• Sonuç bulunamadı

Konstrüktivizm Kuramı Bağlamında Türkiye-Afrika İlişkileri

Türklerin Afrika ile ilişkileri Osmanlı’dan çok daha uzun zaman önce başlamıştır.

Afrika kıtası, 9. yüzyılda Orta Asya’dan gelen Türklerin yerleşim yerlerinden birisi olmuştur.49 Osmanlı döneminde ise kıta ile ilişkiler siyasi, askeri, jeopolitik, teo-politik ve ekonomik alanlarda ciddi bir gelişme kaydetmiştir. Avrupa’nın meydan okuyucu gücü olan Portekizlilerin, Doğu Afrika kıyılarındaki ilerlemesini önlemek amacıyla Osmanlı Kızıldeniz’de çeşitli seferler düzenlemiştir. Bu sayede günümüzdeki Eritre, Cibuti, Somali ve Etiyopya’yı hakimiyeti altına almış ve Habeş Vilayeti altında bu ülkeleri bir araya getirmiştir. Diğer tarafta İspanyol istilaları ve yayılmacılığını önlemek için ise Cezayir, Tunus ve Trablusgarp’ı topraklarına katmıştır. Böylece 16. yüzyılda Kuzey Afrika’da ciddi bir Osmanlı varlığı görülmektedir.50

Osmanlı’nın devlet düzeyindeki yaklaşımları halk tabanında da karşılık bulmuş ve Afrikalılar, Osmanlı’yı genellikle desteklemeyi tercih etmişlerdir. Konstrüktivist teorinin de ortaya koyduğu gibi devlet mekanizması Afrika’da tek başına bir özne olmamış, toplumsal kaynaşma ve halklar seviyesindeki iletişim Osmanlı-Afrika ilişkilerini açıklamada önemli bir faktör olmuştur.51

48 Demirtaş, agm :110-122.

49 Ahmet Kavas, Osmanlı-Afrika İlişkileri (İstanbul: TASAM Yayınları, 2006), 27.

50 Numan Hazar, “Türkiye’nin Afrika’ya Açılımı”, Stratejik Analiz, c.9, s.99 (2008): 21.

51 Boztaş, agm:144.

22

Osmanlı mirasını devralan ve 1998’lerden itibaren Afrika kıtası ile iyi ilişkiler geliştirmeyi hedefleyen Türkiye, Afrika ile ilişkilerini en yüksek seviyede tutmaya gayret göstermektedir. Türkiye-Afrika ilişkilerinde; Türklerin, Osmanlı’dan devraldıkları miras oldukça önemlidir. Cumhuriyet döneminde kıta ile ilişkiler 1923-1998 yıllar arası (Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1923-1998 Afrika Açılım Eyleminin gerçekleştirilmesi) ve 2002’den günümüze kadar olan süreç olarak iki dönemde incelenebilir.

Türk dış politikası erken dönemlerde Afrika ile mesafeli, dolaylı ve resmiyet içeren bir niteliğe sahip olmuştur. 2002’den itibaren ise bu görüntü yerini daha samimi ve doğrudan bir temasa bırakmıştır.

Dış politikada değişimde normların büyük önem taşıdığını öne süren konstrüktivizm, Türkiye’nin Afrika açılımına kadar Afrika ile münasebetlerinin yanı sıra Afrika açılımının niçin gerçekleştirildiğini açıklamada işlevseldir. Sosyal faktörlere yoğun olarak yer veren konstrüktivizm, neorealist teorinin maddi kapasite yaklaşımına sosyal anlamlar yükleyerek52 Türkiye’nin Afrika açılımına anlam kazandırmaktadır.

Wendt’in bakış açısına göre Türk-Afrika ilişkilerini bir örnekle değerlendirecek olursak, Türkiye’nin Afrika pazarlarında varlık göstermesi ülke refahı açısından olumlu bir gelişme olmakla birlikte, kıta ülkelerinde açılan işletmelerde yerlilerin istihdam edilmesi hem siyasi hem toplumsal ilişkilerin ilerleme kaydetmesini de sağlar. Yani maddi kapasitenin sosyal anlamı bu şekilde izah edilebilir.

Tarihsel birikime önem veren konstrüktivizm, devletlerin de kişilere benzer şekilde karşılıklı münasebetlerden oluşan tarihsel kimliklerinin, ülkelerinin hedef ve menfaatlerini belirlediğini düşünür.53 Bu açıdan Osmanlı’nın kolonyal döneme kadar Afrika halklarıyla temas halinde olması ve iyi ilişkiler geliştirmesinin öneminin vurgulanmasını sağlar. Bu tarihsel bağ neticesinde, Afrika’da halklar ve siyasi mekanizmalar Türkiye’ye olumlu yaklaşmakta ve bu durum ilişkilerin gelişmesinin hızlanmasını sağlamaktadır.

