• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DOKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

1. BÖLÜM

1.4. Osmanlı Devleti’nde Aleviler

11.yy’dan itibaren Anadolu’ya göçleri artmaya başlayan Türkmen boyları Orta Asya’dan getirdikleri Şamanizm, Maniheizm, Budizm, Animizm gibi eski

27

inançlarının izleriyle, İslamiyet’e ait ögeleri birleştirerek sinkretik bir dini yapı oluştururlar. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce, Hristiyan Bizans’ının baskısına karşı koymuşlar ve İslamiyet’in Anadolu’da yayılmasında büyük katkılar sağlarlar. Anadolu topraklarına yerleşerek oluşturdukları sinkretik yapıları ile heteredoks olarak anılan bu gruplar, Alevi tarihçileri tarafından Alevi olarak tanımlanır ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşundaki katkıları önemle vurgulanır.

Osmanlı Devleti 1299 yılında Bilecik’te Osman Bey tarafından kurulur. Osmanlı Devleti ilk kurulduğu yıllarda koyu Sünni bir imparatorluk değildi. “İmparatorluğun ilk yıllarında azınlıklara ve başka dinden olanlara daha büyük bir hoşgörü ile baktığı kaynaklardan anlaşılmaktadır” (Şener 2010:123).

Osman Bey Osmanlı Devleti’ni kurduktan sonra Anadolu’nun önemli Alevi ve Ahi şeyhlerinden Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenerek, ahilerin desteğini alır ve daha da güçlenir. Osman Bey döneminde Bursa’nın alınmasıyla birçok Alevi topluluğu ve ocağı Bizans egemenliğinden kurtularak Osmanlı Devleti’ne dahil olur. Fakat baskı altındaki en önemli ocak, Balkanlar ve Batı Anadolu Alevilerinin merkezi olan Dimetoka Ocağı’dır. On dördüncü yüzyılda Osman Bey’in oğlu Orhan Bey tarafından Dimetoka’nın alınmasıyla, bu ocağa bağlı birçok tekke de Osmanlı sınırlarına dahil olur ve Osmanlı Devleti’nin sınırları Balkanlara doğru genişler. Bu arada Osmanlı’nın Dimetoka’yı almasıyla birlikte, Dimetoka Ocağı, Kızıl Deli Ocağı olarak anılmaya başlanır ve halen de varlığını sürdürmektedir. Kızıl Deli Ocağı’nın yetiştirdiği en önemli kişilerden biri Bektaşi babası Balım Sultan’dır. 16.yy’ın başında bulunduğu ocaktan Hacı Bektaşi Veli Ocağı’na atanır. Böylece Kızıl Deli Ocağı ile Hacı Bektaşi Veli Ocağı arasında iletişim artar ve bu iki ocak çalışmalarını birlikte sürdürürler. Balım Sultan Kızıl Deli Ocağı’nın erkanını Hacı Bektaşi Veli erkanına taşınmasını ve Alevi-Bektaşi erkanının kurumlaşmasını ve belli bir standarda kavuşmasını sağlar.

Yıldırım Beyazıt dönemiyle birlikte Osmanlı Devleti’nde Fetret Dönemi başlar. ‘Bunalım’ anlamına gelen Fetret 1402-1413 yılları arasında yaşanır. Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilerek esir düşer. Timur’un oğulları arasında

28

iktidar mücadeleleri başlar. 1402–1413 yılları arasında Osmanlı’da da, Yıldırım Beyazıt’ın oğulları, Süleyman Çelebi, İsa Çelebi, Mehmet Çelebi ve Musa Çelebi’nin taht kavgaları ile geçen sıkıntılı bir dönem yaşanır. Aleviler Musa Çelebi’yi, Hristiyanlar ise Mehmet Çelebi’yi desteklerler ve Mehmet Çelebi tahta geçer. I. Mehmet’ in tahta çıkmasıyla Osmanlı ile Aleviler arasındaki ayrılıklar ortaya çıkar ve büyük bir Alevi tasfiyesine gidilir. Osmanlı’ya karşı ilk Alevi isyanı 1416’da Musa Çelebi’nin kazaskeri ve Alevi mürşidi Şeyh Bedrettin’in, Musa Çelebi’nin ölümünden sonra sürgüne gönderildiği İznik’ten ayrılarak Rumeli’ye geçmesi ile başlar. Aynı zamanda Şeyh Bedrettin’in Manisa’daki müridi Torlak Kemal ve Aydın’daki müridi Börklüce Mustafa da bulundukları illerde ayaklanmalar başlatırlar. Bu ayaklanmalardan sonra Torlak Kemal, Börklüce Mustafa ve onların yanında yer alan bütün Aleviler kılıçtan geçirilirler ve kısa bir süre sonra Şeyh Bedrettin de idam edilir.

