inkırâz günü, Bozuldu yaldızı, çıktı düzgünü: Siyâset mahkûmu jurnâl sürgünü Görmeğe gelecek şanlı düğünü.

Toplanın kardeşler, bayrak açalım Yıldız’ın üstüne ateş saçalım!

Bir millet efrâdı hep me’yus oldu Ya mahbûs, ya menfi, ya câsus oldu, Padişah millete bir kâbus oldu, Vücudu vatana çok menhus oldu.. Toplanın kardeşler, bayrak açalım

Yıldız’ın üstüne ateş saçalım! (Akyüz, 1985: 691)

II. Abdulhamid dönemi, sadece dönemin politikalarından memnuni- yetsizlik, istibdad, toplumsal çalkantılar, toprak kaybı gibi toplum ve dev- letin içine düştüğü sıkıntılar, şüphesiz devlet çatısı altında yaşayan kişile- re de yansıyacaktır. Fikret bu sıkıntıları yaşayanlardan biridir. İktidar ya- kınlarını zemmeden Fikret;

‚Bu sofracık, efendiler ki - iltikâma muntazır huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır; şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır! fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır< Yiyin efendiler, yiyin; bu hân-ı iştihâ sizin; Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!‛

mısralarının kaleme alınmasına merkezî idarenin politikasının sebep ol- duğu kanaatindedir ve Sis’te 1902 yılındaki İstanbul’u anlatarak dönemin genel durumunu da özetler:

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid, Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh, Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh; Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar! <

Örtün, evet, ey hâile< Örtün, evet, ey şehr; Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar; <

Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât; Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat; <

Ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak, Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak; Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs; Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar; Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar; Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî; Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî; <

Ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç; Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç; Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber; Ey kimsesiz, âvâre çocuklar< hele sizler, Hele sizler<

Örtün, evet, ey hâile< Örtün, evet, ey şehr; Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!...

Hayata gözlerini açtığı andan itibaren tezatlar dünyasını gören Fik- ret, anneye sahip olmanın mutluluğunu henüz çocukken, annesi Hatice Refie Hanım’ın Hicaz’da vefatı, babasının memur olması münasebetiyle İstanbul dışına Hama, Nablus, Akkâ, Urfa ve Antep’e gönderilmesi ve Antep’te vefat etmesi, ardından kardeşi Sıdıka Hanım’ın ölümü, O’nda derin izler bırakacaktır.

Ruhî ve fizikî olarak sıradışı bir kişiliğe sahip olan Fikret, ailenin da- ğılması, memuriyet hayatından memnuniyetsizliği, Devletin genel gidişa- tı, İstanbul’daki siyasî yapı ve uygulamaların tesiriyle daha da bedbin, içine kapanık bir kişiliğe bürünmüştür. Hissiyatını, iç dünyasını şiirleştir- diği gibi yaşadığı çevrenin sosyal problemlerini de gözlemleyip mısralara dökecektir. Fikret’in karşılaştığı bir başka zıtlık ise anne ve baba soyunun inanç yapısıdır. O’nun içine doğduğu ve yaşadığı sosyal çevre, psikolojik yapısı ile oğlu Haluk’un din değiştirmesi üst üste gelince, yaşadığı bu zıt- lıklar dünyası şiirlerine de yansır. ‚Fikret, bir taraftan şiirlerinde İslamî

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 125

anlayışa uygun mısralar söylerken bir taraftan da şüphe ve inkâr içeren şi- irler yazmıştır‛ (Erdoğan 2010). O’nda, belki de en bunalımlı anlarında sı- ğındığı dinî- İslamî manevî âlemde ve onun sembollerinden olan ezanının büyüsü kendini hissettirir:

Bütün boşluk: zemin boş, âsumân boş, kalb ü vicdan boş; Tutunmak isterim, bir nokta yok pîş-i hasârımda. Bütün boşluk: döner bir hiçî-i müthiş civaârımda; Döner beynim beraber; ihtiyârım, sanki bir sarhoş, Düşer lagzîde-pa, her sâha-i ümmide bir kerre... Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki benzer gurbet-i kabre;

İnanmak... işte bir âguş-i rûhâni o gurbette... (Ercilasun 1989:299)

veya

Allahü ekber< Allahü ekber< Bir samt’i nâlân: Güya avalim Pinhan ü peyda, nevvâr ü muzlim

