• Sonuç bulunamadı

ABDULAHAD NÛRÎ’NİN KISA MESNEVİSİ: “SİLSİLE-İ MEŞÂYIḪ-I ḪALVETİYYE”

Mehmet Fatih Köksal

Sivas’ın yetiştirdiği önemli mutasavvıf ve şairlerden olan Abdulahad Nûrî (1595-1651) çoğu Arapça olmak üzere pek çok eser vermiş velûd bir şahsiyettir. Halvetiye tarikatinin Sivasiye kolunun kurucusu kabul edilen Abdulahad Nûrî, aynı zamanda Ayasofya Câmii kürsü şeyhlerinden de olması hasebiyle payitahtta saygın bir mevkie sahipti. Onun hayatına dair etraflı bilgilere ansiklopedik ve antolojik birçok çalışmada ulaşılabileceği için zamandan da tasarruf etmek adına doğrudan tebliğimize konu olan eseriyle konuşmama başlamak istiyorum.

Abdulahad Nûrî’nin eserlerinin miktarı hakkında kaynaklarda birbi- rinden oldukça farklı bilgiler mevcuttur. Kâtip Çelebi 18 eserini sayarken Bursalı Mehmed Tâhir Efendi ve Hüseyin Vassâf 28 eserinden söz ederler. Şairin Türkçe Divanı’nı neşreden Hüseyin Akkaya’nın tespitlerine göre kaynaklarda toplam 36 eserinin adı geçmekteyse de bunlardan 3’ü Türk- çe, 10’u Arapça olmak üzere sadece 13’ünün kütüphanelerde yazma nüs- hasına ulaşılabilmiştir (Akkaya 2015). Eski eserlere ve müelliflere dair ya- pılan araştırmalarda zaman zaman görüldüğü gibi Abdulahad Nûrî’nin de kaynaklarda zikredilmeyen yeni eserlerinin veya anılan eserlerinin ye- ni ve bilinmeyen nüshalarının ortaya çıkması mümkün ve muhtemeldir. Bütün eserler üzerinde derinlemesine tahkik ve tetkik yapıldıkça bu sayı- nın değişebileceğini hatırlatmakta fayda vardır.

Müellifin burada tanıtacağımız Silsile-i Meşâyıh-ı Tarîkat-ı Halvetiyye adlı eserinden eski kaynaklarda bahsedilmemektedir. Yeni araştırmalarda ise ilk defa Abdullah Uçman tarafından yazılan ansiklopedi maddesinin bibliyografyasında (1988: 179) eserin Süleymaniye Ktp. Çelebi Abdullah, 172’de kayıtlı nüshasına atıf yapılır. Daha sonra 1993 ve 2013 yıllarında yapılan iki yüksek lisans tezinde (Yılmaz 1993; Bal 2013: 13) eserin Abdu- lahad Nûrî’ye ait olduğu vurgulanır. Şairin Divan’ını neşreden Hüseyin Akkaya, bu maddedeki kayda atıfla eserin Abdulahad Nûrî’ye ait olama-

yacağını ifade etmiştir (Akkaya 2003: 79-80). Akkaya’nın bu değerlendir- mesi, müellif üzerine üzerine yapılan bir doktora tezinde de kabul edil- miştir (Baz 2004: 253).

Silsilenâme-i Halvetiyye’nin Abdulahad Nûrî’ye aidiyeti meselesine sonradan geçmek üzere öncelikle eseri tanıtalım.

Eserin bizce kayda değer tarafı şairin Divan’ı dışındaki Türkçe tek manzum eseri olmasıdır.1 Müellifin, Halvetiye şeyhlerinin kendisine gele-

ne kadarki silsilesini anlattığı eser mesnevi nazım şekliyle yazılmış olup ekte sunduğumuz tenkitli metne göre 71 beyitten ibarettir. Aruzun

fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün kalıbıyla yazılan eserin tespit edebildiğimize göre

üç nüshası vardır. Oldukça hacimsiz bir eser olduğu için, özellikle mec- mualar arasında başka nüshalarının da ortaya çıkması muhtemeldir. Söz konusu üç nüsha şunlardır:

Süleymaniye Kütüphanesi Çelebi Abdullah Bölümü, Nu: 172 (Ç): Bir mecmuanın 83a-86b sayfaları arasında yer almaktadır. Nesih hatla, çift sü- tun üzerine yazılmıştır. Beyitlerin başında o beyitte/beyitlerde anlatılan şeyhlerin künyeleri mevcuttur. 66 beyitten ibarettir. İstinsah tarihi ve müstensihi belli değildir. 7a’daki temellük kaydına göre kitap Dervīş Muḥammed el-Ḳādirī adlı birine aittir. Eserde anılan şeyhlerin isim ve künyeleri yarım daire içine alınmıştır. (Bk. Resim 1).

