• Sonuç bulunamadı

1.3. Türk Milliyetçiliği

1.3.2. Türk Milliyetçiliğinin Tarihsel Gelişimi

Türk milliyetçiliğinin doğuşu ve tarihsel gelişimi üzerine yazılmış pek çok kaynağın da işaret ettiği gibi (Candan, 2006; Kafesoğlu, 2010; Köseoğlu, 2003; Roux, 2007) ‘Türk milliyetçiliği’ Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde etkili olan düşünce akımlarından yalnızca birisidir ve üstelik kronolojik olarak en son ortaya çıkmıştır. Türklük düşüncesinin yeniden gündeme gelmesi ve aydınlar arasında Türkçülük siyasetinin bir çare olarak kabul edilmesinde özellikle Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’nın fikirleri etkili olmuştur.

Türk Milliyetçiliği ideolojisini kurarken, milletin tarihsel ve dinsel bağlarını etkili kullanmış ve milliyetçiliğin temellerini dil, din, kültür ve tarih temelleri üzerine oturtmuştur. Gökalp, bir babanın oğluna vereceği üç temel eğitimden bahsederken, milliyetçi ideolojinin temel esaslarını da ortaya koymaktadır. Gökalp’e (1976: 58) göre; bir baba Türk olmanın gereği olarak çocuğuna güzel Türkçe konuşmayı, okuyup yazmayı ve Türk tarihini öğretmeli; Müslüman olmanın gereği olarak da, İslami usulleri ve ibadetlerle birlikte mutlaka İslam tarihini de öğretmelidir. ‘Türk terbiyesi, İslam terbiyesi ve asır terbiyesi’nin bir Türk için zorunlu eğitimler olduğundan bahsetmektedir. Gökalp, bu terbiyelerle aslında bireyde kültür ve ahlak bilincinin oluşmasını amaç edinmektedir.

Türkçülük siyasetinin en önem verdiği konuların başında, milletin öz dilini konuşması ve yabancı dillerden alınan bazı sözcüklerin dilden temizlenmesi düşüncesidir. Dilde Türkçülük fikriyle Türk milliyetçiliğine farklı bir boyut getiren Gökalp (1996: 115-118), Arapça, Farsça ve diğer dillerden Türkçe’ye girmiş sözcüklerin, temizlenmesi gerektiğini; özellikle konuşma dilinde, başka dillere ait sözcüklerin varlığının Türkçe için zararlı olduğunu ve yabancı sözcüklere mutlaka

karşılık bulunması gerektiğini savunmaktadır33. Türk tarihi üzerine araştırmalar yapan Roux (2007: 28), Türkleri tanımlarken dilbilimsel tanımın daha doğru olacağını, Türk’ün en öz ifadeyle Türkçe konuşan kişi olduğunu, başka herhangi bir tanımın, Türk’ü tanımlarken son derece yalın kalacağını söylemektedir.

Türk milliyetçiliğinin tutum ve düşünce biçimlerini belirleyen temel öğelerden biri de dindir. Türk aydınlarının, tarihi ve kültürel birikime dayanan bu köklü geleneğin derin izlerini üstlerinde taşıdıklarını söyleyen Köseoğlu (2003: 222) Cemalettin Efgani’den beri bütün milliyetçi yazarların, milliyetçilik düşüncesinin İslam felsefesiyle çatışmadığını, bu yeni siyasetin İslam dünyasına güç katacağını her vesileyle açıklamaya çalıştıklarını dile getirmektedir. Gökalp (1996: 91-92) dinlerin, birçok milletleri içine alarak, onları tıpkı birleşik kaplardaki sular gibi birleştirdiğini, Türk halkının da din birliği etrafında kenetlediğini ifade etmektedir. Ataman’a (1977: 34) göre, Türkler, Tanrı tarafından ‘âleme nizam vermek’ üzere seçilmiş bir topluluktur. Tanrı tarafından seçilmiş olunan millet düşüncesinin izleri Orhun yazıtlarında görülmektedir: “Dört bir tarafa ordular gönderir. Başıyla baş eğdirir,

diziyle diz çöktürür. Az budunu çok eder, açları doyurur, çıplakları giydirir” (Aksan,

