• Sonuç bulunamadı

Tarihi: Fas, İslam coğrafyasının en batıdaki ülkesidir Bu yüzden geçmişte el-

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

M. S 46'da Mark'ın Mısır'a gelmesi ile Hıristiyanlığa geçen ve Mısır'ın Hıristiyanları olarak bilinen Kıptiler (Yunanca bir kelime olan Aigyptos'tan gelmiştir Aigytos ta esk

5.13. FAS: Kuzey Afrika'nın turistik ülkesi Fas'ın incelemesini nüfus ve etnik yapısını

5.13.3. Tarihi: Fas, İslam coğrafyasının en batıdaki ülkesidir Bu yüzden geçmişte el-

Magribu'l-Aksa (Uzak Bati) diye adlandırılırdı. Günümüzde de Magrib olarak adlandırılır. Fas ise bu ülkedeki bir şehrin adıdır. Ama Türkiye'de Fas adı bu ülke için kullanılmaktadır.146 Bugünkü Fas toprakları İslâmi tarih kaynaklarında "el-Magribu'l-Aksa (Uzak Bati)" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Afrika ülkelerini içine alan toprakların tümüne birden de Magrib denir. Bu topraklara ilk olarak 686 yılında Ukbe ibnu Nafi komutasındaki İslâm orduları gelmişlerdir. Ukbe ibnu Nafi Magrib'in bir kısmını fethetti ve burada hilafete bağlı İfrikiyye eyaleti oluşturuldu. Magrib'in kalan kısmı 688'de bölgeye gelen Hassan ibnu Nu'man ve 712'de bölgeye gelen Musa ibnu Nusayr zamanında fethedilmiştir. Musa ibnu Nusayr'in kumandanlarından olan Tarik ibnu Ziyad, Cebelitarık boğazını geçerek bugünkü İspanya topraklarına girmiş ve Endülüs İslâm devletinin temelleri bu şekilde atılmıştır. Cebelitarık (Tarik Dağı) Boğazı’na bu adın verilmesi de Tarik ibnu Ziyad'a atfendir.

Magrib toprakları İslâm ordularınca fethedildikten sonra 770'lere kadar hilafete bağlı kaldı. 770'lerden sonra yine önemli bir kısmı hilafete bağlı kalmakla birlikte bağımsız bazı küçük Müslüman devletleri de kurulmaya başlandı.

1830'da Cezayir'i işgal eden Fransız sömürgeciler Fas topraklarını da işgal edebilmek için çeşitli girişimlerde bulundular. Ancak bazı çıkarları dolayısıyla Alman sömürgeciler buna engel oldular. Buna rağmen Fransızlar 30 Mart 1912'de imzalanan Fas anlaşmasına dayanarak Fas topraklarını işgal ettiler. Öte yandan İspanya da Fas üzerinde hak iddia etti ve 27 Kasım 1912'de ülkenin kuzeyde Akdeniz kıyısındaki kesimini işgal etti. Fransız işgali sırasında Fas’ın kralı Filali sülalesinden Sultan Abdülhafiz'di. İşgalci Fransızlar 7 Ekim 1912 tarihinde onu krallıktan uzaklaştırarak yerine yine Filali sülalesinden Ebu'l-Mehasin Yusuf'u geçirdiler. Ancak asıl yönetim Fransızların tayin ettiği genel valinin elindeydi. Kral da ona bağlı olarak çalışmak zorundaydı. Fransızlar Fas Müslümanlarının birlik ve bütünlüğünü bozmak amacıyla bazı Berberi kabilelerini diğer Müslümanlardan ayırarak onlara kısmi özerklik verdiler. Bir yandan da Berberiler arasında propaganda yaparak onları İslâm öncesi geleneklerine döndürmeye ve bu yolla İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. 27 Ocak 1927'de Ebu'l- Mehasin Yusuf'un vefatı üzerine yerine oğlu IV. Muhammed geçti. 1940'lardan sonra Fas'ta bağımsızlık hareketi güç kazanmaya başladı. Bağımsızlık mücadelesine öncülük etmek amacıyla kurulan İstiklal Partisi 1944'te işgalcilerden ülkelerini terk etmelerini ve Fas'a

bağımsızlık vermelerini istediler. Fransız işgalcilerin bu isteğe cevabi İstiklal Partisi'nin ileri gelenlerini tutuklamak oldu. Ancak bu olaydan sonra halkın bağımsızlık mücadelesine desteği arttı. Sultan IV. Muhammed de Fransızlara karşı tavır alarak bağımsızlık mücadelesinin yanında yer alma gereği duydu. Bunun üzerine Fransızlar, 20 Ağustos 1953'te IV. Muhammed'i sürgüne göndererek yerine amcası Muhammed'i tahta geçirdiler. Ancak halk Fransızların tayin ettiği kralı benimsemedi ve Fransızlar 17 Kasım 1955'te IV. Muhammed'i Fas'a geri getirerek yeniden tahta geçirdiler. Sonuçta 2 Mart 1956'da Fransız işgalciler Fas'tan çekilerek bu ülkenin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldılar. 29 Ekim 1956'da İspanyollar kuzeyde işgal altında tuttukları bölgelerin bir bölümünden çekildiler. İspanyollar Fas’ın bazı şehirlerini hâlâ işgal altında tutmaktadırlar. Fransızların çekilmesinden sonra Sultan IV. Muhammed ülke yönetimiyle ilgili yetkileri ele aldı. Onun yönetimi 26 Şubat 1961'e kadar sürmüştür. Bu tarihte onun vefat etmesi üzerine yerine oğlu II. Hasan geçti.

