• Sonuç bulunamadı

Osmanlı İmparatorluğu ve Fûr Sultanlığı İlişkileri

4. AK PARTİ ÖNCESİ TÜRKİYE-SUDAN İLİŞKİLERİ

4.2. Osmanlı Döneminde Türkiye-Sudan Münasebetleri

4.2.3. Osmanlı İmparatorluğu ve Fûr Sultanlığı İlişkileri

112

113

Ali Dinar 1909 yılında bakanlık görevinde bulunan ve hac vazifesi için Hicaz’a giden Şeyh Simavi Efendi’yi Hicaz valisine göndererek Mekke’ye sefir olarak yollamıştı.

Surre Emini Muhammed eş-Şeyh Semavinin görevi; Ali Dinar’ın Osmanlı Devleti’ne olan sadakatinin timsali olarak Osmanlı Sultanı’ndan talep ettiği bir Türk bayrağını Darfur’a getirmesiydi.344 Ali Dinar, Türk bayrağı talebi ile yabancı işgalini tanımadığını ve Osmanlı’ya bağlı olduğunun mesajını da vermiş oluyordu. Dolayısıyla bu durum Darfur Sultanlığı’nın kendi rızaları ile Osmanlı Devleti’ne bağlanmayı arzuladıklarını göstermektedir.345

Lakin bu talebin siyasi birtakım neticeleri olduğundan dolayı Hicaz Valiliği kendilerini aşan bu konuda tereddütte düşerek ve İstanbul’a danışma ihtiyacı duymuştur. Bu talebe nasıl cevap verileceği hususunda Hicaz Valiliği, 8 Aralık 1909 (28 Teşrinisani 1325) tarihinde çekmiş olduğu telgraf ile Dahiliye Nezaretinden cevap istemiştir.346 Bu yazışma ile Darfur halkının, “Osmanlı’yı yabancı ve emperyalist bir devlet olarak görmediği, Osmanlı bayrağı altında bile bağımsızlığını sürdürebileceğini düşündüğü” anlaşılmaktadır.347 Çekilen telgrafın karşılığında Türk bayrağı yerine Ali Dinar’a bir Osmanlı nişanı gönderilmiş ancak Osmanlı’yla Darfur Sultanlığı arasındaki irtibat devam ettirilmiştir. Ali Dinar’ın, Padişaha yazdığı mektuplar ise yerine ulaşmadı. Bunun sebebi Afrika’nın ortasında denize çıkışı olmayan bir bölgenin İngiliz ablukası altında olmasıydı.

Ali Dinar’ın, Padişah Sultan Reşat’a yazmış olduğu fakat yerine ulaşamayan bu mektup, içinde bulunduğu ruh halini ve İngilizlere olan nefretini de yansıtmaktadır.

Daha sonra Osmanlı Devleti, Ali Dinar ile irtibatını Senusiler üzerinden Teşkilatı Mahsusa348 vasıtasıyla devam ettirmiştir.

I.Dünya Savaşı’nın başladığını öğrenen Ali Dinar, İngilizlere karşı Osmanlı’nın yanında yer alarak savaşmayı tercih etti ve halifeye bir mektup yollayarak fikirlerini şöyle ifade etti:

“Hıristiyanlar, Müslümanları her taraftan kuşatıldılar, Müslüman topraklarına el koydular, Müslüman sultanları ya ölü ya esir ya da kahır altında kalıyorlar. Müslüman sultanları onların

344 BOA, DH. MUİ., Dosya Numarası: 45/1, Gömlek Numarası: 36, Tarih: 03.Z.1327

345 Ali Arslan, “Sudan’ın Hukuken Türkiye’den Ayrılma Süreci”, Mehmet Saray’a Armağan:

Türk Dünyasına Bakışlar, 1.bs. (İstanbul: DA Yayıncılık, 2003),111.

346 Age,111.

347 Nour, Birinci Dünya…, agm:378.

348 Birinci Dünya Savaşı’nda Sultan Ali Dinar’ın İngilizlere karşı Teşkilat-ı Mahsusa destekli direnişi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. (Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, Türkiye Günlüğü, s.131(2017):107-115.

