• Sonuç bulunamadı

Suriye’den Türkiye’ye Yaşanan Göç Dalgası

2.2. Göç Kavramı

2.2.1. Suriye’den Türkiye’ye Yaşanan Göç Dalgası

Türkiye’nin güney komşusu olan Suriye, 2012 yılında tahmini 22,5 milyonluk bir nüfusa sahiptir ve 185,6 kilometre karelik yüz ölçümü olan ülkenin Türkiye ile 911 kilometrelik bir sınır çizgisi bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye, Suriye’de yaşanan iç savaştan her yönüyle en fazla etkilenen komşu ülkelerin başında gelmiştir (Dinçer, Karaca ve Yavuz, 2013: 24).

Türkiye ile Suriye ülkeleri arasındaki ilişki geçmişten günümüze değin çok iyi olmadığı gibi, zaman zaman da düşman algısının hâkim olduğu süreçler yaşanmıştır. İki ülke arasındaki soğukluk, hatta çoğu zaman düşmanlık Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde sınırlar çizilirken Hatay sorunu ile başlayarak, iki ülkenin karşı bloklarda taraf olduğu Soğuk Savaş döneminde de varlığını sürdürmüştür. Hafız Esed’in başta olduğu 1970’li yıllardan itibaren, özellikle terör sorunu ve su sorunu nedeniyle de aradaki ipler iyice gerilmiştir. 2000 yılında Hafız Esed’in vefatından sonra yerine gelen oğlu Beşşar Esed döneminde ise, Türkiye ile Suriye ilişkileri (Koyuncu, 2014: 19) tarihte ilk kez bu kadar iyiye giderken, Arap Bahar’ının Suriye’yi de etkilemesi gündeme gelince Türkiye, Suriye yönetimi ile oldukça sık bir diplomasi içine girmiş ve bu dönemde barışçıl, halkın isteklerini dikkate alan bir süreç geçirmeleri gerektiğine dair Suriye’ye çağrıda bulunmuş fakat bu çağrılarına, tavsiyelerine ve isteklerine olumlu bir dönüş alamamıştır (Koyuncu, 2014: 21).

2011 yılı mart ayında Suriye’de baş göstermeye başlayan barışçıl protesto gösterileri Esed rejimi tarafından silahlarla önlenmeye çalışılmıştır. Silahların kullanılmasıyla, barışçıl protestolar olarak başlayan gösteriler adeta bir iç savaş halini almıştır (Ağır ve Sezik, 2015: 96). Nisan ayı itibariyle iç savaşın bütün ülkeye yayılması ile Suriye temel ihtiyaçların karşılanamadığı ve kişilerin korunmasız kalarak tehlike altında oldukları, yaşanması güç bir ülke haline gelmiştir (Tunç, 2015: 35). Dolayısıyla da birçok insan hayatını kaybetmiş, geriye kalanların büyük bir kısmı da hayatta kalabilmek için her şeyi geride bırakarak yaşadıkları ülkeyi terk etmek zorunda kalarak göç etmiştir (Esin, 2015: 134). Zorunlu göç olarak adlandırabileceğimiz yaşanan bu göçler ile Suriyeliler, ya ülke içinde daha güvenli olarak gördükleri bölgelere ya da ülke dışına çıkarak genelde yakın ülkeler olmak üzere başka ülkelere yönelmişlerdir (akt. Ağır ve Sezik, 2015: 96). Bu ülkeler, Suriye

ile oldukça uzun bir sınıra sahip olan komşu ülke Türkiye başta olmak üzere Irak, Ürdün ve Lübnan gibi Suriye’ye konum olarak yakın olan ülkeler olmuştur (Esin, 2015: 134).Bu ülkeler arasında da yine en çok göç alan ülke coğrafi yakınlığı, pasaport ve vize istememesi nedeniyle Türkiye olmuştur. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Suriyelilere yönelik koruyucu tutumu ve Suriyelilerin Türkiye’de ikamet eden yakınlarının olması da göç sayısını arttıran önemli etkenler olmuştur (Koyuncu, 2014: 69- 70).

Suriye ile güçlü tarihi, kültürel ve komşuluk ilişkileri bulunan Türkiye, Suriye’deki olayların insanlık dışı bir hal alması ile birlikte, Suriye rejiminin karşısında, Suriyelilerin ise yanında yer alma kararı alarak Suriye rejiminin baskı ve zulümlerinden kaçan Suriyeliler için açık kapı politikası izlemiştir (Tunç, 2015: 36). Türkiye’nin bu kararından sonra, resmi olarak 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişiden oluşan ilk grup Cilvegözü Sınır Kapısından Türkiye’ye giriş yapmış ve bu tarihten sonra, Suriye’den Türkiye’ye doğru oldukça yoğun bir şekilde göç hareketleri başlamıştır (akt. Akbaş Demirel, 2013: 467).

Resmi olarak Türkiye topraklarına ilk giriş yapan 252 kişilik Suriyeli grup, hemen Hatay’daki bir spor salonuna geçici konaklama için yerleştirilmiş, ardından su, gıda, sağlık gibi ihtiyaçları karşılanmaya başlanmıştır. Sürekli olarak, yoğun bir göç hareketiyle Türkiye’ye gelmeye devam eden Suriyeliler için, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri şekilde düzenlenen, Yayladağ’da eski bir tekel binası olan alana ilk çadır kent kurulmuştur. Fakat sayıları her geçen gün artan Suriyeliler için, bu alanın yetersiz kalmaya başlamasından dolayı, 9 Haziran 2011 tarihinde Altınözü, 12 Haziran 2011 tarihinde de Boynuyoğun çadır kentleri kurulmuş ve Suriyelilerin Türkiye’ye giriş yoğunluğuna paralel olarak, çadır kentlerin sayısı da arttırılmaya devam etmiştir (Türüt, 2015: 9).

