• Sonuç bulunamadı

Suçsuzluk Karinesi

Suçsuzluk karinesi (masumiyet karinesi), suçu işlediği kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini ifade eden temel hukuk doktrinidir.134 Diğer bir deyişle, bir suçtan dolayı kovuşturulan kişinin, suçluluğu

mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu sayılamamasını ifade eder.135 1789 tarihli

Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde ilk kez açık şekilde ortaya konulan suçsuzluk karinesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Adil Yargılanma Hakkı’ başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrasında “ Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa’nın 38/4. maddesinde ise bir temel hak olarak “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.

Amacı bozulan hukuk düzeninin yeniden tesisi için maddi gerçeğe ulaşmak olan ceza yargılamasında, maddi gerçek araştırılırken belirli yargılama kurallarına uygun davranılmalıdır. İşte suç işlendiği şüphesiyle başlayan soruşturma evresi ve şüphenin belirli bir dereceye gelmesi sonrasında başlayan kovuşturma evresinde, temel insan hakları ihlal edilmeden maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmalıdır. Bu nedenle yapılan yargılama sonunda hakim, sanığın mahkumiyetine karar verebilmek için tam bir kanaat oluşturmak zorundadır. Ancak, somut olayda deliller ortaya konulup, duruşmada tartışılmasına rağmen hakimde bazı şüpheler kalabilir ve hakim olayın ispatı konusunda tam bir vicdani kanaate ulaşamayabilir.136

133 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=12004 (E.T.16.05.2019). 134 http://tr.wikipedia.org/wiki/Masumiyet_karinesi, (E.T. 11.04.2012).

135 Dönmezer, Sulhi, “Suçsuzluk Karinesi Üzerine Düşünceler”, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, İstanbul 1998, s. 67.

136 Şenses, Erkan, “Ceza Muhakemesinde Beraat Hükmü Verilen Haller”, http://www.erkansenses. av.tr/makale/cezamuhakemesinde.pdf, s. 358. (E.T.01.04.2019).

İşte, hakimin kişinin yargılama konusu suçu işlediği hususunda herhangi bir şüphesi kalmayacak şekilde tam bir kanaat oluşturamaması halinde, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK’nın 223/2-e hükmü uyarınca beraat kararı verilecektir. Yani kişi hüküm giyene kadar hukuki olarak suçsuzluk karinesinin koruması altındadır. Kısacası suçsuzluk karinesi uyarınca bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ile bu kişi hakkında ceza hukukunun alanına giren müeyyidelerin uygulanabilmesi, kesin hükümle mahkum edilmesine bağlıdır. Bir kişinin mahkum edilebilmesi için ise akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin bertaraf edilmesi şarttır. Bu aşamaya kadar kanunen suçsuz kabul edilen bir kişi olduğu için, bu kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi, suçsuzluğuna dair bütün gerekçeli şüphelerin yenilmesine bağlıdır.137

Yani asıl amacı suç işleyen kimsenin cezalandırılması ve suçsuz kimsenin aklanması suretiyle fertlerin ve toplumun menfaatlerini korumak olan ceza yargılamasında, bu amaç ancak gerçeğin bulunmasıyla mümkündür ve bu gerçeğin ortaya çıkarılmasına kadar geçen süre içinde suç işlediği sanılan kimseye suçlu muamelesi yapmak istenmeyen bir sonuçtur. Bu nedenle, sanığın menfaatlerini korumak amacıyla "suçsuzluk karinesi" kabul edilmiştir.138 Bir diğer deyişle karine

uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi kesin hükümle mahkum olmasına bağlıdır. Bu noktada bir kişinin mahkum edilebilmesi için bertaraf edilmesi gereken şüphenin ne olduğu sorusu akla gelmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11/06/2013 tarih ve 2013/1-36 Esas 2013/294 Karar sayılı kararında;139 somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak,

suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek amacıyla yapılan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden olan ve suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır" ilkesini özetlemektedir. Kararda bu ilke uyarınca ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz

137 Feyzioğlu, Metin, “Suçsuzluk Karinesi: Kavram Hakkında Genel Bilgiler Ve Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi", https://jurix.com.tr/article/13981 , s. 139 (E.T.16.05.2019). 138 Er, s. 209 vd.

önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesi ve sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartının, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesi olduğu üzerinde durulmuştur. Ayrıca ceza mahkumiyetinin herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemesi gerektiği, ayrıca toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate dayanılarak verilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu genel kurul kararından da açıkça anlaşılacağı üzere muhakeme konusu olayın gerçekleşme şekli tam olarak aydınlatılamamış ise, olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanamayacaktır. Çünkü sanık hakkında kurulacak mahkumiyet hükmü kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Diğer bir deyişle sanığın yargılama konusu suçu işlediği kesin olmadığı durumda, suçu işlediği yüksek ihtimal denmek suretiyle sanığı cezalandırmak, suçsuzluk karinesine ve amacı gerçeğe ulaşmak olan ceza muhakemesi ilkesine aykırı olacaktır.

