• Sonuç bulunamadı

ŞEYH SAİT İSYANI VE SONRAS

SİMKO İSMAİL

VII-) ŞEYH SAİT İSYANI VE SONRAS

13 Şubat 1925’te Ergani’ye bağlı Eğil nahiyesinin Piran köyünde aranan şahısların teslimini isteyen Jandarma müfrezesine ateşle karşılık verilmesiyle başlayan187 ve yakın tarihimizde derin izler bırakan Şeyh Sait isyanının ilk başta zannedildiği gibi basit bir asayiş vakasından ibaret olmadığı bir müddet sonra anlaşılmıştır. İki seneden beri muhalif kollardan hazırlanan bir karşı harekât niteliğini taşıyan ve liderlerinin planlarının aksine erken başlatmak zorunda kaldıkları ve çok geniş bir bölgeye yayılma potansiyeline haiz olan isyanın amacı halkı din propagandası ile ayaklandırıp Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde bir Kürt devleti kurmaktı.188

Olayın başlangıcında görevde bulunan Ali Fethi (Okyar) Bey Hükümeti, isyanı bölgesel ve çabuk bastırılabilecek bir olay olarak değerlendirmiş, ancak isyanın hızla yayılarak Diyarbakır, Elazığ ve başka vilayetleri de içine alması ve genişlemeye istidat göstermesi TBMM’de büyük tartışmalara yol açınca neticede Fethi Bey’in istifası ile yerine İsmet Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kurulmasıyla neticelenmiştir.189 İsmet Paşa Hükümeti, durum karşısında olağanüstü tedbirler almayı gerekli görüp isyancılara, memleketin sosyal düzenini ve güvenliğini bozanlara karşı Takrir-i Sükûn yasasını çıkararak190 milletin ve

187

Behçet Cemal, Şeyh Sait İsyanı, Sel Yayınları, İstanbul 1955, s. 23.

188

Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Anılar, I, Yapı Kredi Bankası Yayınları, Ankara 1975, s. 315.

189

Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1982, s. 100–101 ve Metin Toker, Şeyh Sait ve İsyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, s. 64–71.

190

cumhuriyetin güvenliği için askerî harekât bölgelerinde çalışacak ve Meclis’in onayını almaksızın idam kararı verebilecek İstiklal Mahkemelerini kurmuştur.191

Bölgeye sevk edilen takviye askerî birlikler ve alınan sert önlemler sonuç vermeye başlamakta gecikmemiş ve isyancı güçler hızla çekilmeye başlamışlardır. 27 Nisan’da 1925’te isyanın lideri konumunda olan Şeyh Sait beraberindekilerle Varto’nun Tepe köyünde Abdurrahman Paşa Köprüsü’nden geçip Bulanık üzerinden İran’a geçmek isterken yakalanmış192 ve nihayet isyan bastırılmıştır. Ancak Türk askerî güçlerinin ilerlemesi karşısında ayaklanmanın önde gelen isimlerinden Hasenanlı Halit, içlerinde Şeyh Sait’in oğulları Abasettin ve Ali Rıza’nın da bulunduğu yüz elli kişi ile İran sınırını geçerek Makû şehrine kaçmışlardır. İsyancılardan Hasenanlı Halit ve arkadaşları İran’dan sığınma talep ederlerse de İran bu sığınmayı kabul etmez ve askerî kuvvetle sığınmacılara engel olmak ister. Makû Kaymakamına silahlarını teslim etmek istemeyen grup ile İran askerleri arasında çıkan çatışmada Makû Kaymakamıyla Halit’in oğlu Şemsettin, Şeyh Sait’in oğlu Abasettin gibi birçokları öldürülmüş, kalan isyancılar İran güçlerine teslim olmuştur.193 Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza ve üç arkadaşı İran’da önce tutuklanırlarsa da daha sonra Tebriz’de ikamete mecbur tutularak ilerleyen tarihlerde serbest bırakılırlar.194

Bu olaydan sonra da sınır bölgesindeki hareketlilik devam etmiş, Türkiye sınırları içinde takibata uğrayan Kürt aşiretleri sıkıştıkça sınırdan İran tarafına geçerek kontrolü güç bir problem haline gelmişlerdir.195

Türk - İran sınırında bu tür olayların yaşanmasında ilgili devletlerin karşılıklı tutumlarından başka faktörlerin de büyük rolü vardır. 1555 Amasya Antlaşması ile

191

Aybars., s. 120.