Türkiye’de Suriyeli sayısının sürekli olarak ve katlanarak artmasındaki en önemli sebeplerden biri, sınıra yakın olan illerde kurulan çadır kentler hakkında ulusal ve uluslararası basın kuruluşları tarafından takdir edici bir biçimde ve övgüyle bahsedilmesi olmuştur (Kap, 2014: 31).

Savaştan kaçan Suriyeliler için, sınıra yakın konumları itibariyle geçiş noktası olan ve dolayısıyla Suriyelilerin en çabuk ulaşabildikleri yerler olan Hatay’ın ilçeleri Reyhanlı, Altınözü ve Samandağ başta olmak üzere, Gaziantep İslâhiye, Şanlıurfa Akçakale ve Kilis şehir merkezi en çok göç alarak, Suriyelilerin varlığından en çok etkilenen yerler olmuştur (Türüt, 2015: 17). Ulaşım açısından tercih edilen bu şehirlerin yanı sıra, iş bulma düşüncesinden hareketle fazlaca göç alan diğer şehirler de İstanbul ve İzmir olmuştur (Esin, 2015: 134).

İçişleri Bakanlığı’nın araştırmaları ve verileri doğrultusunda Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin yalnızca yukarıda bahsi geçen şehirlerde değil, bu şehirlerin dışında birçok şehirde de ikamet ettikleri ifade edilmektedir. Kayıtlı olduğu kadar kayıt dışı da birçok göç alan Türkiye’de dolayısıyla Suriyeli sayısı hakkında net bir veri oluşturulamamıştır (Karaca, 2013: 72) ve bu süre zarfında iç savaşın uzaması ile birlikte Suriyelilerin sayılarında büyük oranda artış yaşanmasıyla da Suriyelilerin hemen hemen ülkenin tamamına dağılmış durumda olduğu görülmüştür (Tunç, 2015: 36).

İlk etapta Türkiye’ye göç etmiş olan Suriyeliler yalnızca kolay ulaşabildikleri sınır illerde bulunan, kamp ve çadır kentlerde konaklamaya başlamış fakat süreç içerisinde birçok koşula bağlı olarakkendilerine sağlanan konaklama yerlerinden ayrılarak, sınır illerde ve ilçelerde genelde akrabalarının yanına giderek veya kendilerinin kiraladıkları yerlerde kalmaya başlamıştır (akt. Tunç, 2015: 36). Suriye’den göç eden kişilerin büyük bir kısmının Türkiye’nin sınır illerinde yaşamaya başlamasıyla birlikte, bu illerde nüfus birdenbire yaklaşık 2 milyona kadar bir artış göstermiştir. Dolayısıyla da bu durum, en başta sınır iller olmak üzere tüm Türkiye’de, özellikle siyasi, ekonomik, güvenlik ve toplumsal alanda çeşitli etkilere neden olmuştur (Orhan ve Şenyücel Gündoğar, 2015: 16).

Türkiye, tarihi boyunca özellikle balkan ülkelerinden göç alan bir ülke olmasına rağmen, göç eden kişiler ile toplum arasında kurulan ortak köken bağıyla, ülkemize gelen kişiler yabancı olarak görülmemiş ve toplumla kolayca kaynaşıp uyum sağlayabilmiş oldukları görülmüştür. Bu bağlamda konu Suriyeli göçü ile kıyaslandığında, Türkiye ilk kez yabancı olarak gördüğü büyük bir kitleyle yaşamaya başlamıştır ve bu nedenle de Türkiye genelinde önceki deneyimlerinden oldukça

farklı etkileri olmaktadır. Bu ilk ve bambaşka olan deneyimle birlikte Türkiye, kendisine benzemeyen olarak gördüğü bu yabancılarla iletişim aşamasında oldukça problemli süreçlerle karşı karşıya kalmıştır ve iletişimin güçlüğü yabancı olanı daha da yabancılaştırmıştır (Ünal, 2014: 73).

Tüm bunlara rağmen, yani Suriyelilerin çoğu zaman istenmeyen ilan edilmelerine, bazen kötü muamelelere maruz kalmalarına yada genellikle ülkede huzursuzluk yarattıklarına dair oluşan kamuoyuna rağmen, Suriye’deki iç savaşın uzaması ve şiddetlenmesi, bu konuya yakın zamanda bir çözüm bulunmasının zor olması ve gelinen son aşamada IŞİD, YPG, PYD, El-Nusra gibi yapılar tarafından Suriye topraklarının işgal edilmiş olması gibi ciddi sebepler varken, Suriyelilerin kendi vatanına dönmesi oldukça uzak bir ihtimal olarak görülmektedir. Bu çerçevede bugün, başta geçici olarak kabul edilmiş Suriyelilere, sürecin uzaması ve sayıca çok fazla olmaları nedeniyle başka ülkeler tarafından da kabul edilmemeleri ile birlikte, artık kalıcı olacakları gözüyle bakılmaktadır (Demir, 2015: 22).

Suriyeliler konusunun insani bir bakış açısıyla da değerlendirilmesi gerekliliği atlanılmaması gereken bir durumdur. Zira kendi vatanlarından hayatları boyunca iz bırakacak bir korku ile ayrılmak zorunda kalan Suriyelilerin ülkelerinden kaçmaları, korkularını azaltmamış aksine daha çok arttırmıştır (Esin, 2015: 135). Nereye gideceğini bilememek, gittiği yerde nasıl karşılanacağını, nasıl hayatta kalabileceğini kestirememek ve bundan sonraki hayatlarının belirsizliklerle örülü olmasının Suriyeliler için, aslında en az ülkelerindeki savaş kadar korkutucu olduğu unutulmamalıdır.