Osmanlı’da I. Mehmet döneminde filizlenen Alevilere karşı duyulan öfkenin en üst noktasına 1444 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ilk saltanatında ulaşıldı. On iki yaşındaki çocuk padişah, bir Sırp prensesi olan annesi Despina’nın teşviki ve Ortodoks anne-babadan olma Vezir-i Azam Mahmut Paşa ve Acem müftü Fahrettin’in telkini ile Edirne’de binlerce Alevi’yi diri, diri ateşlerde yaktırdı. Despina, Padişah annesi olmasına rağmen inancından hiç ayrılmamış, Fatih’in kendisine tahsis ettiği bir Ortodoks manastırında yaşamını bir rahibe olarak sürdürmüş inançlı bir Ortodoks’tu. Osmanlı’yı kesin olarak Alevilerden koparma girişimleri onun ve Ortodoks anne-babadan olma Vezir-i Azam Mahmut Paşa eliyle başlatıldı. (http:www.zöhreanaforum.com/diger/25833-aleviler-ve-osmanli-imparatorluğu.html)

Osmanlı Devleti’nin Alevi toplumuna yaşattığı en büyük kıyım Yavuz Sultan Selim döneminde yaşanmıştır. Yavuz babası II. Beyazıt’ı tahttan indirip, başa geçtikten sonra kendisi için en büyük tehlike olarak gördüğü, Anadolu’da birçok taraftarı olan Şah İsmail ve Safevi Devleti’ni ortadan kaldırmak için çalışmalara başlar. İran seferinden önce Şah İsmail’in yandaşı olup, Anadolu’da yaşayan Alevilerin katledilmesini emreder. 1514’te Çaldıran’da Şah İsmail’le yaptıkları Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail büyük bir bozguna uğratılır. Bu savaşta kırk bin Alevinin katledildiği söylenir. Şener (2010:81) bu katliamdan şöyle bahseder:

Yavuz’un İran öncesi Anadolu’da giriştiği bu katliamdan Bektaşi geleneğine göre yetiştirilen ve bir anlamda “Bektaşi” de denebilecek Yeniçeriler rahatsız olur. Yavuz bu kez farklı bir

29

siyaset izleyerek kendisinin, Şah İsmail’in adamlarına karşı olduğu Bektaşiliğe karşı olmadığı imajını vermeye çalışır. Hatta kulağını Bektaşi usulü deldirerek, Balım Sultan küpesi taktırır. Bu çabalarının sonucunda da Yeniçeri Bektaşilerinin bir kısmını ikna eder.

Yavuz bu savaştan sonra Mısır’ı da fethedip hilafeti ele geçirir. Yaşadıkları bütün kıyımlardan sonra Aleviler yeni bir arayış içine girerek doğuya yönelirler. 1514’te Çaldıran Savaşı’ndaki kıyımla birlikte, Osmanlı ve Alevi ilişkilerinde çok büyük bir bölünme yaşanır, Aleviler merkezden uzaktaki en ücra köşelerde ve dağlarda yaşamlarını devam ettirmek zorunda bırakılırlar.

Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte en doruğa çıkan Osmanlı Devleti, 17. yy. da yerini duraklamaya bırakır. Osmanlı Devleti ile Aleviler arasındaki kopukluk bu dönemde de devam eder. 1826’da II. Mahmut kendinden önce III. Selim’in de çok istemesine rağmen kapatamadığı Yeniçeri Ocağı’nı kaldırır. “Devlet yeniçeri-Bektaşilere ya da halkın çoğuna karşı girişeceği iç savaşa dinsizlere karşı girişilen bir cihat olarak bakar’’ (Çamuroğlu 2009:8). Binlerce Yeniçerinin ölümüyle sonuçlanan iç savaş sonucunda Anadolu’da yaşayan Bektaşilere ve Bektaşi tekkelerine de büyük bir darbe vurulur. Bu olay tarihe Vaka-i Hayriyye olarak geçer.

Çamuroğlu (2009) konuyla ilgili yazdığı kitabında binlerce Bektaşi’nin ölümüne sebep olan bu olayı Vaka-i Hayriyye (Hayırlı Olay) yerine Vaka- i Şerriyye (Şer Olay) olarak kabul eder.1

Nizam-ı Cedid’in kuruluşu (1793), Tanzimat Fermanı (1839), I. (1876) ve II. (1908) Meşrutiyet’in ilanı gibi Osmanlı’nın gerileme ve yıkılış süreci, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilanı, Alevi ve Bektaşi toplumunun desteğiyle olmuştur.

1

Ayrıntılı bilgi için bkz: Reha Çamuroğlu, Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vaka-i Şerriye, Kapı Yayınları, 2009.

30