• Sonuç bulunamadı

Sosyal devletin dönüşümü sonrasında Türkiye’de eğitime yönelik yapılan sosyal sorumluluk projelerine ilişkin bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Sosyal devletin dönüşümü sonrasında Türkiye’de eğitime yönelik yapılan sosyal sorumluluk projelerine ilişkin bir araştırma"

Copied!
223
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM BİLİMİ VE İNTERNET ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAMCILIK ANABİLİM DALI

Sosyal Devletin Dönüşümü Sonrasında Türkiye’de Eğitime Yönelik Yapılan Sosyal Sorumluluk Projelerine İlişkin Bir Araştırma

Doktora Tezi

Gülhanım Biter

100017024

İstanbul, 2021

(2)

T.C

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM BİLİMİ VE İNTERNET ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAMCILIK ANABİLİM DALI

Sosyal Devletin Dönüşümü Sonrasında Türkiye’de Eğitime Yönelik Yapılan Sosyal Sorumluluk Projelerine İlişkin Bir Araştırma

Doktora Tezi

Gülhanım Biter

100017024

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nihal Kocabay Şener

İstanbul, 2021

(3)

II

BEYAN

Hazırlamış olduğum tez özgün bir çalışma olup YÖK ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Lisansüstü Yönetmeliklerine uygun olarak hazırlanmıştır. Ayrıca, bu çalışmayı yaparken bilimsel etik kurallarına tamamıyla uyduğumu; yararlandığım tüm kaynakları gösterdiğimi ve hiçbir kaynaktan yaptığım ayrıntılı alıntı olmadığını beyan ederim. Bu tezin ihtiva ettiği tüm hususlar şahsi görüşüm olup İstanbul Ticaret Üniversitesinin resmi görüşünü yansıtmamaktadır.

Gülhanım Biter

(4)

III

Özet

Bu çalışmanın amacı, sosyal devletin dönüşümü sonrasında neoliberal politikalar ve sosyal sorumluluk ilişkisini ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında, 2015 yılında Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” (SKA) kapsamında ve SKA4 özelinde Türkiye’de özel sektör şirketlerinin eğitime yönelik yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerinin SKA4 konusunun öncelikli 10 hedefiyle örtüşüp örtüşmediğini, yapılan işbirliği ve süreklilik ve devamlılık potansiyelinin ne olduğunu ortaya koymak çalışmanın diğer bir amacıdır. “SKA4, toplam 17 maddeden oluşan “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” arasında dördüncü sırada yer alan ve eğitimi ilgilendiren bir maddedir.

Çalışmanın sosyal devletin önemini sorguluyor olması ve serbest piyasa şartlarında sosyal sorumluluk konusuna eleştirel bakıyor olması açısından literatüre katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Literatür kısmında neoliberalleşme ile sosyal devletin dönüşümünün genel bir değerlendirilmesi, dünyada ve Türkiye’de sosyal sorumluluk ve neoliberal politikalar ilişkisine yer verilmiş, araştırma kısmında ise Türkiye’de özel sektör şirketlerinin eğitime yönelik yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleri analiz edilmiş ve elde edilen bulgular ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Araştırmada doküman inceleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, şirketlerin en fazla kamu kurumuyla, ardından STK’larla, sonrasında ise özel sektörle iş birliği yaptığı, SKA4’ün öncelikli 10 hedefinden 6’sı doğrultusunda çalışmalar yürüttüğü, 4’ü doğrultusunda ise herhangi bir çalışmanın olmadığı görülmüştür.

Eğitime yönelik yürütülen proje çalışmalarının gerçekte bir sosyal fayda sağladığı;

fakat süreklilik ve devamlılık açısından, sosyal devletin herkes için kapsayıcı ve toplumun sürekliliği ve refahı için yapacağı hizmetlerin yerini alması noktasında yetersiz kaldığı tespit edilmiştir.

Anahtar sözcükler: Sosyal Devlet, Neoliberal Politikalar, Sosyal Sorumluluk, Sürdürülebilir Kalkınma

(5)

IV Abstract

The aim of this study is to present the relationship between neoliberal policies and social responsibility after the transformation of the social state. Another aim of the study is to reveal whether the social responsibility projects which are devoted to education carried out by the private sector companies in Turkey overlap with the 10 primary targets of the SDG4 topic, and also to reveal the cooperation, sustainability and the potential for cooperation within the scope of the study, within the scope of the “Sustainable Development Goals” (SDG) put forward by the United Nations in 2015, and specifically within SDG4. SDG4 is an item that is in the fourth place among the “Sustainable Development Goals” consisting of a total of 17 items and concerns education.

It is predicted that the study will contribute to the literature in regards to questioning the importance of the social state and by criticising the theme of social responsibility in free market conditions. A general evaluation of neo-liberalisation and the transformation of the social state, the relationship between social responsibility and neoliberal policies in the world and in Turkey are discussed in the literature part.

Social responsibility projects devoted to education carried out by private sector companies in Turkey are analysed, and the findings are presented in the research part.

Document analysis method was used for the research. As a result of the research, it was found that the companies cooperated mostly with public institutions, then with NGOs, and then with the private sector, and SDG4 carried out studies in accordance with 6 out of 10 primary targets. It was determined that project studies intended for education actually provided a social benefit; however, in terms of sustainability and continuity, it has been ascertained that the social state is insufficient in terms of being inclusive for everyone, and in delivering the services that promotes the sustainability and the welfare of the society.

Key words: Social State, Neoliberal Policies, Social Responsibility, Sustainable Development

(6)

V

İÇİNDEKİLER

BEYAN ... II Özet ... III Abstract ... IV İÇİNDEKİLER ... V TABLOLAR LİSTESİ ... VIII KISALTMALAR ... IX

1. GİRİŞ ... 1

1.1. Araştırmanın Problemi... 3

1.2. Araştırmanın konusu ve Amacı ... 3

1.3. Araştırmanın Önemi ... 4

1.4. Araştırmanın Soruları ... 4

1.5. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları ... 5

1.6. Araştırmanın Yöntemi ... 6

2. NEOLİBERALLEŞME İLE SOSYAL DEVLETİN DÖNÜŞÜMÜNÜN GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ ... 8

2.1. Sosyal Devlet (Refah Devleti) Kavramı ... 8

2.1.1. Sosyal Devlet ve Sosyalist Devlet ... 11

2.2. Sosyal Devletin Temel Özellikleri ... 13

2.2.1. Sosyal Devlette Hak ve Özgürlük Anlayışı ... 13

2.2.2. Sosyal Devlet ve Birey ... 17

2.2.3. Sosyal Devlette Eşitlik ve Sosyal Adalet ... 19

2.3. Sosyal Devletin Temel Amaçları ... 22

2.3.1. Yoksullukla Mücadele ve Gelir Dağılımında Adalet ... 23

2.3.2. Sosyal Güvenlik ... 25

2.3.3. Fırsat Eşitliği ... 27

2.3.4. Tam İstihdam ve İşsizlikle Mücadele ... 28

2.3.5. Sosyal Denge ve Barışı Sağlamak ... 29

2.3.6. Ekonomik Büyüme ve Kalkınma ... 30

2.4. Sosyal Devletin Kullandığı Araçlar ... 32

2.4.1. Geniş Anlamda Sosyal Politika Araçları ... 33

2.4.2. Dar Anlamda Sosyal Politika Araçları ... 37

2.5. Sosyal Devletin Sınıflandırılması ... 39

2.6. Sosyal Devletin Tarihsel Gelişimi Dönüşüm Süreci ve Süreçteki Dinamikler .... 41

2.6.1. Sosyal Devletin Tarihsel Gelişimi ... 42

(7)

VI

2.6.2. Sosyal Devletin Dönüşüm Süreci ve Süreçteki Dinamikler ... 53

2.7. Klasik Liberal Anlayış ... 60

2.7.1. Klasik Liberal Anlayışta Devletin Sorumluluğu ... 66

2.7.2. Kendiliğinden Doğan Düzen ve Piyasa Ekonomisi ... 68

2.8. Neoliberalizm Kavramı ve Ortaya Çıkışı ... 69

2.8.1. Neoliberal Ekonomik Politikaların Temel Esasları ... 73

2.9. Neoliberalizme Eleştirel Yaklaşımlar ... 84

3. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SOSYAL SORUMLULUK VE NEOLİBERAL POLİTİKALAR İLİŞKİSİ ... 88

3.1.Sosyal Sorumluluk Kavramı ... 88

3.2.Sosyal Sorumluluğa Yönelik Farklı Yaklaşımlar ... 91

3.3. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ... 93

3.3.1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Düşüncesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi ... 96

3.3.2. Kurumsal Sosyal Sorumluk Modelleri ... 100

3.4.3. İşletmelerin Topluma Karşı Sorumlulukları ... 108

3.4.4. İşletmelerin Devlete Karşı sorumlulukları ... 109

3.4.5. İşletmelerin Hissedarlarına ve Çalışanlarına Karşı Sorumlulukları ... 110

3.5. İşletmelerin Kurumsal Sosyal Sorumluluğu Kabul Görme Nedenleri ... 111

3.6. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Halkla İlişkiler İlişkisi ... 115

