• Sonuç bulunamadı

Saddam Kimdir?

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 46-52)

1. KÖRFEZ KRİZİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

1.3. KÖRFEZ KRİZİNİN NEDENLERİ

1.3.2. KÖRFEZ KRİZİNİN ÖZEL NEDENLERİ

1.3.2.6. Saddam Kimdir?

“Kanlı Katil”, “Bağdat Kasabı”, “Ölüm Tüccarı” ve daha niceleri…

Bunların tümü 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal eden Irak lideri Saddam Hüseyin için söylenmiş sözlerdir.147 Para, silah ve güç arayışı özelliklerini onulmaz bir egoizm ile şahsında birleştiren Saddam Hüseyin,148liderliğine soyunduğu Ortadoğu’da, İran savaşı ile başlayan serüveninde, 2 Ağustos sabahının ilk ışıklarıyla iktidara geldiği andan itibaren uğraş verdiği starlığı yakalayarak 143 Kalkan, a.g.e., s.65–66 144 Ergil, a.g.e., s. 12 145 Kalkan, a.g.e., s.66 146 Ergil, a.g.e., s. 12 147 Kalkan, a.g.e., s.24 148 Ergil, a.g.e., s.9

amacına ulaşıyordu. Hem de hayalindeki Ortadoğu liderliğini, bir Ortadoğu kabadayılığına dönüştürerek…149

Saddam, Arapça “engel olan” ya da “karşı çıkan” demektir. Adına çok uygun olan bükülmezlik, ödünsüzlük özellikleri onun daha 14 yaşında akranları arasında kabadayı olarak sivrilmesine neden olmuştur. Saddam’ın kişiliğine şekil veren onun içinde büyüdüğü sevgisiz ve şiddet dolu sosyal ortamdır.150

Saddam Hüseyin, Irak’ın kuzeyindeki Selahaddin ilinin Tikrit ilçesine bağlı El-Avcı köyünde 28 Nisan 1937’ de doğdu. Tarihi Tikrit Kalesi’nin çevresinde oturmakta olan topluluklar, yüzyıllara dayanan güçlü askeri geleneğe sahiptirler. Belki de Saddam, askerlikle hiç alakası olmamasına rağmen, liderlik koltuğuna oturduğu andan itibaren giydiği askeri ünüformasıyla, genlerinden gelen bu özelliği taşıdığını ifade ediyordu.151Saddam, fakir bir ailenin Sünni çocuğuydu. Mütevazı bir ev reisi olan babası Hasan El-Mecit, diğer köylüler gibi sal yapımıyla ve çiftçilikle uğraşmakta, son derece ilkel usullerle yapılan bu işler, ancak ailenin kıt kanaat geçinmesini sağlamaktaydı. 152

Daha bir yaşına basmadan Saddam babasını kaybeder. Çaresiz kalan annesi, kaba, cahil bir adamla evlenmek zorunda kalır. İşte Saddam, sert ve acımasız karakterini, içine düştüğü bu küçük yaştaki mücadele yıllarında kazanmıştır. Baskı ve dayak altında geçen yıllar, Saddam’ın ilerdeki hayatında uygulayacağı şiddeti bilinçaltında kazandığı yıllar olacaktı.153 On yaşına geldiğinde, üvey babasına karşı çıkarak Bağdat’a dayısının yanına giden Saddam, tam anlamıyla bir dönüm noktasından geçiyordu. Saddam’ın dayısı emekli bir subay olmakla beraber fanatik bir Sunni milliyetçisiydi. Saddam da dayısının yolunda yetişmeye başlamış ve hatta gittiği okulun, milliyetçi bir okul olmasına bile dikkat edilmişti.154 Irak’ta krallık 14 Temmuz 1958’de devrilerek Cumhuriyet ilan edildi. Saddam Hüseyin o tarihlerde Bağdat’ta siyasi hareketlere katılmaya başlamıştı. Bunlardan en önemlisi ve Saddam’ın kaderini değişirecek olan olay, 7 Kasım 1959’da 155daha yirmi iki yaşındayken, yeni Cumhuriyet’in lideri Abdülkerim Kasım’ın öldürülmesine dönük başarısız suikast girişimine katılmasıydı. Bir grup öğrenciyle başkana pusu kurdu, silahını ateşledi, ancak General Kasım kurtuldu, fakat Saddam, korumalarca kurşun yağmuruna tutularak yaralandı.156 Ayağına saplanan kurşunu çakısıyla kendisinin çıkartması (en azından resmi tarih böyle yazıyor) ona müthiş şöhret kazandırdı. Bu olay onun acıya ve acı çekenlere karşı duyarsız olduğuna kanıt olarak 149 Kalkan, a.g.e., s.63 150 Ergil, a.g.e., s.9 151 Sazak, a.g.e., s.87 152 Kalkan, a.g.e., s.26 153 a.g.e., s.26-28

