• Sonuç bulunamadı

C. Kaynaklar ve Araştırmalar

1. Kaynaklar

1.3. Eski Mezopotamya’da Din

1.3.5. Tapınak/ Ziggurat

Eski Mezopotamya’da kutsala ulaşma çabasının, kutsalı var etme ve yaşatma eğilimlerinin en belirgin şekilde görüldüğü yerler tapınaklardır. Mimari yapısı, özenle seçilmiş inşa yeri, simgesel özelliği ve toplumdaki hükmü açısından Mezopotamya din sistemini şekillendiren en önemli faktör tapınaktır. Bu yapılar, Numinous’un muhteşem gücünü paylaşan, aynı zamanda gizemine ve büyüleyiciliğine katılan, dünyanın merkezi niteliği taşıyan kutsal alanlardı. Mezopotamya dillerinde tapınak için kullanılan sözcükler ‘ev’ kelimesini ifade etmekteydi. Sumer dilinde ‘E’, Akad dilinde “bitum” kullanılmaktaydı ve ‘tanrının yeryüzündeki evi’ anlamını taşımaktaydı. Nippur’da bulunan ENLİL’in tapınağı, ‘E-kur’ ‘dağ evi’, Eridu’da bulunan ENKİ’nin tapınağı ‘E-Absu’ ‘yeraltı sularının evi’ gibi tapınakların isimleri, tanrıların adlarını ve ev sözcüğünü içermektedir152. Tanrıların yeryüzündeki temsilcileri olan heykeller, kendi tapınaklarında yani evlerinde yaşarlardı. Tanrı imgeleri tanrıların kendisi olarak düşünüldüğü için Mezopotamyalılar, önemli tanrıların her birine ayrı ayrı kutsal yaşam alanları yaratma eğiliminde olmuşlardı. Tapınaklar, onu dolduran gücün biçimini simgelemesi ve kutsal ile iletişim kurma mekânı olması bakımından uygulanan ritüeller ve kült imgeleri ile aynı öneme sahiplerdi.

Mezopotamya’da tapınakların inşa edildikleri yerlere özenle karar verilmiştir. Yükseklik kriteri ya da kentler ile olan bağlantı durumu, su kaynaklarına ulaşımı gibi belli

152 Black-Green 2017,287.

68

kıstaslara göre inşa edilecek yerler belirlenmiştir. Herhangi bir tahribat ya da yıkım söz konusu olduğunda yeni inşa eskisinin üzerine kurulmuştur. Din algısının merkezinde yer alan tapınaklar, en önemli konumda olma özelliklerini hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. En eski tapınaklardan biri Nippur’da bulunan ve havanın gücünü temsil eden ENLİL onuruna inşa edilmiştir. Nippur, Mezopotamya dini düşüncesini ve kültürünü şekillendiren önemli merkezlerden birisi olmuştur. Diğer önemli bir tapınak merkezi de halkının su tanrısı ENKİ’ye tapındığı kent Eridu’dur. Gökyüzünün ruhunu taşıyan AN’ın tapınağı ise Uruk’ta inşa edilmiştir. Mezopotamyalılar, Fırat’ın batı kanadında yer alan Ur tapınağını ay tanrısı NANNA’ya, Larsa’yı ise güneş tanrısı UTU’ya adamışlardır153. Tapınakların bulunduğu tüm bu yerler, Mezopotamya dininin öncelikle şekillenmesini ve sonra da yayılmasını sağlayan merkezler olmuşlardır. Bu tapınaklarda tanrılara yapılan ibadetler ve uygulanan ritüeller, bölgenin din ve kültürünün temellerini oluşturmuşlardır.

Mezopotamya tapınakları tarih öncesi çağlardan başlayarak öze sadık kalma amacıyla bir öncekinin yıkıntılarının üzerine oturtularak zamanla kule biçimini almışlardır. Böylece ‘ziggurat’ olarak adlandırılan tapınak mimarisi ilk şeklini almaya başlamıştır. Ziggurat, tanrılarla insanlar arasındaki bağlantıyı yaratan simgesel manasının yanı sıra şekilsel olarak da Mezopotamya tapınak mimarisinin belirgin hatlarını oluşturan yapı biçimi olmuştur154. Zigguratlar bir yandan da ilahın yeryüzündeki mevcudiyetini gösterebilmesi ve halkın tanrılarla iletişim kurabilmesi için aracı bir mekân olarak görülmüşlerdir155. M.Ö. 2200’den 550’ye kadar güney Mezopotamya’nın pek çok şehrinde inşa edilen ve Asurlar tarafından da örnek alınan bu yapı türü, piramit şeklinde ve basamaklı olarak düzenlenmiş ve kozmosun simgesel imgesini yansıtan kuleler olmuşlardır. Zirvelerine genellikle dışarıda bulunan üç katlı bir merdiven ya da spiral bir yokuşla ulaşılmıştır.

Zigguratlar suni bir tepe olarak tanrıların gökyüzüne inip çıktıkları merdiven görevi gören bir bağlantı noktası olmuşlardır. ‘NİNGAL ve EREŠKİGAL’ mitinde sıkça karşılaşılan ‘merdiven’ kelimesinin yansıttığı imgenin, ziggurat olduğu çok açıktır; Bottero ve Kramer sürekli tekrarlanan bu ifadenin, her mabedin etrafında görülen gök ile yer arasındaki bağı temin eden basamaklı kuleyi, yani zigguratı yansıttığını ileri sürmüşlerdir.