3.7. Neoliberal Düşünce ve Sosyal Sorumluluk İlişkisi ... 118

3.8. Türkiye’de Neoliberal Politikalar ve Sosyal Sorumluluk ... 123

3.8.1. Türkiye’de 1980 Öncesinde Devlet Anlayışı ve Neoliberal Politikaların Yansımaları ... 123

3.8.3. Türkiye’de Sosyal Sorumluluğu Şekillendiren Faktörler ... 132

3.9. Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kapsamında Yapılan Sözleşmeler.. 139

3.9.1. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi ... 140

3.9.2. Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ... 140

3.9.3. Milenyum Deklerasyonu... 142

3.9.4. SA 8000 Standardı ... 143

3.10. Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ne Dayalı Kurumsal Sosyal Sorumluluk ... 144

4. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMACI NİTELİKLİ EĞİTİM (SKA4) ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’DE YAPILAN SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNE İLİŞKİN BİR ARAŞTIRMA ... 150

4.1. Araştırmanın Amacı Soruları ve Örneklemi ... 150

4.2. Araştırmanın Sınırlılıklar ... 151

4.3. Araştırmanın Önemi ... 151

(8)

VII 4.4. Araştırmanın Yöntemi ... 153 4.5. Araştırmanın Verileri ... 154 Araştırma kapsamında şirketlerin eğitime yönelik gerçekleştirmiş olduğu sosyal

sorumluluk projeleri bir üst başlıkta incelenmiş, incelenen verilerden yola çıkılarak aşagıdaki alt başlıklarda araştırma soruları cevaplanmıştır. ... 168 4.6.1. Sürdürülebilir Kalkınma Amacı 4’ün (SKA4) Hedefleri ve Şirketlerin

Gerçekleştirmiş Olduğu Sosyal Sorumluluk Projeleri Arasındaki İlişkiye İlişkin Elde Edilen Bulgular ... 168

4.6.3. Şirketlerin Gerçekleştirmiş Olduğu Sosyal Sorumluluk Projelerinin

Sürekliliği ve Devamlılığı Açısından Elde Edilen Bulgular ... 175 4.7. Sonuç ... 181

(9)

VIII

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Sosyal Harcamaların GSYİH içindeki Payı, 1962-1972, (%) ... 26 Tablo 2: Esping- Andersen’in Refah Devletlerini Dekomodifikasyon Derecelerine Göre

Sınıflandırması ... 40 Tablo 3: Piyasa Başarısızlıkları ve Devletin Başarısızlıkları ... 119 Tablo 4: Örneklem Olarak Seçilen Şirketlere İlişkin Bilgiler ... 154 Tablo 5: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Tüpraş A.Ş Örneği ... 155 Tablo 6: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Ford Otomotiv Sanayi A.Ş.Örneği ... 158 Tablo 7: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Arçelik A.Ş Örneği... 160 Tablo 8: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.Örneği ... 162 Tablo 9: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Türk Telekom A.Ş.Örneği ... 164 Tablo 10: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA4 Nitelikli Eğitim) Doğrultusunda Gerçekleştirilen Sosyal Sorumluluk Projeleri: Doğuş Otomotiv A.Ş.Örneği ... 167 Tablo 11: Sürdürülebilir Kalkınma Amacı 4 (SKA4)

Hedefleri...1691

Tablo 12: Şirketlerin Eğitime Yönelik Gerçekleştirmiş Olduğu Sosyal Sorumluluk Projeleri ve SKA4 Hedefleri İle

İlişkisi...1702

Tablo 13: Şirketler ve İşbirliği Yürütülen Kurum/Kuruluşlar………176

(10)

IX

KISALTMALAR

ABD. Amerika Birleşik Devletleri BKH: Binyıl Kalkınma Hedefleri BM: United Nations-Birleşmiş Milletler GSYH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

ILO: International Labor Organisation-Uluslararası Çalışma Örgütü IMF: International Money Fond-Uluslararası Para Fonu

KİT: Kamu İktisadi Teşekkülü MEB: Milli Eğitim Bakanlığı

OECD: Organisation for Economic Co-operation and Development-Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü

SD: Sosyal Devlet

SKH: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri SKA: Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları TEGV: Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı TC: Türkiye Cumhuriyeti

UNDP: United Nations Development Organization-Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü

UNMP: Birleşmiş Milletler Milenyum Programı UNV: Birleşmiş Milletler Gönüllüleri

USAİD: Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı WB: World Bank-Dünya Bankası

(11)

1. GİRİŞ

Kimileri sosyal devleti kapitalizmin yumuşatılmış bir biçimi (Başkaya, 2013, xvii- xx), kimileri de “herkese makul düzeyde kalıcı gelirin sağlanması, herkesin eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanması gibi konuların bireyler için hak, devlet için yükümlülük kavramları ekseninde ele alındığı bir devlet anlayışı” olduğunu kabul ediyor (Kara, 3013, s.285).

Sosyal devlet için üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmasa da yine de genellikle özel bir önem atfedilerek tanımlanır. En genel ifade ile sosyal devlet, devletin sosyal anlamda barış ve adaleti sağlayabilmek için ekonomik ve sosyal hayata müdahale etmesidir (Özbudun, 2003, s.99). Sosyal devlet anlayışı devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru görür ve buna göre herkese insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyini sağlamaya çalışır.

Sosyal devlet demokrasinin temel değerleri arasında sayılmaktadır. Sosyal demokrasinin temel değerleri olan özgürlük, adalet ve dayanışma gibi kavramların, sosyal devletin temelini oluşturan kavramlar olduğu kabul edilmekte ve bu kavramlar üzerine kurulu bir anlayış olarak tarif edilmektedir. Modern bir sosyal devleti tanımlayan beş ana alan tarif edilir (çalışma hayatı, emeklilik, sağlık, eğitim ve vergiler), bu alanlardan biri de eğitimdir (Petring, Dahm, Gombert, Krell, Rixen, 2013, s.7-8). Çünkü eğitim tüm insanlar için demokratik hak kullanmanın ön koşuludur; böyle olduğu için de sosyal devletten beklenen, nitelikli eğitimin arttırılması yönünde eğitim politikalarını içermesidir.

19. yüzyılın ortalarına doğru İngiltere’de eğitimi sağlamak üzere düzenlenen yasal düzenlemelerle başladığı kabul edilen sosyal devlet, geçmişi çok eski zamanlara dayanmasıyla beraber başka bir başlangıç noktası da yine 19.yüzyılda (1863 yılında) Bismarck tarafından Almanya’da geliştirilen sosyal sigorta uygulamasıdır. Bu uygulamalar her ne kadar dar anlamda uygulamalar olsa da zamanla sosyal devletin daha da değer kazanmasıyla beraber bütün vatandaşları kapsayacak şekilde sosyal politika uygulamaları yürürlüğe konulmuştur. 19. yüzyılda Almanya’da ve İngiltere’de başlayan sosyal devlet uygulamalarının daha sonra Batı Avrupa ülkelerine, Kuzey Amerika’ya ve Avustralya’ya doğru yayıldığı görülmektedir

(12)

2 (Özdemir, 2007, s.17). Nihayet, Alpaslan Işıklı’nın da belirttiği gibi yaşanan dünya savaşlarının büyük kayıplara yol açmasından sonra Keynes’in görüşleri sosyal devlete iktisat kuramı açısından yeşil ışık yakmış ve başta Batı ve Kuzey Avrupa’da olmak üzere gelişmekte olan birçok ülkede sosyal devlet uygulamaları gerçekleşmiştir (Işıklı, 2010, s.142).

20. yüzyıla gelindiğinde özellikle 1929’da yaşanan ekonomik ve toplumsal bunalımdan sonra ekonomide Keynesyen politikalara geçilmiş, ekonomik alan ile sosyal alanların birbiriyle iç içe oldukları kabul edilmiş ve artık devletin sosyal boyutları olup olmadığı tartışması bir yana bırakılarak bu boyutların nasıl gerçekleşeceği konusu tartışılmaya başlanmıştır. 1970’lerin ortalarına dek uzanan bu dönemde sosyal devlet uygulamaları çerçevesinde önemli gelişmeler yaşanmıştır.

Başta eğitim, sağlık ve çalışma koşulları olmak üzere toplumsal gelişme açısından önemli adımlar atılmıştır. 70’lerden itibaren Sosyal Devlet anlayışının sorgulanmasıyla birlikte, öncülüğünü Hayek, Friedman, Barry gibi düşünürlerin yaptığı, klasik liberal geleneğin devamı niteliğindeki bilimsel bir kuram olarak tanımlanan neoliberalizm, sosyal devlet olgularının yerini almaya başlamıştır.

Neoliberalizm, Refah Devletinin Altın Çağı” (1945 ile 1975) olarak ifade edilen dönem sonrasında ortaya çıkan ve günümüzde de devam eden süreci ifade eder.

Dünyada neoliberal ekonomik politikalar 1990 sonrası yaygınlık kazanmıştır (Krugman ve Venables, 1995). Bu dönemde sosyal devlet yanlısı devletlerin güçsüzleşmesi, özelleştirme, kamu sektörüne güvensizlik, sosyal haklarda gerileme gibi olgular devletin egemenlik alanını önemli derecede sarsmış ve devletin klasik fonksiyonlarında önemli bir gerilemeye yol açmıştır. Çokuluslu şirketler de bu sistemin ortaya çıkmasında bir sebep olmakla birlikte sistemin devamı açısından da bir ana eleman rolünü üstlenmiştir (Harvey, 2015, s.196,429).

