• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. ORTADOĞU’NUN SOSYOLOJİK DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜME TEPKİSİ

4.2. Orta Doğunun Günümüz Öncesi Etnik Yapısı:

Orta Doğu, binlerce yıldır kavimlerin uğrak yeri olmuş bir coğrafi mekandır. Gerek Avrupa ile Asya ve Afrika'yı birbirine bağlamasından kaynaklanan merkezi konumu, gerekse insanların yerleşik hayata geçmesi için gerekli olan tabii kaynakları nedeni ile büyük göçlerin hep üzerinde gerçekleştirildiği bir coğrafya olarak anılmıştır. Yapılan tüm antropolojik çalışmalar göstermektedir ki, ilk yerleşik hayata geçilen ve ilk şehirlerin kurulduğu yerde bu coğrafyadır.

Orta Doğu en eski bilinen tarihi ile M.Ö. 4 bin’den itibaren Avrupa’dan, Afrika’dan veya Asya’dan gelen kavimlerin uğrak veya yerleşme yeri olmuştur. Bunları kısaca saymak gerekirse Sümerler, Elamlar, Aramiler, Amurular, Akadlar, Asurlar,Gutiler, Kassitler Hititler, Urartular, Kimmerler, Fenikeliler, İskitler, Frigyalılar Persler ve Ermeniler’dir.

İncelendiğinde görülmektedir ki bu kavimler buraya geldiklerinde karşılaştıkları Mezepotamya havzasında avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçmişlerdir. Bunun tabii sonucu olarak o zamana kadar eşitlik ilkesine dayanan aile yaşam şeklinde erkek kas yapısı nedeni ile

ön plana çıkmış ve günümüz ata erkil aile yapısının temelleri o günlerde bu coğrafyada atılmıştır. Bu husus ise Orta Doğu coğrafyasında değişim ve dönüşümün temel kaynağını teşkil etmiştir.

Bu coğrafyaya gelen kavimler genellikle Orta Doğu’yu ya dünyanın ortası olarak kabul etmelerinden yada coğrafyanın yaşamaya uygun toprak ve ikliminden dolayı bölgeye yerleşmişler veya en azından belli bir süre burada konaklamışlardır. Bazı kavimler yaşayacak başka bir yer bulamama endişesi ile burada kalarak önceki kavimleri yerlerinden etmeyi veya asimile etmeyi veya onlarla asimile olmayı başarmışlar, kimi kavimler ise ya daha batıya veya daha doğuya doğru devam etmek zorunda kalmışlardır. Bu durum Orta Doğu için ayrı bir değişim sebebi olmuştur.

“Bölgeye gelen ilk ve etkili kavim bilindiği kadarıyla M.Ö. 4. binden itibaren Asyalı kavim olan Sümerlerdir. Bölgede tarımı başlatan da bu kavimdir. Dünyanın ve bölgenin ilk kentlerinden Eridu, Urug ve Ur şehirlerinin Sümerler kurmuştur. Sümer dili hakkında elde detaylı bilgi bulunmamakla beraber, bu dilin önemli sayıda Türkçe kelime içerdiği tespit edilmiştir. Sümer dili içindeki Türkçe kelimelerin sayısının 800 olduğunu iddia eden araştırmalar bulunduğu gibi, bunların sayısını çak daha sağlam olmak üzere 168 ile sınırlayan araştırmalarda mevcuttur. Bu durum araştırmacılar tarafından Sümercenin Türkçe olduğu veya Türkçe ile akraba bir dil olduğu şeklinden çok Sümerlere komşu veya onların bizzat içinde bugünkü Türklerin atası bir kavmin bulunabileceği şeklinde açıklanmaktadır. Söz konusu kavmin ise, hemen Sümerlerin kuzeyinde yer alan ve Türk olduğu kesin olan Subarlar veya doğuda yer alan ve yine Türklerle yakınlığı olan Elamlardan aldığı tahmin edilmektedir. Bu görüş, M.Ö. 3 ve 4. binlerde Orta Doğu’da Türk toplulukların bulunduğunu ileri sürmesi bakımından son derece kayda değerdir. Sümerler bölgede 1. binin sonuna kadar periyotlar halinde etkili olmuşlardır.” 33

Daha sonra Sümer yazıtlarında ilk kez isimlerine rastlanan Elamlar M.Ö. 3.bin’de tarih sahnesine bu coğrafyada çıkmışlardır. Kendilerini İskan’lar olarak niteleyen bu kavim Ari kökenli Perslerin egemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır.

