• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Sudan ile İlişkilerinde Darfur’a Yaklaşımı

5. AK PARTİ DÖNEMİ TÜRKİYE-SUDAN İLİŞKİLERİ

5.1. Türkiye-Sudan İlişkilerinin Siyasi ve Diplomatik Boyutu

5.1.1. Türkiye’nin Sudan ile İlişkilerinde Darfur’a Yaklaşımı

Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir’in, Sudan’da 2003 yılında patlak veren “Darfur Krizi” sırasında yaşanan katliamlar, savaş suçu ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu tutulması ve hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından 9 Mart 2009’da tutuklama kararı çıkartılmasının ardından Türkiye Sudan’ın yanında yer almış ve siyasi anlamda destek vermiştir.

2008 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Ömer el-Beşir’in, Darfur sorunu nedeniyle iç ve dış basında bir hayli yer tutan bu ziyareti çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Avrupa Birliği’nden, el-Beşir’in davet edilmesi ile ilgili tepki gelmiş ve Türkiye’den daveti yeniden düşünmesi istenmiştir. Ömer el-Beşir’in, 2009 yılının kasım ayında, İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ)’nün 25. Ekonomik ve Ticari İş Birliği Daimî Komitesi (İSEDAK) toplantısı için İstanbul’a gelmesi planlanmışsa da tutuklama kararının ardından el-Beşir bu toplantıya katılmaktan vazgeçmiştir.

Başta Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere uluslararası alanda aldığı tepki ve eleştirilere rağmen Türkiye davetini geri çekmemiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Gül, “Onları ne ilgilendirir, özel bir toplantı için geliyor” diyerek el-Beşir’in ziyaretinin özel olmadığını, çok taraflı bir görüşmenin parçası olduğunu ifade etmiş ve herkesin bu gerçeğe bağlı kalarak değerlendirmede bulunması gerektiğini kaydetmiştir. Ayrıca dönemin Başbakanı Erdoğan da, soykırım ile suçlanan el-Beşir’in Türkiye ziyaretini çok çarpıcı ifadelerle savunmuştur.401 Darfur’a gittiğini, sadece gitmekle kalmayarak o bölgeye hizmet de götürdüğünü ve orada iddia edildiği gibi bir soykırım tespiti yapamadığını söyleyen Erdoğan, İsraillilere “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” demesine binaen el-Beşir’in neden davet edildiği sorusu üzerine; “Bizim mensup olduğumuz İslâm dinine mensup birinin soykırım yapması asla mümkün değildir” diyerek cevap vermiştir. Erdoğan ayrıca Darfur’da soykırım gerçekleşseydi bu konuyu El-Beşir ile rahatlıkla konuşabileceklerini ifade ederek iddiaları reddetmiştir.402 Aynı zamanda Türkiye, Darfur’daki çatışmayı “soykırım” olarak tanımlamayarak Sudan yönetimini ve lideri Ömer el-Beşir’i eleştiren Batı ile iş birliği yapmamıştır.

401 http://www.cnnturk.com [10.11.2017].

402 Türkiye’nin Darfur politikası için bkz. Mehmet Özkan, Birol Akgün, “Why Welcome Al Basheer?

Contextualizing Turkey’s Darfur Policy”, SETA Policy Brief, No: 45(2010).

139

Ziyaretin iptal edilmesiyle ilgili Sudan’dan ise farklı açıklamalar gelmiştir. Sudan devlet haber ajansından 8 Kasım günü konuyla ilgili yapılan açıklamada, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Kapsamlı Barış Antlaşması’na dair yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle ziyaretin gerçekleşmeyeceği belirtilerek el-Beşir’in, Gül’ü telefonla arayıp davet için teşekkür ettiği ve gelemeyeceği için de özür dilediği ifade edilmiştir.

ABD Dışişleri Bakanı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Philip Gordon ise bir açıklama yaparak Türkiye’den Sudan Hükümeti’ne, ABD ve Avrupa’nınkine benzer bir mesaj vermesini beklediklerini kaydetmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ian Kelly, Darfur’da meydana gelen olaylarda yönetimin sorumluluğu olduğunu belirtmiş ve el-Beşir ile ikili görüşme yapmaları durumunda Türk yetkililerden söz konusu sorumluluğu ve Darfur sorununu gündeme getirmelerini beklediklerini vurgulamıştır.403

Türkiye’nin Darfur’a yönelik bu yaklaşımı, birçok analist ve insan hakları gruplarınca ve Türkiye’nin iç muhalefeti tarafından çelişkili ve çifte standartlı olduğu gerekçesiyle eleştirilere maruz kalmıştır.404 Bu eleştiriler, Türkiye’nin Darfur’a yardım etmesine rağmen el-Beşir ile iyi ilişkiler içinde bulunarak kendi dış politika söylemiyle çeliştiği ithamı etrafında yoğunlaşmıştır.