154 Uğur Güzel, Saddam Hüseyin, Emre Yayınları, İstanbul Aralık 2005, s.16-17

155 Bu tarih, Saddam Hüseyin açısından çok önemlidir. Saddam o gün bir kahraman veya ölü olabilirdi. Fakat ikiside olmadı. Saddam, geçen iki sene boyunca yaptığı ateşli konuşmalar ve çıkışlarla, ve Kasım karşıtı görüşleriyle parti içinde dikkat çekti. Parti ileri gelenleri, hükümetle girişilecek uzun ve yıpartıcı bir mücadele yerine bir süikast timinin gerçekleştireceği suikastin daha yerinde olacağını düşündüler. Ancak yapılan bir hata sonucu, bu suikast ekibi, tecrübeli katiller yerine acemi fakat davaya körü körüne inanan gençlerden oluşturuldu. Bu ekibin beyniyse Saddam Hüseyin’di. Güzel, a.g.e., s.20

gösterilegelmiştir. Yaralı olarak Suriye’ye kaçan Saddam, bir süre sonra, Nasır’ın bütün ihtişamıyla parladığı Mısır’a geçti. Burada Nasır’ın bütün Arapları birliğe çağıran milliyetçi mesajının ve etkenliğinin sınırsız görünümü gözlerini kamaştırdı. Nasır’ın o zamana kadar yenilmez ve karşı çıkılmaz olarak görülen süper güçlere diplomatik alanda nasıl kafa tuttuğunu görüp hayran oldu. Güçlü bir pan Arap önderliği düşü o dönemde gönlüne düştü.157

1960–1963 yılları arasında Kahire’de kaldı ve Kasr ül-Nil adlı özel liseyi bitirdi. Kahire’de hukuk fakültesine kaydoldu, daha sonra Bağdat Üniversitesi’ne geçti, buradan Haziran 1966’da hukuk diploması alarak mezun oldu. 8 Şubat 1963’te askeri bir darbeyle Kasım devrildi. Abdüsselam Arif devlet başkanı oldu.158

Abdüsselam Arif’in devlet başkanlığına gelmesi, Saddam Hüseyin’in Baas hareketindeki etkinliğini arttırıyordu. Abdüsselam, darbedeki katkılarından dolayı Baas’ın önde gelen temsilcisi Albay Ahmed Hassan el-Bekr’i Başbakanlığa getirmişti. Bu, Saddam Hüseyin için iktidara giden yoldaki ilk önemli adımdı, çünkü El-Bekr hem Tikrit’li hem de amcası Talfa’nın yakın bir akrabasıydı. Bu sayede Saddam Hüseyin, 1963 yılında Baas Partisi Bölgesel Yönetimi’nde geçici Genel Sekreterliğe getirildi. Aynı yıl Arif Abdüsselam ordu ile birleşerek hükümetin Baas kanadını çökertirken Saddam, askeri yönetim tarafından tutuklandı. Bu tarihten itibaren yeraltı faaliyetlerini güçlendiren Baas, 1967 yılında Saddam’ın hapisten kaçmasına yardımcı oluyordu.159

17 Temmuz 1968 devrimiyle Baas Partisi iktidara gelirken Saddam Hüseyin, Devrim Komuta Konseyi adına tüm yetkileri üstlenen Hasan el-Bekr’den sonra ülkenin ikinci adamı oldu. Saddam Hüseyin, Haziran 1979’da ağır hastalığı nedeniyle devlet başkanlığı görevini yapamayacağı anlaşılan Hasan El-Bekr’in160 yerine Cumhurbaşkanlığına getirildi.161

Irak’taki yönetim etkinliğini 1979 yılından itibaren sürdüren Saddam Hüseyin, 1990–1991 yıllarındaki Körfez Savaşı’na dek, dış ilişkilerini daha çok Ortadoğu’daki komşuları ve İslam Konferansı’na üye ülkelerin liderleriyle sürdürüyordu. Saddam Hüseyin, kendisine Mısır’ın etkin lideri Cemal Abdül Nasır rolünü biçmişti. Bağdat caddelerini süsleyen apartman boyundaki resimlerden

