• Sonuç bulunamadı

2. KÖRFEZ SAVAŞI

2.5. TÜRKİYE’NİN İŞGALE YAKLAŞIMI

2.5.1. SU SORUNU

Su meselesi günümüz dünyasında her geçen gün önemi artan bir problem olarak öne çıkmaktadır. Kaynakların kısıtlı olması, kirlenme, küresel ısınma, aşırı tüketim ve eşit olmayan dağılım gibi nedenlerle su meselesi artık birçok devlet için önemli bir olgu haline gelmiştir. Bugün, dünyadaki kullanılabilir su kaynakları sanıldığından çok daha az ve sınırlıdır. Her geçen gün daha da belirginleşen bu görüntü, son zamanlarda uluslararası kriz kaynakları listesinde su meselesinin en üst sıralarda yer almasına sebep olmuştur. Su kıtlığının iki önemli yönü vardır. Birinci siyasi, ikincisi ise, dünya yüzeyinde ekonomik ve doğal kaynakların eşit olmayan dağılımıdır. Bu iki önemli husus her bakımdan su ile ilgili anlaşmazlıkların özünü oluşturmaktadır.352

Genel olarak bakıldığında Ortadoğu bölgesinde su sorunu, direkt bir çatışmaya yol açmasa da, bölge devletleri arasında zaten çok yüksek olan çatışma potansiyelini artırmakta ve güvenlik algılamalarında hassasiyet yaratan diğer faktörlerle beraber ele alınarak sorun yaratma doğrultusunda kullanılabilecek bir unsur haline gelmektedir. Bu nedenle, gelecekte Ortadoğu bölgesinin su kökenli çatışmalarla yüzleşme ihtimalinin hayli yüksek olacağı söylenebilir. Türkiye-Suriye-Irak, Suriye-İsrail-Ürdün, Mısır- Sudan gibi ülkeler arasında her gün gelişmekte olan

350

Mehmet Barlas, “Hitler’in Günahı Neydi?” Sabah, 4 Ağustos 1990

351

Doğu Ergil, Körfez Bunalımı, s.59-60

su sorununun, yakın gelecekte Ortadoğu’nun gündem konularından en önemlisini teşkil edeceği üzerinde birleşilmektedir.353

Bunun en önemli sebebi ise, Ortadoğu’da artık en değerli sıvının petrol değil su olmasıdır. Bir süre sonra bölgede petrolün kıtlaşacağı, 21.yüzyılın sonuna doğru da biteceği bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. İlerleyen teknoloji, alternatif enerji kaynakları aramakta, petrolsüz bir geleceğe psikolojik olduğu kadar teknolojik yatırım da yapılmaktadır, ama suyun alternatifi olmadığından önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bu yüzden özelde Ortadoğu’da, genelde dünyada petrol tükendiğinden çok sonra bile su kaynakları üzerinde büyük bir rekabet ve çekişme süreceği kesindir.354

Petrollü yaşam, uzun dünya tarihi içinde belki sadece 150 yıl sürecek, sonra bilinen petrol rezervleri tükenecek ve yaşam yine de devam edecektir. Ama su olmadan yaşamak mümkün değil gibi gözükmekle beraber, dünyada, özellikle su yoksulu Ortadoğu’da en büyük mücadeleler su kaynakları için verileceği tezleri şimdiden strateji uzmanlarının ilgisini çekmeye başlamıştır.

Kısaca söylemek gerekirse, Ortadoğu’da petrol yüzünden Batılı devletlerin çıkarları doğrultusunda halen devam eden bunalım kısa bir zaman sonra, Ortadoğu’nun kendi içerisinde şekil değiştirerek devam edecek, belki de bu sorun mevcut durumdan kat be kat daha kötü olacaktır.355

Su sorununun Türkiye açısından önemi elbette Fırat ve Dicle nehirlerinin Ortadoğu ülkeleri ile olan bağlantısından kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi, krizin hemen öncesindeki Türkiye – Irak ilişkilerinin en önemli konu başlıklarından biri, Fırat ve Dicle nehirleri sularının paylaşımı konusudur. Türkiye’nin adı geçen nehirleri Irak ve Suriye ile paylaşmak istemediği, nehirler üzerinde barajlar kurup sulama kanalları açarak suyun büyük bir bölümünü kontrol etmek istediğini savunan Irak ve Suriye, uluslar arası antlaşmalara aykırı olduğunu iddia ettikleri bu durumun, Irak ve Suriye’yi susuz bırakarak çöle çevireceği gerekçeleri ile sorunu tırmandırarak krize dönüştürmek istemişlerdir.356