Türkiye’nin Darfur ’la ilgili konularda el-Beşir’in yanında yer alması eleştiriye açıktır.

Bahreyn ve özellikle Libya söz konusu olduğunda başlangıçta takınılan tutum ise tutarlı bir dış politika izlendiği izlenimini uyandırmamaktadır. Pek çok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesi gibi, Libya’da da halk, demokrasi ve halk yönetimi talepleriyle ayaklanmış, ancak Kaddafi’nin mevcut rejimin değişmesi yönünde protesto gösterisinde bulunan kendi halkına verdiği tepki, Tunus’ta başlayıp hızla komşu ülkelere yayılan bu halk hareketleri arasında görülmemiş nitelikte olmuştur. Türkiye ise bu gelişmelerin başında çoğunlukla suskun kaldığı gerekçesiyle eleştirilirken, halk hareketleri hızla bölge ülkelerine yayılmaya başladığında, bölgede artık bir değişim aşamasına girildiğinin farkına varıp bu hareketleri destekleyen ve uzun yıllardan beri iktidarda bulunan diktatörlerin artık çekilmesi gerektiğini savunan bir üslup benimsemiştir. Ancak Mısır söz konusu olduğunda olası bir iktidar değişiminin gerekliliğini vurgulayan Türkiye’ye; Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüsam Zeki,

403 “Basheer cancels visit to İstanbul”, http://news.bbc.co.uk.

404 Davutoğlu 2010 Türk Dış Politikasını Değerlendirdi, http://www.setav.org/tr/davutoglu-2010-turk-dis-politikasini-degerlendirdi/haber/795, 29 Aralık 2010[11.04.2015].

140

“Mısır’daki olaylara burnunu sokmaması” uyarısında bulunmuştur.405

Ancak Türkiye bölgede barış ve istikrarın sağlanmasının gerekliliğine vurgu yaparken bölge ülkeleri konusunda izlediği seçici dış politika, büyük güç olma idealiyle hareket eden bir devlet için risk taşımaktadır. Bir yandan Darfur’a ekonomik ve insani yardım yapılırken diğer yandan El Beşir’le olan “samimiyetin” devam etmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki pek çok halk hareketine sözlü destek verilirken özellikle Libya’daki halk ayaklanmasının ilk zamanlarında farklı bir tutum izlenmesi, kıtaya yönelik tarafsız bir dış politika izlenmediği görüşlerinin giderek artmasına neden olmuştur.406

Ancak Sudan yönetimine verdiği desteğe rağmen Türkiye, Sudan’daki insani trajediyi de inkâr etmemiştir. Buradaki gelişmeleri ve Sudan’ın yaşadığı iç sorunları yakından takip etmiş ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunmaya devam etmiştir. Bu kapsamda, Türkiye 21 Mart 2010 tarihinde İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) çerçevesinde Kahire’de düzenlenen “Darfur’un Yeniden İnşası ve Kalkınması İçin Uluslararası Donörler Konferansı”nın eş başkanlığını Mısır ile birlikte üstlenmiş ve söz konusu konferans’ta, Darfur’a 2010-2015 yılları için 65-70 milyon ABD Doları civarında ağırlıklı olarak sağlık, tarım ve eğitim alanlarını kapsayan bir yardım taahhüdünde bulunmuştur. 407

Türkiye’nin Darfur’a ilişkin politikası esasen bir “pasif sessiz diplomasi”408 stratejisi olarak değerlendirilebilir. Devlet hem iç hem de dış baskıları kısmen görmezlikten gelerek hem de taraflarla doğrudan görüşmeleri sürdürerek sorunu çözmeye çalışan bir tutum sergilemektedir. Türkiye’nin Darfur politikası bağlamında, Sudan Devlet Başkanı El-Beşir ile Ankara’da iki defa görüşmesi ve uluslararası forumlarda görüşmeyi sürdürmeye de devam etmesi diğer devletlerin el- Beşir ile ilişkilerini gözden geçirdiği bir ortamda Türkiye’nin tam aksine ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirme çabasında olması pasif sessiz diplomasinin bir örneğidir.409

405 “Mübarek'in sözcüsü: Türkiye burnunu sokmasın”, NTVMSNBC,03.02.2011, http://www.ntvmsnbc.com/id/25178419/[10.04.2011] akt, Tepeciklioğlu, agm:91.

