• Sonuç bulunamadı

TARİH DENEN ABESLER ZİNCİRİ {8}

LAMİA HANIM’A MEKTUPLAR

TARİH DENEN ABESLER ZİNCİRİ {8}

Ve beni rüyalarımdan koparan tren... Yanımda bir delikanlı renksiz, kokusuz. Muhasebeciymiş. Konyalı ve seni tanımıyor. Uykusuzluktan ve ıstıraptan sızıyorum. Tren sarsılıyor, köyler, şehirler, sesler. Kompartıman Konyalılarla dolu. Bağırarak konuşuyorlar. Konu: Tahir Hoca. Bir tiyatro müdürü, Hülleci vak’asını teessüfle yad ediyor. Tarafları da var. Konya için bir yüzkarasıymış bu hadise. Tahir Hocanın emriyle yapılmış. Tahir Hoca bilmem hangi zenginlerin adamıymış. Konuşmaya ben de katılıyorum. Konu sudaki halkalar gibi genişliyor. Güzel konuşuyor Konyalılar... Sonra İstanbul. Ve boş, lüzumsuz, hiç kimsenin işine yaramayan hayat. Dün derse başladım. Machiavel’i anlattım dinleyicilere, Machiavel bütün Batı Rönesans’ı. Ütopyacılar Doğudur, Thomas Morus, Campanella: Eflatun’un yankıları.

Eflatun şiir ve rüya. Machiavel bütün bir Batı tarihidir.

Robespierre, Marx, Stalin. Beyaz eldivenle politika yapılmaz.

Aşil’in hocası Santor’du, Santor yarı at, yarı insandır.

Politikacı da yarı insan yarı hayvan olmalı. Hayvan yani tilki ve aslan, pusuya düşmemek için tilki, kurtları haklamak için aslan. Machiavel ile Gandi, Batıyla Doğu. Biri politikadan ahlakı kovar, öteki politikayı ahlaka kalbeder. Muhammet, harp, hiledir diyor. Muhammet de realisttir. Silahlı bir peygamber. Şiddeti ortadan kaldırmak için şiddet. Tarih bu yalanın insanlığa ne kadar pahalıya mal olduğunu bar bar bağırıyor. Kan kanı, şiddet şiddeti doğurur. Gayeyle vasıtalar bir bütündür. Hiçbir gaye kötü vasıtaları meşrulaştırmaz.

Politikacı ameliyat yapan bir doktor. Politika bir aritmetik.

Martov’un “onbinlerce kişi açlıktan ölüyor” şikâyetini, yumruğunu masaya vurarak “ben milyarlarla meşgulüm”

cevabıyla karşılayan Lenin, Machiavel’in kendisi. Hayır.

Kendisi değil, kahramanı. Machiavel’e Machiavel kadar benzemeyen hiç kimse yok. Edebiyata samimiyeti getiren adam. Edebiyata ve..

Bir saatin çarklarını, zembereklerini gösteren adam Machiavel. Bastil’i yıkmağa koşan iki yüz bin kişinin yüz bini XVI. Louis idi, yüz bini Marie-Antoinette diyor bir Fransız romancısı.

Bir insanda bütün insanlık var. Ve aritmetik cansızlar dünyasında geçerlidir. Dört kişiyi kurtarmak için üç kişiyi öldürmek. Dört kişi kurtuluyor mu? Fransız devrimi neleri yıktı, neleri yaptı. Bir Lavoisier, bir Chenier, bir Danton, bir Saint-Just. Ve dudaklarında tebessüm bir aşk randevusuna gider gibi giyotine giden mağrur, müstehzi, zarif bir aristokrasi. Sonra, sonra Korsikalı bir maceracı. Kandan denizler ve bir başka hükümdar. Kur’an doğru söylüyor: katili

katille tebşir ediniz. Öldüren öldürülür. Her ihtilal bir başka ihtilalin piçi. Sonra bir Abdülhamit yerine yüz hergele.

Zavallı Machiavel.

