• Sonuç bulunamadı

LAMİA HANIM’A MEKTUPLAR

İSA EFENDİNİN YERİ {16}

Bir gece Roma’nın bir varoşunda bir vatandaş, vatandaş değil ya, kadem nihade-i alem-i fena olmuş (yani dünyaya gelmiş). Olup, olmadığı da belli değil. Hoş, doğduğu yerin Roma ile de ilgisi yok. Nazareth denilen bir acaip köy. Pis, sarsak bir herif. Deliliği hakkında üç ciltlik bir kitap görmüştüm. (Arada annem, arada ben itiraz ediyoruz){17}. Devrin tarihçilerinden hiçbiri adını sanını anmaz. Sonra, çarmıha germişler hazreti. Anlaşılmış ki, kahramanımız Allah’ın, bir rivayete göre kendisi, bir rivayete göre oğlu imiş.

Ve insanlığı kurtarmak için, büyük fedakârlık edip, gözyaşı vadisinde boy göstermiş. Semavattaki* pederimiz, bu baldırı çıplağı soyumuza musallat etmekten daha akıllıca bir necat yolu bulamamış mı soyumuz için? Meryem anamızla nasıl yatmış, ahırdan başka cima yeri bulamamış mı? Les lois du Seigneur sont insondables. Roma yıkılmış, barbarlar yeni yeni devletler kurmuşlar, tımarhanedekilerin hezeyan koleksiyonu diye itibar etmeyeceği garip ve ahlaka aykırı kitaplar, Kitab-ı Mukaddes olarak büyük ve de rasyonel ve de rasyonalist frenklere kabul ettirmiş kendini. Tevrat, Galata serserilerinin ye Hacıhüsrev esrarkeşlerinin yüzünü kızartacak

müstehceniyatla dolu. İncil bir miskinler tekkesinin dua kitabı olabilirse ne mutlu. Sonra asırlarca, çarmıhta can veren bu şefkat tanrısı adına cinayet üstüne cinayet işlenmiş. Haçlı orduları zincirden boşanan köpekler gibi saldırmış ülkemize.

Engizisyon, İsa adına konuşmuş, Haçlı seferleri İsa adına tertiplenmiş. Kime karşı tertiplenmiş? Her inanca saygı gösteren, her mağlubu bağrına basan asil, büyük ve efendi bir millete karşı. Bu millet, baykuş sesinden şeametli çan vızıltılarına bile tahammül etmiş.

Konfüçyüs, İsa’dan çok daha bilge. Bir Buda bin İsa’ya bedel. Mısır, medeniyetin zirvesinde iken İsa’nın en eski ceddi dünyaya gelmemişti. Çin, Hint, Sümer, vs. Sonra coğrafyanın minnacık bir bölgesinde kıçı kırık bir Avrupa.

Habis, miskin, menfaatperest bir pigmeler ülkesi. Ve bu hayvanlar, Montesquieu gibi budala bir köy ağasının kitabında “despotisme oriental” diye bir tabir keşfetmişler.

Çünkü “lettres de cachet”ler Doğu’da yazılmış, Hindi Doğu talan etmiş, Haçlı seferleri Doğu’nun eseri, Sainte-Barthelemy, toprak köleliği Doğu’da boy atmış! Sonunda dev, cüceye boyun eğmiş. Doğduğu belli olmayan, ne zaman doğduğu belli olmayan, neci olduğu belli olmayan garip bir heyulanın şerefine, takvimimizi yeni baştan düzenlemişiz. Biz ki laikiz, biz ki halifeyi kovduk, dini ruh hastalığı olarak ilan ettik, düşmanımızın muhayyellerini, abeslerini, tanrılaştırmak için mi yaptık bunları?

Çağdaş uygarlık düzeyinde İsa efendinin yeri ne?

Pozitivist ve de materyalist ve de agnostik Avrupa’nın hayatında bu veled-i zina’nın hâlâ ferman dinletmesinden büyük cinnet olur mu? Bundan büyük tezat, bundan büyük abes, tasavvur edebilir misin? Biz, kendi büyüklerimizi

yereceğiz, Fatih veya Muhammet bir utanç vesilesi sayılacak, kabul. Bu bir tevazu veya bir hidayet. Çağdaş batı uygarlığı var işin ucunda. Arşimed’i, Watt’i, Descartes’i vs.

tanrılaştıralım. Ama Muhammet’i İsa’ya feda etmenin mazereti düşünülebilir mi? Her ne hâlükârda ise. Derler ki, Yesuh hazretleri, tanrının bir inayeti olarak insanlığı, nasıl katıldığını hiçbir zaman idrak edemediğim ve edemeyeceğim,

“peche originel”den kurtarmak için, kerem edip bakire Meryem’in mukaddes rahminden huruç eylemiş. Bu işin üzerinden de 1971 sene geçmiş.