II. Hasan hem Batı’yla hem de İsrail işgal devletiyle yakin ilişki içinde olan biriydi. Kendisine yakıştırdığı "emiru'l-mü'minin" sıfatını değişik şekillerde istismar ediyordu. Örneğin birileri Fas'ta Allah’ın kanunlarının uygulanması için siyasi ve kültürel çalışma başlattığında: "Ben mü'minlerin emiriyim. Dolayısıyla Allah’ın kanunlarını uygulama yetki ve yükümlülüğü bendedir. Siz kim oluyorsunuz?" diyerek onları tasfiye etmeye çalışıyordu. Bunu diyordu ama: "Madem Allah’ın kanunlarını uygulama yetki ve yükümlülüğü sendedir, öyleyse bu yükümlülüğünü her türlü hileden ve nifaktan uzak bir şekilde yerine getir" diyenleri de hapislerde süründürüyordu. Örneğin Fas'ta hayli etkili olan Adalet ve Ihsan Cemaati'nin lideri Abdüsselam Yasin'i "Ya İslâm ya da Tufan" başlıklı bir açık mektup yazdığından dolayı "delirmekle" itham ederek hapse attırmıştı. Oysa mektup krala sadece görevini yani kendisinin "bu benim görevimdir" derken kastettiği şeyi hatırlatıyordu.

II. Hasan yönetimi altındaki Yahudi azınlığa ve İsrail’e özel bir muhabbet duyarken İslam Konferansı Örgütü'nün Kudüs Komitesi'ne başkanlık ediyordu. Bu ikisi birbirine ters görünüyor, ama bu, II. Hasan’ın sinsi bir ayarının yansımasıydı. Büyük bir ihtimalle İKÖ Kudüs Komitesi başkanlığını, kendisinin ülkesinde Yahudi azınlıkla olan özel ilişkisini ve Siyonist işgal devleti lehine yürüttüğü bir takım faaliyetlerini gizlemek için üstlenmişti.

İsrail’i insan gücü yönünden en çok besleyen ülke Fas’tır. Çünkü İsrail kurulduktan ve Filistinli Müslümanların toprakları Siyonistler tarafından işgal edildikten sonra bu topraklara en fazla Yahudi göçü Fas'tan oldu.

Çeşitli kaynaklarda Fas'tan Filistin topraklarına 600 binden fazla yahudinin göç ettiği ifade edilmektedir. Bu konunun basite alınmaması gerekir. Çünkü İsrail’in kuruluş amacı zaten dünyanın değişik yörelerine dağılmış olan yani onların deyimleriyle diaspora hayati yaşayan Yahudileri belli bir bölge üzerinde toplamaktı. Hem bu amacın gerçekleşmesi hem de İsrail’in insan potansiyeli yönünden desteklenmesi için Yahudi göçü büyük önem taşıyor. Yahudi göçü Filistinlilere ise tam tersi bir şekilde etki yapmaktadır. Çünkü göç eden her yeni Yahudi için yerleşim birimi inşası, toprak temini, iş imkânı sağlanması ve müreffeh hayat imkânlarının bahsedilmesi gerekiyor. Bu ise Filistinli Müslümanların topraklarının gasp edilmesiyle, iş imkânlarının ve diğer dünyevi imkânlarının ellerinden alınmasıyla oluyor. Bu açıdan Kral II. Hasan Siyonist işgal devletini sadece insan potansiyeli yönünden desteklemekle kalmamış aynı zamanda dolaylı bir şekilde Filistinlilere zulmetmiştir.

İsrail işgalinin meşrulaştırılmasına giden ihanetler zincirinde hâlâ en büyük halka olarak göze çarpan Camp David anlaşmasının asıl mimarı Fas kralı II. Hasan’dır.

Fikir babalığını İsrail’in eski Dışişleri bakanı ve başbakanı Simon Perez'in yaptığı "Ekonomik Yönden Büyük İsrail" tezinin pratiğe geçirilmesi çabalarına da Arap dünyasından en önce kral II. Hasan yardımcı olmuştur. Onun öncülüğünde Fas’ın Kazablanka (ed-Daru'l- Beyza) şehrinde gerçekleştirilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri I. Ekonomik İşbirliği Zirvesi söz konusu tezin hayata geçirilmesi yönünde atılmış bir ilk adım niteliği taşıyordu.

Kral II. Hasan’ın 22 Temmuz 1999'da vefat etmesi üzerine yerine oğlu Sidi Muhammed (VI. Muhammed) geçti. 147

5.13.4. Dış problemleri:

Fas’ın en önemli dış problemi Sebte ve Melilla meselesidir. Fas’ın kuzeyinde Akdeniz kıyısında bulunan ve halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu iki güzel şehir bugün hâlâ İspanya işgali altındadır. İspanya yönetimi bu iki şehri zorla ve şiddet kullanarak hâkimiyeti altında tutmaktadır. Fas yönetimi İspanya’nın bu şehirlerdeki işgaline son vererek buraları kendine bırakmasını istemektedir. Ancak bazı siyasi hesaplar dolayısıyla bu konuda pek etkili bir politika da izlememektedir. ABD yönetimi Sebte ve Melilla meselesinde İspanya’nın

politikasını desteklediğini ve bu şehirlerin İspanya’nın elinden alınmasına çalışılması halinde bu ülkenin yanında yer alacağını açıklamıştır.

Fas ayrıca güneyindeki Batı Sahra üzerinde hak iddia etmekte ve burayı 1975'ten bu yana yönetmektedir. 1975 yılında 'Yeşil Yürüyüş' adını verdikleri bir yürüyüş hareketi ile ellerinde sadece Kur'an'larla, silahsız olarak çöle girmişler ve bu hareketleri sonucu hiç bir direnişle karşılaşmadan çölün hâkimiyetini kazanmışlardır.148

Outline

Benzer Belgeler