• Sonuç bulunamadı

KUVEYT’İN İŞGALİ

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 58-62)

2. KÖRFEZ SAVAŞI

2.2. KUVEYT’İN İŞGALİ

Körfez Krizi, 2 Ağustos 1990 günü Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan ve 17 Ocak 1991’de müttefik devletlerin başlattıkları askeri hareket sonucu işgalin sona erdirilmesi ile biten uluslar arası bir askeri, ekonomik, diplomatik, psikolojik çatışmalar dizesi olup, kullanılan kuvvet ve ve silah gücü bakımından, İkinci Dünya Savaşı’ndan buyana gerçekleşen en büyük uluslar arası savaştır.192

2 Ağustos günü başlayan kriz, başta ekonomik yaptırımlar olmak üzere, uzun bir diplomatik girişimler süreci geçirmiş ve nihayetinde, son çare olarak BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 678 sayılı karar gereği, 17 Ocak 1991 tarihinde müdahale başlamıştır. 17 Ocak–28 Şubat tarihleri arasında 44 gün sürecek bu savaş, Irak’a karşı oluşturulan koalisyunun büyük bir zaferi ile sonuçlanacak, nitekim askeri uzmanlar, Saddam’ın yenilgisine yol açan, 24–28 Şubat tarihleri arasındaki kara harekâtını “100 Saat Savaşı” olarak adlandırırken, sürat bakımından, Kartacalı Annibal’in M.Ö. 216 yılında Roma İmparartorluğu’nu yendiği savaşa benzeteceklerdir.193

16 Temmuz’da Irak Başkan Yardımcısı Tarık Aziz’in Arap Birliği’ne gönderdiği memorandumun ardından ertesi gün, Saddam Hüseyin’in devrimin yıldönümünde yaptığı sert konuşma ortamı iyice germiş, bu krizi çözmek amacıyla, 31 Temmuz’da Cidde’de yapılan toplantıda yaşananlar bardağı taşıran son damla olmuştu.

Görüşme esnasında hangi konuların konuşulduğu ve neler yaşandığı ile ilgili bazı görüş ayrılıkları olsa da194, Irak’ın daha önce dile getirdiği talepleri aynı şekilde tekrarladığı bilinmektedir. Bu talepler kısaca;

—Kuveyt’in, OPEC tarafından saptanmış ham petrol kotalarının üstünde üretim yaparak düşük fiyatta petrol satmaması;

—Warba ve Bubiyan Adaları’nın Irak’a terk edilmesi veya kiraya verilmesi;

—Ramallah petrol sahasında, gerekli hudut düzeltmesi yapılarak hakkı olan payın Irak’a verilmesi;

—Kuveyt’in petrol yataklarının Irak’a ait bölgesinden çektiği petrol ve petrol fiyatarını düşürmesini nedeni ile Irak’ın uğradığı zararın karşılanması;

—İran-Irak Savaşı sırasında, Kuveyt’in de güvenliğini sağladığından, Irak’ın Kuveyt’ten aldığı borcun silinmesi;

—Uğradığı zararlardan dolayı, Irak’a ek yardım yapılması195 şeklinde sıralanabilir.

Toplantı esnasında Irak’ın istediği 10 milyar dolarlık borcun 9 milyar dolarının verilebileceğinin Kuveytli yetkililer tarafından belirtilmesi, Iraklılar tarafından bir aşağılama arzusu olarak algılanmıştı.196 Bu kriz Suudi Arabistan Kralı 192 Güzel, a.g.e., s.173 193 Giritli, a.g.e., s.50 194 Heykel, a.g.e., s.64 195 Atak, a.g.e., s.20

Fahd’ın 1 milyar doları hibe ettiğini söylemesiyle çözülmüş gibi gözükse de, Irak ile Kuveyt arasında baş başa yapılan son görüşme tüm umutları bitiriyordu. Bu görüşme esnasında, Kuveyt yetkililerinin, başından beri gündeme getirmediği sınırlar konusunu son anda ortaya atması, karşılıklı konuşmaları sertleştirdi. Iraklılar’ın tehditkâr konuşmalarına karşı, Kuveyt Veliahd Prensi Şey Said, kendinden emin bir havada, Kuveyt’i tehdit etmemelerini, zira Kuveyt’in çok güçlü dostları olduğunu söylüyordu.197 Bu tehditkâr konuşmalar, karşılıklı söylenen son sözler olmuştu.