114

ellerinde oyuncak gibi oldular. Bunlardan bizim memleketimiz Darfur Allah’ın koruması ile bu akıbete düşmedi, fakat Allah’ın sizin emanetinize bıraktığı Haremeyn-i Şerifeyni ziyaretten bize engellediler. Bunun için hacca gitmek için İngilizler ile mecburi olarak temas kurduk. Bu teması da nefretle yaptık”349

Avrupalılara karşı Ali Dinar’ın düşüncelerini yansıtan bu mektup İstanbul’a ulaşmış olmamasına rağmen kaleme alınan bu mektup Ali Dinar’ın İngilizlere karşı çizdiği siyaseti açıklamaktadır. Osmanlı topraklarının paylaşımı meselesi, bu savaşın en mühim konusunu oluşturmuştur. Bu minvalde Osmanlı yönetimi için en ufak bir destek bile hayati öneme sahip olmuştur. Almanlarla ittifak oluşturulmasının ardından Cihat ilan edilmiş ve dünya üzerindeki Müslümanlar cihada çağrılmıştır. Bu şekilde savaş dinsel bir boyut kazanmıştır. Dönemin Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Ali Dinar’a bir mektup yazmış ve destek talebinde bulunmuştur.350 Enver Paşa, bu mektubunda Türklere ve İslam dünyasına yönelik saldırılardan bahsetmiş ve Cihadın önemine vurgu yapmıştır. Ali Dinar bu mektubu alınca büyük memnuniyet duymuş ve cevaben yazdığı mektupta cihâd davetini kabul ettiğini belirtmiştir. Bu sayede Ali Dinar; emperyalist güçlere karşı mücadele etmenin yanı sıra, İslam halifesinin yanında olacak hem de bu sayede bağımsızlığını elde ederek Sudan’ın tamamında idaresini tesis etme imkanlarına sahip olabilecekti. Halifenin yanında yer alarak küffara ve emperyalistlere karşı mücadeleye başladığını bildiren mektubunda; “Halife Hazretlerine bunu bildirmek istedim ki, İslam Sultanı Hazretleri ile kafir ve zındık olan İngilizler ve Fransızlar ve onların müttefikleri arasında bu savaş başlar başlamaz Allah ve İslam için kafirle ilişkileri kestim ve onları düşman kabul ederek savaş açtım” 351 cevabını veren Ali Dinar, İngiltere’ye olan düşmanlığını dinî ve siyasî konulardaki bilincini göstermiş oldu.

Kendi idaresini el-Faşir’de kuran Sultan Ali Dinar ve Darfur Sultanlığı,1914 yılında Osmanlı padişahı ve halifenin İstanbul’dan Birinci Dünya Savaşı sırasında ilan ettiği cihad davetine tüm Afrika Müslümanlarının içtenlikle benimsemesine vesile olmuştur.

Ali Dinar, Mehdi taraftarları ile birlikte Cihad-ı Ekber davetine icabet ederek İngiliz ve Fransızlara karşı savaşmış,352 ayrıca Osmanlı Devleti’nin yayınladığı fetva ve

349 Mekki Shibeiyka ,Biritsh Policy in Sudan (1882-1902) (London: Oxford University Press,1952), 517; Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, agm:108.

350 Nour, Birinci Dünya…, agm:380; Holt, age, 124; Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, agm:109-110.

351 Agm:380; Mekki Shibeiyka, age, 517; Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, agm:109.

352 M.J. Steiner, Inside Pan-Arabia (Chicago 1947),59.

115

beyannameleri de Darfur’da dağıtarak Cihad-ı Ekber ilanında bulunarak Darfur’da Avrupalı sömürgeci devletlere karşı önemli bir mücadele başlatmıştır. Ali Dinar, Cihad ilanını müteakip 10.000 mücahidiyle birlikte Kordufan’a geçmiş ve daha sonra Hartum üzerine yürümek için Osmanlı subaylarının gelmesini beklemiştir.353 Bu süreçte İngilizlere hakaretler içeren birçok mektup göndermiştir. Enver Paşa’nın, Ali Dinar’a ilettiği Cihad çağrısı ise İngilizleri fena halde rahatsız etmekle kalmamış aynı zamanda ciddi anlamda tedirgin de etmiştir. Bu yüzden İngilizler zaman kaybetmeden Ali Dinar’a karşı harekete geçmişlerdir.354Ali Dinar, 22 Mayıs 1916’da yenilgiye uğratılınca bölgeden Osmanlı’ya yönelik desteğin de önü kesilmiştir.355

