• Sonuç bulunamadı

1.3. İdeoloji Kavramı

1.3.1. Haber İdeolojisi Kavramı

İdeoloji, bireyi ve toplumu etkisi altına alabildiği gibi aynı şekilde toplumda sıkça kullanılan üretim ve tüketim araçlarını da etkileyebilmektedir. Birey ve toplum için en çok kullanılan ve en önemli üretim ve tüketim araçlarının başında ise kitle iletişim araçları yani yaygın kullanılan şekli ile medya bulunmaktadır (İşliyen, 2010: 28). İktidar ilişkilerine dayandırılan siyaset kuramı ve iletişim çalışmaları arasında bir bağlantı noktası olan ideoloji kavramının medya ile arasındaki ilişki, iletişim çalışmalarında her zaman için eleştirel yaklaşımların incelediği ve üzerinde durduğu bir konu olmuştur (Aydın, 2013: 66).

Medya, var olduğu tarihten bu yana egemen ideolojiyle her zaman ilişki içinde olmuştur. Bu egemen ideolojinin kaynağı ise egemen güçlerdir ve medya toplumdaki egemen güçlerin değerlerini ve ideolojilerini sürekli olarak topluma ileterek işlemekte, toplumla iletişime geçebilmektedir (Boztepe, 2015: 215). İletişim, egemen güçler için son derece önemlidir ve toplumla zahmetsizce, kısa yoldan, etkili bir iletişim kurmak için kullanacağı en iyi iletişim aracı medyadır.

Egemen ideolojinin, kitlelerin rızasını alabilmek adına devletin ideolojik aygıtları içinden özellikle medyaya başvurmasının kabul edilmiş bir gerçek olduğu söylenebilir. Medyanın, başta siyasi konular olmak üzere, hayat tarzları, kültür,

algılama, ekonomik tutum gibi daha birçok farklı konu üzerinde belirleyici bir yönünün olması egemen güçlerin oldukça fazla dikkatini çekmeye yetmiştir (Arsan ve Çoban, 2014: 11). Bunların yanı sıra medyanın her yaşa, her cinsiyete, her eğitim düzeyine, her ekonomik düzeye yani herkese hitap ederek herkese ulaşabilmesi egemen ideolojinin herkese yayılabilmesi anlamı taşımakta dolayısıyla medyanın egemen güçlerle ilişki içinde olması kaçınılmaz olmaktadır (Kovacı, 2016: 63).

Medya tam anlamıyla egemen güçlerin ideolojik aygıtı olarak işlemektedir ve bu süreçte medyada yer verilen her şey bu egemen güçlerin isteklerine göre şekillenmektedir. Bu bağlamda denilebilir ki; Medya, asıl sahibinin sesi olmaktadır (İnceoğlu ve Çoban, 2014: 62). Medyada yer bulan hemen her olay, egemenlerin çıkar ve istekleri doğrultusunda ideolojilerini kişilere yaymak adına, yeniden anlamlar yüklenip şekillendirilerek sunulmaktadır. Bu şekilde kişilerin bilinçaltına yerleşmekte ve kendi doğrularını empoze etmekte ya da doğrularını yeniden şekillendirmektedir. Medya bu anlamda en önemli araç olarak oldukça önemli bir yere sahiptir. Bunun nedeni de ‘yanlış bilinç’ olarak tabir edilen medyadaki yeniden üretme işi, aslında aileden başlayarak kişinin okul hayatında devam eden ve medya ile birlikte adeta bir üçgen şeklinde kişiyi himayesine alarak üretilmekte ve gerektiğinde tekrar tekrar üretilmeye devam etmektedir (Arsan ve Çoban, 2014: 27).