Türkiye’nin Afrika açılımı ve ilişkilerin ilerleyen süreçte sürekli olarak ivme kazanması, konstrüktivizmin kimlik ve çıkarların zaman içerisinde değişmesi hususunda ortaya koyduğu fikirlerle örtüşmektedir.

52 Wendt, “Anarchy is What States Make of it…, agm :391-425; Boztaş, agm:141.

53 Kardaş, agm:133.

23

Gerek kolonyal dönemde gerekse sonrasında, Batılı devletlerin takip ettiği sömürgeci politikaların tam aksi bir rota izlemiş olan Türkiye, kazancın karşılıklı olması gerektiğini düşünmektedir. İnsani unsurları önceleyen ve herhangi bir sömürü amacı taşımayan Türkiye, bu anlamda kıta ülkelerine ve halklarına yardımlarını karşılıksız olarak yürütmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 2002 yılından itibaren izlemeye başladığı çok boyutlu dış politika; güvenlik meseleleri dışındaki kültürel ve ekonomik ilişkileri de öncelikli hale gelmiştir. Bu dönemde Türkiye'nin ticaret hacmi AB ve Ortadoğu ülkeler ile olduğu gibi Afrika kıtası ile de artış yaşamıştır.54 Geliştirilen ekonomik ve siyasi ilişkiler Türkiye-Afrika arasındaki bağları oldukça güçlendirmiştir.

Türkiye’nin devlet nezdinde başlattığı girişimler etkisini daha sonra hissettirmeye başlamış böylece Türkiye dış politikadaki atılımlarının meyvesini zaman içerisinde almıştır. Afrikalı ülkeler tarafından 2002 yılında “en güçlü dostlar” statüsüne layık görülmüş olan Türkiye, 2005 yılında da Afrika Birliği’nde gözlemci üye statüsünü kazanmıştır. Afrika Birliği, Ocak 2008’de Türkiye’yi “stratejik ortak” ilan etmiş, ardından Türkiye, Afrika Kalkınma Bankası’na üye seçilmiştir. Tüm bunların yanı sıra, Afrika ülkelerinin destekleri sayesinde Türkiye 2009-2010 döneminde BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi olmuştur. Bu sayede Afrika ile ilişkilerini daha fazla geliştirme fırsatı yakalamıştır.55

Ayrıca “Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS)”, 2005 yılında Abuja’daki (Nijerya) Türk Büyükelçiliği’ni akredite etmiştir. 2008’de Türkiye-Afrika Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısı’nda hükümetler arası iş birliği, ticaret ve yatırım, tarım, kırsal kalkınma, su kaynaklarının yönetimi, sağlık, barış ve güvenlik, enerji, turizm, eğitim, medya vs. gibi alanlarda iş birliği gelişmiştir.56 Türkiye 2008’de

“Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) Uluslararası Ortaklar Forumu’na” üye olmuştur. “Doğu Afrika Devletler Topluluğu (EAC)”, 2010 yılında Darüsselam’da (Tanzanya) bulunan Türk Büyükelçiliği’ni akredite etmiştir.57

54 Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, c.10, Nr.1(2008):82.

55 Ufuk Tepebaş, “Türkiye’nin Afrika Açılımı ve Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi”, 2010

http://www.tasamafrika.org/index.php/tr/arsiv/makaleler/251-tuerkiyenin-afrika-aclm-ve-tuerkiye-afrika--birlii-zirvesi.html [25.02.2011] akt: Boztaş, agm:148.

56 Numan Hazar, Küreselleşme Sürecinde Afrika ve Türkiye-Afrika İlişkileri (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Yayınları:2011), 216.

57 Age, 35.

24

Türkiye'nin farklı Afrika organizasyonlarının bir parçası olması ve uluslararası toplantılar yaparak “anahtar oyuncu” olma isteği, yeni Türk dış politikasının ritmik diplomasisinin özünü oluşturmaktadır. Türkiye, bu prensibe dayanan Afrika ülkeleri ile benzer ilişkiler kurmaya karar vermiştir. Bu aşamada daha verimli sonuçlar alabilmek için daha önceleri izlenmiş olduğu faydacı ve manipülatif politikaları bir kenara koyarak, daha liberal ve demokratik sistemlere dayalı ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Bu açıdan konstrüktivizmin temel yaklaşımları bakımından 2005 yılının Türk hükümeti tarafından “Afrika Yılı” ilan edilmesi bu konuda adeta bir dönüm noktası olmuştur. Sonraki aşamada Türkiye’nin Afrika ile münasebetleri özelikle sosyal açıdan hız kazanmış ve iki tarafın halkları düzeylerinde birtakım yakınlaşmalar meydana gelmeye başlamıştır.58