Etmekte zikr-i Hallâk’ı dâim (Ercilasun 1989:299)

Yukarıda kısaca izah ettiğimiz gibi aile fertlerinin kaybı, ruhî yapısı, yaşadığı dönemin sıkıntıları, II. Abdulhamid ve yönetimin baskısı, devle- tin toprak kayıpları3 gibi birçok unsur, Fikret’in geçmişe yönelik değer- lendirme yapmasını getirmiş, toplumsal yıkıntıya sebep olan savaşları, in- sanlığın kusuru olduğu fikrini işlemekle beraber, savaşların zamana za- man din için yapıldığı düşüncesiyle de tarihi ve tarih içinde din savaşları- nı, dolayısıyla dinî alanı tezyif edici ifadeler kullanmıştır. O, Tarih-i Ka- dim şiirinde tarihle yüzleşir, tenkid eder, tarihten hesap sorar. Tarihî dö- nemlerde olup bitenlerden insan olarak pişmanlık duyar ve inançları, kendi inancını sorgulamaya başlar.

Beşerin köhne sergüzeştinden Bize efsâneler terennüm eden; Bizi, âbâ-i bî-vücûdumuzun Cevf-i mâzîde bir siyâh ve uzun Gece teşkîl eden hayâtından Ninniler ihtirâ edip uyutan; Bize en doğru, en güzel örnek,

3 Osmanlı – Rus Harbinde (93 Harbi-1877-1878) Ruslar Erzurum’u işgal edip Balkanlardan

Yeşilköy’e yaklaştılar. 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos antlaşmasıyla savaş durduruldu, Kıbrıs’ın idaresi İngiltere’ye verildi. Osmanlı Devleti’nin imtiyazlı vilayetler statüsünde olan Tunus, 12 Mayıs 1881’de Bardo antlaşmasıyla Fransız himayesine geçti. 1882 yılında İngiliz- ler Hristiyan ahaliyi koruma bahanesiyle Mısır’ı talep etmeleri ve Osmanlı’nın direnmesi, 1897 Türk-Yunan savaşı, dönemin önemli olaylarıdır.

Diye geçmiş zamanı göstererek: Gelecek günlerin geçen geceden Farkı yok, hükmü yok, zehabı veren; Ve cebininde altıbin yıllık

Buruşuklarla şübheler karışık. <

Mızrak, yay, kılıç, topuz, balta, Mancınık, top tüfek, sapan... Arada Kanlı âmirleriyle cünd-i vega: Sonra artık alay alay üserâ... <

Doğruluk dilde yok dudaklarda; Hayr ayaklarda, şer kucaklarda. Bir hakikat: Hakîkat-i zencîr: Bir belagat: Belâgat-i şernşîr. Hakk kavinin demek, şeririndir; En celi hikmet: Ezmeyen ezilir! Her şeref yapma, her saadet piç; Herşeyin ihtidası, âhırı hiç. Din şehîd ister, âsümân kurban; Her zaman her tarafta kan, kan, kan!. Söyler, inler, sayıklar; elhâsıl

<

Kahramanlık... Esâsı kan, vahşet Seni arşında eyleyen ihnâk. Bize vaktiyle zehr-i gayzından Verdiğin cür'adır, odur bu yılan; Bileceksin bu hasmı elbet sen: Şübhe!.. En zalim, en kavi düşmen. <

İşte hürrîyet-i hakîkıyye; Ne muhârlib, ne harb ü istilâ; Ne tasallut, ne saltanat, ne şekâ; Ne şikâyet, ne kahr-ı istibdâd;

Ben benim, sen de sen, ne Rab, ne ibâd; Hangi kuvvet ta’ahhüd eyleyecek? Sahib-i kâinât... Evet gerçek (!). Sahib-i kainât olan ceberût, <

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 127

‚Zahir ü bâtın ü semî’ basîr, Müstemendâne sahîb-i nâsır, "Zâtı her yerde hâzır u nâzır<‛ Diye vasf eyliyorlar, En parlak Sıfatın ‚Lâ-şerîke-leh!‛ ken bak, Şu bataklıkta kaç şerîkin var? Hepsi kayyûm ü kadîr ü kahhâr, Hepsinin ‚Lâ-şerîke –leh!‛ sıfatı, Hepsinin emr ü nehyi, saltanatı; Hepsinin bir sipihr-i ilhâmı, Hepsinin mihri, mâhı, ecrâmı; Hepsinin bir hafâ-yi mev’ûdu, Hepsinin bir behişt-i mev’ûdu; Hepsinin bir vücûdu, bir ademi, Hepsinin bir nebî-i muhteremi; Hepsinin cennetinde hûrîler,