Manisa İl Halk Kütüphanesi, Nu: 1220/2. (M): Bu nüsha da bir mec- muanın 10a-12b sayfaları arasında yer almaktadır. Mecmuada bundan başka yine Halvetîlikle ilgili İstivâ-yı Tarîk-i Muhammediyye fî Silsileti ‘Ale-

viyye adlı mensur bir eser vardır (Kaçar 2017)2. Kırmızı cedvelli sayfalara

bozuk bir nesihle yazılmıştır. Mensur bir eser gibi mısralar satır boyu de- vam ettirilerek tek sütun üzerine yazılmıştır. Bu nüsha, sonlara doğru ol- dukça karmaşık bir vaziyette imla edilmiştir. Halîl b. İbrâhîm tarafından H. 1060 Zilhicce’sinde (Kasım-Aralık 1650) istinsah edilmiştir.

1 Ancak burada bir tespitimizi aktarmak istiyoruz. Bazı kütüphanelerde Abdulahad Nûrî’ye

atfedilen bir ‚manzum hilye‛ mevcuttur. Eserin birkaç nüshasını temin ettik. Gerçekten de sadece kimi kataloglarda değil, hemen bütün nüshaların başlığında da eser ona mal edil- miştir. Söz gelimi İBB Atatürk Kitaplığı K1059 numarada kayıtlı nüshanın başlığı şöyledir: ‚Ḥilye-i Şerīf-i Nebevī bi-naẓmı ʿAbdu’l-aḥad Efendi eş-Şehīr bi-Nūrī‛. Mehtap Erdoğan manzum hilyeler üzerine yaptığı araşırmada bu eserin Şerîfî’nin (16. yy) hilyesinin bir bö- lümüne bazı eklemeler yapılmış şeklinden ibaret olduğunu ortaya koymuştur (2013: 101, 113, 862). Muhtemelen bir müridinin yakıştırması olmalıdır. Erdoğan, hemen bütün nüsha- ları 17, 18. yüzyıllarda istinsah edilen eserin Kastamonulu Abdulahad Nûrî’ye (ö. 1927) mal edildiğini belirtmektedir ki bu mümkün değildir.

2 Bu nüshadan söz konusu makale vesilesiyle haberdar oldum. Sayın Kaçar’a nüsha bilgileri

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 133

Mehmet Fatih Köksal Özel Kütüphanesi Mec. 67/3 (MFK): Bir risale- ler mecmuasında yer alan Abdulahad Nûrî Divanı’nın 67b-69b sayfaları arasında bulunmaktadır. Kirli beyaz kâğıda, çift sütun üzerine nesih hatla yazılmıştır. İstinsah tarihi ve müstensihi belli değildir. Ancak aşağıda izah edilecek bir noktaya istinaden Abdulahad Nûrî’nin hayatta olduğu bir yılda istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Ç nüshasında başlıklar hâlinde ya- zılan şeyhlerin ad ve künyeleri bu nüshada derkenarlara yazılmıştır.

Üçüncü nüshanın müellifin Divan’ındaki şiirleri arasında yer alma- sına nazaran bunun ayrı bir eser olmayıp Divan’daki bir şiir olması akla gelirse de diğer nüshaların hiçbirinde bulunmaması bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır. Diğer nüshaların da Divan’dan bağımsız bir şekilde mecmualar arasında bulunması da bunu teyit eder.

Eserin adı M ve MFK nüshalarındaki başlığa göre Silsile-i Meşāyıḫ-ı

Ṭarīḳat-i Ḫalvetiyye, Ç nüshasına göre ise Silsile-i Ḫalvetiyye’dir.