157 Ergil, a.g.e., s.10 158 Sazak, a.g.e.,s.87 159 Güzel, a.g.e., s.24-25

160 El-Bekr’in başkanlık görevini bırakmasına bahane olarak her nekadar hastalığı gösterilse de esas enden Saddam ile El-Bekr arasında başlayan fikir ayrılığıdır. El-Bekr’in Suriye Baas Partisi ile Irak Baas partisini birleştirme fikrine karşı çıkan Saddam, bu olayı sahip olduğu Sünni milliyetcilik duygularından dolayı kesinlikle kabullenememiştir. Etkin hatipliği sayesinde başlardaki parti içindeki yalnızlığından kurtulan Saddam, El-Bekr’den birleşmeden vazgeçmesini rica etti. El-Bekr Saddam’ın bu isteğini kabul ederek artık fiilen başkanlığın Saddam’a geçtiğini de kabullenmiş oluyordu. El-Bekr kukla olmaktansa, hastalığını bahane ederek görevinden 16 Haziran 1979’da istifa etti. Boşalan devlet başkanlığı ve Devrim Komite Konseyi başkanlığına hiçbir itiraz olmadan Saddam Hüseyin getiriliyordu. Güzel, a.g.e., s.50

birinde Mezepotamya’ya hükmeden Kral Nabukadnezar’la görünmesi, tarihe olan tutkusundan çok, bölgesel liderlik düşünün yansımasıdır.162

Kral Fahd, Kral Hüseyin, Hüsnü Mübarek ve Yaser Arafat’la yakın dosttu. 1975 yılında cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla İran şahıyla imzaladığı Cezayir Antlaşması’yla, Kuzey Irak’ta Barzani önderliğindeki Kürtlere savaşa son verirken, Tahran’la sınır sorunlarını çözerek, enerjisini içe dönük atılımlarda kullanmaya başladı. Fransa, Almanya en çok yatırım yapan Batılı ülkeler özelliğini taşırken Sovyetler Birliği döneminde Moskova-Bağdat ilişkileri üst düzeydeydi.163

Saddam’ın hapisten iktidara varan yolculuğu, ona şu gerçeği öğretmişti: “Koşullar değişir, bir zamanın hainleri sonradan kahraman; bir zamanın suçluları sonradan iktidar sahibi olabilirler. O halde rakiplere bu şans verilmemeli, çünkü sonradan tehlikeli olabilirler”. Bu dersi Saddam o kadar iyi öğrendi ve uyguladı ki gözden düşen rakipleri, değil yeni bir şans, hayat hakkı bile bulamadılar. Mesela Irak-İran Savaşı’nın pekiyi gitmediği bir dönemde, El-Bekr’in yeniden göreve gelmesi dilekleri duyulmaya başlanınca Saddam’ın eski hamisi ve akıl hocası aniden ölüverdi. Bir rivayete göre eski devlet başkanı, otomobil kazasında, bir diğer rivayete göre de, zehirlenerek hayatını kaybetmişti. Ölümü üzerinden kuşkular hala kalkmış değildir.164

Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından Irak lideriyle ilgili olarak hazırlanan raporlar üç ana çizgiyi vurguluyordu: Saddam Hüseyin’in, Arap dünyasının gerçek efendisi olma arzusu ve kapasitesi; kendisini özleştirmeye bayıldığı eski Mısır lideri Cemal Abdül Nasır’ın saygınlığını ve söz geçiriciliğine duyduğu hayranlık; son olarak da, Doğu ile yakınlaşması.165

Saddam’ın yönetim anlayışında şiddet ve itaat en ön sıralardaydı. Bunun en güzel örneklerinden birisi bir Genel Kurmay toplantısında yaşanmıştı. Toplantıya katılanlardan yetki sahibi bir subay, Saddam Hüseyin’in bir saldırıya girişme yolundaki planlarına karşı çıktı. Devlet başkanı, onun, eleştirilerini dile getirmesini dinledi, sonra tek söz söylemeden, hep kemerinde taşıdığı tabancayı çekerek kafasına bir mermi yerleştirdi.166

Saddam Hüseyin, özel yaşamında, düzenli olarak en sevdiği film olan Vaftizci’yi oynattırmaktan hoşlanırdı. Kendini, M.Ö 605-562 yılları arasındaki Babil kralı Nabukadnezar’la karşılaştırmaktan da hoşlanırdı. Bunun nedeni, büyük bir olasılıkla, aynı kendisi gibi gücün, egemenliğine inanan bu siyasi atasının Kudüs’ü ele geçirerek Yahudi toprağını yıkmış ve Yahudi halkını esir almış olmasıydı.167