Bu konuda, kanunen suçsuz kabul edilen bir kişinin mahkum edilebilmesi ve hakkında ceza hukuku müeyyidelerinin uygulanabilmesinin, akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin bertaraf edilmesine, diğer bir deyişle sanığın suçsuzluğuna dair bütün gerekçeli şüphelerin yenilmesine bağlı olduğu açıktır.140

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.04.1994 tarih ve 1994/5-47 Esas, 1994/92 Karar sayılı kararında da,141 ceza yargılamasının amacının maddi gerçeğin hiçbir

duraksamaya yer kalmaksızın ortaya çıkarılması olduğu, ceza hukukunun evrensel ilkesinin ise kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararına yer verilemeyeceğini belirtilmiştir. Ayrıca sanığın üzerine yüklenen suçların hiçbir kuşkuya yer verilmeksizin kanıtlanamadığında sübuta ermediğinin kabul edilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Yani bu karar ile hakim yargılamanın sonunda halen içinde şüphe barındırıyorsa, sanık şüpheden sanık yararlanır ilkesinden yararlanacaktır. Diğer bir deyişle maddi sorunu çözmeye yetkili makamın hukuka uygun delillerle vicdani kanaatini oluşturacağını ve şüpheyi yenmeye çalışacağını belirtmiş, şüphenin

140Feyzioğlu, Vicdani Kanaat, s. 307.

"bu böyledir ve başka türlü olmaz" denilen noktada yenilerek vicdani kanaatin oluştuğunu söylenebilir.142

Suçsuzluk karinesiyle ilgili önemli bir husus da karinenin hangi aşamadan itibaren geçerli olacağının belirlenmesidir. Bu hususta suçsuzluk karinesi sadece kovuşturma aşamasında geçerli olacağı görüşü de bulunmakla birlikte, karinenin bir kişi hakkında soruşturma başladığı andan itibaren geçerli olacağı görüşü daha yerindedir. Zira karinenin asıl amacı şüpheliyle ilk temasa geçen yetkililerin bu kimsenin suçsuz olabileceğini düşünerek hareket etmelerini sağlamaktır.143 Bu

nedenle de karine, kişi hakkında suç işlediği şüphesiyle başlayan soruşturmadan itibaren geçerli olmalıdır. Hatta ceza yargılamasının başında kuvvetli olan karine yargılama ilerledikçe, deliller kuvvetlendikçe zayıflayacak ve nihayet suç ispat edildiğinde ise ortadan kalkacaktır. AİHM’ye göre de, suçsuzluk karinesinin etkisi ceza davasının yalnızca sonucuyla sınırlı değildir ve suçlama anından itibaren yargılama faaliyetinin tüm aşamalarında etkilidir.144

Suçsuzluk karinesinin ceza muhakemesinin hangi aşamasından itibaren geçerli olacağı noktasında, tezimizin konusu ile suçsuzluk karinesinin ilişkisinin irdelenmesi de yerinde olacaktır. Bu konuda suçsuzluk karinesinin, CMK'nın düzenlenme şeklinde şüphe kavramı üzerinde ısrarla durulmasının nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Soruşturma sürecinde kamu adına bir kişiyi suçlamaya yetkili makam olarak Cumhuriyet savcısının da, soruşturmanın başlangıcından itibaren dava açmaya yeterli olacak şekilde delil toplanması sırasında yaptığı işlemlerde, bu yasal düzenlemeye uygun hareket etmek zorunda olduğundan, şüphe kavramı ile suçsuzluk karinesinin soruşturmanın başlangıcından itibaren geçerli olduğunu düşünmekteyiz. Diğer bir deyişle suçsuzluk karinesinin sadece suçlamanın esaslarının incelendiği kovuşturma evresinde değil, kovuşturma aşamasının sonuçlarına bakılmaksızın

142 Yayla, s. 136.

143 Öztürk/Tezcan/Erdem/Gezer/Kırıt/Alan Akcan/Özaydın/Tütüncü/Vıllemın Altınok/Tok, s. 154

144 Üzülmez, s. 49; Benzer görüşteki bir yazar da, şüphe ile karinenin kuvvetinin karşılaştırmasını yaparak,anılan ilkenin hazırlık soruşturmasında uygulanmasının çok daha özel bir önem arz ettiğini belirtmiştir. Yazarın haklı şekilde belirttiği üzere ceza yargılamasının başında suçsuzluk karinesi çok daha kuvvetliyken, yargılama ilerledikçe delillerin de gittikçe kuvvetlenmesi nedeniyle giderek zayıflamakta ve ispat gerçekleştiğinde ise tamamen ortadan kalkmaktadır. Bkz.: Er, s. 213.