Esasında Türkiye-lrak su sorununun ciddi bir krize dönüşmesi, ancak İran-Irak Savaşının sona erdiği 1988 yılından sonraki döneme rastlar. Savaşın sona ermesi, esasında Türkiye-lrak ilişkilerinde yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştur. Ortaya çıkan pek çok olay, ilişkileri kriz noktasına getirmiş ve bu süreçte ana belirleyici sorun, suların paylaşılması konusundaki anlaşmazlık olmuştur. Türkiye'nin Irak’la arasını açan Dicle ve Fırat sularının kullanımı sorununun tam bu dönemde alevlenmesi ve kriz aşamasına gelmesi elbette bir tesadüf değildi. Irak’ın İran’la savaşı sonrasında ortaya çıkan sorunları, Türkiye’nin Dicle ve Fırat sularını tutmaya başlaması ve buna bağlı su politikasının uygulanışı ve İngiltere, İsrail ve ABD’nin Irak’ı “tecrit etme politikalarının” Türkiye-Irak ilişkilerine yansıması, su sorununu büyük bir kriz boyutuna sürüklemişti. Diğer bir deyişle, su sorunun ana nedeni, iki ülkenin suların kullanımı ve paylaşımı ile ilgili farklı görüşlere, projelere ve politikalara sahip olmaları 353 a.g.m. 354 Ergil, a.g.e., s.77 355 a.g.e. 356 Mendi, a.g.e., s.35-36

ve bu farklılıkların uluslararası konjonktürden olumsuz şekilde etkilenmiş olmasından kaynaklanmaktaydı.357

Türkiye, Fırat ve Dicle nehirlerini Suriye ve Irak tarafından iddia edildiği gibi “uluslararası akarsular” olarak değil, “sınıraşan sular” olarak kabul etmektedir. Uluslar arası hukukta, söz konusu nehirlerin üzerine, Türkiye’nin egemenlik haklarını kısıtlayıcı kural yoktur. Türkiye, Fırat ve Dicle havzası sınıraşan suların matematiksel bölümü yerine, akılcı, hakça ve optimum kullanımını öngörmektedir. Suriye ve Irak ise, Fırat ve Dicle’yi “Mutlak Bütünlük Doktrini” ne göre paylaşımını isteyerek “ne zarar ver ve ne de kâr gör” prensibi uygulamak istemektedir.358

Sınırları aşan suların kullanılması hakkında kesin ifadelerle belirtilen uluslar arası bir anlaşma mevcut değildir. Devletler kendi toprakları içindeki sulara tam manasıyla egemen olmakla beraber, sınırı aşan sulardan yararlanan ülkelere “kayda değer bir zarar vermemek” ilkesi ve geleneği mevcuttur.359Türkiye, bu gelenek çerçevesinde, hem Suriye, hem de Irak’ın ihtiyaçlarına cevap verecek su seviyesini koruyarak her iki ülkeye de gereken kolaylığı sağlamıştır ve sağlamaya devam etmektedir.

Türkiye’nin bu hassas tutumu karşısında, Suriye ve Irak’ın su konusunda anlaşmak istememeleri sorunu başka bir boyuta taşımaktadır. Amaç bu sorunu devamlı gündemde tutarak, Arap ve Batı kamuoyunu kendi taraflarına çekmek, GAP360ile ekonomisi güçlenen Türkiye’nin siyasi alanda da üstünlük sağlayarak Ortadoğu’da güçlü bir devlet haline gelmesine engel olmaktır.361

Krizin hemen öncesinde, su sorununun üst seviyeye çıkması, Türkiye’nin işgale karşı sergilediği dış polkitika anlayışında etken bir faktör olmuştur. O dönemde su konusunun, Irak’ın dış politikasında bir hayli önemli olduğu görülmektedir. Öyleki, Saddam Hüseyin bu uğurda diplomatik nezaketi bile hiçe saymış, dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut’un 5 Mayıs 1990 tarihinde Bağdat’a yaptığı ziyaret esnasında Türkiye’yi tehdit etmekten dahi sakınmamıştır. Akbulut, iyi komşuluk ilişkileriyle bağdaşmayan bu olayı şu cümlelerle ifade etmektedir: “Saddam, ikili görüşmemizde kendisinden çok emin bir şekilde bana şöyle dedi: ‘NATO dağılıyor. Dostunuz ABD güç kaybediyor. Güçlü devlet, çevresine söz