< (Ercilasun 1989:319-323)

II. Abdulhamid ve dönemi yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ne Türki- ye’nin tamamında, ne de İstanbul’da aynı şekilde algılanmaz, tasavvur edilmez. Ancak, İstanbul Batı’ya açık, Batı ile ilişkili olan aydın kesimin yaşadığı yerdir. Dolayısıyla Abdulhamid ve dönemi daha yakından mü- şahede edilecek, yorumlanacak ve dillendirilecektir. İstanbul’un dışı daha muhafazakâr, metedeyyin bir yapıya sahiptir. ‚Millet‛ kavramının kabul görüp toplunu bilinçlendiği İstanbul’a karşı taşra ‚ümmet‛ düşüncesinin hâkim olduğu bir alandır. Değil dini tartışmak, din ile ilişkilendirilen tari- hi tartışmak bile hoş karşılanmaz. Zira taşrada ‚millet ‚ bilincinin oluş- madığı kesimde ‚millî tarih‛ bilincinin oluştuğunu söylemek mümkün değildir. ‚Biz‛ düşüncesi ancak ‚ümmet‛ mensubiyetiyle olmaktadır.

Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadîm şiirinin yazıldığı dönem (1905) ve Fik- ret’in sosyal çevresi, dönem ve yetiştikleri sosyal ortam, aldıkları eğitim ve bilgi kaynakları itibariyle sorgulama, tenkit ve hatta bu şiirde olduğu gibi tezyif edici ifadelere tahammül ediyorlardı. Ancak Toplumun büyük kesimi bu ve bu tür konuların işlendiği yazı ve şiirleri hoş karşılamazlar. Özellikle geleneksel bir çevrede, Sivas’ta yetişmiş, devletin eğitim kurum- larında hizmet eden bir kişinin tahammül etmesi beklenmez. Fikret’in Ta-

rih-i Kadim şiirine Fazlullah Moral4 Şihâbü’l-Kudret Fî Recmi’l-Fikret is-

miyle bir reddiye kaleme alır. Fazlullah Moral’ın reddiyesi Süheyla Seçkin ve mehtap Erdoğan tarafından teferruatıyla incelendiği için burada küze- rinde durmayacağız. Ancak Tevfik Fikret’teki inkara varan şüphecilik, hem kendi döneminde hem de daha sonraki dönemlerde görülmektedir. İkara varmasa bile daha sonraki dönemde Süleyman Nazif’te de şühpe, sorgulama ve belki hesaplaşma ile şikâyet görülecektir. O da Hz. İsa’ya ‚Yâ Nebiyullah!<‛ hitabıyla mektup yazarak sorularla adeta hesap sorar (Karakaş, 1988).

Kaplan’ın tespit ettiği gibi şitozim belirtileri gösteren Fikret pesimist bir yapıya sahiptir, yaşadığı hayatın baskısı ile içe kapanık, kötümser bir yapıya sahiptir, bunun getirdiği ruh haliyle çevresine şüpheyle bakar. Şüphecilik sadece inanç alanında değildir. Ancak Tarih-i Kadim’de daha bariz olarak görülür. Fazlullah Moral, Fikret’teki bu şüpheciliğin inkara götüren bir yol olduğu görüşündedir.

Var imiş zât-ı Kak’da müştebihân Hak dimek sanki bir kurı ‘unvân Varı yok bilmeli imiş yoğı var İtmeliymiş hakîkati inkâr