Irak’ın güçlü adamı, dünyayı pek kavrayamayan biri olarak görülüyordu. Arapçadan başka bir dil bilmiyordu ve Batı’ya sadece bir kez ziyarete gitmişti. 1975 yılında Fransa’ya giderek, dönemin Başbakanı Jacgues Chirac’la bir nükleer santral 162 a.g.e. 163 a.g.e., s.87-88 164 Ergil, a.g.e., s.11 165

Salinger- Laurent, a.g.e., s.11

166

a.g.e., s.21

alımının pazarlığını yapmıştı. Birleşik Devletlerle ilgili hiçbir şey bilmiyordu, Batılı bir ziyaretçiyle giriştiği bir tartışmada, Amerikan Başkanı’na hakaretin, Irak’ta ölümle cezalandırılan bu suçun, Amerika’da pek de ağır biçimde cezalandırılmadığını duyduğunda gerçek bir şaşkınlık göstermişti. Washington’da hiç kimse, Saddam Hüseyin’i tehlikeli kılanın tam da bu dar görüşlülük olduğunu anlamış gözükmüyordu.168

Saddam, diğer devlet başkanlarıyla kıyaslandığında seviye olarak belki çok düşüktü, ama o, bu eksikliğine aldırmaksızın dünyaya meydan okumaktan biran olsa bile çekinmemişti.

Saddam’a bu küstahlıkta bulunma imkânını veren birinci unsur, çağımızın ileri silah teknolojisidir. Zira Saddam, günümüzün en ileri silahları ile depolarını doldurarak, kendini askeri yönden en güçlü devletlerle aynı hizaya getirmiştir. Saddam’ın gücünün ikinci kaynağı ise; şahsında Adolf Hitler ve Joseph Stalin gibi kanlı diktatörlerin metotlarını kullanarak, ona itaat etmeyen kişileri yok edeceğine dair terör oluşturması ve bunları hayatlarını “barut” gibi savunmasıdır. Üçüncü gücü ise; halk ne kadar ıstırap çekerse çeksin ve zayiat verirse versin, devleti kendi keyfi emellerine ulaştırmak için bir araç olarak kullanan totaliler rejimi yürürlülüğe sokması ve hiç kimseye hesap vermemesidir.169

Ergil, Körfez bunalımı adlı kitabında U.S. News and World Report tarafından CIA Başkanı William Webster’a sorulan Saddam’la ilgili görüşlerine yer vermiştir. Saddam ABD için neden bu kadar tehlikelidir sorusuna Webster şöyle yanıt vermektedir:

“Durdurulmayan bir Irak’ın, Körfez’de başka bir ulusu ilhak etmesinin sonuçları gerçekten çok kapsamlıdır. Suudi Arabistan ve Emirlikleri ilhak etmese bile Irak, dünyanın dördüncü büyük ordusuna ve petrol rezervlerinin yüzde yirmisine sahip olduğu için bu ülkeleri işbirliğine zorlayarak, Körfez’i denetimi altına alabilecektir. Öte yandan, doğuda İran için tehdit oluşturmaya devam edecektir. Eğer, Saddam İsrail’e yönelik bir saldırının Arap şövalyesi rolünü üstlenirse, İsrail için de tehlike arz edecektir.

Saddam’ı bu kadar tehlikeli yapan, tabii, dev bir ordu yaratması kadar onu kullanma hevesidir. Ama durumu daha da vahim kılan, daha yirmi hatta on yıl önce söz konusu olmayan yeni gelişmelerdir. Üçüncü dünyada kitle imha silahlarının giderek yaygınlaşması, gelecekte başedilmesi gereken en büyük sorunlardan biridir. Bu sorunu zaten yaşıyoruz. O kadar çok silah yaptık ve bu silahlar o kadar kolay alınıyor ki, dünyanın her yerinden topçu bataryaları ve roket yığınakları var. Tabii bunlar üçüncü dünya ülkelerinin eline de geçti.

Bir taraftan bu birikim olurken, diğer yandan da kimyasal ve biyolojik silahlar, gerek alınarak, gerekse özgün araştırma ve geliştirme projeleri yoluyla üretildi. Bunu Libya’da Rapta tesisi olayında gördük. Şimdi, bu tür silahlara Saddam Hüseyin sahip. Sürekli olarak da elindeki kapasiteyi arttırmak için çabalıyor. Ayrıca,

