• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DOKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

1. BÖLÜM

2.3. Alevi Müziği

Alevi toplulukları kendi birlik ve farklılıklarının eş zamanlı inşasını kabul ederek, farklılıklarını eksiklik ya da yanlışlık olarak görmediklerine göre, bu farklılıklardan ortaya çıkan farklı müzikler de var mıdır? Erol (2005:62) bu soruya şöyle açıklık getirir. Hz. Ali’nin tarihsel ve mitolojik önemi gibi bir unsur varsa ve kendi içinde tanımlanabiliyorsa, bir Alevi müziğinden söz edebiliriz demektir. Hz. Ali’nin taşıdığı simgesel anlam bütün Alevi inançlarını nasıl tek bir çatı altında buluşturuyorsa, Alevi inanç ve kültürünün aktarılmasında en önemli birleştirici öğe de sözdür. Çünkü Alevi müziği ile Alevi inanç ve kültürü arasında önemli bir bağ vardır. Diğer bir deyişle, Alevi müziğini oluşturan sözler Alevi inanç ve kültürünün en güçlü taşıyıcısıdır.

Ong’ a göre, söz söyleme, söyleneni dinleme, onları tekrarlama ve yeniden oluşturmaya hakim olma, ya da kalıplaşmış deyişlerle özgün deyişler oluşturma, ortak geçmişe tek vücut olarak bakıp katılma sözlü kültürlerdeki en etkin öğrenme yöntemidir (2007:21). Alevi toplumu sözlü kültürü aktarma yolu olarak müziği kullanarak, duygu ve düşüncelerini dile getirir, böylece kültürel aidiyetini pekiştirir. Zakirlerin cemde seslendirdikleri nefes, deyiş, düvaz imam vb. gibi müziksel türlerde

58

sözler Alevi topluluğunun inanç ve kültürünü anlatmaya ve aktarmaya yarayan en etkili araç olarak kullanılmıştır. Nefes, deyiş, düvaz imam vb. gibi türlerde en çok tekrarlanan Hz. Ali’nin ismidir. Ayrıca Oniki İmamlar ve Alevi öğretisine ilişkin olaylar da sözlerin oluşturulmasında büyük önem taşır. Böylece zakirler Alevi topluluğunun inanç ve kültürünü, seslendirdikleri ezgilerle anımsayarak, anımsatarak koruma ve bu bilgiyi gelecek kuşaklara taşıma görevini yerine getirirler. Dolayısıyla Alevi kültürel kimliğinin sürekliliğinde büyük rol oynarlar.

Alevi müziğinde yeni bir deyişin ortaya çıkışında izlenen yol, Alevi ozanlarının daha önceden oluşturduğu sözlerin alınarak, farklı ezgi ve ritimlerle söylenmesi şeklindedir. Bu söylem zakirlerin yeni sözler yazmadığı anlamına gelmemelidir. Fakat ezgi oluşturmada daha çok tercih edilen yöntem, Alevi ozanlarının sözlerinin kullanılması şeklinde olmaktadır. Alevi müziklerinde kullanılan ortak sözler, Alevi topluluklarına müziksel farklılıkları aşabilecekleri ortak bir dil sağlar. Çünkü Alevi öğretisini yansıtan benzer sözler farklı ezgilerle Türkiye’nin farklı bölgelerindeki Alevi toplulukları tarafından paylaşılır (Erol 2007:304). Dolayısıyla Alevi müziğindeki birlik ve farklılık dengesini sağlayan en önemli unsur olarak yöresel müzik öğeleri dikkat çeker. Örneğin Ege ve Akdeniz yöresinde yaşayan Tahtacıların birlik düşüncesine hizmet eden aynı sözler, farklı çalgı, ezgi ve ritimsel öğelerle Orta ve Doğu Anadolu Alevileri için farklılığa işaret eder. Böylece birlik ve farklılığın eşzamanlı inşası ortaya çıkar. Bu arada hatırlatmak gerekirse, ortak sözlerin farklı ezgilerde kullanılmasına ilişkin örnekler çalışmanın üçüncü bölümünde ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

Alevi müziğinde kullanılan dile bakıldığında, Sünni Müslümanların dualarını Arapça yaparken, Alevilerin gerek ‘gülbank’ adı verdikleri dualarında, gerekse şiirlerinde hece vezni ile Türkçe’yi tercih ettikleri dikkat çeker. Alevi toplulukların içinde Kürt ve Türk etnik gruplar söz konusu olsa bile Alevi müziğinde ortak dil Türkçe’dir.

Başka bir deyişle, kendilerini etnik olarak Kürt, dinsel kimlik açısından ise Alevi olarak tanımlayan Kırmançı ya da Zazaca konuşan topluluklar, cem ritüellerinde tarih boyunca neredeyse tamamıyla Türkçe kullanmışlardır. (Erol 2009a:134)

59

Deyişlerde 2, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 zamanlı ölçüler çoğunlukla kullanılmaktadır (Duygulu 1997:27). Sözler ister ezgilenmiş olarak gelecek kuşaklara aktarılsın, isterse başka bir ozan tarafından yeniden ezgilendirilsin sözün sahibi, yani mahlası değişmez (Erol 2009a:121). Bu mahlasın adının geçtiği yerde cemdekiler sağ ellerini önce dudaklarına sonra kalplerinin üstüne götürmeleri, ozana saygılarının bir ifadesidir.

