• Sonuç bulunamadı

İŞGALİN BASINDA GENEL HATLARIYLA

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 107-110)

2. KÖRFEZ SAVAŞI

2.6. İŞGALİN BASINDA GENEL HATLARIYLA

Bir nevi “Üçüncü Dünya Savaşı” olarak tanımlanabilecek olan Körfez Savaşı’nda yaklaşık iki milyon asker, on bin tank, dört bine yakın savaş uçağı, iki bine yakın helikopter, beş bin parça top ve ikiyüze yakın savaş gemisi katıldı. Savaşta 150- 200 bin arasında Irak’lı asker öldü. 200 bin Irak’lı asker de yaralandı. Körfez Savaşı sonrasında Irak, sanki Ortaçağ’a döndü. Körfez Savaşı, Irak’a verdiği korkunç, akıl almaz tahribata rağmen televizyon ekranına, gazete ve dergi sütunlarına kanın sıçramadığı, “temiz” bir savaş olarak sunuldu.466

ABD’nin Körfez Savaşı’nda üzerinde en çok durduğu konulardan birisi basına getirilen sınırlamalar ve sansürdür. Bunun en büyük sebebi ABD’nin üzerinde karabulut gibi dolaşan “Vietnam Sendromu” denilen psikolojik bir olgudur. ABD hükümeti ve halkının Vietnam Savaşı’nda yaşadıklarından sonra psikolojik bir baskı olarak yıllardır üzerinden atamadıkları bu kavram, Reagan yönetimiyle başlayan ve Bush yönetimi ile devam eden yeni bir doktrinin uygulanmasına da neden olmuştu. ABD, “Vietnam Sendromu” nu yenerek yeniden özgüvenini kazanmak için yenilgi ihtimali olmayan, nüfusu 5 milyonu geçmeyen ufak ve güçsüz ülkeleri hedef aldı. Örneğin, Libya’yı bombaladı, Grenada ve Panama’ya askeri müdahalede bulundu.467 ABD’nin Körfez Savaşı’na hazırlanışında, savaş kararının alınışında ve savaşın her aşamasında Vietnam yenilgisinden ders alındığı, Vietnam’da yapılan yanlışların tekrar edilmemesi için özen gösterildiği gözlemlenmektedir. Çünkü Vietnam yenilgisi, ABD başkanlarından Kongre üyelerine, diplomatlara, askerlere, gazetecilere, işadamlarına, üniversite öğrencilerine ve sokaktaki adama kadar herkesin zihninde hala olumsuz bir hatıra olarak yaşıyordu.468

Bu olayların sonucunda Körfez Savaşı sırasında medya yönlendirici olmuş ve bazı gerçekler göz ardı edilerek kamuoyunun doğru ve objektif verilere ulaşması engellenmeye çalışılmıştır. Savaşın ilk günlerinde savaşa doğrudan katılan ülkelerin basınına kısıtlama getirilmiştir. Bu ülkelerin basın mensuparı, operasyonlar ve araçlar hakkında “ayrıntılı bilgi vermemeleri” için uyarılmışlardır. “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uygun olarak Irak’a karşı harekete geçmiş bulunan çok uluslu güçün güvenliğinin korunması, harekâtın başarısının

465 Özal’ın siyasi hayatı hakkında geniş bilgi için bknz. Mehmet Barlas, Turgut Özal’ın Anıları, Sabah Kitapları, İstanbul, Nisan 1996

466

Mutlu, a.g.e., s.307

467

a.g.e., s.311

sekteye uğratılmaması” gerekçesiyle basın mensuplarının haber alma özgürlükleri kısıtlanmış, ayrıca Pentagon tarafından hazırlanan iki sayfalık yasaklar listesine kesinlikle uymaları talep edilmiştir. Gazetecilere verilen iki sayfalık liste özetle şu yasakları içermekteydi:469

— Ölü ve yaralı isimlerini içeren belgeler,

— Askeri birliklerin konaklama ve nakline ait bilgiler, — Düşürülen uçaklarla ilgili bilgiler,

— Askeri harekatın ve harekatta görevli personelin güvenliğini tehlikeye atabilecek bilgiler,

— Gelecekte yapılacak askeri harekat, taarruzla ilgili bilgiler (ertelenmiş veya iptal edilmiş olsalar bile),

— Askeri birliklerin yeri ve karargâhlardaki güvenlik dereceleriyle ilgili hertürlü görüntü ve fotoğraf,

— Savaşta ABD birlikleri aleyhine kullanılabilecek, askeri operasyonlar ve lojistik destekle ilgili hertürlü enformasyon470

Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefik ülkelerin basınlarına yönelik getirdiği bu sınırlamanın uygulandığı ülkelerden biri de Türkiye idi. Genel Kurmay Başkanlığı’nın dahi savaş hakkında bazı gelişmeleri CNN televizyonundan öğrendiğinin belirtildiği ülkemizde, İncirlik üssünün kullanımına ilişkin görüntü ve haberler de kamuoyundan gizlenmeye çalışılmıştır. Oysa basın özgürlüğü, halkın bilgi alma özgürlüğü ile eşdeğer bir anlam taşımakta olup, dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, gazete ve medyanın bu gibi kriz durumlarında “resmi ağızlarla” yetinmeleri gerektiğini vurgulayarak “dünya da öğrensin diye, haber verme aşkına, insan kendi havaalanını hedef göstermemeli, koordinatlar içeren haber yazmamalı” şeklinde eleştiri getiriyordu.471