Devletin klasik işlevinin değişmesiyle beraber, sosyal sorumluluk anlayışı bağlamında da değişim yaşanmıştır. Ekonomik ve toplumsal yoksunluk ve yoksulluğun giderilmesinde devletin bıraktığı boşluğu şirketler doldurmaya başlamış ve devlet, yasal sorumluluklarla ya da özendirici teşviklerle sosyal konularda şirketleri aktif bir şekilde sorumluluk almaya, kamusal yarar mantığıyla hareket etmeye itmiştir. Dolayısıyla devlet topu büyük oranda şirketlere ve sivil toplum kuruluşlarına atmıştır.

(13)

3 1.1. Araştırmanın Problemi

Sonuç olarak, 1960’lı yıllarda kurumsallaşan sosyal devlet, 70’lerle birlikte gözden düşmeye ve 1980’lerden itibaren de neoliberal politikaların yaşama geçmesi, küreselleşmenin hız kazanmasıyla dönüşmeye başlamıştır. Bu süreç sonucunda devletin sosyal yönü yok olmamakla birlikte zayıflamış, devletlerin sorumluluğunda olan bazı konular (eğitim, sağlık gibi konular) kar odaklı şirketlere devredilmeye ya da çeşitli ortaklıklar yürütülerek yerine getirilmeye çalışılmıştır. Böylece devletlerin sorumluluk alanında yer alan hizmetler, kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle tamir edilmeye başlanmıştır.

Artık piyasa koşulları çerçevesinde rekabetçi bir ortamın oluşması, sürdürülebilir kalkınma kavramının önem görmeye başlamasıyla beraber sosyal, ekonomik, çevresel konular küresel anlamda ele alınmakta, Birleşmiş Milletler (BM) gibi yapılanmalar da bunun öncülüğünü yapmaktadır. Birleşmiş Milletler’in en son ortaya koyduğu ve küresel hedeflerin kapsamlı bir şekilde bir araya getirildiği BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA)’dır.

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, ekonomik, toplumsal, çevresel alanda küresel kalkınmayı odağına alan ve 17 başlık altında açıklanan evrensel bir eylem çağrısıdır.

Türkiye’nin de kabul ettiği bu SKA’ları Türkiye’deki özel sektör de sahiplenmektedir. Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın bilincinde olan özel sektör bu konudaki çalışmalarını sosyal sorumluluk projeleri kapsamında yürüterek SKA’ları çalışmalarının odağına almaktadır.

1.2. Araştırmanın konusu ve Amacı

Bu tez çalışmasının konusu sosyal devletin dönüşümü sonrasında Türkiye’de eğitime yönelik yapılan sosyal sorumluluk projelerine ilişkin bir araştırmadır.

Çalışmanın amacı, sosyal devletin dönüşümü sonrasında neoliberal politikalar ve sosyal sorumluluk ilişkisini ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında, 2015 yılında Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” (SKA)

(14)

4 kapsamında ve SKA4 özelinde Türkiye’de özel sektör şirketlerinin eğitime yönelik yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerinin SKA4 konusunun öncelikli 10 hedefiyle örtüşüp örtüşmediği, hangi kamu kurumu ve STK’larla yürütüldüğü, süreklilik ve devamlılık potansiyelinin ne olduğunu ortaya koymak çalışmanın diğer bir amacıdır.

“SKA4 Nitelikli Eğitim”, 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konulan

“Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” (toplam 17 madde) arasında dördüncü sırada yer alan bir maddedir.

Sürdürülebilir kalkınma artık tüm dünyada önem kazanmaktadır. Çünkü ekonomik kalkınma, çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal katılma günümüz dünyası ülkelerinin kabul ettiği ortak bileşenler haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler, 2015 yılında temel olarak üç önemli işi (aşırı yoksulluk, eşitsizlik ve adalet ile mücadele, iklim değişikliğini düzeltme) başarmak için 2030 gündemini ortaya koymuş ve 17 Sürdürülebilir Küresel Amaç üzerinde anlaşarak dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm getirme yoluna girmiştir. Küresel sorunların küresel çözümlere ihtiyaç duyduğu bir süreçte, Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemini, dünya liderleri ile birlikte Türkiye de kabul etmiş ve bu doğrultuda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları için mevcut durum ve boşluklar değerlendirilerek yol haritası oluşturulmaya başlanmıştır. Herkes için kapsayıcı ve nitelikli eğitimin sağlanması ve yaşam boyu öğrenimin desteklenmesi amacını güden SKA4 bunlardan bir tanesidir.

1.3. Araştırmanın Önemi

Çalışmanın, sosyal devletin önemini sorguluyor olması ve serbest piyasa şartlarında sosyal sorumluluk konusuna eleştirel bakıyor olması açısından literatüre katkı sağlayacağı öngörülmektedir.

1.4. Araştırmanın Soruları

Araştırma sorusu 1: Nitelikli Eğitim (SKA4) hedeflerinde belirlenen önceliklerle Türkiye’deki özel şirketlerin yaptığı sosyal sorumluluk projeleri arasında pozitif bir ilişki kurmak mümkün müdür?

(15)

5 Araştırma sorusu 2: Gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projeleri hangi kamu kurumu ve STK işbirliği içerisinde yürütülmektedir?

Araştırma sorusu 3: Araştırma kapsamında şirketlerin gerçekleştirmiş olduğu sosyal sorumluluk projelerinin süreklilik ve devamlılık potansiyeli nedir?

1.5. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

Çalışma Giriş, neoliberalleşme ile sosyal devletin çözülmesinin/dönüşümünün genel bir değerlendirilmesi, dünyada ve Türkiye’de sosyal sorumluluk ve neoliberal politikalar ilişkisi ve Sürdürülebilir Kalkınma Amacı: Nitelikli Eğitim (SKA4) çerçevesinde Türkiye’de yapılan sosyal sorumluluk projelerine ilişkin bir araştırma olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.

Literatür kısmında, tarihsel serüven içerisinde gelişim gösteren sosyal devlet, neoliberal ekonomik politikalar, sosyal sorumluluk konusu düşünsel ve pratik düzeyde, genel kabul görmüş prensipler çerçevesinde ana hatları ile mümkün olduğu ölçüde tartışılmış, ana kaynaklara gidilerek ilgili yazın özetlenmiştir. Araştırma kısmında ise, örneklem olarak belirlenen şirketlerin eğitime yönelik yaptığı sosyal sorumluluk projeleri incelenmiş ve incelenmiş olan projeler araştırmanın amacı doğrultusunda analiz edilmeye çalışılmıştır.

Giriş çalışmanın birinci bölümüdür. Bu bölümde çalışmanın problemi, konusu, amacı, önemi, kapsamı ve sınırlıkları, araştırma soruları ile yöntemi hakkında genel bilgiler verilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde: sosyal devlet kavramı, sosyal devletin özellikleri, amaçları, bu amaçlara ulaşmak için kullandığı araçlar ve sosyal devlet modellerine ilişkin genel bilgilere yer verilmiştir. Daha sonra sosyal devletin ortaya çıkışı, gelişimi, yükselişi ve sosyal devletin çöküşü değil ama dönüşüme doğru ilerleyen sürece ve bu süreçte etkili olan bazı temel dinamiklere yer verilerek dönüşmenin ardındaki etkenler, devamında neoliberal ekonomik politikalar, savundukları ve topluma getirdikleri hususu tartışılmıştır. Burada, neoliberal politikaların, dünyada

(16)

6 belli başlı ülkelerde uygulanmaya başlamaları, nasıl uygulandıkları, neleri dönüştürdükleri ve bu politikalara getirilen eleştiriler irdelenmiştir.

Üçüncü bölümde: Sosyal sorumluluk incelenmiştir. Öncelikle sosyal sorumluluk, sosyal sorumluluğa farklı yaklaşımlar açıklanmış, kurumsal sosyal sorumluluğun ortaya çıkışı ve gelişimi, sosyal sorumluluk modelleri, işletmelerin sorumlu olduğu sosyal sorumluluk alanları, işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluğu kabul görme nedenleri, kurumsal sosyal sorumluluk ve halkla ilişkiler ilişkisi ele alınmıştır.

Sonrasında Türkiye’de neoliberal politikalar ve sosyal sorumluluk konusuna yer verilmiştir.

Dördüncü bölümde ise Türkiye’de özel sektör şirketlerinin eğitime yönelik yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleri analiz edilmiş ve elde edilen bulgular ortaya konulmaya çalışılmıştır. Burada, araştırmanın kapsamını 2019 Fortune 500 Türkiye araştırmasında ilk 50’ye giren şirket içinden belirlenen 6 şirket oluşturmaktadır. İlk 50 içinden belirlenen şirketlerin dışında kalan şirketlerin araştırmanın kapsamı dışında bırakılması bir sınırlılık oluşturmaktadır. Bunun nedeni de hem çalışmanın boyutlarını aşacağından hem de belirlenen 6 şirketin eğitime yönelik sosyal sorumluluk çalışmalarının fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin araştırma kapsamındaki şirketlerin 3’ü koç grubu şirketleridir. Koç şirketleri Koç Holding’in kurum kültürünün bir parçası olarak Koç Holding’in izinden gitmekte ve özellikle eğitime yönelik yapılan sosyal sorumlulukta öncü rol üstlenme yaklaşımıyla hareket etmektedir. Araştırmanın sınırlılıklarını oluşturan diğer bir neden de veri kaynaklarıdır. Belirlenen şirketlerin gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri ile ilgili veriler, kurumsal web sitelerinde yayımladıkları (2016, 2017, 2018 ve 2019 ve 2020 yıllarına ait) yıllık raporlardan, sürdürülebilirlik raporlarından ve internet temelli çeşitli web sitelerinden elde edilmiştir.