192

M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, (3. Basım), Kardeş Matbaası, Ankara 1970, s. 226.

193

M. Kemal Işık, Aşiretten Millet Olma Yapılanmasında Kürtler, Doz Yayınları, İstanbul 2005, s. 162 ve M. A. Hasretyan, 1925 Kürt Ayaklanması, Medya Güneşi Yayınları, İstanbul 1991, s. 19 – 20.

194

Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Doz Yayınları, İstanbul 1992, s. 190.

195

Mehmet Saray, Türk – İran İlişkileri, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s. 144.

ana hatları çizilen, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla belirlenen ve büyük kısmını günümüze kadar koruyan Osmanlı-İran sınırına ilişkin o zamandan beri çok sayıda düzenleme yapılmış, bu düzenlemelerin sonuncusu 1913’te imzalanmakla beraber onaylanma işlemi yerine getirilemediğinden geçerliliği tartışmalı kalmıştı. Öte yandan söz konusu 1913 İstanbul Protokolüne göre kurulması öngörülen sınır tespit komisyonu hiçbir zaman çalışma fırsatı bulamamış ve sınır üzerinde sağlıklı bir işaretleme yapılamamıştır. Dolayısıyla sınır bölgesinde görev yapan iki tarafın kolluk kuvvetleri görev alanlarının bittiği yeri kesin biçimde bilemiyorlar, bu durum iki tarafın karşılıklı sınır ihlali ve hak iddialarını beraberinde getiriyordu.

Öte yandan, söz konusu bölgede yaşayan Kürt aşiretlerinin alışkanlıkları ve zihin dünyaları da önemli bir faktördür. Bu aşiretler sahip olageldikleri özerk konumlarının ulus-devlet örgütlenmesi içinde sınırlandırılması girişimlerinden hoşnutsuzluk duyarken, uluslararası sınır kavramını tam olarak idrak edemiyor, özerk konumlarının sınırlandırılmasına ilişkin her adıma tepki gösteriyor ve bu nedenle asayiş ve huzurun sağlanması amacını güden kolluk kuvvetlerinin zor kullanması gerekiyordu. Bu çatışmalar genelde sınırın diğer tarafında da devam ederken iki ülke tehlikeli biçimde karşı karşıya gelmekte, hatta çatışmaya girmekte idiler.196

İran, öteden beri ülkesi içindeki Türk kökenliler üzerinden Türkiye’nin yayılmacı politika takip etmesinden korkarken, Şeyh Sait İsyanı ve sonrasında yaşanan gelişmeler nedeniyle Türkiye de kendisine karşı Kürt kartının oynanmasından endişe etmekteydi. Aynı dönemde iki ülkenin Kürt politikası da bu nedenlerle değişim geçirmiş, konuya daha önce Türkiye olumlu, İran olumsuz yaklaşırken, şimdi durum tersine dönmüştü. Nitekim 1924’te Rıza Han’ın affederek İran’a dönmesine izin verdiği Simko İsmail, 1925 İlkbaharında İran’a dönmüştür. Simko, Türkiye’deki önemli Kürt liderleriyle de ilişki içindedir ve Şeyh Sait ile bağlantısı olduğuna dair kanıtlar vardır. Şeyh Sait isyanı sırasında kuşatılan bir kısım isyancılar İran’a geçip Simko İsmail’e sığınmışlardır. O zaman

196

Türkiye ile arası gayet iyi olan Simko bunları teslim etmediği gibi, bir kısmının Hoybun örgütüne girmesine, bir kısmının da Türkiye’ye geçerek yeniden isyan başlatılmasına izin vermiştir.197 Simko, Rıza Şah tarafından kabul edilerek sadakat yemini etmiş ve İran hükümeti Simko ile iyi ilişkiler içine girmiştir. İran’ın Kürt politikasındaki değişikliğin bir diğer göstergesi de kendi Kürtlerini silahsızlandırma teşebbüsünü bırakması ve Kürt aşiretlerinin iç idareye ilişkin eski imtiyazlarının devam etmesine karar vermesiydi.198 Öte yandan Tebriz’de tutuklu bulunan Ali Rıza ve arkadaşları serbest bırakılmış, Ali Rıza İngilizler nezdinde bir Kürt isyanına destek arayışının sonuçsuz kalmasından199 sonra Simko’ya katılırken, Hasananlı Halit 1926 baharında isyan çıkarmak için Malazgirt’e geldiğinde arkadaşlarının güvenlik güçlerine teslim olmasıyla yakalanarak 31 Temmuz 1926’da Diyarbakır’da idam edilmiştir.200