2000: 21). Türkler, İslamiyet’le 9. yüzyıl ortalarında Abbasi ordusundaki görevleri sırasında tanışmıştır. Arap halklarla yakınlaşan Türkler zaman içinde kültürel olarak da kendilerine yakın bulmuşlar ve İslamiyet’i din olarak kabul etmişlerdir (Şahin,

2010: 27-28)34. Eski Türk inancında, Türk’ün Gök Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi

olduğu inancı, Türklerin Müslüman olduktan sonra da inanmaya devam ettikleri bir düşünce olarak varlığını sürdürmüştür. Türklerin İslam’a ileride çok büyük hizmetleri olacağı ve bu yüzden üstün tutulmaları gerektiği şeklindeki İslam

33Bir milleti oluşturan ve bir arada tutan en büyük unsur sadece dil değildir. Yunus Emre, Mevlana

Celaleddin Rumi ve İbn-i Sina, Türk tarihinin önemli şahsiyetlerinden yalnızca üç tanesidir. Bu üç isimden sadece Yunus, eserlerini Türkçe yazmış; Mevlana, Farsça, İbni-Sina ise Arapça dilini kullanmıştır. Buradan yola çıkarak dili, milletin olmazsa olmaz unsuru olarak görmek yanlıştır (Gül, 2007: 40).

34 Türklerin Müslümanlarla ilk temasları, İslam ordularının 7. yüzyıl ortalarında İran’ı fethetmeleriyle

olmuştur. Çinlilere karşı Türklerle Arap Müslümanların birlikte olduğu Talas Savaşı sonrasında, Türkler Müslümanlarla ve İslam dini ile tanışmışlardır (Şahin, 2010: 27-28). Ancak, ilk Müslüman Türk milleti Maveraünnehir bölgesindeki Türkler değil, 922 yılında topluca Müslüman olan İtil Bulgarlarıdır (Gül, 2007: 132-134). Türklerin Müslüman olma serüvenleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Candan, Ergun (2006). Türkler’in Kültür Kökenleri. (6. Baskı). Türkler Nasıl Müslüman Oldu? İstanbul: Sınır Ötesi Yayınları, 281-382.

peygamberine atfedilen görüş, İslam coğrafyasında Türkleri ayrı bir yerde tutmaktadır (Enneli, 2013: 28-51). Roux (2007: 41), Türklerin İslam’a güç kattığını, Türklerin İslam’ın önce kılıcı, sonra da kalkanı olduklarını söylemektedir.

Milletler, tarihlerini eskilere kadar götürmek suretiyle ne kadar köklü bir geleneğe ve gurur duyacakları bir tarihlerinin olduğuna ilişkin söylemi milliyetçiliğin en sık kullandığı argümanlardandır. Türk tarihçilerinin de bu amaçla, Türklerin geçmişini daha da gerilere götürmek gibi bir misyon üstlendikleri görülmektedir (Kaplan, 1977: 38). Bora (2007: 49), Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Türk ordusunun kuruluş tarihini Mete Han ile başlatmasını tarihin devamlılık ilkesinin simgesel bir örneği olarak okumaktadır. İlk Türk devletini eski tarihlerde arama çabası, çok eski zamanlardan beri (ilk devletten başlayarak), millette aynı ruhun devam ettiği kabulünü de içermektedir aynı zamanda. Enneli (2013: 28-51), milliyetçi ideoloji için önemli olanın Türk milletine, gurur duyabilecekleri kendilerine ait bir geçmiş anlatmak olduğunu söylemektedir. Milliyetçi ideoloji, dil, din ve tarih argümanlarını

kullanarak Türk kültürünün35 diğer kültürlerden üstün olduğu düşünesini yaymakta

ve toplumsal birliği sağlamaya çalışmaktadır. Medeniyetin kaynağının Türklüğe özgülenmesi ve en eski kültür sahiplerinin Türkler olduğu inancı ve medeniyetin aslında Türklüğün ruhunda zaten var olduğu ön kabulünü de beraberinde getirmektedir.