1.6.Araştırmanın Yöntemi

Araştırmada nitel araştırma tekniklerinden olan doküman inceleme yöntemi kullanılmıştır. Verilerin toplanması aşamasında veri kaynağı olarak şirketlerin resmi

(17)

7 kurumsal web sitelerinde yayımladıkları yıllık raporlardan, sürdürülebilirlik raporlarından ve internet temelli çeşitli web sitelerinden elde edilerek incelenmiş, İncelenmiş olan veriler araştırmanın amacı doğrultusunda analiz edilmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarına ilişkin veriler genellikle şirketlerin yıllık faaliyet raporları içinde yer aldığından dolayı büyük oranda yıllık raporlardan elde edilmiştir.

(18)

8

2. NEOLİBERALLEŞME İLE SOSYAL DEVLETİN DÖNÜŞÜMÜNÜN GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ

Sosyal devlet ya da refah devleti kavramı göreli bir anlama sahiptir; ekonomik, politik ve tarihsel gelişim dikkate alındığında, zamana ve farklı ülkelere göre değişik şekillerde yorumlanabilen bir kavramdır. Bu bağlamda kavramsal olarak tam anlaşılabilmesi için temel özelliklerine, amaçlarına ve bu amaçları gerçekleştirmek için kullandığı araçlara ilişkin temel bilgilere bu bölümde yer verilmiştir. Devamında sosyal devletin tarihsel gelişimi, dönüşüm süreci ve dönüşüm sürecinde etkili olan dinamiklere ilişkin temel bilgiler ele alınmış, liberal anlayışın temel savunuları ile neoliberal anlayışın ortaya çıkışı, temel esasları ve neoliberalizme eleştirel yaklaşımlar incelenmeye çalışılmıştır.

2.1. Sosyal Devlet (Refah Devleti) Kavramı

Sosyal devlet ile refah devleti ya da sosyal refah devleti kavramını farklı siyasi kültürler aynı anlama gelecek biçimde kullanmaktadır. Sosyal devlet (social state), Almancanın hakim olduğu coğrafyaya ait bir kavramdır. Refah devleti (welfare state) kavramı ise İngilizcenin hakim olduğu ülkelerde kullanılmaktadır (Serter, 1994, s.35). Refah devleti bir kavram olarak, 1941 yılında Başpiskopos William Temple tarafından “Vatandaş ve Rahip” (Citizen and Churchman) adlı kitabında telaffuz edilmiş ve 1942 yılında Beveridge Raporu ile yaygınlaşmıştır (Özdemir, 2007, s.16).

Refah devleti kavramının, (tarihsel olarak daha geniş bir anlamı olan) sosyal devletin İkinci Dünya Savaşı sonrası değer kazanması ile geliştirilmiş biçimi olduğu söylenmektedir (Özbek, 2002, s. 9). Türkiye’de her üç kavram da kullanılmaktadır.

Türkçe literatürde sosyal devlet, refah devleti, sosyal refah devleti kavramlarının farklı kavramlar olduğuna ilişkin bazı yaklaşımlar olmasına karşın, başlıca ve temel niteliğinde İngilizce yayınların çoğunda söz konusu olan bu kavramların farklı anlamlar taşıdığına ilişkin bir bilginin yer almadığı belirtilmektedir (Aktan ve Özkıvrak, 2008, s.10). Bu çalışmada söz konusu olan kavramların üçü de aynı

(19)

9 anlamda kullanılmıştır. Zaman zaman refah devleti, sosyal refah devleti kavramları kullanılmış olsa da çalışmanın genelinde sosyal devlet kavramı tercih edilmiştir.

Sosyal devlet anlayışına ilk kez 1848 yılında çıkarılan Fransa Anayasası’nda yer verilmiştir. Anayasada klasik hakların yanı sıra sosyal ve ekonomik hakların önemi de vurgulanmıştır. Bu gelişmenin ardından Almanya’da (1919’da) yürürlüğe konan Weimar Anayasası’nın bu anlayışın gelişmesi açısından önemli bir katkısı olmuştur.

Sosyal devlet anlayışı bakımından bir örnek oluşturan yasa, getirdiği koruma düzeni ile sağlık, eğitim hakkı, çeşitli meslek gruplarının güvence altına alınmasını sağlamıştır. Aynı eğilim, 1947 yılında İtalyan Anayasası, 1949 yılında Alman Anayasası, 1958 yılında Fransız Anayasası ve ülkemizde de 1961 ve 1982 anayasalarında gösterilmiştir (Özdemir, 2007, s.23). 20.yüzyılın başlarından sonra, sosyal devlet sistemini benimsemiş olan devletler, sosyal devlet anlayışı doğrultusunda anayasalarını revize etmiş ve insan haklarına ilişkin önemli adımlar atmıştır.

Yine insan haklarının tanımlanmasına ilişkin son derece önemli bulunan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilmiştir. Bu bildirgenin özellikle birinci (Mad:1), ikinci (Mad:2) ve yirmi altıncı (Mad:26) maddesi sosyal ve ekonomik anlamda üye devletler için ortak bir anlayış oluşturma yükümlülüğü vermektedir. Örneğin Madde 2: “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka herhangi bir düşünce, ulusal ya da toplumsal köken, servet, doğuş veya başka herhangi bakımdan ayrım gözetilmeksizin bu bildiride ilan olunan tüm haklardan özgürlüklerden yararlanabilir” (Aktan ve Vural, 2003, s.121;

Bulut, 2003, s.177).

Sosyal devleti Endüstri Devrimi, bir diğer deyişle Sanayi Devrimi’nin getirdiği ekonomik ve toplumsal dönüşümün bir ürünü olarak görenler vardır. Örneğin, Ernst Rudolf Huber sosyal devleti devlet ve endüstri toplumu arasındaki zıtlığın bir ürünü olarak görür. Huber’e göre endüstri toplumu, kişilere var olma, bir iş sahibi olma, bir gelire sahip olma gibi temel şartları gerektiriyordu (Huber, 1998, s.65). 1848 Endüstri Devrimi ile beraber çalışma, kendini gerçekleştirmenin bir aracı olarak kabul edilmekteydi; herkesin yaşama hakkının sorunsuzca sağlanması ancak çalışma hakkına sıkı sıkı sahip olmasına bağlıydı (Meda, 2012, s.120-121). 19. yüzyılda gelişim göstermeye başlayan bu şartları sağlamak, yaşanmış olan ekonomik ve

(20)

10 toplumsal dönüşüm karşısında durabilmek için sosyal devlet sürecine girildiği söylenebilir.

Uğur Kara (2013, s.4), sosyal devletin bir görünümüyle 19. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan sosyal hakların çeşitlendirilerek sistematik bir tanımlamaya konu edildiğini;

diğer görünümüyle de liberal devletin geleneksel konumunu terk ettiği yeni bir evreyi temsil ettiğini belirtmektedir. Ayferi Göze, sosyal devleti liberal devletin yirminci yüzyılın ikinci yarısında kendi içinde gerçekleştirdiği bir aşama olarak görür. Göze, sosyal devletin siyasal iktidar anlayışında bir değişiklik yaratmadığını, liberal devletin hak ve özgürlük ilkesini koruduğunu, ancak temel hak ve özgürlüklerin sosyal ekonomik haklar ve özgürlüklerle ve hukuki ve siyasal eşitlik kuralının da şans ve olanak eşitliği ilkesi ile tamamlanmasına çalıştığını belirtir (Göze, 2016, s.204).

Aktan ve Özkıvrak’a göre, sosyal devletin amacı gelir dağılımında adaleti sağlamak, yoksullukla mücadele etmek, kamu gelirleri ve kamu harcamalarını kullanarak toplumdaki gelir düzeyindeki eşitsizlikleri kaldırmaktır (Aktan ve Özkıvrak, 2008, s.45). Ergun Özbudun’a göre sosyal devlet, sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için asgari bir hayat düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü bir devlet anlayışıdır (Özbudun, 1990, s.150). Nur Serter, sosyal devletin, “takip edeceği vergi ve ücret politikaları ile adil bir gelir dağılımının gerçekleşmesi görevini üstlenen, …sosyal güvenlik politikaları ve istihdam politikalarına yön veren, eğitim, sağlık, konut gibi toplumun temel gereksinimlerini karşılamaya yönelik politikaları uygulamaya koyan” çağdaş bir devlet olduğunu ileri sürmüştür (Serter,1994, s.33).