“Bölgede diğer etkili kavim 2. binin ortalarından itibaren Akat’lar olmuştur. Mezopotamya’nın ilk gerçek imparatorluğunu bu kavim kurmuştur. Tarihte ilk düzenli ve sürekli orduyu kurarak kısa zamanda Mezopotamya’ya hâkim olmuşlardır. Sami kökenli bir topluluktur. Bölgede diğer etkili siyasi topluluk Babilliler de denen Amurrulardır. Arabistan kökenli savaşçı bir Sami kabilesidir. Haliyle dilleri de Sami dilidir. Amurrular’ın meşhur kralı Hammburabi en eski kentlerden Babil’i kurmuştur. Bu kent iki bin yıl boyunca bölgede varlığını devam ettirmiştir. Sami ırkına mensup diğer etkili kavim Aramilerdir. Sami kökenli, basit ve kullanışlı olan dilleri Orta Doğu’da yüzyıllarca resmi, ticari ve halk dili olarak etkisini sürdürmüştür. Asuriler de, Persler de bu dilin söz konusu bu işlevini devam ettirmişlerdir. Aramice Orta Doğu’da her üç devlette de siyaset, ticaret ve halk dili olarak uzun zaman yaşamıştır. Bütün bölgede Aramice kadar yaygınlaşabilen diğer dil yüzyıllar sonra Yunanca olabilmiştir.” 34

Bu kavimleri sayarken özellikle Orta Doğu’da Türklere en yakın ırk olan Kutiler’den söz edilmesi kaçınılmazdır. Bu kavim Akadları yıkarak bölgeye yüz yıl kadar hâkim olan bir kavimdir. Krallarınının isimleri belirgin şekilde Türkçe’dir.

Daha sonra hem Kürtlerin, hem de Türklerin atalarından olduğu konusunda tartışmaları süren Medler ve bölgeye Avrupa’dan gelmiş olan İranlıların atası Perslerler bölgede hüküm sürmüşlerdir.

“Bölgede etkili diğer bir kavim de yine Asya kökenli olan İskitlerdir. Bunların Saka Türkleriyle yakın bir ilgisi vardır. Daha doğrusu “İskit” ismi Sakaların diğer adıdır ve Sakalar da bir Türk Topluluğudur. Yaşadıkları bölge, kurganlar, kültürleri ve dilleri onların Türk olduğuna işaret etmektedir.”35

Kendilerine hiçbir zaman Ermeni demeyen Hay’lar da bu bölgede yaşamış ve halen yaşayan kavimlerdendir. Kendilerinden önce burada yaşamış olan Armen’lerin coğrafi isimiyle anılan Ermeniler bir çok kavimin egemenliği altında bu bölgede var olmuşlardır.

34 Bkz. (2), a.g.e., s.32. 35 Bkz. (2), a.g.e., s.33.

4.2.1. Büyük İskender’in, Roma’nın ve Hıristiyanlığın Ortadoğu’ya Etkileri:

Babasını öldürerek tahta geçen İskender M.Ö.336’dan itibaren Orta Doğu’yu istila etmeye başlamış ve bölge coğrafyasındaki çok kültürlülüğü fark ederek hayranı olduğu Helen kültürü ile bölgenin ilk değişim ve dönüşüm projesini başlatmıştır. Kendisinin hayranı olduğu Helen kültürünü ve dilini bölgede hakim kılmak için her ne kadar kendisinin ömrü sonuçları görmeye yetmese de kültür merkezleri görevini görecek şehirler inşa ettirmeye başlamıştır. Günümüz İşkodra, Kandahar, Türkiye’deki ve Mısır’daki İskenderiye şehirleri bu maksatla kurulan ve binlerce yıldır bölgede hakim dil ve kültür olan Aramice dilinin ve kültürünün yerini almayı başarmıştır.

Kendisinden sonra bölgeye gelen Roma’lılar Helen kültüründen de faydalanarak bölgeyi kontrol etmişler, Grek ve Latin kültürünü bölgede uzun yıllar sürdürmeyi başarmışlardır.

4.2.2. Araplar ve İslamlaşma, Samileşme ve Arap Dil Sahasında Gelişmelerin Ortadoğu’ya Etkileri :

Batı Roma'yı işgal eden Kuzey kavimleri imparatorluk vizyonundan mahrum olmaları nedeni ile Roma mirasından faydalanmışlardır. Ancak “Orta Doğu’yu fetheden Müslüman Araplar ise hemen her şeyin yerine yenisini koydular. Eski dinlerin yerine İslam’ı, eski ölçülerin yerine Kur-an’ı ve Peygamberin uygulamalarını, en son ve en önemlisi de eski dilin yerine Arapçayı koydular. Bu köklü değişimin altında köklü düşüncelerin varlığı yatar. İslam hareketi kuzey kavimlerininkinden farklı olarak öncelikle bir ruh, düşünce ve misyon hareketi idi. Bu düşünce etrafında teşkilatlanan kitleler ile şuurlu, bilinçli bir toplumsal hareket haline gelmiştir.”36

Bedevi kültürü ve Arap asabiyeti ile bölgeye giren Araplar tüm bölgeyi istila etmek yerine büyük bir değişim ve dönüşüm sağlayarak bölgenin yüzyıllardır sahip olduğu Helen kültürünü ortadan kaldırmayı, hatta Arap olmayan ancak Sami ırkından olan bölge halkını Araplaştırmayı başarmışlardır. Burada unutulmaması gereken husus Arapların ırk olarak her yerde zaten Sami ırkından gelenlerle soydaşlıklarından kaynaklanan hazır zemini en iyi şekilde kullanarak bölgede esas dilde yaptıkları değişim ile bölgeye hakim olduklarıdır.