İdeoloji kavramını klasik Marxist düşünce ile birlikte ele alan ve sonuç olarak ideoloji kavramının yanlış bilinç olduğunu vurgulayan birçok görüş doğrultusunda, medyanın tamamen ekonomik olarak altyapı/üstyapı ayrımıyla hareket ettiği ve üstyapının çıkarları doğrultusunda altyapıya ideolojilerin yansıtıldığı, egemen güçlerin aracısı yani ideolojik egemenliğin bir kanalı halini aldığı söylenebilir (Sığın Karaduman, 2009: 14). Medyanın egemen güçlerin elinde olduğunu savunan Marxist yaklaşım, kişilerin zihnine ideolojilerin yerleştirilmesinde medyayı öncelikli olarak kullanılan bir aygıt olarak ele almaktadır (Arsan ve Çoban, 2014: 39). İdeolojinin kişilerin zihnine nasıl yerleştirildiği sorusuna cevap arayanlardan biri olan Louis Althusser de devletin ideolojik aygıtlarından biri olan medyanın en önemli işlevinin, egemen güçlere çalışarak onların ideolojilerini üretmek, yeniden üretmek ve kişilere bu ideolojileri empoze etmek olduğu konusunda hemfikir olmuştur. Egemenler kullandıkları ideolojik aygıtlarla, kişilerin kendi istekleri doğrultusunda davranış

göstermelerini istemektedir. Kişilerin sergilediği bu davranışlar ise egemen ideolojileri yansıtmaktadır (Boztepe, 2015: 289).

Althusser’e göre, hangi dönemde olursa olsun toplumdaki alt ve üst yapılarının belirleyicisi olan egemen güçlerin, başka bir deyişle devletin, resmî ideolojisi olmaktadır. Devlet ve devletin ideolojisini belirlerken, alt katta bulunan yapıyı ekonomik temeller oluştururken, üst kattaki yapıyı hukuk oluşturmaktadır (Ak, 2015:121).Habermas’a göre ise bir iletişim şekli olan ideolojiler, egemenler tarafından bilinçli ve bir sisteme bağlı kalarak çarpıtılmaktadır ve böylece birer baskı aracına dönüşerek egemenlerin çıkar ve güç ilişkilerini meşru kılmaktadır (Çoban, 2011:127). Her iki durumda da öne çıkan iki noktadan birincisi, medyanın olayları yeni bir dille inşa etmesi, ikincisi ise medyanın egemenlerin ideolojilerini topluma aktarması olmuştur (Aydın, 2013:38). Özellikle medyanın öne çıktığı yeniden inşa süreci ile egemenlik ilişkilerini yeniden üreterek kamuoyuna aktarması, medyayı gerçekliğin tanımlayıcısı konumuna getirmiştir (Sığın Karaduman, 2009: 73).

John B. Thompson’ın belirlediği, medyada ideolojinin işlemesi için gerekli olan beş genel yöntem bulunmaktadır. Bunlar birleştirme, parçasallaştırma, şeyleştirme, gizleme/ gizemleştirme ve meşrulaştırmadır (akt. Çoban, 2009: 70).

Birleştirme: Birlik olgusunun sembolleştirilmesi ve standartlaştırma kullanılarak ideolojinin işlemesidir. Birbirinden bağımsız olan ve birbirlerinden herhangi bir çıkarı bulunmayan kişilerin olası bir probleme karşısında aynı duruşu sergileyebilmeleridir. Bu yöntemle amaçlanan, zaman zaman yaşanması muhtemel olan, özellikle siyasi konularda öne çıkan sorunları çözerek başat ideoloji ile birleştirmektir.

Parçasallaştırma: Ötekinin sunumu ve farklılaştırma yapılarak ideolojinin işlemesidir. Egemenler ve egemenin ideolojisini kabul edenler sistemin merkezini oluştururken sistemin karşısındakiler düşmanlaştırılmaktadır. Egemen ideolojiye karşıt olanın sistem dışına itilmesi amaçlanmaktadır.

Şeylestirme: Var olanın doğallaştırılmasıdır. İdeolojinin doğallaştırma, sonsuzlaştırma ve yalınlaştırma ile işlemesidir. Herhangi bir objenin bilinçli bir şekilde yorumlanması ve bu durumun doğal ve sürekli bir durummuş gibi bir algı

oluşturulmasıdır. Medya algıyı oluşturarak, mevcut durum hakkında resmi bir görüşün geliştirilmesini amaçlamaktadır.

Gizleme/ Gizemleştirme: Yer değiştirme, mistikleştirme ve mecaz ile ideolojinin işlemesidir. Daha çok olayın özü saklanıp ilgiyi başka yere kaydırmak amaçlanmaktadır. Egemen güçlerin olumsuz yönlerini saklayıp olumlu yönlerinin sürekli vurgulanması ile işlemektedir (Dursun, 2001: 76).