Gough’a göre, (1979, s.14) sosyal devlet; devletin, emekle sermaye arasındaki gerginliği gidermek için belirli ölçülerde emekten yana sosyal, ekonomik koşullarda yaptığı değişiklikleri ifade eder. Bir başka ifade ile sosyal devlet, yurttaşların refah düzeyini iyileştirmek için, rekabeti her koşulda özendirmek ve teşvik etmek değil, bir takım sosyal hizmetlere erişimlerinin yaygınlaştırılmasını mümkün kılan devlettir (Briggs, 1961, s.228).

Kısaca değişen siyasal, ekonomik ve sosyal koşulların ürünü olarak ortaya çıkmış olan sosyal devletin, farklı şekillerde tarif edilmiş olmakla birlikte, kavram olarak

(21)

11 hak, özgürlük, eşitlik, adalet kavramları ölçülerini içinde barındıran bir devlet modeli olduğunu söylemek mümkündür.

2.1.1. Sosyal Devlet ve Sosyalist Devlet

Sosyal devlet ve sosyalist devlet aynı şey değildir; birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır. Bir defa sosyal devlet ile sosyalist devlet arasında üretim araçlarına sahiplik açısından farklılık bulunmaktadır. Bu bağlamda, sosyal devlette kamu mülkiyetine yer verilmekle birlikte üretim araçları da dahil olmak üzere özel mülkiyete önemli ölçüde yer verilmektedir. Sosyalist devlette ise, üretim araçlarının mülkiyeti ve kullanma hakkı toplum adına devletin mülkiyetindedir (İzveren, 1975, s.37; Göze, 1976, s.36-37). Bunun yanı sıra sosyalist devlet sınıfsız bir toplumu da arzulamaktadır.

Hem sosyalizmin hem de sosyal devletin gelişme tarihine bakıldığında, Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkan yoksul sınıfların, sınıf bilinci kazandıkça kapitalizmi kendileri için bir tehlike olarak gördükleri ve onu değiştirip dönüştürmek için hareket etmeye başladıkları görülmüştür. Bu hareketin bir ucu proletarya devriminin gerekliliğine kadar gitmektedir. Yani devletin ele geçirilmesi ve yıkılması (sosyal devrim) hedeflenmiştir. Hareketin diğer ucu ise, devlete nüfuz edilmesi ve onun değiştirilmesini (sosyal reformu) yeterli görmüştür (Özdemir, 2007, s.55). Yani sosyalist sistemin kapitalist sisteme tepki olarak doğduğu da söylenebilir. Aslında ilk başlarda kapitalist sistemde kişilerin ekonomik tercih, karar ve faaliyetlerinde tam bir serbestlik esas alınmıştı. Burada önemli olan bireylerin mutluluğu ve özgürlüğüydü. Karl Marx bile dönem dönem kapitalizmin doğasındaki devrimciliğe ilişkin düşünceler ileri sürebilmiştir. Marx’a göre kapitalizm, bir yandan insanları feodal toplumun kısıtlamalarından kurtarmasıyla özgürleştiricidir; çünkü bütün özgürlüklerden yoksun, sadece bir üretim aracı olan kölelikle karşılaştırıldığında ilericiydi. Diğer yandan eşitliğin olmadığı bir sınıfsal ilişkide işçilerin emek gücünü soğurduğundan sömürücüydü. Bu insani eşitlik ve insani gereksinimler Marx’ın düşüncesine göre ancak sosyalizmin gelişiyle anlamlı olacaktı (Turner,1997, s.61).

Toplumsal yaşama ilişkin bu iki sistem arasındaki benzerliklerin bulunmasını,

(22)

12 üretimin ve mülkiyetin doğasını değiştirmeye yönelik düşünceler ve yaşanan deneyimler ortaya koymuştur.

Kapitalist sisteme iyimser yaklaşan, kapitalizmin imajını düzeltmeye çalışan ve onun sağlıklı işleyişine yönelik girişimlerde bulunan Fhilip Kotler, kapitalizmin henüz dönüşümünü tamamlamadığı kanaatindedir. Buradan devamla, kapitalist sistemin önemli öğelerinden olan piyasa ekonomisini, kimi ülkelerin kapitalist değil, sosyalist olarak nitelediğini de eklemektedir. Örnek olarak da Hindistan ve Çin’i göstermektedir. Kotler’e göre, Hindistan, sosyalist bir piyasa ekonomisi sistemini geliştirmiştir; buna benzer bir şekilde Çin de kendi sistemini sosyalizm olarak adlandırmaktadır. Toplumsal değerlerin ve mutluluğun da piyasa denkleminde yer almasının gerektiğini öne süren Kotler, kapitalizmin kusurları arasında, gelir dağılımındaki adaletsizliği göstererek kapitalizmin ele alınması ve elden geldiğince düzeltilmesi gerektiğine inanmaktadır (Kotler, 2015, s.10, 35).

Kapitalist sistemin oluşum sürecinde; düşünce, teknoloji, din, kültür vb. birçok alandaki gelişmeler etkili olmuştur. Sosyalist sistem ise daha çok bir düşünce bütününün ürünüdür. Bu düşünce bütününün içinde kişinin rolü ve serbestliği en az düzeye indirilmiş, kişinin yerini toplum adına karar vermeye yetkili sayılan gruplar almıştır (Marx ve Engels, 2013, s. 35).

Sosyal devleti, sosyalist devlete geçişte bir aşama olarak görenler de vardır. Örneğin, demokratik sosyalistler için sosyal devlet, kapitalizminden sosyalizme dönüşümde önemli bir aşamadır. Diğer dönüşüm şekilleri sürekli reddedildiği için sosyalist deneyimin ve yine sosyal politikanın bu dönüşümde çok önemli bir rol oynadığı düşünülmüştür (Barr, 1998, 62). Sosyal demokratlar, sosyalizmi, liberal parlementer demokrasi yoluyla getirmeyi benimsemişlerdir. Böyle bir amaca sahip olan sosyal demokrat partiler, Batılı gelişmiş ülkelerde yönetime sahip olmaya başlamış, Keynesyen ekonomik politikaların da yardımıyla gelişmiş refah devletini doğurmuştur (Özdemir, 2007, s.59). Bu gelişmeler, sosyal demokratik düşüncenin insanlığa kazandırdığı en büyük kazanım olarak görülmüştür.

Nitekim sosyal devletin gelişimi sürecinde sosyalist düşüncenin katkısı söz konusu olmakla birlikte sosyalist devleti işaret etmez. Her şeyden önce sosyal devlet, sınıf çatışmasını değil, sınıflar arasında ekonomik dengeyi sağlayarak sermayenin tek

(23)

13 yanlı ortaya çıkardığı olumsuzlukları ortadan kaldırmaya çalışmış; iktidarın bireylerin yaşamıyla ilgilendiği, sorumluluk üstlendiği bir uzlaşma kültürü ortaya koymuştur (Başkaya, 2013, s.xx). Sosyal devlet toplumu oluşturan bireylerin ortak çıkarlarını geliştirme, paylaşma ve uzlaşma kültürü ortaya koyma açısından önemli bir rol oynamıştır.

2.2. Sosyal Devletin Temel Özellikleri

Sosyal devletin temel özelliği aslında müdahaleci ve düzenleyici özelliğinden ileri gelmektedir. Sosyal devletin müdahaleciliği, ekonomik, sosyal ve siyasal dengesizlikleri azaltmaya yönelik bir müdahaledir. Bu nedenle devletin görev ve sorumluluklarında gerekli değişiklikler yapılmıştır. Sosyal devlet sisteminde devlet çeşitli kurumlar oluşturarak serbest piyasa ekonomisinin yol açtığı bazı sorunları çözüme kavuşturur. Örneğin, sosyal güvenlik kurumu bu sorunların çözümü için yaratılmış bir kurumdur. Sosyal devletin amacı, piyasa ekonomisinin işleyişi sonucu oluşan olumsuzlukları gidermek, gelir ve servet dağılımındaki dengesizliklere yönelik olarak önlemler almaktır. Sosyal devlet sosyal ve ekonomik hakları sağlamakla, sosyal refahın en üst düzeye çıkarılmasını amaçlamaktadır. Bunun için de gelirin yeniden paylaşımına müdahalede bulunur (Aktan, 1994, s.72-73; Başkaya, 2002, s.25).

Sosyal devletin hak ve özgürlükler, eşitlik ve sosyal adalet gibi temel alanlardaki yaklaşımına dair açıklayıcı bazı bilgilere literatür ışığında aşağıdaki alt başlıklarda yer verilmiş ve buna göre sosyal devletin özellikleri açıklanmıştır.

2.2.1. Sosyal Devlette Hak ve Özgürlük Anlayışı

Doğal hukuk doktrinine dayanan liberal devlet anlayışında, kişilerin doğuştan gelen doğal haklara (negatif özgürlüklere) sahip oldukları kabul edilmekteydi. İnsanların sadece insan olmalarından kaynaklanan bu hak ve özgürlükler, yaşam hakkı, özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı ve bunlardan kaynaklanan diğer haklardır. Bu haklar

(24)

14 devlet tarafından insanlara verilmemiştir, devlet bu hakları korumak için kurulmuştur.

Doğal hukuk doktrini ve liberal felsefe çerçevesinde, 18. ve 19. yüzyıllarda hak ve özgürlüklerin gelişimi, negatif özgürlükler ya da klasik hak ve özgürlükler olarak ifade edilen doğal haklar ve siyasal özgürlükler sözleşme özgürlüğü temelinde şekillenmiştir. Negatif özgürlükler, can güvenliği ve mülkiyet hakkı gibi doğal hak ve özgürlüklerle birlikte, hak arama özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vb.

kapsamaktadır. Klasik anlayıştan farklı olan özgürlük anlayışları ise genelde pozitif özgürlük olarak adlandırılmakta, ekonomik ve sosyal haklar bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Pozitif özgürlüğün genel olarak marksist, sosyalist ve komüniteryen bakış açısının sahiplendiği bir anlayış olarak dikkat çektiği ileri sürülmektedir (Bal, 2014, s.64). Bu nedenle kavram daha çok sosyal liberaller tarafından kullanılmaktadır. Klasik liberalizmde özgürlük düşüncesi, “bireyin davranışlarında her türlü dış müdahaleden, engellemeden bağımsız olabilmesi” şeklinde tanımlanmıştır (Yayla, 2014, s.153).

Hayek’e göre özgürlük, birinin bir başkasının keyfi iradesine maruz kalmadığı halidir; başkalarının zorlaması altında kalmadan davranabilmesidir. Yani “birini keyfi bir kararla belli bir tarzda davranmaya ya da davranmamaya zorlayabilecek bir başkasının iradesine kat’i surette tabi olan bir kimsenin durumunun aksine, insanın kendi karar ve planlarına göre hareket etmesi imkanı anlamına” gelmektedir (Hayek, 2013, 38). Bu özgürlük tanımı, “negatif özgürlük” kapsamına girmektedir. Negatif özgürlüğün özünde zorlamanın yadsınması, bireylerin iradeleri ölçüsünde davranışa yönelmeleri, şartlardan nasıl yararlanacaklarına karar vermeleri vardır. Bireyin dış bir otorite tarafından müdahale edilmeden barış, güvenlik içinde yaşayabilmesidir.

Negatif özgürlük anlayışının reddi pozitif özgürlük kavramını yaratmıştır. Pozitif özgürlük kavramı, özgürlüğe sosyal bağlamda bir anlam ifade eden temel üzerinden tartışılır. Pozitif özgürlük anlayışının modern bir versiyonu olan Harbert Marcuse’ye göre, özgürlüğü elde edebilmek ve gerçekten özgür bir toplum olabilmek için, en başta toplumun tüm üyeleri için özgürlüğün ön gerekleri yaratılmalıdır (Marcuse, 2010, s.48). Bu bağlamda, bir toplumun özgür olabilmesi bireysel bir çıkışla değil, ancak toplumsal bir dönüşümle gerçekleşecektir. Pozitif özgürlüğün bir anlamı

(25)

15 bireyin refah ve mutluluğuna dayanır. Bu refah ve mutluluk da ancak bireysel temelde değil sosyal bağlamda anlam ifade etmektedir.

Bu anlamıyla pozitif özgürlük kavramı sosyal devlet anlayışına meşruiyet kazandırmış ve devletin sosyal hayata müdahalesiyle bir takım görev ve sorumluluk almasını salık vermiştir. (Bal, 2014, 67). Esasen, özgürlük siyasal düşünce tarihinde her zaman üzerinde durulan bir değer olmuş; fakat her bir siyasal düşüncenin özgürlük anlayışı farlılık göstermiştir. Burada belirtmek gerekir ki pozitif ve negatif kavramları kendi başlarına bir olumlama ya da olumsuzlama anlamı içermezler. Bu kavramlar farklı özgürlük anlayışlarını belirtmek için kullanılmıştır.

Liberalizm geleneği bir bütün olarak ele alındığında klasik liberalizm literatüründe düşünürlerin üzerinde durdukları ve liberalizmin unsurları olarak ileri sürdükleri kavramlar arasında; doğal hukuk, doğal haklar, adalet (prosedürel adalet), negatif özgürlük, doğal düzen, piyasa ekonomisi, bireycilik, özel mülkiyet, devletin sınırlılığı, sorumlu devlet, müdahalesizlik, gönüllü işbirliği, gönüllülük, sözleşme özgürlüğü, rızaya dayanan yönetim vb. sayılmaktadır (Yayla 2008, s.149-165). 19.

yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen gelişmeler sonucunda, liberal doktrin içinde, kısmen sınırlı devlet ve serbest piyasaların önemini vurgulayan sosyal liberalizm şeklinde adlandırılan yeni bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Daha sonra devlet müdahalesinin gerekliliğinden yola çıkan sosyal liberaller talebin yönetilmesi, tam istihdamın sağlanması, sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarında devletin bir takım roller üstlenilmesinin gerekli olduğu görüşünü savunmuşlardır (Özdemir, 2007, s.53). Bu yüzyılın sonunda meydana gelen gelişmeler, devlet ile toplum arasında yürürlüğe sokulan eski sosyal sözleşmeyi aşındırıp bozarak, sosyal sorunlar alanında ve anlayışında önemli bir değişim ve dönüşüme neden olmuştur (Şenkal,2005, s.267).

Sosyal devletin omurgasını oluşturan sosyal haklar irdelendiğinde 19.yüzyılın esas çerçeveyi oluşturduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, bu yüzyılda işçi hareketlerinin ve örgütlerinin mücadeleleri sonucunda kamusal sosyal politika çerçevesinde işçilerin korunmasına yönelik sosyal sigortalar sistemi oluşturulabilmiş, iş güvenliği ve çalışma şartları gibi düzenlemeler yapılabilmiştir. Sosyal haklara ilişkin ilk anayasal gelişmeye Fransa’da rastlanmıştır. 1793’te anayasaya yapılan eklemeyle, kamu yardımları kutsal bir borç olarak görülmüş, sosyal hukuk anlayışının ilk önemli

(26)

16 anayasal açılıma konu olması da 1848 Fransız anayasası ile mümkün olmuştur (Kara, 2013, s.44-45). Ayrıca, İngiltere’de 1802, 1825, 1831, 1833 ve 1844 tarihli yasalarla çalışma yaşının kabulü, çalışma süresi, gece çalışması, dinlenme araları, çocukların ve gençlerin çalışma koşulları düzenlenmiştir. 1942 tarihli yasa ile de kadınların çalışma koşullarına ilişkin koruyucu düzenleme getirilmiştir (Kara, 2013, s.43).

Görüldüğü gibi 19.yüzyılda sosyal sorunlar alanında ve anlayışında görülen bu önemli gelişim değişim ve dönüşüm 20.yüzyılda da devam etmiştir.

Tam da bu noktada sosyal sorunlara dair John Maynard Keynes, dönemin kapitalist sisteminin işleyiş analizini yapmış ve sosyal-ekonomik sorunların çözümüne ilişkin olarak sosyal devletin tüm alanlarda en gelişmiş formlarının inşasına ilişkin bir mekanizma önermiştir. Bu mekanizma içerisinde özellikle sosyal politika alanında yapılacak düzenlemeler önem taşımaktadır (Daldal, 2009, s.43). Keynes’in teorik düşüncelerinin bir kısmı, 1944 yılında ABD öncülüğünde imzalanmış olan Bretton Woods Anlaşması ile uygulamaya geçirilmiştir. Keynes’in plan ve uygulamaları incelendiğinde, Keynes’in istediği biçimde şekillenmemiş olsa da özellikle sosyal politika alanında yapılan düzenlemelerde önemli katkı sunmuştur. Dünyanın çeşitli bölgelerinde hayata geçirilmiş olan bu uygulamalarla ulusların bir arada yaşayabilmesi amaçlanmıştır (Daldal, 2009, s.45).

Sosyal haklar, devletin bireylere sosyal alanda tanıdığı hakları ifade etmektedir.

Göze, modern anayasalarda yer alan sosyal hakların içeriğini üç grup altında özetlemektedir (Göze, 2016, s. 214-219):

Göze’nin birinci grupta özetlediği haklar sosyal güvenlikle ilgili haklardır. Bir defa herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşama hakkı vardır. Devlet tüm yurttaşlarının beden ve ruh sağlığı içinde ve insanca yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür. Devlet gençleri, yaşlıları, sakatları ve çalışamayacak durumda olanları korumakla yükümlüdür. Herkesin sağlık koşullarına uygun meskenlerde barınma hakkı vardır.

Devletin kişileri gelecek korkusundan kurtarma, bugününü ve yarınını güvence altına alma, bunun için de sosyal güvenliği sağlama görevi vardır.

İkinci gruptaki haklar, kişilerin fikri gelişmesiyle ilgili haklardır. Herkesin eğitim ve öğretim görme hakkı vardır. Yani herkes, fikri ve manevi değerlerini geliştirmek üzere bu haklara sahiptir. Örneğin, maddi olanaklardan yoksun ve başarılı

(27)

17 öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmeleri için gerekli maddi koşulları devlet sağlayacaktır.

Üçüncü grupla ilgili hak çalışma hakkıdır. Sosyal devlette çalışma hakkı ve özgürlüğü, eskiden olduğu gibi yardım alma hakkı olmaktan çıkmış, çalışanların sahip olduğu haklardan biri olarak görülmüştür. Örneğin Fransa’da 1791 anayasasında çalışacak durumda olup da iş bulamayanlara iş bulmak üzere bir kamu kuruluşunun kurulacağı kabul edilmiş ve 1793 de, çalışma hakkına yardım görme hakkı dolaysıyla değinilmiş ve kamu yardımları kutsal bir borç sayılmıştır.

Bu bağlamda sosyal devletin özellikleri arasında sayılan hak ve özgürlük anlayışı, sosyal adaleti sağlamaya, sosyal eşitsizlikleri azaltmaya, toplum içinde ekonomik bakımdan zayıf olan kişi ve grupları korumaya yönelik bir anlayışa dayanmaktadır.

Temel olarak yaşama hakkı, kişi dokunulmazlığı hakkı, bir işte çalışma hakkı, eğitim-öğretim görme hakkı, sağlıklı yaşama hakkına yönelik olarak devletin sorumluluğu gerekli görülmüştür. Yaşama hakkı, en temel haktır, devlet bu hakkı sağlamakla hükümlüdür. Bu hak hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz, sınırlandırılamaz. Kişi dokunulmazlığı bu hak içinde yer alır. Kişinin hem beden hem de ruh bütünlüğünü korumaya yöneliktir. Her kişi sağlıklı bir çevrede yaşama ve sağlığını koruyacak tedbirler alma hakkına sahiptir ve devletin bunu güvence altına alma görevi vardır. Yine her kişi eğitim- öğretim görme hakkına sahiptir; birey ve gruplara bu hakkı sağlamaya yönelik maddi koşulların sağlanmasında devlet sorumlu tutulmuştur.

2.2.2. Sosyal Devlet ve Birey

Liberal düşüncenin temelinde devlet, sınırlı bir müdahale yetkisine sahip bulunmakta ve iktidarın yetki alanı bireyin sahip olduğu haklar ve özgürlüklerle sınırlandırılmaktadır. Liberalizmde, siyasal iktidarın gerçekleştirmesi beklenen hedefler arasında özgürlük, eşitlik ve mülkiyet gibi doğal haklar bulunmakta ve akılcı ve rasyonel olduğu kabul edilen bireyin bu hakları kullanmakta özgür bırakılması gerektiği görüşü savunulmaktadır.

(28)

18 Göze’ye göre, hem sosyal devlette hem de liberal devlette birey, toplumun temeli ve tek kaynağı olarak kabul edilmiştir. Sosyal devletin amacı bireyi korumak, onun maddi ve manevi gelişimini arttırmaktır. Bireyin hak ve özgürlükleri, devletin ya da toplumun amaçları uğruna feda edilemez, sosyal devlet sahip olduğu yetkileri, siyasi ya da ekonomik iktidarını değil, bireyi ve böylece toplumu daha güçlü hale getirmek için kullanır (Göze, 2016, s.204). Bu nedenle sosyal devlet, sosyal ve ekonomik yaşamda müdahaleci ve düzenleyici bir anlayışı varsaymaktadır. Sosyal devletin sosyal müdahaleciliği, bireylerin ekonomik güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Bunun uygulama alanındaki karşılığı ise, bireyleri istihdam etme ve istihdam edilenlere asgari yaşam standartlarını mümkün kılacak bir ücret sağlama ve sosyal güvenlik şemsiyesi altına almayı içerir (Kara, 2013, s.29). Sosyal devletin amacı insandır. Bu insan sosyal, ekonomik, siyasal kuruluşlara bağlı olarak yaşar ve sosyal devlet sistemini benimsemiş modern anayasalarda bu kuruluşlar hukukun güvencesi altına alınmıştır. Örneğin, 1946 Fransız, 1949 Federal Alman, 1961 Türk anayasalarında aile devletin temeli sayılmış, dernek kurma, sendika kurma, siyasal parti kurma özgürlükleri kabul edilmiştir (Göze, 2016, s.206).

Liberal felsefenin sosyal refah yaklaşımına bakıldığında, toplumun genel refahının, toplumdaki bireylerin refahları toplamından ibaret olduğu ve bu nedenle, sosyal refahın en iyi şekilde, bireylerin refahları toplamının maksimize edilmesi yoluyla güvence altına alınabileceği belirtilmektedir. Bunun anlamı ise, maksimum sosyal güvenceye ulaşmanın yolunun, bireylerin kendi ekonomik çıkarlarını elde etmelerine izin vermekten geçtiği düşüncesine dayanır (Özdemir, 2007, s.499). Yani piyasaya giren her birey yalnızca kendi çıkarlarına hizmet ederse, zaten otomatik olarak ortak çıkar gerçekleşecektir.

Liberal anlayışta devletin kaynağı olarak görülen birey anlayışı, sosyal devlet için de geçerliliğini sürdürmüştür. Ancak sosyal devletin bireye bakışı, liberal düşüncenin toplumdan soyutlanmış birey anlayışından farklılık göstermiştir. Sosyal devlet, bireyi tek başına ele almamış, onu çeşitli sosyal kuruluşların ve toplumun temelini oluşturan ailenin bir parçası olarak görmüştür. Liberal anlayışta özgür ama tek başına ele alınan birey, sosyal devlet anlayışında çeşitli sosyal bağlantıları, sıkıntıları olan insan olarak ele alınmıştır (Göze, 2000, s.361-362).

(29)

19 2.2.3. Sosyal Devlette Eşitlik ve Sosyal Adalet

Eşitlik açıkça tanımlanmış ve sınırları belirlenmiş olmamakla beraber hukuki eşitlik, insani eşitlik, cinsel eşitlik, ırksal eşitlik, toplumsal eşitlik gibi anlamları mevcut olan kavramdır. Farklı alanlarda farklı anlamlar ile karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, hukuki alandaki eşitlik kanunlar önündeki eşitlik ile ifade edilir. Toplumsal eşitlik anlamına baktığımızda ise toplumun bireylere aynı fırsatları sunmasına işaret etmektedir.

David Miller’a göre “Eşitlik” her toplumun; vatandaşlarını eşit olarak kabul etmesi ve toplumsal fırsatlardan her vatandaşın adil olarak yararlanması ile açıklanan sosyal bir idealdir (Miller, 1999). Bir diğer yazara göre eşitlik, modern ve ilerlemeci bir değer, bir ilkedir. Modern koşullarda eşitliği ihmal etmek, reform gerçekleştirmeye yönelik örgütlü toplumsal hareketlerin bir ahlaki bileşenini ihmal etmek demektir (Turner, 1997, s.15-18). Buna göre eşitlik, toplumdaki farklı grupların fırsat eşitliğine sahip olmalarını engelleyen çeşitli engelleri anlamak ve görmezden gelmemektir.

Liberalizmin üzerine kurulduğu politik düzen olan liberal devlet anlayışı ilkesi,

“insanların yasa önünde özgür ve eşit doğduğu ve eşitliğin de tıpkı özgürlük gibi insanın doğasından ayrılmayan bir özellik olduğunu açıklar. Bu anlayış ilkesi, insanların yasa önünde eşit olmasını, hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınmamasını, hukuk kurallarının herkes için bağlayıcı olmasını isteyen bir ilkedir. Böylece hukuk kuralları herkes için bağlayıcı olduktan sonra bireyler arasında eşitlik sağlanmış olur. Bunun yolu da bireyin özgürlüğüne tehdit oluşturmayan bir devlet anlayışından geçmektedir (Locke, 1998, s.28). Bazılarına göre temel insan hak ve özgürlüklerinin kabul edilmesi liberal doktrin ve felsefesinin ürünüdür. İnsan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ve korunması liberal düzen sayesindedir (Aktan, 1994, s.12). 10 Aralık 1948 yılında ilan edilen İnsan Hakları Bildirisi, “insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olmasına diye başlar. 30 maddelik bildirinin birinci maddesi (Madde: 1) şöyledir:

“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdan

(30)

20 sahibidirler; birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar (Aktan ve Vural, 2003, s.121).

Sosyal devlet anlayışında ise bireylerin yasa karşısında eşit olmaları tek başına yeterli görülmemektedir. Tüm bireylerin aynı evrensel insan haklarına sahip olmasına rağmen aynı fırsatlara/haklara ulaşma ve onları kullanma gücüne sahip olmadığı, devletin fırsat eşitliği ve bazı temel hakların sağlanması için sorumluluk üstlenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Örneğin kamu hizmeti için kaynak sağlamak, vatandaşından gelirine göre vergi almak, bütçeden vatandaşlarına kaynak ayırarak onların fırsat/haklardan yararlanmasını sağlamak devletin temel sorumluluklarından sayılmıştır.

İnsanoğlunun varoluşundan bu yana var olan ve günümüzde de güncelliğini koruyan sosyal adaletle ilgili siyasi, sosyal ve iktisadi anlamda çeşitli görüşler ileri sürülmüş ve sosyal adalet sosyal devletin ortaya çıkışının temelini oluşturan bir kavram olarak değerlendirilmiş. Sosyal devletin yaratmaya çalıştığı bu kavramın modern hali Rawls’ta karşılık bulmaktadır. Rawls’a göre adalet toplumsal yapının temel taşı ve ulaşılması gereken öncelikli hedeftir (Rawls, 1971, s.7). Bell’e (2007, s.4) göre ise sosyal adaletin amacı toplumdaki her birey için ihtiyaçları karşılamak, topluma eşit katılımı sağlamaktır. Alexander Petring ve arkadaşları da aynı doğrultuda bir görüş ortaya koymuşlardır (Petring, Dahm, Gombert, Krell ve Rixen, 2013, s.27-28).

Sosyal adaletle ilgili yaklaşımlara baktığımızda, Robert Nazick, Friedric Hayek gibi liberal düşünürler sosyal adalet ilkesine sıcak bakmazken, Rawls gibi eşitlikçi liberaller ise devletin sosyal adaleti sağlamada müdahalelerini meşru görürler (Tepe, 2019, s.501). Nazick ve Hayek, devletin temel haklara, siyasal özgürlüklere, piyasa ekonomisine saygı göstermesi gerektiğini iddia ederler. Bu nedenle zenginleri yoksullara yardım etmek için vergilendiren yeniden dağıtımcı politikaları hak ihlali olarak görürler. Rawls gibi eşitlikçi liberaller ise bunun tersi bir düşüncededirler.

Eşitlikçi liberal olarak gösterilen Rawls, medeni ve siyasi özgürlüklerin temel toplumsal ve ekonomik ihtiyaçlar sağlanmadan kullanılmasının anlamlı olmadığı görüşündedir. Bu yüzden devlet herkese sahip oldukları hakların gereği olarak, iyi düzeyde bir eğitim, sağlık hizmeti, gelir, konut vb. hizmetleri sunmalıdır ve ayrıca devlet birbirleriyle yarışan iyi yaşam anlayışları karşısında tarafsız olmalıdır (Sandel, 2014, s.218).

(31)

21 Rawls’ göre “adalet” toplumsal yapının temel taşıdır ve adaletten asla ödün verilemez. Rawls, toplumda en dezavantajlı durumda olan bireylerin refahını maksimum duruma getirmek devletin görevi olduğunu savunur (Özdemir, 2007, s.73-75). Rawls tarafından 1970 yılı sonrası geliştirilen Farklılık Teorisi’nde, bireylere fırsat eşitliği tanınmaktadır. Rawls tarafından ortaya atılan bu görüş, bireylerin kendilerini bağlı sayacakları ve başlangıç noktasında adil bir düzenin varlığını kabul eden bir sözleşmenin söz konusu olduğunu, bu noktada kimsenin nispi olarak hangi yeteneklere ve servete sahip olduğunu bilmediğini varsayar. Bu koşullar altında rasyonel çıkarlarını maksimuma çıkaracak şekilde davranan bireyler, risk almamak için eşit özgürlüklere sahip olmayı ve adaleti talep edeceklerdir.

Rawls, bu durumda adaleti sağlayacak iki ilke ortaya koyar: Bunların ilki: Herkes başkalarının sahip olduğu en geniş özgürlükler ile bağdaşabilen ve herkes için geçerli olan, benzer nitelikte ve en geniş temel özgürlükleri elde etmede eşit hak sahibidir.

Fark ilkesi olarak bilinen ikincisi de der ki: Adaleti sağlamak koşuluyla (adil tasarruf ilkesi) en az avantajlı durumda olana en büyük fayda sağlanmalıdır (Yayla, 2014, s.78). Yani mevkiler, makamlar, görevler vb. herkes için açık olmalıdır. Diğer bir yandan da dezavantajlı olanların yararının azamileştirilmesine yönelik koşulların oluşturulması ve güvence altına alınması gerekmektedir.

Rawls’a göre bu iki temel ilkeden özgürlük ilkesi (birinci ilke) adalet ilkesine kıyasla önceliğe sahiptir, fırsat eşitliği ise en az avantajlı olanların yararının azamileştirilmesine göre daha önemlidir (Stanford Encyclopedia of Philosophy, 2000’den aktaran: Aktan ve Vural, 2002, s.10-11). Rawls’ın düşüncesinden şu çıkarılabilir: Adil bir fırsat eşitliğinin sağlanması şartıyla bazı insanlar yeteneklerini kullanarak kazanç elde edebilirler; fakat bu ancak adil bir fırsat eşitliğinin herkese sağlanması şartıyla mümkün olacaktır.

Bu bağlamda, sosyal devlet anlayışı, devletin gidişata gerekli durumlarda müdahalesi temeline dayanır ve sosyal devlet ekonomik ve sosyal istikrara her bakımdan katkıda bulunmuştur (Şenkal, 2005, s.50-52). Kişilerin sahip oldukları sosyal ve ekonomik koşullardaki farklılıklar düşünüldüğünde, yasalar karşısında eşitliğin işlevsel bir konuma gelmesi olası değildir. Bu nedenle devletin toplumdaki yoksul, zayıf ve güçsüz kişilere yönelik koruyucu tedbirler alması, bireylere fırsat eşitliği sağlayarak, sosyal ve ekonomik koşullardaki eşitsizliği azaltması savunulagelmiştir. Sosyal

(32)

22 devletin toplumsal adaleti gerçekleştirmede ulusal geliri yeniden dağıtıcı işlevi bu açıdan yaşamsal öneme sahiptir.

Sonuç olarak, bir bütün olarak bakıldığında sosyal adalet kavramı; bir toplumdaki tüm bireylerin asgari yaşam düzeyine sahip olmasını sağlayan devlet düzeni, yoksul zayıf kişileri korumaya yönelik tedbirin alınması, bir başka deyişle, toplumda herkesin hakça bir paylaşım olduğu konusunda genel bir kanaatinin bulunmasıdır.

Adalet kavramı ise toplumsal hayatın birçok alanında insanların karşısına çıkmaktadır. Adaletin varlığını pekiştiren en önemli kavramlardan biri eşitliktir ve öncelikle bir toplumun üyeleri siyasal açıdan eşit olmalıdır. Toplum üyelerinin ırkları, renkleri, inançları ve kültürleri ne olursa olsun birbirlerinden farklı muamele görmesi, siyasal katılım ve karar alma süreçlerinde bireyler arasındaki eşitliğin bozulması sosyal adalet ilkesine uymaz. Siyasal eşitlik kavramından bahsedebilmek için, alınan kararlardan etkilenen ve bu sürece taraf olan herkesin görüşlerini dile getirebilme veya sesini duyurabilme özgürlüğü olması gerekmektedir. Adaletli bir toplumsal düzenin inşa edilmesi ancak bireylere sağlanan bu imkanlar doğrultusunda gerçekleşecektir.

2.3. Sosyal Devletin Temel Amaçları

Sosyal devletin birçok amaçla donanmış bir yapıya ve bu amaçları gerçekleştirmek için araçlara kaynaklık ettiği ifade edilmektedir. Temel amaçlarından bazıları yoksullukla mücadele ve gelir dağılımında adalet, tam istihdam ve işsizlikle mücadele, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik, ekonomik büyüme ve kalkınma ve sosyal denge ve barışı sağlamak şeklindedir. Sosyal devletin, kişilere minimum bir gelir düzeyinin garanti edilmesi, tüm vatandaşların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele ve adil gelir dağılımına ulaşma, sosyal adaleti sağlama, sosyal koruma veya sosyal güvenlik sunma gibi niteliklere sahip olduğu söylenebilir (Aydın, 2019, s.41). Sosyal devlet anlayışının benimsenmesiyle toplumun ve bireyin yaşam standartlarının iyileştirilmesi için önemli adımlar atılmıştır. 20. yüzyılda ülkelerin sosyal harcama miktarlarındaki artış bunun bir göstergesidir.

Ayrıca sosyal devletin temel amacının bireylerin kanunlar karşısında sahip olduğu eşitliği koruyarak, temel bireysel hak ve özgürlükleri sosyal ve ekonomik hak ve

Referanslar

Benzer Belgeler

• Sosyal; toplumla ilgili, toplumsal sorumluluk ise bir kimsenin kendisinin ya da başkalarının.. davranışları için bir kimseye ya da bir yetkiliye hesap verme ve

Hastaya tıbbi müdahalede bulunan doktorun fiili, tıp ilminin mevcut teşhis ve tedavi yönteminin dışına taşarak hastanın ruh ve beden bütünlüğüne zarar vermiş ise bu

In order to establish the stable possible conformations, the conformational space of the tartaric acid was scanned using molecular mechanic calculations performed by

Paydaş teorisi kapsamında, paydaşlar kurum içi ve kurum dışı paydaşlar olarak iki grupta ele alınmaktadır.. Kurum içi paydaşlar,

Fransız flüt pedagojisinin atası olarak kabul edilebilecek Hotteterre‟in (1707) Travers Flüt, Blok Flüt ve Obuanın Temel Kuralları (Principes de la

As a result, as Spain‟s attitude towards Gibraltar changed, the border gate between Spain and Gibraltar, which was closed during the Franco era, was reopened.The

E~er yazar, bibliyografyas~~ aras~nda yer verdi~i ve bir notta (not 4.50) zikretti~i Tar~k Zafer T~maya'n~n Türkiye'de Siyasi Partiler (Istanbul 1952) adl~~ 800 sayfal~k büyük

Tablo 7 incelendiğinde (2006-2010) döneminde etkinlik değişimi, teknik etkinlik değişimi ve toplam faktör verimlilik değişimi etkinliği en yüksek ilk üç şirket sırasıyla