Stephen M. Walt (1998) konstrüktivizmin, fikirlerin devlet davranışları üzerindeki etkisine odaklanmıştır. Ayrıca devletlerin çıkarlarını ve kimliklerini tarihsel sürecin bir ürünü olarak açıklamıştır. Benzer çizgide Alexander Wendt (1992),59 “Kimlikler çıkarların temelidir” fikrini ortaya atmıştır. Aktörlerin toplumsal bağlamdan bağımsız olarak taşıdıkları “portföy” çıkarları yoktur; bunun yerine, durumlarını tanımlama sürecindeki çıkarlarını belirler”.60

Andrew Heywood (2011) ise Global Politics isimli kitabında, konstrüktivizmin, insanların kimlik duygusu, farklı menfaatler, inançları ve varsayımları ile biçimlendirildiğini savunmuştur. Buna göre uluslar; öznel kimlikler, belirli gelenek, değerler ve duygular tarafından şekillendirilirler.61 Bu bakış açısıyla Savaş Genç ve Oğuzhan Tekin (2014)62, Türkiye-Afrika ilişkilerine konstrüktivist perspektiften bir açıklama getirmişler, bu açıklamalarında ulusal kimlik ve kültürün dış politika tercihlerini oluşturmada etkili olduğunu belirtmişlerdir. Her iki yazara göre;

uluslararası sistemi yeniden yapılandıran toplumsal normlar, konstrüktivizm kuramında belirleyici faktördür. Türkiye'nin uluslararası sistemdeki rolü, hükümet

58 Ahmet Kavas, “Türkiye-Afrika İlişkileri: Bin Yılı Aşan Dostluk Köprüsü”, 2010

http://www.tasamafrika.org/index.php/tr/arsiv/makaleler/233-tuerkiye-afrika-likileri-bin-yl-aan-dostluk-koepruesue.html [25.12.2010] Boztaş, agm:148.

59 Walt, “Uluslararası İlişkiler: Bir Dünya…”, agm:40.

60 Wendt, “Anarchy Is What States Make of It…” agm:398.

61 Andrew Heywood, Global Politics (Palgrave Macmillan, 2011), 72-73.

62 Savaş Genç, Oğuzhan Tekin, “Turkey’s Increased Engagement in Africa: The Potential, Limits, and Future Perspective of Relations.” European Journal of Economic and Political Studies, 7(1), (2014) :87–113.

25

değişiklikleriyle yeni bir şekil almış, bu durum Türk-Afrika ilişkilerini ve bölgeye yönelik Türk dış politikasında etkilemiştir.63

2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmiş olması ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, hükümetinin tüm eylemlerini çeşitli söylemlerle destekleyerek kimlik ve algı inşası odaklı çalışması dikkate değerdir. Bu şekilde Türkiye tarafından maddi unsurların yanında manevi unsurlara da önem verilmiştir. Maddi unsurların varlığı yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte ikincil olduğu dikkat çekmektedir ki, zaten konstrüktivist yaklaşımın iddiası da bu noktayla örtüşmektedir.

Sonuç yerine Türkiye’nin Afrika kıtasına yönelik dış politikasını ve kıta ülkeleri ile ilişkilerini, konstrüktivizm teorisi çerçevesinde ele alan bu çalışma, Türkiye’nin insan faktörüne odaklanmış olan Afrika açılımını gerçekleştirirken sadece diplomasi kanalını kullanmadığını ve sivil toplumla beraber hareket ettiğini örnekleriyle beraber ele almıştır. Bu durumu da en yapıcı ve verimli surette konstrüktivizm kuramı açıklayabilir.

Konstrüktivizm sosyal bilimler içerinde önemli bir yere sahiptir ve salt bir uluslararası ilişkiler teorisi olarak kabul edilmemektedir.64 Aynı zamanda disiplinler arası çalışma malzemesi sunarken kendi içerisinde de birçok farklı yorum barındırmaktadır.

Şu an gelinen noktaya dair bir değerlendirme gerçekleştirecek olduğumuzda Türkiye, Afrika ülkeleri ile ilişkilerini daha ileri boyutlara taşıma potansiyeline sahiptir.

Nitekim Türkiye’nin Osmanlı döneminden kalan tarihsel mirası ve imajı, Afrikalıların Türkiye’ye yakınlık duymasını sağlamaktadır. Bu durum Türkiye’ye kıtayla ilişkileri noktasında diğer devletlere göre büyük bir avantaj sağlamaktadır. Doğru hamlelerle birlikte siyasi farklılıklar mesele haline getirilmeden iyi ilişkiler geliştirilebilir.

Nihayetinde, dikkate almış olduğumuz konstrüktivizm teorisi çerçevesinde aktörler, birbirlerini tanımlama şekillerine dikkat ederek kimlikleri çerçevesinde örülen duvarları aşmayı hedeflerler. Türkiye’nin de bu yaklaşım dahilinde hareket etmeye ihtiyacı vardır.

63 Agm: 90-91.

64 Wendt, Social Theory of International Politics…, age,7-193.

26