Hemen Irak’a dönen heyet, Saddam Hüseyin’e geniş bir sunuş yaptıktan sonra, Saddam, Devrim Komuta Konseyi üyelerini topladı. Toplantıdan çıkacak sonuç tabiî ki belliydi: Kuveyt işgal edilecek, saldırı o gece olacaktı.198

O gece askeri harekâta başlama planı 48 saat önceden hazırlanmıştı, ancak Kuveyt Veliahd Prensi’nin görüşmelerde bazı ciddi ödün vermesi halinde bundan vazgeçilecek şekilde ayarlanmıştı. Irak’ın niyeti ilk önce yalnız adaları ve petrol alanını ele geçirmekti, ancak Saddam Hüseyin Temmuz sonunda planı yeniden gözden geçirmiş ve sınırlı bir operasyonun el-Sabah ailesinin yönetimine son vermeyeceğinden, Kuveyt yönetimi dünya kamuoyunu yönlendirerek ABD’den yardım isteyebilir ve bu büyük bir savaşa yol açabilirdi. Saddam’a göre eğer Kuveyt’de el-Sabah ailesi yok edilirse, diğer hiçbir Arap ülkesi, ABD’yi yardıma çağırıp uzun zamandan beri ABD’nin istediği askeri üsleri vermek suretiyle bir Amerikan uşağı damgasını yemeye cesaret edemiyecekti.199

Washington, Irak’ın muazzam hazırlıklarını yakından izlemekle beraber, Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı değerlendirme, Irak’ın blöf yaptığı yönünde olmuştur.200 Fakat bu değerlendirmenin ne kadar yanlış olduğu, 2 Ağustos sabahı saat 01.30 sularında Bağdat Radyosundan yayınlanan, bir grubun Kuveyt hükümetini devirmeye çalıştığını bildiren bir açıklamayla anlaşılacaktı. Açıklamada, darbenin başarılı olduğu ve genç devrimcilerin Irak’tan yardım istedikleri söyleniyordu. Yeni geçici Kuveyt hükümetinin çağrısına yanıt veren Irak, bu yardım isteğini kabul etmeye karar vermişti.201

Açıklamada, “Irak’tan, Kuveyt’in işlerine ve devrimin kaderine her türlü yabancı müdahale olasılığına engel olması istenmiştir” diye vurgulanıyordu. Irak radyosu, El Sabah ailesini de “hain ve siyonizmin ajanı” ilan ediyordu.202

Daha öncede belirttiğimiz gibi Kuveyt, işgal korkusunu daha önce iki defa yaşamış ve bu girişim İngiltere’nin müdahalesiyle önlenmişti. 2 Ağustos sabahının ilk ışıklarıyla uyanan Kuveytliler, bir an 1961 yılında yaşadıklarını, belki de General Kasım’ın yeniden geldiğini düşündüler. Fakat bu kez, gelen General Kasım yerine, Saddam Hüseyin’in birlikleriydi.203Artık işler 1961 yılındaki gibi gitmiyordu.

197

Heykel, a.g.e., s.291

198 Salinger- Laurent, a.g.e., s.72

199 Heykel, a.g.e., s.291-292

200

Heykel, a.g.e., s.292

201

Salinger- Laurent, a.g.e., s.76

202

a.g.e.,

Artık onları koruyan güçlü devlet, Ortadoğu’da mevcut statükoyu muhafaza ederek kontrol altında tutmayı yeğleyen 1961 yılındaki İngiltere değil, dünyanın tek gücü olmaya başlayan ve Ortadoğu politikasını, mevcut statükodan ziyade kendi çıkarları doğrultusunda düzenleme şeklinde belirlemiş olan ABD idi.

Hal böyle olunca, Irak birliklerinin sınırı aştığını haber alır almaz Veliahd Prens el-Saad, Amerikan Büyükelçiliğine telefon etmiş ve derhal yardım edilmesi yönünde isteğini iletmişti.204 Bu yardım talebi, ABD yönetimine olağanüstü bir hareketlilik kazandırmıştı. İşgal zamanı, saat farkından dolayı ABD’nin akşam saatlerine denk gelmesine rağmen, geceyarısı büyük bir telaşla çalışılmış ve ilk tedbir olarak Irak ve Kuveyt’in ABD’de bulunan tüm malvarlıklarının dondurulması ile ilgili belgeler hazırlanmıştı. ABD, aynı önlemlerin tüm Avrupa ve Asya’da da aynı anda uygulamaya girmesini sağlamıştı.205

