Anadolu’nun bağrında kurulmuş, insanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerinden biri olan
Konya, tarih içinde birçok medeniyetin izini taşımaktadır. Stroban, Konya ile ilgili; “Şen ve
latif bölgede ve küçük bir şehir olan ikonyum vardır ki, orada vaktiyle Polemon hüküm
sürüyordu.”
44demistir. Konya şehrinin eski adı kaynaklarda “İKONİAN” olarak zikredilen ve
“Tasvir anlamına gelen “İKON”dan geldiği kaydedilmektedir.
45
40 İbrahim Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, Enes Kitap Sarayı, Ankara 1997, s. 7. 41 Muhittin Tuş, Sosyal ve Kültürel Açıdan Konya, Tablet Yay., Konya. 2007, s. 21. 42 Mehmet Önder, Mevlânâ Şehri Konya, Güven Matbaası, Ankara 1971, s. 3. 43 Tuş, Kültürel Açıdan Konya, s. 22-23.
44 Konyalı, Konya Tarihi, s. 9.
10
Konya şehri Anadolu medeniyetlerinin her birinin eser ve kalıntılarının en güzel
örneklerinin görüldüğü adeta bir açık hava müzesini andırmaktadır.
46M.Ö. 7. bin yılından
beri yerleşim yeri olmuş, pek çok medeniyete beşiklik etmiş olan Konya Hititlerin,
Frigyalıların, Lidyalıların, İranlıların ve Roma Krallarının idaresinde kaldıktan sonra VII.
asırdan X. asra kadar Müslüman Arapların akınına uğramıştır. Daha sonra XI. asırdan itibaren
ise Türklerin akınlarına maruz kalmıştır. Konya, Malazgirt zaferinden sonra Selçukluların
eline geçmiş ve 1097’de payitaht
47olmuştur. Bu devirde Konya, Anadolu’yu bir uçtan öbür
uca bağlayan işlek bir yol üzerinde bulunan önemli bir ticaret merkezi olarak bilinmektedir.
48Selçuklulardan sonra Konya, Karamanoğullarının eline geçmiştir. Karamanoğulları
Selçukluların başkenti Konya’ya sahip olmalarından dolayı kendilerini Selçukluların vârisi
olarak görmüş ve Konya’da hâkimiyet sürmüşlerdir. Daha sonra Konya Karamanoğulları ile
Osmanlı Devletinin birbiriyle mücadelesine sahne olmuştur.
Osmanlılar, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murad dönemlerinde
Konya üzerine yürümüşlerdir. Hatta II. Murad zamanında Osmanlıların Macaristan’daki
muharebelerini fırsat bilen Karamanoğlu İbrahim Bey Bizans aracılığı ile Haçlılara, Osmanlı
Devletine karşı harp yapmaları için teşvikte bile bulunmuştur. Bu sebeple II. Murad bir sefer
düzenleyerek Karamanoğlu İbrahim Bey’i anlaşma yapmaya mecbur etmiştir.
49Karamanoğlu İbrahim, II. Mehmet döneminde de Osmanlıya karşı çeşitli ittifak yolları
arasa da Osmanlı Devleti’nin gücü karşısında anlaşma yolunu seçmek zorunda kalmıştır.
İbrahim Bey’in Vefâtından sonra oğlu Pir Ahmed’in Konya’yı ele geçirip hükümdarlığını ilan
etmişdir. Pir Ahmed’in Osmanlı Devleti’ne karşı Akkoyunlu ve Venediklilerle ittifak etmesi
üzerine II. Mehmet ordusuyla Karamanlı Beyliğinin üzerine yürüyerek, birçok şehri zapt
etmiştir.
50Konya ve Larende gibi önemli merkezleri ele geçirmiştir.
Önemli uygarlıklara beşiklik eden Konya, Selçuklulara ve Karamanoğlu’na başkentlik
yaptıktan sonra Osmanlıların eline geçmiştir. Bu dönemde Konya vilâyetinin idaresine önce
Rum Mehmet Paşa, sonra da Manisa Sancak Beyi Şehzâde Mustafa getirilmiştir.