Benim bildiğim, sensiz bir yıla daha başlıyoruz. Acizleri için de, meyvesiz, lezzetsiz bir yıl daha geçti, ama hemen ekleyeyim: felaketsiz, dağdağasız ve tahammül edilebilecek bir yıl. Fetih yok, zafer yok, biraz daha ihtiyarladım.

1971’e teşekkür borçluyum.

Bir ara seni de kucaklayabildik. Annen, maşallah genç kızlar gibi. Ümit, bir afet-i cihan. Yere, göğe sığmaz oldu.

Keskin zekâ, keramete kıç attırırmış, bizimki de öyle. Eh, sen frengistanda Cem misali: “Cam-ı cem nuş eyle ey Cem, bu frengistandır,” diyorsun. Biz de, belde-i tayyibe-i Konstanniye’de: “Her kulun başına yazılan gelir, devrandır”

deyip hasretinle nalan ve de suzan oluyoruz. İsa abes, Musa abes, senin orada olman abes, benim burada bulunmam abes, Allah abes, baki heves. Ümit, bitti mi, bitti mi diye kafacağızımı ütülemektedir, iştiyakla öper, gailesiz ve muzaffer yıllar dilerim, benim sevgili Mahmut Ali’m...

1973

16 Aralık 1973 BİR REMİZ{18}

Muhterem efendim,

Hisar’ın mes’ul mimarı ve türbedarı sıfatıyla izhar buyrulan teyakkuz takdire şayandır. İtiraf ederim ki, yılbaşı hakkında alelacele serpiştirdiğim mülahazalar herhangi bir yanlış anlamaya meydan verecek mahiyette idiler. Bu itibarla sansürünüze memnun oldum.

İsa peygambere bir Müslüman olarak saygım, hudutsuzdur. Yalnız veladetini tes’id ettiğimiz “Tanrıinsan” -Kur’an-ı Kerim’de adı geçen yirmi beş peygamberden biri olmayıp-, karanlık bir çağın iştiyaklarını dile getiren bir remizdir*. Yani bir “muhayyel”dir. İnsanlığı birleştirmemiş, ayırmıştır. İnanan, bütün inançlara hürmetkârdır. Ama kendi inançlarına da hürmet edilmesi şartıyla.

Yılbaşı gecelerinin çılgın kahkahaları arasında bir hezimeti tes’id etmiş olmuyor muyuz? Batı karşısında Doğu’nun, salip karşısında Hilal’in hezimetini. Kaldırılan her kadehde aydınla halk arasındaki uçurum bir parça daha derinleşmiş olmuyor mu?

Yazıyı biraz daha kusursuz hale getirmeğe çalıştım.

Okuyucularımız rasgele bir kaynağa, mesela Meydan-Larousse’un İsa maddesine başvurmak himmetini gösterirlerse, yazının İsa peygamberle bir güna alakası olmadığı aşikâr olur. Laisizm bahsinde de su-i tefehhüm* mümkün değildir. Bilakis, Avrupa’nın üzerinde ittifak edilebilecek din-dışı (profan) bir takvim kabul ve teklif

etmemesi yani pozitivist Avrupa’nın tamamen milli, mahalli hatta üsturevi* kıymetlerini bütün dünyaya telkin etmesi üzüyor bizi. Doğrusu miladi takvimi tenkit, abesle iştigaldir.

Biz kavgayı kaybettik. “bâis-i şekvâ*” bu hezimeti büyük bir neşe içinde tez’id hamakatidir. Şairin dediği gibi “Güleriz ağlanacak halimize”.

Zaman, yeni bir yazı hazırlamama imkân bırakmıyordu.

Eskisini tashihe çalıştım. Tensip buyurursanız neşredilir. Bu vesileyle tecdid*-i muhabbet ve meveddet* eylerim efendim.

1974

15 Nisan 1974

BU ÜLKE, İTHAFLAR