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nda Kanal Cephesi ve Trablusgarp Cephesi’ndeki muharebelerden dolaylı Ali Dinar’ın desteklenmesi ile doğrudan Sudan’ın emperyalist güçlerden temizlenmesi için çalışmış ise de fazla bir başarı elde edemedi. İngilizlerin Türklerle savaşmak üzere Çanakkale’ye getirdiği Sudanlı savaşçıların bazıları daha sonra saf değiştirerek Osmanlı’nın yanında savaşmaya başlamışlardır.356 Örnek vermek gerekirse, Sudanlı Makader oğlu Muhammed Kamara; I. Tümen IV. Senegal Alayı’nın I. Tabur, I. Bölüğü’nden Müslüman bir asker, Osmanlı Devleti’ne iltica ettikten sonra, İtilâf Devletleri’nin Çanakkale’deki askerî güçleri ile ilgili olarak bütün bildiklerini Osmanlı görevlilerine anlatmış ve Osmanlı Devleti’nin yanında yer almışlardır.357

Birinci Dünya Savaşı sırasında aslen Sudanlı olupta Osmanlı Devleti adına çeşitli cephelerde mücadele eden her iki milletin de ortak tarihi şahsiyetleri haline gelmiş çeşitli isimler vardır. Söz konusu isimler, Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa mensubu olarak görev yapmışlar ve Enver Paşa’nın yanında yer almışlardır.

Bu isimlerden bir tanesine örnek vermek gerekirse Sudanlı Mehmet Şükrü Mekavî (Bkz.Ek 6), Teşkilat-ı Mahsusa adına Mısır’da çeşitli askerî faaliyetlerde bulunmuştur.

İngiliz askerî birliğinde görevliyken ilân edilen cihat doğrultusunda birliğinden firar

353 Metin Hülagü, Pan-İslamist Faaliyetler 1914-1918 (İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1994),32;

Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, agm:110.

354Agm, 110- 111; Türkiye-Sudan Ortak Tarihi,

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=240699.[13.05.2019]

355 Encyclopedia of İslam, 3rd., ed., Vol.2, 2012, 124; Yılmaz, “1. Dünya Savaşı’nda Darfur Sultanlığı ve Ali Dinar Hareketi”, agm:112- 113.

356Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, “Birinci Dünya Savaşı’nda Sudanlı Müslümanların Cihad-ı Ekber’e Katılımı ve İslam Birliği Doğrultusundaki Propaganda Faaliyetleri”, Düşünce ve Tarih, Yıl:4,s.49, (2018):38-51.

357 Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, “Çanakkale Siperlerinde Sudanlı Mücahitler”, Ayarsız Dergi, s.13,2 (2017):32.

116

ederek Türklerin safına geçen Mekavî, Kanal Harekâtı’na katılmış ve Kızıldeniz Hecinsüvar Hücum Bölüğü komutanlığı yapmıştır. Ayrıca tıpkı Mekavî gibi Teşkilat-ı Mahsusa içerisinde görev alan isimlerden bir tanesi de Hartumlu Muhammed Abdullah’tır. Azat edilmiş eski bir köle olan Muhammed Abdullah, Birinci Dünya Savaşı sırasında kendisini özgür kılan Türklerin safında mücadele etmeyi tercih etmiş ve Kuşçubaşı Eşref Bey’in komutanı olduğu Teşkilat-ı Mahsusa müfrezesinde yer alarak Hicaz- Yemen cephesinde görev yapmıştır.358

Ayrıca iki ülke arasındaki tarihî şahsiyetlerin en önemlilerinden bir tanesi olan Sudanlı Zenci Musa (Bkz.Ek 5)’da Birinci Dünya Savaşı sırasında Türklerin safında kahramanca savaşmış oldukça önemli isimlerden bir tanesidir. Aslen Sudanlı olan Zenci Musa, Girit’te doğmuş ve Kahire’de büyümüştür. 1911’de İtalyanların Trablusgarp’a saldırması üzerine Mısır’dan Bingazi’ye geçen Musa, Kuşçubaşı Eşref ve Enver Paşa’nın yanında Trablusgarp Savaşı’na katılmış, savaşın sona ermesiyle birlikte İstanbul’a dönmüştür. Musa daha sonra, II. Balkan Savaşı’na katılarak Edirne’nin Bulgarlardan geri alınması için mücadele etmiş ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer almıştır. Daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa’ya katılan Musa, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Sina- Filistin cephesinde görev almış ve Kanal Harekâtı’na katılmıştır. İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy ve Eşref Kuşçubaşı’yla birlikte Necid ve Arap Yarımadası’nda görevlendirilen Musa, Yemen’deki Osmanlı kuvvetlerine yardım götürmek üzere vazife almıştır. Bir Teşkilat-ı Mahsusa müfrezesiyle birlikte Yemen’e hareket eden Musa, müfrezenin pusuya düşürülmesiyle birlikte çoğu arkadaşı şehit olmasına rağmen Yemen’e götüreceği paraları; Osmanlı’ya ihanet ederek İngilizlerle birlikte hareket eden Şerif Hüseyin kuvvetlerinden kaçırmayı başararak Yemen’e ulaştırmıştır. Daha sonra savaşın bitimiyle beraber İstanbul’a dönen Musa, Millî Mücadele’ye de katılmıştır.