Toplumun yaşadığı bunalımlı çağ, toplumun, özellikle toplum ileri gelenlerinde psikolojik yıkıma yol açar. Savaşlar, toprak kayıpları, devle- tin zayıflaması, buna bağlı olarak toplumsal dinamiklerin zayıflaması, merkezî otoritece alınan tedbirlerin toplum hayatında ani değişikliklere yol açması, toplumda belirsizlik duygusu uyandırır ve kurallar çiğnen- meye başlar. Toplumsal anomi olarak ifade edilen sosyal hastalık, birinci derecede toplumu bir arada tutan ve kolektif bilinç, bilgi ve belleğin ya- şamasını sağlayan manevî alanın da sorgulanmasına, ona şüpheyle yakla- şılmasına sebep olur. İstanbul’da görülen bu yapı, Tevfik Fikret’in şiirinde ifadesini bulurken, daha dar bir çevrede, akrabalık, hısımlık, komşuluk gibi kandaş ve sosyal bağlarla birbirine bağlı, manevî alan çevresinde top- lanan toplumlara bu rahatsızlık daha zor ve geç sirayet eder. Dolayısıyla Sivas ölçeğinde bir şehir hayatı yaşayan sosyal yapı, Tevfik Fikret’in ve O’nun içinde yaşadığı toplumsal problemleri yaşamaz. Çevresinde olup

4 Fazlullah Moral ve reddiyesi hakkında daha geniş bilgi için bkz. Vehbi Cem Aşkun, Sivas

Şairleri, Sivas 1948; Süheyla Seçkin, Bir Sivaslı Şairin Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadim’ine Red- diyesi, Revak, Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü X. Vakıf Hatırasına Armağan, Sivas 1992, 76- 82; Mehtap Erdoğan, Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadîm’ine Mehmed Fazlullah’ın Reddiyesi: Şihâbü’l-Kudret Fî Recmi’l-Fikret, Turkish Studies, Volume 5/1 Winter 2010, 974-1006.

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 129

biteni daha soğukkanlılıkla karşılar, içinde yaşadığı toplumun değer yar- gılarını tartışmaz. Dolayısıyla toplumun manevî alanının temeli olan inançlarını inkâra gitmediği gibi tartışmaz bile.

KAYNAKLAR

Abdullah Cevdet, , İçtihadın İçtihadı, (Der.M. Gündüz), Lotus Yayınları, Ankara 2008.

Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi İnkılap Kitabevi, İstanbul 1985. Aşkun, Vehbi Cem, Sivas Şâirleri, Kâmil Matbaası, Sivas 1948,.

Bozdağ, İsmet, Sultan Abdülhamit'in Hatıra Defteri, Truva Yayınları, İstanbul 2010. Çetin, İsmet, Fahîmî-Hayatı, Edebî Şahsiyeti,ve Divanı-, Sivas Valiliği Yayını, Sivas

2010.

Ercilasun, Bilge. ‚Servet-i Fünun Edebiyatı‛, Büyük Türk Klasikleri. C.9, Ötüken, İs- tanbul 1989.

Erdoğan, Mehtap, Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadîm’ine Mehmed Fazlullah’ın Reddiye- si: Şihâbü’l-Kudret Fî Recmi’l-Fikret, Turkish Studies, 20105/1,974-1006. İnalcık, Halil, Şâir ve Patron, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2011.

Kaplan, Mehmet, Tevfik Fikret, Devir-Şahsiyet- Eser, Dergâh Yayınları, İstan- bul2010.

Karakaş, Şuayb (1988), Süleyman Nazif, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara 1988. Keskin, Özkan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Modern Ziraat Eğitiminin Yaygınlaş-

ması: Ankara Numune Tarlası ve Çoban Mektebi, OTAM, 28, 28, 87-106 Kodaman, Bayram, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Türk Tarih Kurumu Yayını,

Ankara1988

Koloğlu, Orhan, Abdülhamit Gerçeği, Pozitif Yayınları, İstanbul 2010.

Öztuna, Yılmaz, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, Kubbealtı Yayınları, İstanbul 2008.

Quataert, Donald, (Çev. A. Berkay), Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, İstanbul 2003.İletişim Yayınları.

Seçkin, Süheyla, Bir Sivaslı Şairin Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadim’ine Reddiyesi, Re- vak, Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü X. Vakıf Hatırasına Armağan, 1992, 76-82.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Yapı Kredi Yayınları. İs- tanbul 2009.

Yıldırım, İsmail, ‚Osmanlı Demiryolu Politikasına Bir Bakış‛, F. Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, 2012, 1, 311-324.

Yıldız, Özgür, ‚Halkalı Ziraat Mektebi’nin Tarihçesi‛, JASSS, 2012, 5, 4, 293-306 Yıldız, Alim, Sivaslı Şâirler Antolojisi, Sivaslılar Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vak-

ABDULAHAD NÛRÎ’NİN KISA MESNEVİSİ: