• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DOKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

1. BÖLÜM

1.5. Türkiye Cumhuriyeti’nde Aleviler

Osmanlı İmparatorluğu döneminde inançlarından dolayı zulme, iftiralara ve katliamlara maruz bırakılan Aleviler, laik ve demokratik bir devlet kurma çabaları içindeki Atatürk’ü bir kurtarıcı olarak görürler. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet’in ilanında Atatürk’ün yanında yer alarak ona ve askerlerine büyük destek verirler. 23 Aralık 1919’da Atatürk ve heyeti Hacı Bektaş Veli’nin postnişini Çelebi Cemalettin Efendi’nin ve cemaatinin desteğini istemek için Hacı Bektaş’a giderler. Selçuk bu olayı şöyle anlatır:

Dergahta Çelebi’nin oğlu Hamdullah Efendi’nin odasında cem ayini düzenleniyor: Dede postunda oturan Salih Niyazi Baba ziyaret ediliyor; burada yapılan ikrar töreni ile Mustafa Kemal’e kılıç kuşatılıyor ve yola kabul ediliyor. Çelebi Cemalettin Efendi, Salih Niyazi Baba ve öteki ileri gelenlerle bir toplantı yapılıyor. (Selçuk vd. 1991:149)

Atatürk, Cemalettin Çelebi ve Niyazi Baba ile yaptığı bu görüşme ile Kurtuluş Savaşı’nda Alevilerin desteğini alarak Hacı Bektaş’tan ayrılır. Böylece Alevi-Bektaşiler Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alır. 23 Nisan 1920’de TBMM açıldığında Cemalettin Çelebi Kırşehir milletvekili olarak meclisteki yerini alır. Çelebi ile birlikte mecliste görev alan Aleviler Atatürk’ün ve onun kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük destekçisi olurlar.

Aleviler laik Türkiye devletinde Sünnilerle eşit haklara sahip olmalarına rağmen, onların baskısından ve ön yargılarından kurtulamazlar. Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra politik kutuplaşmalar artar ve Aleviler tek parti yönetiminin karşısında durarak 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’yi desteklemeye başlar. Fakat bu partinin camilerde Türkçe okunan ezanı yasaklayıp tekrar Arapçaya döndürmesi, Alevilerin tepkisini toplar ve desteklerini geri çekerler. Aleviler Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar ülkenin en uzak dağ köylerinde, kendi kapalı ekonomileriyle yaşamak zorunda kalırlar. Ancak 1950’lerde başlayan endüstriyel gelişmeler ve hızla artan kentleşme şehir merkezlerine göçün ivme kazanmasını sağlar.

31

Aleviler 1960’larden itibaren bölgedeki kasabalarına yerleşmek ya da batıdaki büyük şehirlere göç etmek için kalabalık gruplar halinde köylerini terk etmeye başlamışlardı. Aleviler kendi insanlarıyla birlikte yaşama eğilimi göstermiş ve böylece Türkiye’nin kentlerinde ayrı Alevi mahalleleri ortaya çıkmıştı. (Erol 2008b:152)

1960 Anayasası, sağladığı demokratik hak ve özgürlükler açısından Alevilerden büyük destek görmüştür. Özellikle düşünce ve din özgürlüğünün Anayasa’nın 19. maddesinde yer alarak anayasal bir hak haline gelmesi, Aleviler tarafından çok önemli bir gelişme olarak kabul edildi.

Gerçekten, başta Kemalist iktidarın sürdüğü kırk yıllık bir siyasal yaşam ve ardından oldukça katı tek partili dönemden dolayı Türkiye, 1960 Askeri darbesinden sonra çoğulcu demokrasi rejimine doğru yönelmişti. O zamana kadar gizli kalmış çeşitli düşünce akımları, önce çekingenlikle, sonra gittikçe cesaretlenerek kendilerini göstermeye başlamışlardı. (Dumont 1997:149)

1960’lı yıllar aynı zamanda eğitimli Alevi kesimin bürokrasi içinde yer almaya başladığı ve Türkiye’den Kanada, Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelere işçi akınının başladığı yıllardır. 1960’larda yurtdışına giden Aleviler, 1970’lerde ülkeye dönerek yatırımlar yapmaya yönelerek, Sünnilere karşı kendi varlıklarını ispatlamaya başlar. Böylece artan Alevi Sünni gerginliği 1970’lerin sonunda patlak vererek kanlı çatışmalara neden olur. Bu çatışmalar Çorum, Kahramanmaraş ve Malatya’da yüzlerce Alevinin ölümüne sebep olur. 2 Temmuz 1993’te Sivas’taki bir festival sırasında Muhlis Akarsu, Arif Sağ, Nesimi Çimen gibi müzisyenlerin de bulunduğu Madımak Oteli Sünniler tarafından ateşe verilerek 37 kişi katledilir.

Alevilik ve Aleviler 1950’lerde başlayan göç, kentleşme ve sol hareketin etkisinden sonra, 1960’larda da köyden kente göçle ocaklarından kopmaya başlarlar. 1970’lerde siyasette sol ideolojinin yanında yer almaları ve aynı yılların sonlarında başlayıp 1990’lara kadar süren can kayıpları, 1980’lerin sonunda başlayan ve 1990’larda hız kazanan ‘Alevi uyanışının (revival) oluşum sürecinin en önemli etkenleridir.

32

1.5.1.Türkiye’de Alevi Uyanışı

1980’lerin başına kadar Türkiye’deki etnik ve dinsel farklılıklar görmezden gelinen, hatta kamuoyunda söz edilmekten kaçınılan bir konuydu.

1980’lerin ikinci yarısında, bu konudaki söylemi kısıtlayan tabular yıkılmış ve Alevilik birden bire kamu gündeminde yerini almıştır. Aleviler ve Bektaşiler, bir zamanlar Batıni olan ve bundan dolayı toplumdan dışlanmayla cezalandırılan inançlarının öğretilerini ve ritüellerini açıkça göstermeye başlamışlardır. (Vorhoff 1999:33)

‘Alevi uyanışı’ olarak adlandırılan bu toplumsal süreç, Alevilerin kültürel ve inançsal pratiklerinin belli bir dönem kesintiye uğradıktan sonra yeniden canlanması anlamına gelir. “1980’lerin sonundan itibaren cemaatin uyanışına yönelik çabalar kısa süre içinde kamuoyu tarafından tanındı ve böylece ‘Alevilik sorunu’ Türk medyasında en çok tartışılan konulardan biri oldu” ( Çamuroğlu 1999:96). 1990’lı yıllardan itibaren yerli, yabancı birçok yazar ve araştırmacı Alevilerin kültür ve inanç sistemleri, ritüelleri hakkında araştırmalar yapar ve kitaplar yayınlamaya başlarlar. Bu kitapların bazıları Sünni yazarlar tarafından yazılırken, bazıları da kendi kültürlerini tanımlama çabası içindeki Alevi yazarlar tarafından yazılır.

Genellikle Türk-İslam Sentezi adı verilen ve Türklük ve İslam’ın yüzyıllardır ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu savunan ideolojiye sempati duyan Sünni yazarlar genellikle Aleviliği, Anadolu’yu Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmek için Orta Asya’dan gelmiş olan Türk göçebelerin kültürünün izlerini taşıyan bir inanç olarak tanıtmaktadır. (Vorhoff 1999:46)

1980’li yılların sonunda Alevi tarihi, ritüelleri ve inanç sistemine ait kitapların yayını günümüze kadar gelir. Böylece kültürünü sadece bağlı bulunduğu ocak dedelerinden ve aile büyüklerinden öğrenen Aleviler, artık istedikleri bilgiye yazılı kaynaklardan ulaşmaya başlarlar. Diğer bir deyişle, Alevi sözlü kültürü yazılı kültüre dönüşmeye başlar. Ayrıca Alevilikle ilgili birçok internet sitesi de aynı işlevi görmeye başlar. 1980’lerde başlayan Alevilikle ilgili yayınlanan birçok kitabın yanında benzer bir patlama da Alevi müziğine ilişkin birçok kaset ve cd’nin piyasaya sunulduğu müzik sektöründe yaşanmıştır. Böylece Türkiye’deki Alevi uyanışının Alevi müziğine yansıması sonucu Arif Sağ, Sabahat Akkiraz, Musa Eroğlu gibi

33

uyanış önderleri de büyük roller üstlenmişlerdir. Alevi uyanışındaki ilk işaretlerinden biri de Türkiye’nin her yerinde ve diasporada birçok derneklerin kurulmuş olmasıdır. Türkiye’deki Alevi uyanışı bağlamında Alevi örgütleri de önemli bir rol üstlenirler. Bilici (2003:68-73), görüş farklılıklarından dolayı oluşmuş dört örgütlenmeden söz eder:

Pir Sultan Abdal İsmi Altında Örgütlenen Dernekler: Bu dernekler Aleviliği bir halk hareketi ve ezilmişlerin yanında yer alan bir ideoloji olarak tanımlayan ‘Özgürlük Teolojisi’ olarak kabul eder. Bu teolojinin bir sentez, bir mozaik olduğu noktasında buluşarak Kürt Alevileri de içinde barındıran derneklerdir.

Cem Vakfı İsmi Altında Örgütlenen Dernekler: Bu grup Aleviliği İmam Cafer-i Sadık Mezhebi’ nin devamı olarak tanımlar. Dolayısıyla Aleviliğin Sünni İslam’dan bazı inanç ve ibadetlerinde, özellikle Kuran’ın yorumlanmasında ayrıldığını savunurlar.

Ehl- i Beyt Vakfı İsmi Altında Örgütlenen Dernekler: Bu grup kendilerini Oniki İmam ve İran Şia’sının takipçisi olduğunu savunur. Günümüzde Ehl-i Beyt Vakfı haricindeki diğer dernek ve vakıflar ‘Avrupa Alevi Bektaşi Federasyonu’ ve ‘Alevi Vakıflar Federasyonu’na bağlıdırlar.

Hacı Bektaş Veli İsmi Altında Örgütlenen Dernekler: Bu grup Aleviliğin dinsel bağlanma ve tanrıya yönelme konusunda ‘kişi’ yi temel alır. Sevginin varoluşun ‘temeli olduğunu kabul ederek heteredoks İslami görüşü benimser ve İslam’ı tasavvufi bir şekilde tanımlar.

Hacı Bektaş Veli ismi altında örgütlenen dernekler 2008’de ‘Alevi Kültür Derneği’ olarak isim değişikliğine gitmişlerdir. Dernek Genel Başkanı Tekin Özdil, Türkiye genelinde 86 şubesi bulunan Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleri’nin olağanüstü kongresini 7 Eylül 2008 günü topladı. Kongrede oybirliği ile derneğin adının “Alevi Kültür Derneği” olması kararlaştırıldı.

34

2. BÖLÜM

ALEVİ KÜLTÜREL KİMLİĞİ VE KÜLTÜREL BELLEĞİNİN İFADE ARACI OLARAK ALEVİ MÜZİĞİ

2.1. Alevilikte ‘Yol Bir Sürek Bin Bir’ Deyişi ile Aleviliği