51Konya, Osmanlı idaresine geçtikten sonra eski payitahtlık devrindeki önemini
yitirmiştir. Şehir bulunduğu konum itibariyle diğer uç beyliklerin taşıdığı öneme sahip
46 Muammer GÜL, Atilla Bayram, Selçukludan Günümüze Konya'nın Sosyo-Politik Yapısı, Arge Yay., Konya 2003, s.5. 47 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2007, s.858.
48 Ruhi Özcan, 17.Yüzyılda Konya'da Mülk Satışları ve Fiyatları (1640-1665), SOSBE (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya 1993, s.1.
49 Osmanlı Ansiklopedisi, C.II, Bekir Şahin (Genel Yayın Yönetmeni), İz Yayıncılık, İstanbul 1996, s.14. 50 Şahin, Osmanlı, s.15.
11
olmayıp, sadece işlek bir yol üzerinde bulunması ve tarıma elverişli geniş araziye sahip bir
beylerbeyliği merkezi konumuna gelmiştir.
Tüm bu evreleri geçirdikten sonra Konya, milli mücadelenin kazanılmasında ve
Cumhuriyet'in kurulmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
52Hemen her dönemde Konya
şehri, ülke geleceğinde gerek tarihi ve siyasi; gerek kültürel ve ticari olsun birçok alanda
önemli bir yer oluşturmuştur.
52 Özcan, Mülk Satışları, s.2.
12 Birinci Bölüm
13 Numaralı Konya Şer‘iye Sicili’ndeki Resmî Nitelikli Belgeler
I-Fermânlar
Divan-ı Hümayun veya Paşa Kapısı’ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak
yazılan ve tuğrası bulunan padişah emirlerine verilen isim
53olan fermân, sözlükte emir, irade,
buyruk, padişah tarafından verilen yazılı emir
54anlamına gelir. Terim olarak ise genellikle
belirli bir kişiye ya da guruba veya bir konuya ilişkin uygulanmak üzere doğrudan doğruya bir
topluluğa, cemaate, sınıfa ya da sorumlu bir görevliye gönderilen ve üçüncü şahısları da
bağlayan yaptırımlı emirleri
55ifade eder. Bu emirler, hükümdardan sadır olduğu için fermân-ı
hümayun ve emr-i şerifde denilirdi. Ayrıca münderecatının mahiyetine göre hüküm, biti,
misal, tevki, nişan, berât, meşhur veya yarlığ da denilirdi.
56İncelenen yüzlerce vesikada görülen “sebeb-i tahrir-i misal bi-misal, muceb-i hükm-i
vâcibü’l-imtisal, nişân-ı hümayun ve fermân-ı nafîz-i meymûn, tevki‘-i refi‘-i hümâyûn
yarlığ-ı belîğ ve hükm-i hümâyûn ve bitiyi mutalea kılalar” ibareleri padişahın yazılmış
emrine delalet ettiğini göstermektedir.
57Padişahlar, fermânları ya şer‘î hukuka göre uygulanması gereken bir durumun
uygulanmaması, ya şer‘î konularda yer alan farklı görüşlerden birini tercih ettiğini ifade
etmek için ya da düzenleme yetkisi olan konularda kararını belirtmek
58amacıyla kullanırlardı.
Fermânlar, gönderildiği şahsın elkabı ile başlardı. Elkablar, Osmanlı devlet adamları
ve yabancı hükümdar için ayrı ayrı olarak tespit edilmiştir.
59Kendine has şartları olan
fermânlar genellikle, “Akzâ kuzâtü’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn ma‘denü’l-fazl ve’l-
yakîn vâris-i ‘ulûmi’l-enbiyâ-i ve’l-mürselîn hücceti’l-hak ‘ale’l-halk-ı ecma‘în el-muhtas bi-
mezîd-i ‘inâyeti’l meliki’l-mu‘în Mevlânâ Konya kâdısı…”
60elkabıyla fermânın gönderildiği
kişiye dua ve niyaz edilir. “Tevkî‘-i refi‘-i hümâyûn vâsıl olıcak ma‘lûm ola ki…”
61ibaresiyle
53 Mübahat S.Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1998, s.99. 54 Pakalın, Terimler, C.III, s.697
55 Mübahat S. Kütükoğlu, “ Fermân”, DİA, C.12, İstanbul 2000, s. 402. 56 Kütükoğlu, “ Fermân”, s.402.
57 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Fermân”, İ.A, C. IV, İstanbul 1964, s. 571. 58 Akgündüz, Şer‘iye Sicilleri, C.I, s.39.