168

a.g.e., s.33-34

bu kimyasal silahları uzak menzillere ulaştıracak sistemler üzerinde çalışıyor. Sonuç olarak silahların yanında onları taşıyacak füzelerin çoğalması olgusuyla karşı karşıyayız. Kendisinin bir fırtına borusu olarak tanımladığı “süper top” (ya da halk arasında yaygın ismiyle “cehennem topu”), kitle kıyımı silahlarını uzak mesafelere ulaştıracak araçlardan biridir. Irak’ın elindeki Scud füzelerinin de bu yeteneği var. Çok dakik değiller ama buna gerek de yok. Şimdi yapılan değişiklikle Sovyet yapımı Scud’lar, bölgedeki ana kentlerin çoğuna ulaşabilir durumda. Bu yüzden, uyuyan bu bölge aniden Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri için önem kazandı.”170

Saddam’ın hayatta en fazla inandığı şey güçtür. Uzlaşma ve ödünlere açık olan siyasete değil, kesin ve net sonuçlar alan güce inanır. O yüzden, güçsüz olacağına ölmeyi yeğler. Gücün, silah, kan ve paraya dayandığına inanır. Silah ve kan yiğitliğin; para zenginliğin simgesidir. Hepsi eşittir; ZAFER… Yaratılmış olduğu kişilik efsanesinde bu öğelerin izleri açıkça görülebilir. Bağdat’ın her sokak köşesi, dükkân vitrini, bina girişi, yüksek bahçe ve bina duvarı Saddam’ın çeşitli giysilerde ve pozlarda resimleri ya da freskleri ile kaplıdır. Yabancı diplomatlara göre, Irak’ın nüfusu 30 milyondur. Bunun 15 milyonunu insanlar, geri kalan 15 milyonunu da Saddam’ın resimleri oluşturur.171

İşin ilginç yanı, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Başkomutanlık, Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin Önderi gibi çok çeşitli ünvanları üzerinde taşıyan Saddam’ın, son zamanda sözde yoksul ailesinin kral soyundan geldiği keşfedilmiş, İngilizlerden 1921’de aldığı tacını 1932’de bağımsızlıkla süsleyerek ülkenin ilk modern hükümdarı olan Kral I. Faysal’la hısım olduğu iddia edilmiştir. Bu yolla peygamber akrabalığına uzanan soyluluğu, onun sadece bir halk önderi değil, bir hak önderi olduğu savını da vurgulamaktadır.172

Görüldüğü gibi Saddam Hüseyin, Körfez Krizi’nin yaşandığı 1990 yılına kadar olan hayatı süresince, birçok sert ve acımasız yıllar geçirmiş, sonunda kazandığı fırsatları iyi değerelendirerek, Irak’ın lideri olmayı başarmıştır. Uyguladığı katı yönetimi sayesinde, ele geçirdiği liderlik koltuğunu hiçbir şekilde bırakmak zorunda kalmamıştır. Dikdatör rejim anlayışı, kendisini Ortadoğu’da da güçlü bir lider yapmış, fakat bu durum Saddam’ın daha da aşırıya kaçmasına neden olmuştur. Artık Saddam sadece komşularına değil, tüm dünyaya kafa tutmaktadır. 173

170 Ergil, a.g.e., s.15–16 171 a.g.e., s.16 172 a.g.e., s.16–17 173

Saddam Hüseyin’in hayatı 1991 yılı Körfez Krizi’nden sonra da tüm dünyayı meşgul eden olaylara sahne olmuştur. 1.Körfez Savaşı sonrasında etkisiz hale getirilen Saddam, yine de iktidarda kalmayı başardı ve yaptığı çıkışlarla ABD ve Batılı devletlerin hedefi olmaya devam etti. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de yaşanan terör eylemleri ardından Hüseyin tekrar Amerika'nın hedefi haline geldi. George Bush yönetimi, 20 Mart 2003’te Irak’ta kitle imha silahları olduğunu öne sürerek Irak’ı işgal etti ancak Irak’ta kitle imha silahları bulunamadı. 16 Temmuz 1979'da başlayan devlet başkanlığı görevi, Irak'ın 9 Nisan 2003 tarihinde ABD tarafından bu nedenle işgal edilmesine kadar sürdü. Saddam Hüseyin, ABD ve müteffiklerinin 2003'te Irak'ı işgal etmeleri ile 13 Aralık 2003'de yakalandı ve esir alındı. Hüseyin, Irak Geçici Hükümeti'nce kurulan Irak Özel Mahkemesi'nde 1 Temmuz 2004'te yargıç önüne çıktı. Böylece ABD gözetiminde tutulan Hüseyin'in hukuki nezareti Irak Geçici Hükümeti'ne teslim edildi. Mahkeme 5 Kasım 2006'da Hüseyin'in "insanlığa karşı işlenen suçlar"dan dolayı asılarak idam edilmesine karar verdi. Karar açıklanmadan önce kurşuna dizilerek

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 46-52)