İran’ın Kürtleri kendi tarafına çekerek Türkiye’ye karşı sınırı koruma ve yeni nüfus politikası nedeniyle Türkiye’den gelecek Kürt aşiretleri ve sığınmacılara kucak açmak amacıyla yaptığı bu politika değişikliği201 Ankara’da doğal olarak rahatsızlık yaratır. Bölgede İran’ın, kendi kontrolünde kurulacak otonom bir Kürt devletine sıcak baktığı şeklinde gelişmeleri yorumlayan Türkiye bu ülkeye karşı bazı ekonomik yaptırımları uygulamaya başlamış ve gümrük vergilerini arttırarak transit eşyaya da vergi koymuştur.202

Musul’u her ne pahasına olursa olsun elde bulundurmayı öncelikli bir hedef haline getirmiş olan İngiltere, bölgedeki etnik yapıyı harekete geçirmek için elinden geleni yapıyor ve Türkiye - İran sınırını içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağı haline getirmek istiyordu.203 Bu kışkırtmalar sonucunda, Musul uyuşmazlığı sırasında, Türk-İran sınır bölgesinde yaşayan bazı aşiretlerin her iki

197

Fırat, s. 225.

198

Gökhan Çetinsaya, “Atatürk Dönemi Türkiye – İran İlişkileri 1926 – 1938”, Avrasya Dosyası, V/3, Sonbahar 1999, s. 151. 199 Mesut, s. 188 – 189. 200 Fırat, s. 225. 201

Çetinsaya, Atatürk Dönemi, s. 151.

202

Olson, s. 209.

203

tarafa baskınlar yapmaları Türk ve İran hükümetlerinin karşılıklı itham ve protestolarına sebep olur.204

İran, Türkiye’nin Musul meselesinin her aşamasıyla ilgilenmeye devam eder. Sorun, Milletler Cemiyeti gündemine geldiğinde, hem Türkiye hem de İngiltere İran’ı kendi taraflarına çekmek ister. Eylül 1925’te Tevfik Rüştü Bey; Türkiye, Irak ve İran ve arzu ederse İngiltere arasında bir pakt önerisinde bulunduğu vakit bu teşebbüs İngiltere tarafından tamamen propaganda olarak nitelendirilir. 20 Eylül 1925 tarihli Türk gazeteleri, haberi, önemle duyurur ve Türkiye’nin barış arzusuna ve İran’a karşı olan dostça duygularına bir kanıt olarak sunarlar. Basındaki yazılarda, İngilizlerin Kürt millî duygularını istismar etme çabaları sonucu İran’ın maruz kalacağı tehlikeye dikkat çekiliyordu. İran daima şunu hatırlamalıydı ki, ikisi de Kürt nüfusa sahip olan İran ve Türkiye’nin bu konudaki çıkarları müşterektir. Bu yazılara göre Türkiye, Irak ve İran’ın tam bir uyum içinde yaşaması için her sebep mevcuttu. Türkiye’nin Rusya, Kafkasya ve İran’da yaşayan Türklere ait olan doğru yaklaşımı hiçbir emperyalist amacı olmadığının göstergesidir.205

Şeyh Sait İsyanı, Türkiye ve İran’ın Kürtlere bakışını etkilemiştir. İsyandan önce sınırdaki Kürtler hakkında olumlu düşüncelere sahip olan Türkiye’nin isyandan sonra bu fikri tamamen değişmiştir. İran ise, Şeyh Sait isyanından sonra, bölgedeki Kürtlere isyan öncesine göre olumlu bakmaya başlamıştır. Şeyh Sait isyanı sırasında pervasızca hareket eden bazı Kürt aşiretleri Türkiye’nin hâkimiyetini tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Türk askerî birlikleri ile mücadele edemeyecek kadar güçsüz olmalarına rağmen, arazinin dağlık olmasından yararlanan isyancı Kürt gruplar, İran sınırını ihlal ederek rahatça izlerini kaybettirebiliyorlardı. İran hükümeti, Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen asi Kürtlere karşı Türkiye’nin istediği şekilde müdahale etmemiş ve bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuştur. İran, Türkiye’den gelen Kürt göçmenlere kapısını açmış ve sınırda yerleşmelerine izin vermiştir.

