• Sonuç bulunamadı

Eski Mezopotamya’da Kutsallık

C. Kaynaklar ve Araştırmalar

1. Kaynaklar

1.3. Eski Mezopotamya’da Din

1.3.2. Eski Mezopotamya’da Kutsallık

Kutsallık her dini inancın ve sisteminin en temel ögesi olduğuna göre; bu kavram Mezopotamya’da uygulanan ritüeller ve ritüellerde kullanılan sayısız obje için de oldukça

51 Eliade 2014, 23.

52 Demirci 2013, 12. 53 Black-Green 2017, 204.

38

önemlidir. Mezopotamya inanç sistemindeki gibi çok tanrılı dinleri de kapsayan tüm dinlerin özü bu dünyaya ait olmayan bir güçle temasa geçme deneyimidir. Yukarıda bahsedilen Otto’nun kutsalın bu dünyaya ait olmayan güç ve deneyimi için kullandığı ‘Numinous’ ve ‘Mysterium Tremendum’ terimleri ışığında Mezopotamya’nın kutsal algısı açıklanabilir; çünkü bu kutsala ulaşım deneyimi (düşüncede mit ve teoloji ve uygulamada kült ve ibadet) dini bir insan tepkisidir. Bu tepkiye ulaşmak için tek bir tanrı inancının olması şart değildir. Mezopotamya’da bu insan tepkisini ve anlamlarını, ritüellerin içeriğinde, amacında ve uygulanışın her aşamasında bulmak mümkündür. Numinous tecrübesinde hem korku hem de hayranlık vardır ve Mezopotamya gibi ilkel toplumlarda korku hissi daha hâkim olmasına rağmen kutsala hissedilen hayranlık duygusu da göze çarpmaktadır.

Mezopotamya’nın kalbi olan Dicle ve Fırat nehirlerinde Mısır’daki Nil Nehri’nden çok daha yoğun ani taşkınlar ve kabarmalar mevcuttu ve taşkınlar tamamen güvensiz ve tehlikeli bir ortam yaratmıştır. Bu durum, Mezopotamya’da kutsallığı, rahiplerin görevini ve ayinleri farklı bir şekilde etkilemiştir. Mezopotamya doğa olayları, geleceği görme ve yaradılış düzenini kavramakla görevli olan rahiplere Mısır’dakilere nazaran çok daha somut özellikleri gözlemleme olanağı sunmuştur. Bu doğrultuda da herhangi bir şeyi kutsallaştırmak için rahipler sayısız metot geliştirmek zorunda kalmışlardır54

Dünya üzerindeki geçmişte ya da günümüzdeki her toplum inancına bağlı olarak Numinous’u düşündüğü, hissettiği, öğrendiği, gördüğü ve deneyimlediği güce ya da güçlere yükleme eğilimindedir. Mezopotamyalılar da gücün kendisini ortaya çıkardıkları her şeyi kutsal kabul etmişler ve her güçte bir tanrı yaratmışlardır. Jacobsen, Mezopotamya ve Numinous kavramını ele alırken tek tanrılı bir din sisteminin kutsal kitabı olan Eski Ahit’e atıfta bulunarak bu konuyu aydınlatmıştır55. Mezopotamya’da kutsallığı netleştirecek olan bu örnek aynı zamanda Numinous’un tarihi bir din içerisinde ortaya çıkışı ile ilkel bir dinde nasıl algılandığı arasındaki farkı da göstermektir:

“Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na Horev’e vardı. Rabbin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. Çok garip diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!” tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa “Buyur!” Diye yanıtladı. Tanrı “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın

54 Campbell 2003, 108.

39

yer kutsal topraktır. Ben babanın tanrısı, İbrahim’in tanrısı, İshak’ın tanrısı ve Yakup’un tanrısıyım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu.”56

Bu alıntıdan anlaşılacağı gibi Musa’ya seslenen güç kendisini çalılıktan ayırır. Çalılık sadece bir araçtır. Tanrı’nın Musa’yla konuşmayı seçtiği yer çalılıktan tamamen bağımsızdır. Geçici varlığını orada gösteren tanrı o anlık kutsal bir alan yaratmıştır. Mezopotamya din algısında bu durum çok farklı algılanabilirdi. Çalıya ve çalının bulunduğu bölgeye daimi kutsallık yüklenebilirdi. Böyle bir durumda Mezopotamyalılar için kutsal, çalının kendisi olarak algılanabilirdi ve bu durumda çalının içinde anlık var olan gücü görmek yerine ‘çalı tanrısı’ olarak yeni ve sabit bir tanrı yaratabilirlerdi.

Mezopotamyalılar, gücün kendisini açığa çıkardığı oluşun adında ve biçiminde Numinous’u bulur. Natüristtik din algısında bu durum doğanın her kesiminde kendisini gösterir. Bunun en belirgin işareti ay, güneş, su vb. doğa ile bağlantılı tanrılarının nasıl algılandıklarında netleşir. Örneğin; NANNA ay tanrısıdır ancak hem ayın kendisidir hem de ayda içsel olarak bulunan görünmez bir güçtür. Dahası NANNA, ikonografilerde ya da metinlerde kayığıyla seyahat eden insan biçimiyle tasvir edilen bir tanrıdır. ENLİL hem hava tanrısıdır hem de rüzgârın içkin olarak yer aldığı Numinous’tur. Mezopotamya tanrıları aynı anda çok fazla yerde bulunabilmişer ve farklı biçimlere tasvir edilmişlerdir. Güneş tanrısı UTU/Šamaš, hem akşamları yeraltı dünyasına doğru yola çıkıp tekrar sabahı getiren güneştir hem de adaleti sağlayan ve testeresi ile tasvir edilen bir güçtür. Mezopotamya’da kutsallığın her şeyde olmasına verilebilecek en güzel örneklerden biri de testerenin güneş tanrısının sembolüdür aynı zamanda gizemli Numinous gücü de kazanmış kutsal bir nesnedir.

Mezopotamya yazılı metinlerin birçoğunda, Numinous güç tespit edilebilir. Tanrılar ile iletişime geçilebilen durumları anlatan metinlerde özellikle bu durum çok açıktır. Örneğin; Gılgamış destanında “Güneş tanrısı ağzından çıkan sözcüğü duydu; uzaktan, cennetin ortasından ona seslenmeye devam etti.”57 Burada konuşan güneşin kendisi değil, güneşe tecelli etmiş olan Numinous güçtür. Jacobsen, Mezopotamya’daki Numinous kavramını açıklarken, bir başka örnek vererek aslan başlı korkunç Anzu kuşundan bahsetmiştir ve bu kuşun Numinous gücünü gök gürültülü fırtına içinde gösterdiğini

56 Eski Ahit, Mısır’dan Çıkış 3:1-6. 57 Gılgamış Destanı Tablet VII, III. 33-34.

40

vurgulamıştır: “Fırtına bulutlarının çıkardıkları ses, aslan kükreyişi ile özdeşleştiği için, fırtınalar arasından kanatlarını açarak süzülen bu kuşun başı, zamanla aslan haline gelmiştir.”58 Numinous gücün birebir hissedildiği ve deneyimlendiği şey elbette Mezopotamya toplumlarının zihinlerindeki tanrı kavramıdır. Bu toplumlar için tanrılar iletişim kurulmaya çalışılan, kutsalı temsil eden, en üst ve ulaşılmaz anlamlarını taşımaktadırlar.