• Sonuç bulunamadı

3. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SOSYAL SORUMLULUK VE NEOLİBERAL

3.10. Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ne Dayalı Kurumsal Sosyal

144

145 Milletler, sürdürülebilir kalkınma için, 2015 yılında (2030’ kadar ulaşılmak üzere) Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ni ortaya koymuştur. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi çerçevesinde, içinde 169 hedefi barındıran Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) dünya lidrleri ile birlikte kabul edilmiştir. 2030 yılına kadar gerçekleşmesi beklenen “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (diğer bir deyişle Küresel Amaçlar), Binyıl Kalkınma Hedefleri üzerine inşa edilmiş, dünyanın bugün karşı karşıya olduğu sorunları çözme yönünde birbiriyle bağlantılı temel 17 amaçtan oluşmaktadır. İklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, barış ve adalet gibi yeni alanlar içeren amaçlar şu şekilde sıralanmaktadır (United Nations, 2015, s.14-28):

1. Yoksulluğa Son,

2. Açlığın Yok Edilmesi, 3. Sağlık ve Refah,

4. Nitelikli Eğitim,

5. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, 6. Sağlıklı Suya Erişim, 7. Erişilebilir Temiz Enerji,

8. İstihdam ve Ekonomik Büyüme, 9. Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, 10. Eşitsizliklerin Azaltılması,

11. Sürdürülebilir Şehirler ve Topraklar, 12. Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim, 13. İklim Değişikliği İle Mücadele, 14. Sudaki Yaşam,

15. Karadaki Yaşam, 16. Sulh ve Adalet ve 17. Amaçlar İçin Ortaklıklar

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın kökleri, daha önce dünyanın karşıkarşıya kaldığı problemleri çözebilmek maksadıyla 6-8 Eylül 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler öncülüğünde New York’ta gerçekleşen Milenyum Zirvesi’ne dayanmaktadır (http://arsiv.ntv.com.tr/news/28291.asp). Zirvede 2015 yılına kadar gerçekleşmesi beklenen 8 hedef belirlenmiş ve hedefler çerçevesinde önemli ilerleme kaydedilmiştir. Söz konusu hedef süresi dolduktan sonra 25-27 Eylül 2015 tarihleri arasında New York’ta yeni bir kalkınma zirvesi gerçekleştirilmiş ve Milenyum

146 Kalkınma Hedefleri yerine Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları belirlenerek Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülke tarafından imzalanmıştır (United Nations, 2015, s.3). Bu 17 temel amacın toplamda 169 hedefi bulunmakta ve Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne (BKH) göre daha geniş bir kapsam sunmaktadır. 2015-2030 dönemi boyunca

“kimseyi geride bırakmama” sloganı ile hareket eden SKA’lar sürdürülebilir kalkınma yolunda evrensel bir çağrı niteliği taşımaktadır (Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Türkiye 2. Ulusal Gözden Geçirme Raporu, 2019, s.4).

Türkiye gerek kalkınma planları gerekse diğer politika uygulamaları aracılığıyla toplumsal yaşamı iyileştirmek ve geliştirmek için özellikle 2000’lerden itibaren küresel sisteme eklemlenmek için kendine özgü yöntemlerle sürdürülebilir kalkınma ve benzeri konuları ele almaya başlamıştır. Bu amaçla çeşitli sektör ve alanlardaki iyileşme ve gelişme ihtiyaçlarını yakından izlemek ve de 2030 gündemi çerçevesinde tanımlanan SKA’ları uygulamaya koymak için harekete geçmiştir.

Türkiye, ilk Gönüllü Ulusal Gözden Geçirme Raporunu (VNR) 2016 yılında sunmuştur. Kamu, STK, akademi ve özel sektörden 150 kurumu temsilen yaklaşık 350 kişinin katkısı alınmış ve bir yıl süren kapsamlı bir Mevcut Durum Analizi yapılmıştır. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın (SKA) hangisinin Türkiye için geçerli olduğu ve bu amaçlar için mevcut durum ve boşluklar değerlendirilerek öne çıkan ihtiyaçlar tespit edilmiştir. Böylece Türkiye için SKA’ların ağırlık noktaları belirlenmiştir. Tespitler sonucunda SKA4, SKA8 ve SKA9’un, Türkiye’nin küresel hedeflere ulaşabilmesinde en çok bağlantısı olan amaçlardan olduğu görülmüştür (Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Türkiye 2. Ulusal Gözden Geçirme Raporu, 2019, s.12).

Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın bilincinde olan özel sektör, bu alandaki çalışmalarını sosyal sorumluluk projeleri kapsamında yürütmekte ve Gündem 2030 süreci ile birlikte SKA’ları çalışmalarının odağına alarak sahiplenmektedir. Bu kapsamda, özel sektörün SKA’ları sahiplenme çalışmalarında öne çıkanlar şöyledir:

Özel sektör, sürdürülebilirlik konusunu yakından takip etmiştir, Kalkınma Bakanlığı öncülüğünde 2017 yılında hazırlanan “Mevcut Durun Analizi Projesi” çalışmalarına aktif olarak katılmıştır, 2. Ulusal Gözden Geçirme Raporu hazırlıklarına katkı sağlamıştır. Ayrıca özel sektörü temsil eden çatı kuruluşlar (ör: TUSİAD) pek çok alanda yürüttükleri faaliyetlerle SKA’ların toplumun tüm kesimleri tarafından

147 anlaşılması, benimsenmesi için katkı sunmuş ve diyalog ve işbirliği ortamını sağlamıştır (Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Türkiye 2. Ulusal Gözden Geçirme Raporu, 2019 s.20). Çünkü özel sektörün ve dolaysıyla şirketlerin hangi sosyal amaca ne kadar sahip olduğunu, ne kadar hizmet ettiğini topluma anlatması gerekmektedir. Sosyal bir amaçtan söz etmeyen, daha doğrusu sosyal amacı içselleştirip aktif bir şekilde davranışa dökmeyen şirketin varlığı ve faaliyetlerinin devam etmesi günümüzde zor görünmektedir.

Özel sektör değişen toplumsal, ekonomik ve politik şartlarla birlikte gelişimini sürdürmek için kurumsal sosyal sorumluluğu bir araç olarak kullanmaya başlamıştır.

Şirketler karlılıklarını arttırmak, ulaşılamayan pazarlarda pazar paylarını genişletmek, müşteri algısında itibar oluşturmak amacıyla sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirmektedir. Bunun bir nedeni de dünyada sürdürülebilir kalkınma kavramının yükselmesi ile eş zamanlı olarak kurumsal sosyal sorumluluk kavramının popilerlik kazanmasıdır (Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği, 2008, s.2).

Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı şirketler için sürdürülebilir kalkınma yolunda bir pusula görevi görmeye başlamıştır (Sarıkaya ve Kara, 2007, s.221-229). Öyle ki, yeni dönem KSS hakkında nabız yoklaması yapan araştırmalar yapılmaktadır.

Örneğin, 2018 yılı için Capital Dergisi’nin GFK ile gerçekleştirdiği “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Araştırması” bunlardan biridir. Araştırma verilerine göre son yıllarda KSS projelerinde artış yaşandığı görülmektedir (GFK, 2018). Yine 2020 yılı için yapılan aynı araştırmanın verilerine göre, şirketlerin yeni KSS projeleri başlatma oranının bir önceki yıla oranla ciddi bir manada arttığı görülmüştür (CAPİTAL, 2020, s.73). Dolaysıyla son yıllarda giderek artan bir biçimde kurumsal sosyal sorumluluk sürdürülebilir gelişim ve kalkınmanın destekleyicisi olmaktadır.

İşletmelerin varlığını ve devamlılığını sağlayan bu olgu onların kurumsal sosyal sorumluluğu yönetim stratejilerinin bir parçası olarak görmeye ve toplumsal kalkınmanın yanı sıra sosyal ve beşeri kalkınmaya yönelik faaliyetler içerisine girmeye itmektedir. Son yıllarda sosyal alanda kalkınmaya katkı sağlayacak eğitim, sağlık, kültürel, sanatsal içerikli sosyal sorumluluk projelerinin artması da bu nedenledir. Çünkü bu projeler, şirketlerin piyasadaki prestijlerini geliştirmede ve kendilerine duyulan güvenin artmasında göz ardı edilmeyecek derecede katkı sağlamaktadır.