soruşturma evresini de kapsayacak şekilde bütün ceza muhakemesi sürecinde geçerli olduğu açıktır.145

Bu noktada, AİHS’de de belirtilen “isnat” kelimesini incelemek yerinde olacaktır.146 İsnat genel anlamda, kişiye bir suç işlediğine dair iddiayı içeren resmi

bildirimin yetkili merci tarafından yapılmasıdır.147 Yani suç yükleme (suçlama)

anlamına gelen isnat, ceza davası açılmadan önce bir kişiye yapılan suç işlediğine dair her türlü iddiadır. Bu nedenle de suçsuzluk karinesinin sadece ceza davasının sonunda değil, suçlamanın başladığı ilk andan itibaren ve muhakeme işlemlerinin tamamında uygulanması gerektiğinin kabul edilmesi gerekir. Diğer bir deyişle suçsuzluk karinesinin uygulanması için bir ceza davasının açılmış olması gerekmemekte, suç işlendiği şüphesi ile hakkında polis soruşturması başlatılmış veya gözaltına alınmış kişinin de suçsuzluk karinesinden yararlandığının kabulü gerekmektedir.148

Bu konuda bizimle benzer görüşte olan yazar, suçsuzluk karinesinin hangi aşamadan itibaren uygulandığını, AİHM kararlarından yola çıkarak , ancak bir suçlamanın mevcudiyeti halinde ve suçlama anından itibaren yargılamanın tüm sürecinde geçerli olduğunu belirtmiştir.149 Suçsuzluk karinesinin yalnızca

kovuşturma evresi için değil soruşturma evresi için de geçerli olduğu görüşünü savunan diğer bir yazar da, ilkenin sonucu olarak belirli bir koruma tedbirine başvurma konusunda gerekli şüphe seviyesine ulaşıldığı konusunda şüphe varsa, şüpheden sanığı yararlandırıp o tedbire ya başvurulmaması ya da daha az zarar verici

145 Yıldırım, Akif, "Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararları Işığında Masumiyet Karinesi", https://jurix.com.tr/article/4193, (E.T.17.05.2019).

146 “Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, önceleri suçsuzluk karinesinin sadece esas hakkındaki hakkındaki hükmü veren mahkemenin hakimi bakımından geçerli olduğunu kabul etmiş ve bu kuralı hazırlık soruşturmasında uygulamamıştı. Böyle bir anlayış biçimi, Sözleşmenin 6. maddesinin lafzına uygundur, zira Sözleşme “sanık” terimini kullanmıştır. Ancak, AİHS’nin 6. maddesinin uygulama alanı, bazı durumlarda öndeki aşamalara doğru kaydırılmıştır.”: Friedrich- Christian Scroeder, “Ceza Muhakemesinde Fair Trial İlkesi”, IGUL Global Hukuk Eğitimi Programları Direktörlüğü Adil Yargılanma Hakkı, Yayın No:4, İstanbul 2004, s. 151.

147 İnceoğlu, Sibel, Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Etiği, Ankara 2007, s. 92.

148 Feyyaz, Gölcüklü/Gözübüyük A. Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 3. Bası,

Ankara 2002, s. 297.

149 Aktan, Hamdi Yaver, “Yargıtay Uygulamasında Adil Yargılama İlkeleri”, IGUL Global Hukuk Eğitimi Programları Direktörlüğü Adil Yargılanma Hakkı, Yayın No:4, İstanbul 2004, s. 115.

tedbire yönelmenin gerektiğini belirtmiştir. Örnek olarak, arama tedbiri için gerekli makul şüphe standardına ulaşıldığı konusunda şüphe varsa, aynı amaca hizmet edecek alternatif bir tedbir de olmadığından arama tedbirine başvurulmaması gerektiğini, yakalama için gerekli kuvvetli şüphe standardına ulaşıldığı konusunda şüphe varsa şüpheden sanığı yararlandırıp, daha az zararlı olan gözaltı birimine davet etme yetkisi kullanılması gerektiğini açıklamıştır.150 Suçsuzluk karinesinin yalnızca

polis, jandarma, savcı ve mahkemeyi değil, bütün kamu görevlilerini ve devlet kurumlarını bağladığını belirten yazar ise, bu ilke bağlamında soruşturmanın gizli yapılmasının sebeplerinden birini, kişilerin lekelenmeme hakkı olarak ortaya koymuştur.151