TRT, Körfez Savaşı boyunca CNN’e bağlanmaktan başka bir yol izlemedi. 19 Ocak 1991 günü, 36 saat boyunca beş ayrı zamanda yaklaşık 150 savaş uçağının kalkış ve inişine, kamerası ile tanık olan TRT kameramanının bu görüntülerinden tek bir tanesinin dahi halka yansıtılmadığı belirtiliyordu. Körfez savaşı, TRT’nin CNN’e, Çankaya Köşkü’nün Beyaz Saray’a, Genelkurmay’ın İncirlik Amerikan Hava Üssü’ne bağlanmaktan başka bir şey yapmadıkları ve Türk kamuoyunun gerçekleri öğrenmediği bir savaş oldu.472

Körfez Savaşı, aynı zamanda bir enformasyon savaşıydı. Hem Irak, hem de ABD ve müttefikleri zihinleri kazanmak, kamuoyunu yönlendirmek için yoğun çaba sarfettiler. Körfez Savaşı’nda kamuoyuna gerçek gibi sunulan birçok haber ve enformasyonun propaganda olduğu yıllar sonra anlaşıldı.

ABD’nin Amerikan ve dünya kamuoyunu Kuveyt’e askeri müdahalenin gerekliliğine inandırmak maksadıyla yoğun bir propaganda uygulamıştır. Bunlardan bir tanesi erken doğan çocuk ünitesinde, kuvözden uzaklaştırılarak ölüme terk edilen çocuklarla ilgili haberdir. “Iraklılar’ın kuvözleri alıp Irak’a götürmek için, Kuveyt’te

469

a.g.e., s.318

470

ABD birlikleri ve müttefik kuvvetlere ait savaş mağlubiyeti veya askeri görevlilere ilişkin kayıplar.

471

Ahmet Tan, “İki Yüzlü Gerçek”, Cumhuriyet, 24 Ocak 1991

erken doğan ünitesinde bakımı yapılan çocukları ölüme terk ettikleri” haberi tüm gazete ve televizyonlarda geniş bir şekilde yer almıştır.473

Bu haberler insan hakları örgütlerinin o kadar çok dikkatini çekti ki sonunda Uluslar Arası Af Örgütü, Irak’ı töhmet altında bırakan bir rapor hazırladı. Bu rapor, Beyaz Saray yetkililerini o kadar memnun etmişti ki, Kongre İnsan Hakları Komitesi, bu raporda yer alan iddiaların düzenlenecek bir oturumda gündeme getirilmesine karar verdi. Bu oturumda en dikkat çeken olay, “Neyyire” adında Kuveyt’li bir kızın yeni döndüğü Kuveyt’te sözde yaşadıklarını dramatize ederek kamuoyuna anlatmasıydı. Neyyire, ağlıyarak yaptığı açıklamada şunları söylüyordu. “El-Addan hastanesinde gönüllü olarak çalışıyordum. Orada bulunduğum sırada silahlı Irak askerlerin hastaneye gelerek 15 çocuğun kuvözde bakıldığı odaya girdiklerini gördüm. Irak’lı askerler çocukları kuvözden ayırdılar, kuvözleri aldılar, çocukları da soğuk beton üzerinde ölüme terk ettiler.”474Henüz 15 yaşında olan Neyyire’nin yürekleri parçalayan bu konuşmasını dinleyenler ne yazık ki bazı gerçekleri bilmiyorlardı. Neyyire Kuveyt’in ABD Büyükelçisi’nin kızıydı ve Kuveyt’in işgalinden bu yana Kuveyt’e adımını atmamıştı.

Sonuç itibariyle Körfez Savaşı sırasında basın sınırlandırılmış ve kamuoyu gerçeklere ulaşamamıştır. Bunun yanı sıra savaşı haklı göstermek amacıyla Amerikalılar başta olmak üzere tüm dünyayı etkilemeye yönelik çoğu yalan haberlerden oluşan propagandalar yapılmıştır. Buna rağmen savaş karşıtı çoğunluk oluşmuş, ancak bürokratik kadrolar üzerinde etkili olamadıkları gibi, hükümetin dış politikası üzerinde de etkili olamamış ve dış politikanın kişiselleştirilmesinin önüne geçememiştir. Körfez Savaşı sırasında Amerikan basını, Bush yönetimini desteklemekle kalmamış, savaş çığırtkanlığı da yapmıştır.

CNN’in başrolünü oynadığı bu gazetecilik ve televizyonculuk oyunu, Vietnam’dan dersini almış ve ABD yönetiminin sıkı denetiminde savaş boyunca devam etmiştir. Televizyonlarda savaşla ilgili yayınlarda toplam yayınların ancak yüzde 11’i savaş karşıtlarının fikirlerine ayrılmıştır. Bu çarpıklık, basın ve düşünce özgürlüğü çığırtkanlığı yapan ülkelerin bir ayıbı olarak tarihteki yerini almıştır.

473

Mutlu, a.g.e., s.360

Belgede 1. Körfez Krizi ve Türkiye (sayfa 107-110)