Meşrulaştırma:Rasyonalizasyon, evrenselleştirme ve anlatısallaştırma ile ideolojinin işlemesidir. Toplumdaki haksız oluşumların, eşitsizliklerin doğal olarak algılanıp, benimsetilmesi amaçlanmaktadır (akt. Kovacı, 2016: 93).

Egemen güçlerin himayesinde olan kamuoyunun değişkenliğine yıllar öncesinden dikkat çeken Gramsci, bu doğrultuda medyayı da ideolojik bir mücadele alanı olarak kabul etmektedir (Arsan ve Çoban, 2014: 28). İdeolojik hegemonya kavramını geliştiren Gramsci bu kavramı geliştirirken, egemenlerin, kendi düşünce dünyalarındaki bütün alternatifleri öne çıkararak, alanları içinde yarışan bütün var olan gerçeklik tanımlarının çerçevelenmesinde kurdukları etki alanına dikkat çekmektedir (Sığın Karaduman, 2009: 76). Gramsci hegemonya kuramıyla, iktidarı elinde tutan egemen güçlerin kendi düşüncelerini, görüşlerini, kültür ve değerlerini kapsayan ideolojilerini medya aracılığı ile yayarak konumlarını güçlendirerek sürdürdüklerini belirtirken (Arsan ve Çoban, 2014: 11); Althusser, egemen güçlerin elinde olsun ya da olmasın başta medya olmak üzere tüm üretim araçlarının devlet için çalışan birer ideolojik aygıt olarak kabul eder (Aydın, 2013: 93). Althusser’in görüşünde baskıcı devlet aygıtlarına karşılık medya, ideolojilerle birlikte hareket eden ideolojik bir devlet aygıtıdır (Özer, 2011: 32). Althuser için ideolojinin diğer bütün gerçeklerden bir farkı yoktur, ideoloji de bir gerçektir. Bu bağlamda direkt olarak kişilere hitap eden ideoloji de gerçek dünyada belirli pratikler ışığında tanımlanmaktadır. Buradan hareketle söylenebilir ki medya, özellikle haberler, izleyicileriyle ideolojisini gerçekleştirir (Özay, 2011: 43). Marx’ın habercilerin yaptığı işe bakış açısına göre, egemen güçleri sermayedar olarak gören medya patronları, var olan gerçekleri yeniden şekillendirerek ya da bir şekilde gerçeklikten çarpıtarak ait olduğu sermayedarların çıkarlarını sürdürmektedir (Özer, 2011: 28).

Egemen güçlerce önemli bir konumda bulunan medyada özellikle televizyon öne çıkmakta ve piyasa koşulları altında üretilen haberlerle birlikte, var olan ideolojik sistemin belirlenmesinde toplumsal iktidarın pekiştirilmesi açısından önemli bir araç olarak kullanılmaktadır (Karaduman, 2007: 45).

Egemenlerin elinde bulunan en önemli silah olan medya aracılığıyla kişilere, toplumlara benimsetilmek istenen ideolojik düşünceler medyanın ideolojileri yaymada en güçlü kolu olan haberlerle daha farklı bir boyut kazanmaktadır. Çünkü insanlar haberleri önemli bilgi kaynağı olarak görüp bu amaçla izlemekte/ dinlemekte ve bu kişilerin çok büyük bir bölümü de izledikleri/ dinledikleri haberlerden edindikleri bilgilerin doğruluğundan şüphe duymamaktadır. Bu denli güvenilir olarak yaklaşılan haberler de egemen güçlerin işine gelmekte ve ideolojilerini yayma konusunda, düşünce ve görüşlerini kişilere empoze etmede işlerini oldukça kolaylaştırmaktadır (Kovacı, 2016: 64).