4.2.3. Müslüman Türklerin Ortadoğu’ya Etkileri:

Müslüman Türk'lerin bölgede ilk görülmeye başladıkları yer Abbasi Sarayında paralı asker olarak hizmet ettikleri zamanlardır. Daha sonra edindikleri tecrübelerle bağımsız beylikler kurmuşlar ve bu beylikler aynı zamanda kendilerinden sonra M.S. 1055 yılında topyekün bölgeye girerek Abbasi halifelerini himayesine alan Selçuklular içinde bir ön hazırlık aşaması olmuştur.

Türk’lerin bölgeye girişi ile birlikte bölgede “…siyasi hâkimiyetin ve askeri gücünde etkisiyle Türk kültür ve dili Orta Doğu’da bir değişimin adı olmaya başlamıştır. Bu devirde Arapların Türkçe’yi öğrenmeleri ihtiyacına binaen Kaşgarlı Mahmut 1076 yılında Araplara Türkçe’yi öğretmeyi amaçlayan Divan-ı Lügat-it Türk adlı eseri yazmıştır. Bu devirden başlamak üzere Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da ve İran’da Türk nüfusu oldukça artmıştır. Başlıca Musul, Kekük, Erbil ve Irak’ın diğer illeri ile İran, Suriye ve bölgenin diğer ülkelerindeki Türkler (Azer Türkleri ve Türkmenler) bu dönemin bakiyesidirler. Bununla beraber Türk dil ve kültür dalgası adına en etkili değişim ve dönüşüm İran’da yaşanmıştır. İran son yüzyıllara kadar Türk boyları tarafından yönetilmiştir. İki buçuk asır kadar İran bölgesine hâkim olan Safeviler’de hanedan ve kısmen saray dili Türkçe olmuştur. Sırasıyla Afşarlar ve Kaçarlar İran’ı yöneten diğer Türk boyları olmuştur. Diğer taraftan bölgedeki bir diğer Türk devleti olan Mısır Memluklarında resmi dil olarak Türkçe kullanılmıştır.Türklerin Orta Doğu’da Türk kültür ve dili adına başlattıkları değişim ve dönüşümün en belirgin yaşandığı devir, şüphesiz Osmanlı Devleti devri olmuştur. Muhakkak ki bölgede kurulan önceki Türk devletleri Büyük Selçuklulara zemin hazırladığı gibi, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletleri de Osmanlı’ya siyasi, askeri ve toplumsal bir zemin hazırlamışladır. Osmanlılar bu birikimin tesiriyle Orta Doğu’da dört yüzyıl kadar hâkimiyet sürmüşlerdir. Bu süre içinde Abbasi Devletinde paralı asker olarak başlayan Orta Doğu’daki Türk varlığı, kültürel anlamda daha işlevsel olarak Osmanlılarla devam etmiştir. ” 37

Bölge etnik guruplarına yukarıda yaptığımız gibi geniş bir zaman aralığından bakıldığında görülecektir ki M.Ö.4 binden itibaren başlayan değişim ve dönüşüm Orta Doğu’da istikrarlı bir karakteristik haline getirmiştir.

“Bu anlatılan, Orta Doğu için adeta istikrarsızlığın istikrarıdır. Dolayısıyla Orta Doğu’da değişim ve dönüşüm yeni bir olgu değildir. …Çin bir tarafa bırakılırsa, en azından Hindistan çok daha fazla sayıda etnik ve dil çeşitliliğine sahip olmasına rağmen, Orta Doğu kadar değişim ve dönüşüm yaşamamıştır.”38

Tüm bu sebeplerden dolayı bölgede değişim ve dönüşüm projelerinin bitmesi beklenmemelidir. Geçmişte Büyük İskeneder'in Helenizm projesi, Arapların Araplaştırma ve Samileştirme çalışmaları günümüzde yeri BOP veya GOKAP’a bırakmıştır. Kısaca bu coğrafya bu kadar çok etnik gurubu barındırdığı sürece projelerin ardı arkası kesilmeyecektir. Önemli olan bölge ülkelerinin bu durumu kavramaları ve projeleri kendilerinin yapmalarıdır. Aksi takdirde dış güçler tarafından sürekli olarak değişime uğramak gün gelince artık dönüşecek bir şey bulamamak anlamında gelmektedir.

Outline

Benzer Belgeler