406 Tepeciklioğlu, agm:92.

407 BM Sudan\Darfur (UNAMID) Misyon, Emniyet Genel Müdürlüğü, Dış ilişkiler Dairesi Başkanlığı, 2016,8-9.

408 Mehmet Özkan, “İslâm Dünyası ve Darfur? Türkiye’nin Darfur Politikasının Sınırları ve İmkânları”, Bülten No:37 (Bilim ve Sanat Vakfı, Mayıs 2010).

http://www.bisav.org.tr/yayinlar.aspx?module=makale&menuID=3_3&yayintipid=3&yayinid=39&m akaleid=732 [1.04.2017].

409 Özkan, “Türkiye’nin Afrika'da Artan Rolü…”, agm, :23-24.

141

Türkiye Hükümeti’nin bu yaklaşımı iki argümana dayanmaktadır. Birincisi, Türkiye’nin artık çok boyutlu ve çok eksenli bir dış politika izlemesi ve dış ilişkilerini kendi ulusal çıkarlarına göre yönlendirmesidir. Bu zaman zaman batılı dost ve müttefiklerinin tutumundan farklı çizgide olabilmektedir. İkincisi ise, bu ülkelerin rejimleri ve izledikleri politikalar tehlikeli sayılabilirse de onları yola getirmenin çaresinin dışlamak ve izole etmek değil aksine onlarla diyalog kurmak ve onları bir uzlaşma sürecine “angaje” etmek olmasıdır. Türkiye Hükümeti’nin yaklaşımındaki esas mantık bu olmakla beraber, bunda AK Parti’nin ideolojik eğiliminin de bir ölçüde payının olduğunu eklemek gerekmektedir. Aynı zamanda Türkiye bölgesel ve küresel ilişkilerinde değişen rolü bağlamında artık yakın komşularının ötesinde Araplar arasındaki sorunların çözümünde de meşru bir aktör haline gelmiştir. Sudan konusunda Türkiye’nin tutumu, Afrika Birliği ve Arap Ligi ile aynı doğrultudadır. Bu anlamda Türkiye dışlamak yerine angaje etmeyi yani meseleyi diyalogla halletme tezini savunmaktadır.410

Öte yandan Darfur’daki meselenin insani ve siyasi boyutunun haricinde ekonomik boyutunun da bulunduğunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bölgenin ön plana çıkmasında son yıllarda burada zengin petrol yataklarının tespit edilmesi ve bazı bölgelerinde verimli arazilerinin bulunmasının Fransa, İngiltere ve Arap ülkeleri açısından dış yatırım imkânları oluşturmasının önemli bir rolü olmuştur. Uluslararası medya her ne kadar yerleşim yerleri ve insanlarıyla büyük sıkıntı çeken Darfur’un acıklı dramını yansıtmakta ise de asıl mesele, yakın gelecekte burası üzerinde kimin daha etkin söz sahibi olacağıdır.411

Hartum Üniversitesi’nde Sudanlı akademisyen Safuat Fanus; 412 “Sudan ve Türkiye arasındaki ideolojik yakınlaşmanın ve iki ülke arasında doğrudan uçuşların gerçekleştirilmesinin Türkiye’yi; Avrupa ülkeleri içerisinde Sudan’a en yakını haline getirdiğini” belirtmektedir. Türkiye-Sudan arasında siyasi ve diplomatik ilişkilerde şimdiye kadar hiçbir siyasi kriz yaşanmamış olmasına rağmen istenilen noktaya da henüz ulaşılabilmiş değildir.

410 Sami Kohen, “Dışlanan rejimlerle ilişkiler...”

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetayPrint&ArticleID=1068006 [11.04.2015].

411 Ahmet Kavas, “Çin-ABD Rekabetinde Çözümsüzlüğe Sürüklenen Bir Mesele: Darfur”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 12 (2008): 4.

412 Asmahan Farouk, “Sudan-Türkiye ilişkileri… daha geniş bir açıklıma doğru”, https://www.alnilin.com/32291.htm,20,08,2008 [29.12.2018].

142