148 Akyıldız, işletmelerin sosyal sorumluluk konusuna bu denli önem vermesini, 1970’li yıllarda devletin içine düştüğü kriz ortamından kurtulmak için seçtiği neoliberal anlayışın sonucu olduğunu ileri sürmektedir. Bu dönemde sosyal devletteki çözülmeler başlamış, sosyal devletteki çözülme ile oluşan boşluğu kapatmak ve devletin kamu hizmeti sunmasının gerekçesini ortadan kaldırmak için sosyal sorumluluk bir fırsat olarak yakalanmıştır (Akyıldız, 2007, s.156). Neoliberal reformlardan yana ağırlığını koyan Türkiye, 1980’li yıllarda yapısal uyum programları ile yeni ekonomik düzenden yana ağırlığını koymuş (Boratav, 1991, s.121-122; Aren, 2007, s.236), devletin ekonomik faaliyetlerden çekilmesi için eğitimden sağlığa birçok kamusal alanın özele açılmasının miladı başlamıştır.

Bu süreçte eğitim ve sağlık gibi hizmetler büyük oranda paralı hale getirilmiş, eğitim gibi önemli bir konuda özel sektörün etkinliği artmıştır (Dinçer, 2007, s.325). Eğitim alanının piyasaya açılması ve gerekli düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte, eğitim alanı sermaye kesimi için kar elde edilecek alan olarak görülmeye başlamış ve Türkiye’de özel Eğitim kurumları’nda niceliksel olarak artış yaşanmıştır (Evşen, 2019,s.273). Örneğin 1982 Anayasası (1982 Anayasası, mad. 27.ve 42) hükümleri çerçevesinde ilgili kanunlar (1739 ve 222 sayılı kanunlar) ile Özel Öğretim Kurumu açmak serbest bırakılmış ve 1985 sonrasında özel okulları teşvik etmeye yönelik önemli düzenlemeler (625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, 1994) yapılmıştır (Uygun, 2003, s.115).

Özel kesim yapılan düzenlemeler paralelinde özel okul açma girişiminde bulunarak daha önce kamunun etkin olduğu eğitim alanında yatırım ve etkinliğini arttırmaya başlamıştır. 1985 yılında Türkiye genelinde yabancı özel okul dışında, sadece özel Türk okulu sayısı 300 iken bu sayı 2001-2002 öğretim yılında 1780’e ulaşmıştır (Uygun, 2003, s.217). Günümüzde özel öğretim kurumları ( sadece örgün eğitim) toplamına baktığımızda (2019-2020 öğretim yılı) özel okul sayısı 13870’e ulaşmıştır.

Bu sayıya, bünyesinde anasınıfı bulunan 1259 özel okul ve yükseköğretim istatistikleri dahil edilmemiştir ( MEB, 2020, s.41).

Devletin büyük oranda yükümlü olduğu kamusal sağlık hizmetleri de 1980 sonrasında özelleştirme politikalarının etkisiyle piyasalaştırılmıştır. Piyasalaşmaya açılmanın ilk adımı 1980’li yıllarda atılmış, ardından 1990’lı yıllarda sağlık reformları ve 2003 yılından sonra sağlıkta dönüşüm programı (SDP) adı altında bir

149 dizi düzenleme yapılmıştır. Bu bağlamda, Ankara’daki “Türkiye Yüksek İhtisas ve Araştırma Sağlık İşletmesi”, 1995 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla sağlık işletmesine dönüştürülen ilk örnek olmuştur (Erol ve Özdemir, 2018, s.124).

Burada dikkat çeken husus, kamu hizmetlerinin piyasalaşmasıyla toplumun geniş kesimlerinde ekonomik ve sosyal problemlerin oluşmasıdır. Diğer yandan toplumdaki sosyal adalet duygusunun incinmesidir. Yaksa özel kesimin eğitim alanı ya da sağlık alanında daha fazla faaliyet göstermesi değildir. Dikkat çeken diğer bir husus da, en önemli faktörü insan olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları maddelerine bakıldığında ekonomik eşitsizlik, barış ve adalet gibi yeni alanlar içerdiğidir. Bu da bu alanlarla ilgili endişelerin arttığını, piyasalaştırma politikalarının ekonomik ve sosyal dengeleri kötüleştirdiğini göstermektedir.

150

4. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMACI NİTELİKLİ