İdeolojik bir bakış açısıyla toplumsal değerlendirme yapan Shoemaker ve Reese, egemenleri ele almakta ve egemenlerin özellikle medyayı kullanarak gücünü ve iktidarını nasıl sürdürdüğünü yakından inceleyerek, egemen güçlerin toplumda oldukça etkili olduğunu belirtmektedir. Bunun nedeni olarak da egemenlerin fikirlerinin çıkarlarıyla paralel olması ve yine egemenlerin iktidarla birlikte hareket edişini görmekte, bunun sonucunda da ideolojilerin yayılmasında tarafsız bir gücün söz konusu olmadığını düşünmektedir (akt. Aydın, 2013: 51). İdeolojileri yaymada etkin bir yeri olan haberler ise her zaman egemen güçler ile ilgili olmamaktadır fakat bu zamanlarda bile haberler öyle yapılandırılırlar ki yine bir şekilde egemenlerin çıkarlarının korunduğu, onların düşüncesinin hâkim olduğu haberlere dönüşmektedir.

Medyada ideolojik içerik yoğunluğunun en fazla olduğu ve bu içeriği kişilere en çok aktarabilecek olan haberlerdir ve dolayısıyla medya denilince özellikle egemenler için akla ilk olarak haberin gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Haberler bu anlamda medyanın en önemli elemanı konumundadır (Çoban, 2011: 225). Yoğun bir ideolojik içerik taşıyıcısı haberlerin metin aşamasında bulunan ve yeniden biçimlenmesinde etkili olan da elbette ki egemenler olmaktadır. Haber metinleri biçimlendirildikten sonra da egemen düşünceler ve değerler doğallaştırılmakta, kişinin ve toplumun bilinçaltına yerleşerek anlam ve fikir üretim sürecinde dolaşıma

girerek yaygınlaşmaktadır. Böylece bu ideolojik işleyiş sürecinde de kişiler farkına varamadıkları bu durumun bir parçası olarak içselleştirmekte, egemenlerin düşünce ve isteklerini kendilerininmiş gibi kabul ederek yaşamaya başlamaktadır (Sığın Karaduman, 2009: 1).

Haberlerin kamuoyun üzerinde istenilen etkiyi oluşturma gücünden dolayı herkesin, özellikle güç sahiplerinin haber metinlerini kontrol altına alma isteği her zaman olmuştur. Belli bir amaca hizmet etme misyonuyla hazırlanan haber metinleri, günümüz şartlarında bakıldığında, haberi hazırlayanın yani habercinin hazırladığı basit metinler olmaktan çıkarak birçok faktörün etkisi altında hazırlanmaktadır. Haber metinlerinin değişikliğe uğramasında, zaman ve koşullarla birlikte en önemlisi hizmet ettiği amaç olmaktadır. Alev Bulut’un da belirttiği gibi ‘her metin kendi amacına hizmet ettiği için ideolojiktir’. Ortaya çıkan bu ideolojik haber metinlerini belirleyen en önemli şey ise egemen ideoloji olmaktadır (akt. Kanca, 2009: 61). Nitekim, haber metinlerine bakıldığında, sürekli olarak metin içinde metin, konuşma içinde konuşma olduğu görülmektedir. Haberin kaynağının, yani denilebilir ki egemenlerin, yazı veya konuşmaları haberin içerisinde doğrudan ya da dolaylı yollardan bir şekilde vardır ve bu, kişilere aktarılırken hiçbir ipucuna yer vermediği için hiçbir zaman kişiler bunu hissetmemektedir (Özer, 2011: 45). Böylece ideolojiler de kişilere empoze edilmektedir.

Haberin üretim aşamasında seçicilik her zaman ön planda tutulmaktadır, dolayısıyla hiçbir medya organı her şeyi haber olarak yayınlamamaktadır. Hiçbir haber rastgele seçilmiş haber değildir, hepsi birçok aşamadan geçerek seçilmektedir. Bu aşamaların tümünü belirleyen ise genellikle medyanın yayın politikası olmaktadır. Haberlerin seçilmesi, düzenlenmesi, metin ve içeriğinin oluşturulması yayın politikasının yönlendirdiği aşamalardır (akt. Dursun, 2009: 52). Medya kuruluşlarının yayın politikalarına yön veren ise genellikle egemen güçlerin ideolojileri olmaktadır.