Anadolu’ya silah kaçırmakla görevli Karakol Cemiyeti’ne dâhil olan Musa, gündüzleri hamallık yapmış geceleri ise silah ve cephane kaçırma faaliyetlerine katılım sağlamıştır. İngiliz işgal kuvvetleri komutanının beraber çalışma teklifini redderek sevgi, saygı ve sadakat timsali bir insan olarak İngiliz generali adeta terslemiştir: “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmani, bir de bayrağım var: ay-yıldızlı bayrak ve bir de kumandanım,

358 Yılmaz, “Birinci Dünya Savaşı’nda Sudanlı Müslümanların Cihad-ı Ekber’e Katılımı…”, agm: 44.

117

Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek...”Hastalandığında dahi bir hastaneye yatma teklifini reddecek kadar Türkiye’ye bağlılık duyan Musa, Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne sığınmış 1919’da ise burada vefat etmiştir.

Musa’nın kabri bugün İstanbul/ Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nde bulunmaktadır.

Trablusgarp’tan Balkanlar’a Mısır’dan Arap Yarımadası’na ve Yemen’e ulaşan hayat hikayesinde büyük fedakarlıklar yaparak Türkiye’nin safında kahramanca çarpışmış olan Musa, her iki ülke arasındaki ortak tarih köprüsünün yegâne timsali olmuş ve Türk-Sudan milletleri arasındaki dostluğun ve kardeşliğin de en açık örneği hâline gelmiştir.359

10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan ve Osmanlı Devleti’ni siyaseten bitiren Sevr Antlaşması’nın 113-114. maddeleri Sudan’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılması hakkındadır. “Tarafin-i akaidin-i âliye Sudan’ın vaziyet-i hukukiye ve şekli idaresini muayyen olarak İngiltere ve Mısır hükümetleri arasında 19 Kanun-ı Sani 1898 tarihinde akd ve imza olunup Sevâkin şehrine müteallik olarak 10 Temmuz 1899 tarihinde imza edilen bir mukavele-i müzeyyele ile tadil edilmiş olan mukavelenameye kesb-i ıttıla ettiklerini ve onu resmen tasdik ettiklerini beyan ederler” 360 Bu madde ile Türkiye 1898- 1899 yıllarında İngiliz- Mısır’a bırakılan Sudan’daki tüm hukuki haklarından vazgeçmek zorunda kalmıştır.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti siyasi ve hukuki olarak bitmişti. İtilaf Devletleri ile Ankara Hükümeti Lozan Antlaşması’nı 24 Temmuz 1923 tarihinde imzaladılar. 23 Ağustos 1923 tarihinde TBMM’nde tasdik edilerek yürürlüğe giren Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin sınırları çizilmiş ve Sudan’ın da hukuki durumu netleşmişti. Lozan Antlaşması’nın 17. maddesi “Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden vazgeçmesine ilişkin hükmü 5 Kasım 1914 gününden başlayarak geçerlidir” ifadesi ile Türkiye ve Sudan arasındaki hukuki ilişkiler bitmiştir.361

Böylece Sudan’daki Osmanlı dönemi iki döneme ayırmaktadır. Bunlardan ilki, (el-Türkiyye el-Awla), 1532-1821 yılları arasında geçen süredir zarfıdır. İkinci aşama ise

359 Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, “Teşkilât-ı Mahsûsa’da Bir Afrikalı: Sudanlı Zenci Musa’nın Hayatı ve Mücadelesi”, Afrika’nın Önder Şahsiyetleri, age, 297- 360.

360 Arslan, agm:112.

361 Arslan, agm:113.

118

Hıdiv Mehmed Ali Paşa’nın iktidarı altında gecen ve “el-Türkiye es-Sabıka” denilen 1821-1885 yılları arası dönemdir.362