Alevi inancının en güçlü simgesi, Dede Korkut hikayelerinde kopuz olarak anılan bağlamadır. Alevilerin grup kimliklerinin ve inançlarının bir simgesi olarak kabul edilen bağlama aynı zamanda Hz. Ali’nin ve onun ilkelerinin maddi bir temsilidir: “Tınlama kutusu Hz. Ali’nin gövdesini, sapı kılıcı Zülfikar’ı, 12 teli (kimi zaman on iki perdesi) 12 imamı ve tellerin en düşük sesli olanının (bam) da Hz. Muhammed’i temsil ettiği söylenir” (Erol 2007:303). Bağlamanın ‘Telli Kuran’ olarak anılması, eğlence için değil, ibadet için çalındığının göstergesidir (Zelyut 2009:229). Bu da bağlamanın bir ibadet aracı olarak kutsallığının ifadesidir. Bu yüzden zakir cemde bağlamayı çalmadan önce dedenin önünde dara durur. Dede, zakir gülbankını okuduktan sonra zakir yerini alır ve ‘Allah- Muhammed- ya Ali’ diyerek üç kez bağlamayı öptükten sonra ibadete başlar. Cem sonunda semah yapan kızlardan biri ile zakir, ellerinde bağlama ile yan yana dara durarak dedenin okuduğu zakir gülbankını dinlerler ve cem son bulur. Bu da bağlamanın kutsallığını ve Alevi müziğindeki önemini bir kez daha vurgular. Ayrıca bağlama zakir için kendisiyle özdeşleştirdiği bir dost anlamını taşır. Bunun yanında bağlama turnaya, bebeğe de benzetilir. Zakir çalgısını sevmek için dizlerine yatırır, bebek gibi kollarında sallar.

Alevi topluluklarında cem ritüelinin vazgeçilmez çalgısı olan büyük meydan sazı ve on iki telli bağlama, Oniki İmam ile ilişkilendirilir. Bağlama ailesinden geçmişten günümüze tambura, kopuz, çöğür, divan, cura vb. gibi farklı adlarla anılan sazın (bağlama), Yunus Emre’den beri kullanıldığı tam aydınlatılamamışsa da, ‘Sarı Tamburası’ ile söyleşen Pir Sultan Abdal’dan (16.yy.) beri Alevi-Bektaşi geleneğinin en önemli çalgısı olduğu kabul edilir. Bununla birlikte Amasya ve yakınındaki Alevi topluluklarında bağlama ile birlikte ya da tek başına keman kullanılır. Antalya

60

Tahtacılarında ise çoğunlukla kabak kemane (gırbız kemane) kullanılır (Erol 2009a:117).

Alevi ibadetinin vazgeçilmez bir aracı olan bağlama, Sünni Müslümanlar tarafından sadece folklorik bir çalgı olarak kabul edilmekle birlikte, 1940’larda devletin oluşturduğu ‘Türk Halk Müziği’ topluluklarının da çekirdeğini teşkil eder. Dolayısıyla Türk Halk Müziği’nin de bir ikonu olarak kabul edilir. Fakat kutsal kabul edilen bir çalgı olarak, Alevi cem ritüelinde Alevi kültürünün korunmasında, yaşatılmasında, aktarılmasında, toplumun birlik ve aidiyet bilincinin onaylanmasındaki simgesel anlamı ile daha farklı bir konumdadır. Ayrıca ritüel dışındaki müzik pratiklerinin de vazgeçilmez unsurudur.

Görüldüğü gibi Türk Halk Müziği kategorisinde yer alan, bölgesel, yerel, etnik birçok farklı müziksel öğeleri barındıran Alevi müziğinin tek ve benzersiz olmadığı açıktır. Müziğin öğrenilmesi ve tanınmasının da bir öğrenme süreci sonucu ortaya çıktığı düşünüldüğünde, Alevi olan ya da olmayan kişilerin toplumsal ve kültürel çevresi içinde duyduğu, kitle iletişim araçları yoluyla dinlediği müziğin ne olduğuna ilişkin bir yorumda bulunması doğaldır. Bu kimi zaman bir ezgide tekrarlanan ve o topluluğun öteki topluluklarla hem sınırlarını belirleyen hem de benzerliklerine vurgu yapan ve sadece iki ölçüden oluşan karakteristik bir motif olabilir. Bazen de Alevi topluluklarında sıklıkla kullanılan bir bağlama düzeni (tuning), seslendirme tavrı (manner), özellikle semahların bölümleri arasındaki geçkiler ya da bir ezginin birbirine koşut olarak birden fazla sesle seslendirilmesi bu anlamlandırmayı sağlar (Erol 2009a:116).