“KAKKA! EREŠKİGAL’e Ölüler Diyarı’nın Hanımı’na şunları söyleyeceksin;

153 Sayce 1900, 239.

154 Kramer 2002, 181. 155 Campbell 2003, 110.

69

“sen buraya yukarı çıkamazsın! Öyleyse geri gelmeyeceksin bu yıl! Bizlere gelince, biz de aşağıya inemeyiz. Önümüzdeki aylarda senin oraya inmeyeceğiz demek ki! Temsilcin gelsin öyleyse: sofrada tatlı namına hakkın olanı o alsın bari ona verdiğim her şeyi, o da hiç eksiksiz sana aktaracaktır! Bunun üzerine KAKKA göğün uzun merdivenlerinden indi… EREŠKİGAL ağzını açtı, söz alıp şunları söyledi uşağı Namtar’a: “Namtar, uşağım, seni babamız Anu’nun yanına gönderiyorum. Göğe giden merdivenlere tırman….”156

Yeraltı dünyasında yaşayan ilahlar hariç tüm tanrıların gökyüzünde ikamet ettiği görülmektedir. Bu bağlamda yeryüzünün en yüksek yapısı olan dağlar, Mezopotamya dünyasında oldukça önemli bir yere sahiplerdi. Zigguratlar da bu açıdan Mezopotamya’nın yeryüzündeki dağ motifini yansıtırlardı. Mezopotamyalıların tanrıların gökyüzüne en yakın olabildikleri yer olan bu yapılarda yaşadıklarına inanmaları, oldukça akla yatkın bir durumdu. Doğanın kendilerine yol gösterdiğini düşünen bu halkın ziggurat mimarisini zamanla dağ şekline benzetmeleri dünyayı nasıl algıladıklarının da diğer bir göstergesidir. Mezopotamya’da tapınaklar için kullanılan ‘dağ evi’, ‘tüm ülkelerin dağ evi’ ve ‘fırtınalar dağı’ gibi ifadeler, zigguratların kozmik bir dağ ile özdeşleştirilmesinin kanıtıdır. Gudea’nın dönemine ait bir silindir mühürde “Kralın inşa ettirdiği tanrının odası kozmik dağ gibidir”157 cümlesinden de anlaşıldığı üzere dağ ve tapınak bağlantısı, zihinlerinde oluşan ve somutlaştırılan bir imgedir. Yazılı metinlerin yanı sıra pek çok görsel tasvirde de tanrılar ve dağ motifi birlikte görülmektedir. Dağ, gökle yerin birleştiği yer olarak kabul edildiği için bir merkeze dönüşmüştür. Eliade, dağın çift yönlü bir kutsallığa sahip olduğunu belirtir. Dağ bir yandan yüksek, yüce ve görkemli oluşuyla muazzam mekânın simgesi, diğer yandan ise ‘yüksek’, kutsalın kendisini tecelli edebildiği en uygun yerdir ve bundan dolayı da tanrıların evidir158. Oppenheim’ın da belirttiği gibi, kule anlamına gelen ziggurat, tanrıların gökten inişlerini karşılayan ilk yer ve yeryüzündeki ikametgâhlarıdır159. Tüm bu açıklamaların ışığında zigguratlar, Mezopotamya’nın hangi kentinde bulunursa bulunsun o bölge için dünyanın merkezi olarak kabul edilmiştir. Model olarak suni bir dağ şekli verilmiş ve zamanla kutsal dağın temsili haline gelmiştir. Kutsal olanın tek gerçek kabul edildiği bu toplumda dağa giden yol bir çeşit kutsanıştır. Bu bağlamda bir tapınağı inşa etme ve tadilat aşamaları asla sıradan bir eylem olamazdı; oldukça titiz hazırlıkları, arınma, kötü güçlerden korunma, kutsama gibi ritüelleri, özel duaları, sunuları,

156 Bottero-Kramer 2017, 501. 157 Eliade 2014, 362.

158 Eliade 2014, 114. 159 Oppenheim 1944, 55.

70

adak objelerini, bina temellerine yerleştirilen koruyucu emanetleri ve temel taşın özenle yerleştirilmesi gibi pek çok uygulamayı kapsamıştır. Bir tapınağın inşası için kutsal zamanı ve mekânı da belirlemek gerekmiştir. Kralın da dâhil olduğu tapınak inşası ritüellerinin sonunda tanrı heykelleri yerlerine yerleştirilerek canlandırma ritüelleri uygulanmıştır. Ardından sunular ve kurbanlar ile bir tapınak tam anlamıyla tanrının ikametgâhı haline gelebilmiştir.160

Mezopotamya’da tanrı ile kral arasındaki bağlantı, tapınak ve saray arasındaki bağlantıyla özdeştir. Tapınak, gelenekleri yönetirken saray, siyasi bütünlüğü ayakta tutmayı amaçlamıştır. Birkaç farklılık dışında iki idare merkezinin pek çok ortak noktası bulunmuştur. Öncelikle her ikisi de işi kontrol ve idare eden personel pay edilen yiyecekler, yağlar ve kıyafet ödenekleri ile desteklenmiştir. İki yapı da kendi sistemleri içerisindeki en yüksek mertebeye ev sahipliği yapmışlardır. Saray, kralların tapınak, tanrıların meskeni olmuştur. Tanrılar, kutsal sunu alanlarında beslenmişler ve giydirilmişlerdir. Aynı doğrultuda kralların da sarayda bakımlarının yapıldığı bir alan mevcuttur ve hem tanrıların hem de kralların etrafında onlara hizmet eden görevliler vardır161.