Eser, tevhîd bulunmaksızın Hz. Peygamber övgüsündeki 5 beyitle başlamaktadır. Daha sonra diğer tarikatlerde de görüldüğü üzere Halve- tiyye Hz. Ali ile başlatılarak Hz. Muhammed’in ledün ilminin sırrını ona verdiğinden bahisle söz Hz. Ali’ye getirilir. 6 beyit tutarında Hz. Ali anla- tıldıktan sonra Hasan-ı Basrî ile tarikat şeyhleri anılmaya başlanır. Hz. Muhammed ve Hz. Alî ile birlikte, kimi tek kimisi birkaç beyitle, bazen de ikisinin bir beyitte zikredildiği şeyhler sırasıyla şöyledir:3

Ḥażret-i Muḥammed resūlullāh ṣalallāhu ʿaleyhi ve ʿalā ʿālihī ve aṣḥābihī ve ezvācihī ve etbāʾihī ecmaʿīn

Emīrü’l-müʾminīn ʿAlī kerremallāhu vechehū rāḍiyallāhu teʿālā ʿanhu

İmām Ḥasan-ı Baṣrī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Ḥabīb-i ʿAcemī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Dāvūd-ı Ṭāyī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Maʿrūf- Kerḫī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Seriyy-i Saḳaṭī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Cüneyd-i Baġdādī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Mimşād Dīneverī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Maḥmūd-ı Dīneverī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Ḳāḍī Vaḥyü’d-dīn ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Ebu’n-necīb es-Sühreverdī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Ḳuṭbu’d-dīn el-Ebherī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Rüknu’d-dīn en-Necāşī ḳuddise sırruhū

3 Bu sıralamada adı geçenler, metindeki akışa da tamamen uygun olarak MFK nüshasının derkenarında geçtiği şekliyledir.

Şeyḫ Şihābu’d-dīn et-Tebrīzī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Cemālu’d-dīn el-Busīrī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ İbrāhīm Zāhid-i Gīlānī ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Aḫi Muḥammed-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Pīr ʿÖmer-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Aḫi Mirem-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ ʿİzzü’d-dīn-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Ṣadrü’d-dīn Ḫıyāmī-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Seyyid Yaḥyā-yı Şīrvānī-i Ḫalvetī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Mevlānā Yūsuf-ı Maḫdūm ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Muḥammed Ruḳıyye ḳuddise sırruhū

Şeyḫ Şeh-Ḳubād-ı Şirvānī Muḥammed Ruḳıyye ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Mecdü’d-dīn-i ʿAbdu’l-mecīd eş-Şirvānī ḳaddesallāhu sırrahū

Şeyḫ Şemsü’d-dīn Aḥmed es-Sivasī ḳaddesallāhu sırrahū ve rūḥahū

Şeyḫ ebu’s-Suʿūd ʿAbdu’l-mecīd es-Sivasī ḳaddesallāhu sırrahu’l-ʿazīz

Şeyḫ Evḥadü’d-dīn Ebu’l-İkrām ʿAbdu’l-aḥad en-Nūrī ez-Zīlī sellemallāhu sırrahū

Müellif eserinin başından 55. beyte kadar yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Peygamber Efendimiz’den başlayarak Hz. Ali’yi ve Hasan-ı Basrî’den itibaren kendisine gelene değin silsileyi aktarır. 56. beyitten sonra kendi- sini, aslında nasıl günahkâr, gafil biriyken şeyhinin lutfuyla gafletten uyandığından, varsa nurunu ondan iktibas ettiğinden, ondan dolayı mah- lasının Nûrî olduğundan bahseder. 65-71. beyitler ise duâ ve münâcâttır.

Silsile-nâme’nin Müellifi Kimdir?