59 Uzunçarşılı, “Fermân”, s. 571. 60 KŞS 13 / 247-1.
13
gönderilen mesajın fermân olduğu belirtilir. Fermânın gönderiliş sebebi, fermân çıkaranın
arzusu açıklandıktan sonra “fermân-ı ‘âlişânım sâdır olmuştur buyurdum ki hükm-i şerîfim
vardıkda…”
62ibaresiyle fermânın çıkarıldığı gerekli emir verilir. Söylenmesi ve yapılması
istenen şey açıklanır, fermânda istenilen şeyin yerine getirilmesi ve muvaffakiyeti için dua
edilir ayrıca fermânın tarihi ve gönderildiği yer belirtilir.
63Fermânlarda genellikle tarih
başlangıcı “ hurrire fî ” ibaresi kullanılmaktadır. Bu şartları örnek bir belgede göstermek
gerekirse:
“Akzâ kuzâtü’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn ma‘denü’l-fazl ve’l-yakîn vâris-i
‘ulûmi’l-enbiyâ-i ve’l-mürselîn hücceti’l-hak ‘ale’l-halk-ı ecma‘în el-muhtas bi-mezîd-i
‘inâyeti’l meliki’l-mu‘în Mevlânâ Konya kâdısı zîdet fezâ’iluhu tevkî‘-i refî‘-i hümâyûn vâsıl
olıcak ma‘lûm ola ki dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Mevlûd ve Mehmed nâm kimesneler
südde-i sa‘âdetime ‘arz-ı hâl idüp medîne-i Konya’da vâki‘ merhûm ve mağfurlehu Sultân
‘Alâ’eddîn binâ eylediği câmi‘-i şerîf evkâfı karyelerinden kazâ-i mezbûra tâbi‘ Sille nâm
karye toprağında vâki‘ bir taraf ikiz Mûsâ bağına ve bir taraf Mehmed nâm kimesnenin tarlası
ve bir taraf Şükrânlar dimekle marûf mahalle ve ve bir taraf sarp dere yoluna muttasıl olan
arz-ı hâliye kimesnenin tasarufunda olmayup nice seneden berü hâlî ve mu‘attal durup bi-
hasebi’l-kânûn tapuya müstehak olmağla senede cânib-i vakf on iki akça icâre vürmek üzere
cânib-i vakfdan ber-vech-i iştirâk olup evkâf-ı mezbûr mütevellisi tarafından yedlerine tapu
temessük virilmek ellerinde olan temessükleri mûcibince zabt ettirülüp âhardan dâhil
ittirilmemek bâbında emr-i şerîfim ricâ eyledikleri ecilden buyurdum ki hükm-i şerîfimle
vardıklarında bu bâbda temâm mukayyed olup hak üzere tefahhus tapu ve temessüke nazar
idüp göresin hudûd mezkûr ile mahdûd olan arz-ı hâliye kimesnenin tasarufunda olmayup
nice seneden berü hâlî ve mu‘attal durub bi-hasebi’l-kânûn tapuya müstehak olmağla
bunlardan mukaddem âhar kimesne resim tapu ile almış olmayup ancak bunlar cânib-i
vakfdan vech-i meşrûh üzere alup evkâf mezbûr mütevellisi tarafından tapu temessük verilmiş
ise zikr olunan arz-ı hâliye ellerinde olan tapu temessükleri mûcibince bunlara zabt ittürüp her
sene ta‘yîn olunan icâresi cânib-i vakfa virüp edâ eylediklerinden sonra min ba‘d icâreden
âhardan bir ferdi dahl ve tevzi ittirmeyesin şer‘-i şerîf olan tapu temessüküne emr-i
hümâyûnuma muhâlif kimesneye iş itirmeyesin şöyle bilesin ve ba‘de nazar bu hükm-i
hümâyûnu bunların ellerinde ikâ idüp ‘alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasın tahrîren fî evâsıt-ı şehr-i
62 KŞS 13 / 250-1.
14