Aynı telaş BM Merkezinde de yaşanmaktaydı. Gecenin ilerlemiş saatlerine rağmen, BM binası, sanki gündüz mesaideymiş gibi dolup taşmıştı. Yapılan olağanüstü görüşmeyle kriz boyunca bir dizi kararlar şeklinde devam edecek olan BM Güvenlik Konseyinin tarihi 660 sayılı kararı alınıyor206 ve Irak’ın kayıtsız şartsız Kuveyt’ten derhal çekilmesi isteniyordu.207

Krizin başlangıcından itibaren, hatta öncesinde yaşanan olaylarda bile vurdumduymaz bir tavır sergileyen ABD, nedense Kuveyt işgal edilir edilmez sanki kendi topraklarını kaybetmişcesine hırçın ve saldırgan bir tavır takınmaya başlamış, bir anda Kuveyt’i namusu gibi görmeye başlamıştı. Nihayet bu anlayışla, Irak’ın Kuveyt’e girişinden kırksekiz saat sonra, George Bush ve danışmanları, Amerika’nın 2.Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştireceği en büyük askeri yığınağın yapılmasına karar veriyorlardı. Vietnam’da 500.000 asker sayısına ulaşmak için üç başkan (Kennedy, Johnsan, Nixon) ve üç yıl gerekmişti. George Bush aynı sayıya kendi başkanlıği döneminde, altı ay içinde ulaşmak zorundaydı. İlginçtir ki, Washington’un, Bağdat’ın yaptığı hazırlıkların bilincine varması ne kadar uzun sürdü ise, ona karşı tepkisi de işte bu derece çabuk ve hızlı olmuştur.208

ABD’nin müdahale kararı yolundaki en büyük engel, Suudi Arabistan’ın üslerini kullandırma konusundaki çekinceleriydi. Bush, işgalin başından beri telefonla Suudi Arabistan Kralı ile birkaç kez görüşmüş fakat üslerin kullanımı konusunda net bir cevap alamamıştı. Bunun üzerine Savunma Bakanı Cheney başkanlığında bir heyet, acilen Suudi Arabistan’a gitmiş ve Kral Fahd’ı ikna etmişti.209

Bu engelin aşılmasıyla beraber artık her şey hazırdı. Bunun üzerine, 7 Ağustos 1990 tarihinde ABD Başkanı Bush, ulusa seslenirken, sabrı tükenmiş ve kararlı bir görüntü vererek, alınan müdahale kararını ve nedenlerini ABD halkına ve tüm dünyaya ilan ediyordu. Bu konuşmada Başkan Bush’un üzerinde durduğu üç

204 Laurent, Çöl Fırtınası, s.25

205 a.g.e., s.26

206

Salinger- Laurent, Körfez Savaşı, s.83

207

660 sayılı karar için bknz EK-1-A

208

Atak, a.g.e., s.45

hedef vardı: Kuveyt’ten derhal ve koşulsuz çekilme, Kuveyt meşru yönetiminin işbaşına dönmesi ve Körfez güvenliği ile özellikle Amerikalıların ve petrolün güvenliğinin sağlanması.210

Irak ise, ABD Başkanı’nın konuşmasının hemen ardından, Kuveyt’in ilhak edildiğini ve Irak’ın 19. vilayeti olduğunu duyuruyordu.211 Vilayetin adı da, Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki gibi, Kadima olmuştu.212

İlhakın açıklanmasının hemen ardından Irak, sınırlarını kapatıyor ve güvenlik nedeniyle ülkesindeki tüm yabancıları topraklarında tutma kararı alıyordu. Böylece 3 milyona yakın yabancı, rehine durumuna düşmüştü.213

Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle ortaya çıkan Körfez Krizi sırasında BM Örgütü ve özellikle Güvenlik Konseyi uluslar arası bir soruna yönelik olarak, 1945’den sonraki dönemde, daha doğrusu kuruluşundan bu yana hiç olmadığı kadar etkin bir konumda görünmüştür. 50 yıldır derin dondurucu da bulunan Güvenlik Konseyi adeta yeniden keşfedilmişti. Elbette bunda Doğu Bloku’nda yaşanan gelişmelerle beraber Soğuk Savaşın sona ermekte oluşunun etkisi büyük olmuştur. Ayrıca bunda sorunun ABD’nin ve Batılı ülkelerin çıkarlarını aynı yönde etkilemekte oluşunun da payı büyüktür.214Tabii bu olayda ayrıca ABD’nin, Ortadoğu’ya müdahalesinin her safhasında, yapılan hareketin bir koalisyon tarafından ve tüm dünyanın rızasıyla yapıldığı imajını vermek istemesi de etkili olmuştur.