Hüseyin Akkaya’nın eserin Abdulahad Nûrî’ye aidiyeti hususundaki menfi kanaatinden yukarıda bahsetmiştik. Akkaya’nın bu iddiasındaki iki temel dayanağından biri, kendisinden sonra şeyh olan Şeyh Ab- dulbâkî’nin de eserde anılıyor olması, ikinci dayanağı ise üslûptur. Akka- ya eserin adı ve nüshasını kaydettikten sonra şöyle diyor:

‚…65 beyitlik mesnevî nazım şekli ile kaleme alınmış bu eserde, Hz. Mu- hammed’den başlayarak Abdülmecid Sivasî’nin oğlu Şeyh Abdülbâkî dahil otuz bir Halvetî şeyhi, bir silsile hâlinde birer ikişer beyitle zikredilmektedir. Bu küçük mesnevi Abdülahad Nûrî’ye ait değildir. Çünkü Silsilenâme’de beyitlerle anılan son üç Halvetî şeyhi Abdülmeci Sivasî, Abdülahad Nûrî ve Şeyh Abdülbâkî’dir. Eğer şayet Abdulahad Nûrî’ye ait olsa kendisinden sonra gelen şeyhi zikretmeme- si gerekirdi. Ayrıca Abdülahad Nûrî’den bahseden beyitler, üslûp bakımından bu eserin Abdulahad Nûrî’ye ait olmadığını ortaya koymaktadır. Bu küçük Silsi- lenâme’nin Şeyh Abdulbâkî zamanında veya daha sonraki dönemlerde Halvetî ta-

Her Yönüyle Sivas Uluslararası Sempozyumu 135

rikatına mensup ismini tespit edemediğimiz bir şair tarafından kaleme alındığı açıktır.‛(Akkaya 2003: 79-80)

Biz eserin Abdulahad Nûrî’ye ait olma ihtimalinin zayıf değil, aksine güçlü olduğunu, hatta ona ait olduğunu düşünüyoruz. Bununla ilgili da- yanaklarımızı sıralayalım. Öncelikle Sayın Akkaya’nın teziyle başlayacak olursak;

1. Hüseyin Akkaya ‚Eğer eser Abdulahad Nûrî’ye ait olsa kendisinden

sonra gelen şeyhten bahsetmemesi gerekirdi.‛ (2003: 79) diyordu. Bu elbette

makul bir değerlendirmedir ama eserde zaten öyle bir bahis yoktur. Yani diğer bütün şeyhler eserde lafzen yer alırken Şeyh Abdülbâkî’nin anlatıl- dığı veya adının geçtiği herhangi bir beyit eserde mevcut değildir. Akka- ya, sadece Süleymaniye Çelebi Abdullah nüshasındaki (Ç) bir başlıktan hareketle bu kanaate varmaktadır. Tespit ettiğimiz üç nüshanın en yenisi olan bu nüshada, beyitlerin başına konan başlıkların beyitlerin içerikleriy- le uyumlu olmadığı dikkat çekmektedir. Yani aslında metin kısmında bu nüshada da Abdulahad Nûrî’den sonra herhangi bir şeyhin adı geçme- mektedir. Muhtemelen geç istinsah olan bu nüshada müstensih, tarikatın daha sonraki şeyhi olan Şeyh Abdulbâkî’nin adını teberrüken başıklar arasına ilâve etmiştir. Nitekim diğer iki nüshada -ki her ikisi de Abdula- had Nûrî’nin sağlığında istinsah edilmiştir- Şeyh Abdulbâkî’nin adı hiçbir şekilde yer almamaktadır (bk. Resim 1, 2)

Ç nüshasındaki Şeyh Abdülbâkî başlığı şu beyitlerin başındadır:

Şems’e irdi ḳamer gibi o nūr Oldı ʿālemde gün gibi meşhūr (52)

Müstevī oldı ẕāta çün āḫir Anda görindi bāṭın u ẓāhir (53) Buldı buldurdı ʿaşḳı ʿuşşāḳa

Bildi bildürdi4 Ḥaḳḳ’ı āfāḳa (54)

Ḳuṭb-ı ʿālem idi bilā şübhe Evliyā nāẓırıydı ol veche (55) Niçe nāḳıṣları idüp tekmīl

Aldı andan ṣafā-yı bū-yı ḳalīl (56)

Bu beyitlerde anlatılan ise (MFK nüshasındaki derkenar başlıkların- dan anlaşılacağı üzere) Abdulahad Nûrî’nin dayısı ve tarikatin bir önceki şeyhi olan Abdulmecîd-i Sivasî’dir. Diğer şeyhleri birer ikişer beyit anla-