Medyada ideolojileri yaymada kullanılan en önemli araç, kişilerin en çok tercih ettiği kitle iletişim aracı olarak bilinen televizyondur. Televizyonun en güçlü ideolojik silahı ise daha öncede belirttiğimiz gibi haberlerdir. Dolayısıyla televizyon haberleri ile ideoloji birbirinden ayrı düşünülememektedir. İdeoloji temelde,

haberlerdeki ses ve görüntüler içinde, kavramlarda, sunumlarda ve benzeri şekillerde birçok uygulama içinde somutlaştırılmaktadır. Kameranın konumu, açıları, çekim ölçekleri, haberin kurgusu, sunucunun haber sunma şeklinin yanı sıra bir konunun, fikrin, düşüncenin, kişinin veya grubun sürekli olarak haberlerde işlenmesi ile belli bir ideolojinin oluşması sağlanmakta ya da var olan ideoloji daha güçlü kılınmaktadır (Kovacı, 2016: 65).

Haberi şekillendiren bir başka önemli etken ise etkin ve edilgin olarak ikiye ayrılan haberin cümle yapıları olmaktadır. Haberin merkezine açık bir sorumluluk atfedilerek olayın faili alındığında etkin cümle yapıları kullanılırken, olayın faili arka plana atılarak ona bir sorumluluk atfedilmediğinde ise edilgin cümle yapıları kullanılmaktadır (akt. Dursun, 2001: 171). Cümle yapısının etkinden edilgine dönüştürüldüğü zamanlarda da yine ideolojik bir etki söz konusu olmaktadır.

Haberler, genel olarak düşünceler, değerler, inançlar, tutumlar, teoriler ve en önemlisi de ideolojiler olup, yaşadığımız dünyanın gerçeklerini olduğu gibi sunmamaktadır. Çünkü haber metinleri, cümle yapıları, kurgular, sunum ve haberin dili gibi birçok faktör haberi yeniden inşa ederek yansız bir araç olmaktan çıkarmakta (akt. Devran, 2010: 118) ve haberlerde, olaylar seçilip çerçevelendirilerek yeni bir gerçeklik tanımı oluşturulmaktadır. Haberlerin yeniden inşa edilip yeni bir gerçeklik tanımı oluşturulması ise ideolojik bir süreç olup bu, seçme, dışarıda bırakma, ön plana alma gibi stratejiler kullanılarak gerçekleştirilmektedir (Sığın Karaduman, 2009: 77). Böylece habere konu olan gerçekler aslında egemen güçlerin ideolojik gerçekleri olmaktadır. Gaye Tuchman’a göre bu durum: ‘Kamuoyuna neyin haber olarak duyurulacağı ve bu haberlerde içeriğin hangi kriterlere göre belirleneceği şüphesiz yaşadığımız kapitalist toplum düzenindeki dinamiklere göre belirlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında haber, meşrulaştırılmış gerçekliğin politik bir sunumu olmaktadır’ (akt. Kanca, 2009: 64).

Haberlerin en güçlü bilgi ve enformasyon kaynağı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu bilgi ve enformasyonun ne şekilde, ne kadar, ne sıklıkta verileceğine kendi ideolojileri çerçevesinde egemenler karar vermekte ve böylece başta olanı ya da bir başka deyişle iktidarı daha güçlü kılmakta, ona kendisini ve özellikle ideolojisini tekrar tekrar üretebilmesi için olanak sağlamaktadır (Arsan ve Çoban, 2014: 27).

Medya organlarının haberlerinde kullandığı temel stratejileri, tarafsız bir biçimde toplumdaki bütün gerçekliği olduğu gibi kamuoyuna aktardığını iddia edip, bu yönde genel geçer bir hakikat formüle etmeye çabalamaktır. Böylece, var olan egemen güçlerin oluşturduğu düzen ve sistemi destekleyerek, statükoyu meşrulaştırıp herkes tarafından kabul edilmiş toplumsal bir gerçeklik inşası oluşturulmaktadır. Haberlere dair tasarımlar ise tam da bu noktada ideoloji ile ilişkilendirilmektedir (Sığın Karaduman, 2009: 72). Tüm bunlar ışığında haberlere bakıldığında, gerçeklik ile arasındaki bağın tartışmaya açık bir görüntü çizdiği görülmektedir. Denilebilir ki haberlerin gerçekliği ne ölçüde yansıttığı aslında daha çok hangi ideolojik süzgeçler içerisinden geçmiş olduğu ile oldukça yakından ilişkilidir (Göker ve Keskin, 2015: 234).