357

Gözen, a.g.e., s.68-69

358

Cengiz Köylü, “Ortadoğu’nun Stratejik Kaynağı Su”, Harp Akademileri Bülteni, Kasım 2002, sayı:203, s.130

359 Ferhat Başdoğan, “Sınırları Aşan Sular”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Sayı:328, Nisan 1991, s.40

360

Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP, çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bir bölgesel kalkınma projesidir. Proje alanı Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili kapsamaktadır (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak). Toplam maliyeti 32 milyar ABD doları olan Proje’nin, Enerji santrallerinin toplam kurulu gücü 7476 MW olup yılda 27 milyar kilowatsaat enerji üretimi öngörülmektedir. Kalkınmada adalet, katılımcılık, çevre korunması, istihdam, mekânsal planlama ve alt yapı geliştirilmesi GAP’ın temel stratejileridir. Ayrıntılı bilgi için bkz. www.gap.gov.tr/gap

geçiren devlettir. Artık ABD’yi kimse dinlemiyor. Size de yardım etmeyecek!’ Bu sözlerin peşinden mutlaka bir şey gelecekti. Saddam Hüseyin, ağzından baklayı çıkartarak, ‘Şimdi sizin haliniz ne olacak?’ diye sordu Böyle konuşmasının bir manası yoktu. Sözleri gerçekleri yansıtmıyordu. Ama niyeti belliydi. Demek istiyordu ki, ‘Müttefikiniz ABD, sizi yalnız bırakıyor ilişkilerinizde dikkatli olun, yoksa...’ 8 yıl süren İran-Irak Savaşı’ndan hemen sonra, üzerinden İran baskısı kalkan Saddam, aslında mevcut olmayan bir su meselesini anlatıyor ve bunu bahane ederek ülkemize karşı hiç de dostane sayılmayacak bir tutum takınıyordu. Sözlerinde bir tehdit vardı”362

Körfez Krizine girildiğinde iki ülke arasındaki başta su sorunu olmak üzere uzlaşmazlıkların Türkiye’nin Irak’a bakış açısına yansıdığı gözlenmektedir. Hükümet kanadında olduğu kadar, basın da bu sorunun altını çizmektedir. Örneğin, Gazeteci Yazar Mümtaz Soysal “Tutarsızlık” başlıklı yazısında; “Türkiye’den çıkıp akan Fırat ve Dicle’nin sularını Allah’ın suyu sayarak bunlardan pay istemek, ama yeraltından Kuveyt’e akan petrol için bizimdir diyerek ülke istila etmek elbette büyük bir tutarsızlıktır” diyerek iki sorun arasında bağlantı kurmuştur. Soysal, diğer taraftan Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle Türkiye’nin Kıbrıs çıkarması arasında kıyaslamalar da yapmış ve Arap dünyasını uluslar arası adalet hukuk prensiplerine uymaya çağırmıştır: “Enosis için darbe yapmış Sampson’u durdurmak amacıyla Kıbrıs’a çıkan Türkiye’yi istilacı sayıp, Kuveyt’in işgalini ilerici darbenin yardım çağrısı var diye uyduruk bir gerekçeyle haklı göstermek büyük bir tutarsızlıktır. Ama tutarsızlıklar Arap dünyasında görülen ilk tutarsızlıklar değildir. Öyle bir dünya ki orası; tutarsızlıklardan arındırmaya kalksanız iç ve dış politika diye bir şey kalmaz. Arap dünyasında politikacı olmak, tutarsızlıklar ve çelişkiler dünyasında yüzmenin ustası olmak demektir.”363

Irak’ın yaptığı gibi zora başvurmanın hiç de zor olmadığını ifade ederek tepkisini belirten Gazeteci Yazar Hasan Pulur ise, “Açardık Dicle ve Fırat’ın musluklarını, akıtırdık suları, olur biterdi... Varsın onlar borçlarını ödemesin, varsın onlar 1980 öncesinde dövizimiz yok iken petrol vermesin ne gam”364 diyordu.

2.5.2. GELENEKSEL ORTADOĞU POLİTİKASININ

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 86-89)