Irak’ın Kuveyt’i işgalinde kendince haklı olduğunu ileri sürdüğü iddiaları ısrarla savunmaya devam eden Saddam Hüseyin, bazı hatalara düşmüştür. Öncelikle, Kuveyt’in işgal ve ilhakını Arap dünyası nezdinde meşrulaştırmak için “İsrail-Filistin” sorununa sarılmıştır. Amerika ve diğer Batılı müttefiklerin yanı sıra Arap dünyasının da gösterdiği tepki ve aldıkları tavır Saddam Hüseyin’i bu alternatifi kullanma yoluna itmiştir. Ancak bu tutumu benimseyen Irak’ın karşısında İsrail, kriz boyunca akılcı bir politika izlemiştir. Eylül başında George Bush tarafından kabul edilen İsrail Dışişleri Bakanı David Levi, “İsrail, soğukkanlılığını ve sağduyusunu, ortada bir tehlike mevcut olmadığı için değil, Amerika’nın sadık bir müttefiki olarak, üstlendiği görevin anlamını kavradığı için muhafaza etmektedir.” şeklinde demeç veriyordu.215

İsrail Başbakanı İzak Şamir, bir kabine toplantısında yaptığı açıklamada gerçeklerin daha kolay görünmesini sağlıyordu. Şamir’e göre, Irak’ın her türlü tehdidine karşı İsrail ne kadar sağduyulu davranırsa, özellikle 1960’li yıllardan beri Amerikan kamuoyunda oluşan İsrail’le ilgili kötü imaj ortadan kalkacaktı.216

Zaten Saddam’ın Filistin sorununu Kuveyt’te yerleşip kalmak için bir “oyalayıcı unsur” olarak kullandığı anlaşılmış, nitekim Tarık Aziz ile James Baker’in

210

a.g.e., s.37

211 Salinger- Laurent, Körfez Savaşı, s.143

212 Armaoğlu, a.g.e., s.882

213

Salinger- Laurent, a.g.e., s.144

214

Arı, Irak İran ABD ve Petrol, s.446

215

Atak, a.g.e., s.46

Cenevre’de bir sonuca ulaşamaması ve Fransız Devlet Başkanı Mitterand’ın son dakikada Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesine karşılık, öncelikle Filistin sorununu ele alacak bir uluslar arası konferansın toplanması’’ önerisini Saddam Hüseyin’in reddetmesi en çok İsrail’i rahatlatmıştır.217

Bunalımın çıkmasından itibaren ilk dört aylık dönemi, Saddam Hüseyin, tahrik, şantaj ve bir takım oyalayıcı bahanelerle geçirmiştir. Bu bağlamda rehineleri bir pazarlık unsuru ve kendi durumunu düzeltmek için bir araç olarak kullanmıştır. Irak hükümeti adına resmi ağızlardan yapılan açıklamalar bunu kanıtlamaktadır. Örneğin, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, ABD’nin önde gelen televizyonlarından ABC’de ünlü programcı Peter Jennings ile yaptığı söyleşide “ABD’nin saldırmama güvencesi vermesi halinde, Irak’taki bütün rehineleri serbest bırakacağını’’ söylemiştir.218 Tarık Aziz ise CNN televizyonuna verdiği demeçte, “Beyaz Saray’ın Irak’a saldırmayacağına ilişkin söz vermemesi halinde, 2 Ağustos tarihinde işgal ettikleri Kuveyt’ten çekilmiyeceklerini’’belirtmiştir.219

İktidarı kaybetmek pahasına politikasından ödün vermemek ya da iktidarda kalabilmek için utanç verici bir geri çekilmeyi kabul etmek gibi iki alternatifli çözümlerde Saddam Hüseyin, daha önce ikinci alternatif kabul etmişti. 1990 yılında sekiz yıllık savaşın sonunda, savaş öncesi durumu kabul edip, Şattül Arap’ı İran’a geri vermesi gibi. Körfez krizi sırasında da Saddam Hüseyin, 2 Ağustos, 6 Ağustos, 9 Ağustos, 19 Ağustos, 25 Ağustos, 13 Eylül, 16 Eylül, 24 Eylül, 25 Eylül, 29 Ekim, 28 Kasım ve 29 Kasım da alınan sırasıyla 660, 661, 662, 664, 665, 666, 667, 668, 670, 674, 677 ve 678 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına220 karşın ısrarlı uzlaşmaz tutumu sürdürmüş, ancak yine ikinci alternatifi tercih etmek durumunda kalmıştır.

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 58-62)