204

Mehmet Gönlübol – Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası ( 1919 – 1938 ), AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1990, s. 86.

205

İlginçtir ki, hemen hemen aynı dönemde cereyan eden Doğu İran’daki Türkmen isyanı ile Şeyh Sait isyanı karşısında Sovyetlerin takınmış oldukları tavır bariz benzerlikler göstermektedir. Bunun nedenlerinden biri, “Sovyetlerin kendilerine karşı muhtemelen daha düşman siyasetler sergileyecek olan alternatif rejimlerle kıyaslandığında Mustafa Kemal ve Rıza Şah rejimlerini tercih etmiş olmalarıdır. Bu politikaya paralel diğer bir politika ise, İngiltere veya en azından Batı Avrupa ile yakınlaşma siyasetidir. İngiltere’nin yanı sıra Türkiye ve İran da 1925 yılında ve takip eden zaman zarfında Şeyh Sait ve Türkmen isyanları ile mücadele ederken vaziyeti bu şekilde yorumlamaktaydılar.”206

Türkiye ve İran’ın, bölgedeki Kürtlere bakışı, sürekli zıt yönde olmuştur. Örneğin 1925 yılı sonlarına doğru Türkiye, isyancı Kürt gruplarına karşı askerî harekât yürüterek Van ve civarında ciddi çatışmalara girmiş, bu dönemde İran ise Kürtlere daha ılımlı davranmıştır. Söz gelimi Türk İran sınır bölgesinde Kürt aşiret Reisi Simko İsmail Ağa ile ilişkilerini geliştirmiştir. Daha önce 1922 yılında İngilizlerin ve Asurîlerin bölgede ilişkilerini engellemek için Türkiye tarafından desteklenen ve silah yardımı yapılan Simko 1926’da kalkıştığı yeni bir isyan girişiminde de başarısız olur. Yeniden Irak’a kaçar. Aynı yıl İran kendisini ülkeye davet eder. 1926 yılına gelindiğinde Rıza Şah’a bağlılık yemini etmiş ve İran’a dönmüştür. Rıza Şah büyük bir ihtimalle Simko’nun İngiltere ile işbirliğini önlemek ve İngiliz entrikalarına alet olmaması için böyle bir karar almıştır.207 Dönüşünden birkaç gün sonra Simko, hükümet tarafından kurulan bir tuzak sonucu öldürülür.208

İran’ın bölgedeki Kürtlerin silahsızlanması konusunda sessiz kalırken Azerilere yönelik uyguladığı politikaları her geçen gün sertleştirmesi Türk Hükümetinin tepkisini çekmiştir. Bir süredir Rıza Şah’ın Kürt politikasından rahatsız olan Türkiye, İran’ın Simko’ya verdiği desteği, Türkiye Irak sınırında

206 Olson, s. 212. 207 Çete, s. 66 – 67. 208 Bruinessen, s. 241.

kurulması muhtemel olunan bir Kürt devleti projesine sempati ile yaklaştığının bir işareti olarak yorumlamıştır.209

Şeyh Sait isyanı başlangıcında İran ile bağlantılı bulunmamasına rağmen, güvenlik güçlerinin takibindeki isyancıların en yakın sınırlara koşmalarıyla işin içine İran da girmiştir. Bu firarî isyancıların İran’daki Kürt gruplarıyla birleşmelerine rağmen, daha önceden problem çıkaran Kürt gruplarını ikna ederek alttan alan İran, Türkiye’den gelen Kürt gruplarına yönelik askerî bir operasyon yapmaktan imtina etmiştir. Kendi yerli Kürt gruplarını gücendirmemek ve tepkisini çekmemek için İran’ın takındığı bu tutum Türkiye’yi İran’a karşı işkillendirmiştir. Sonuçta Şeyh Sait isyanı her iki ülkenin hem sınır boylarındaki Kürtlere hem de birbirlerine karşı güvenlerini kaybetmelerine yol açmıştır.

VIII-) 1926 TÜRKİYE-İRAN MUHADENET VE EMNİYET