Çağının en büyük kafası. Ve 43 yaşında kaldırıma fırlatılmış. İşsiz, istikbalsiz hatta mazisiz. Bir kayayı zirvelere çıkarmaya razı. Balıkçı kahvesinde baldırı çıplaklarla tavla oynuyor gündüzleri. Aynı Floransa iki yüzyıl önce Dante’yi de kusmuştu. İnsan insanın kurdudur. Hayır dostum. Kurtların insana tahammülü yok. Ve milyonlar çakal, sırtlan, kurt. Rezil İtalya. Rezil kainat. Machiavel haklı, Machiavel veya Nietzsche. Bu sokakta dolaşan hayâsız, haysiyetsiz köpeklerin hepsi aynı satranç tahtasının boyası dökülmüş piyonları.

Yogi’yle Komiser. Hangisi haklı? Biri cihad-ı ekber*i başarmış. Öteki maddeyi mıncıklamakla meşgul. Maddeyi ve tarihi. Ama Yogi de bir aliene değil mi? Yaşamıyor, belki ebedî olduğu için yaşamıyor. Donuk, soğuk, kutuplar gibi bir ebediyet. Kalbi yok Yogi’nin. Damarlarında Tanrı dolaşıyor, kan değil. Ya Komiser? Bakışlarında bir İspanyol hançerinin pırıltısı, göğüs boşluğunda çelik bir zemberek. Machiavel veya Marx. Proletaryayı kurtarmak. Proletaryayı proletarya yapan kim?

Yogi’yle Komiser... İkisi de yarım. İkisi de adam değil bunların. Birer tecrit. Ben Lenin’den çok Gandi’ye yakınım.

Ama belki de kavganın dışında olduğumdan. Bastil’i devirmeye koşanlar içinde yüz bin XVI. Louis. “hüsniyyâtla* politika yapılmaz,” diyor Machiavel. Tahta çıkan her veli XVI. Louis’leşir.

İki saat Machiavel’i anlattım. Machiavel’i değil, insanlığın kaderini. Ve tarih denen abesler zincirini.

Dinlediler mi? Kim kimi dinliyor ki. Bir gün uyanıyorsunuz.

Yakınlarınızın hepsi yabancı. Dilleriniz başka, dinleriniz başka. Çok yalnızım, Fikret. Ve yalnızlık deniz gibi büyüyor.

Ölüm gibi büyüyor. Kavgaya girmek. Kiminle, kimin için?

Sen gemidesin. Ben sahilde. Geminde kimler var? Seninle gülerek ölüme gidilir. Hedef mühim değil. Kaldı ki, hiç olmazsa senin düşündüğün ve kovaladığın her hedef asildir.

Ve Anquetil’i Hind’e götüren gemide ipten kazıktan kurtulmuş serseriler vardı. Ama biliyorsun. Yaralıyım ve yorgunum. Dışarda şuh bir bahar. Kaç gecedir uyuyamıyorum.

Ne yesem dokunuyor, ne içsem zehirliyor. Yalnızım. Fuat iki defa uğramış. Belki gitmeden bir daha uğrar. Niçin uğrasın? Yıllar ve kilometreler aramızdaki bütün bağları kopardı. Zaten bağ var mıydı aramızda? Server bir görünüp kayboldu. Berke kendi hayalî dertleriyle meşgul. Ümidin fakültesi var.

Senin zamanın var diyordun. Var. Dişlerini gırtlağıma geçiren bir zaman. Ben bu zamanı işe yarar bir nesneye nasıl kalbedeceğim? Ellerim bağlı. Herkesin meşgalesi var.

Yazamam, okuyamam. Başkasından yardım dilenmek.

Yardım dilendiğimiz herkes bir başkasıdır. Dilenmek, uçurum gibi ayırır insanları. Tahterevalli dengesini kaybeder.

Karşınızdaki tepeden bakar yüzünüze, merhametle bakar.

Gittikçe soğuyorum insanlardan. Kendimden soğuyorum. Bu bir nevi ölüm. Ama sen sınırları gittikçe genişleyen bu Sibirya’nın dışındasın. Konuşalım. Şu kanaattayım ki, politika seni hayal kırıklığına uğratacak. Tilkiler içinde bir arslan. Ama yaşamak kavga demek. Büyüyeceksin

dövüştükçe. Yaralanacaksın da. Gösterdiğin misafirperverlik için teşekküre lüzum var mı? Bütün olarak seninleyim.

17 Nisan 1967