Aksi görüşteki bir yazar ise, soruşturma neticesinde Cumhuriyet savcısının olayın maddi veya hukuki yönü bakımından tam bir belirliliğe ulaşamayabileceğini ve şüphenin kalabilmesi nedeniyle, Cumhuriyet savcısı tarafından in dubio pro reo kuralının uygulanabilmesinin mümkün olmadığını, diğer bir deyişle sanığın bu evrede şüpheden yararlanmasının söz konusu olamayacağı yönünde aksi görüşünü açıkça ortaya koymuştur.152 Diğer bir yazar da, CMK'nin 170. maddesinde

Cumhuriyet savcısının kamu davası açma görevinin düzenlenmesine değinerek, mecburilik ilkesini de içinde barındıran bu hükümde “yeterli şüphe”den söz edilmek suretiyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin bu evrede geçerli olmadığının vurgulandığını belirtmiştir.153 İlkenin, maddi vakıanın ispatına ilişkin olarak vicdani

kanaate ulaşmayan hallerde geçerli olduğunu belirten diğer bir yazar da, soruşturma aşamasında ise, bir suçun işlenip işlenmediği hususunda tam bir vicdani kanaate varma amacının olmadığını ve bu nedenle de ilkenin soruşturma aşamasında uygulanabilmesinin mümkün olmadığını savunmuştur.154

150 Eryılmaz, CMH, s. 104.

151 Ünver/Hakeri, s. 29.

152 Öztürk, Koğuşturma Mecburiyeti, s. 145.

153 Feyzioğlu, Metin, “ Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İddianamenin Hazırlanması ve Kabulüne İlişkin Bazı Düşünceler”, Ceza Hukuku Dergisi, Y. 1, S. 1, Ankara 2006, s. 33.

Bizce de soruşturma evresinde suçsuzluk karinesinin uygulanması yukarıda açıklanan nedenlerle doğru bir görüştür. Zira ceza muhakemesinin başında şüphenin derecesi ile orantılı olarak suçsuzluk karinesi çok kuvvetli iken, muhakeme süreci ilerledikçe aleyhe olan delillerin sayısının da artması neticesinde şüphe derecesi artacak ve suçsuzluk karinesi giderek zayıflayacak, muhakeme sonlandığında hakimin sanık hakkındaki şüpheyi tamamen yenmesi sonucu suçun ispatlandığı yönünde vicdani kanaate varması halinde ise suçsuzluk karinesi ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla soruşturma evresinde suçsuzluk karinesinin ceza muhakemesinin başlangıcından sonlandığı ana kadar geçerlidir. Zaten de mevzuatımızda, soruşturma evresinde suçsuzluk karinesini gerçekleştirmeye yönelik birçok düzenleme bulunduğu görülmektedir. Örneğin CMK’nın 157. maddesinde düzenlenen “soruşturmanın gizliliği”, CMK’nin 183. maddesinde düzenlenen “ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı”, TCK’nin 285. maddesinde düzenlenen “gizliliğin ihlali suçu” gibi hükümler ile soruşturma aşamasında suçsuzluk karinesinin geçerli olduğu ve yasa koyucu tarafından ortaya konulmuştur.

Suçsuzluk karinesini, koruma tedbirleri yönünden de değerlendirilmek gerekmektedir. Koruma tedbirlerine özellikle de tutuklamaya, soyut olarak bakıldığında, bunların suçsuzluk karinesiyle çeliştiği düşünülebilmekteyse de,155 adli

makamların soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yaparken şartları oluştuğu takdirde koruma tedbirlerine başvurması, Anayasa’nın 19. maddesindeki güvencelere uyulduğu sürece suçsuzluk karinesinin ihlal edildiği anlamına gelmemektedir.156

Tutuklamanın suçsuzluk karinesine aykırı olup olmadığı sorusunun yapılan uygulamalarla ve kanuni düzenlemelerle cevaplandırılabileceğini belirten yazar,157

haklı bir görüşle, tutuklamaya ceza amaçlı olarak başvurulması ya da asıl hedefin şüpheli veya sanığa ceza vermek olması halinde suçsuzluk karinesinin ihlal edildiğini söyleyebileceğimize değinmiştir. Diğer bir deyişle tutuklamanın ceza muhakemesi

155 Doktrinda tutuklamanın suçsuzluk karinesine aykırı olduğunu savunanlar bulunmaktadır. Şahinkaya, bu yöndeki görüşünü:” Ön ceza sayılabilecek tutuklama, suçsuzluk karinesine aykırıdır.” şeklinde görüşünü ortaya koymuştur. Bkz.: Şahinkaya, s. 152.

156 Ünver/Hakeri, s. 30.

157 İnci, Z. Özen, Bir Koruma Tedbiri Olarak Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama, Ankara 2008, s. 44.

sürecinin yürütülebilmesi için zorunluluk teşkil etmesi, delillerin karartılması tehlikesinin gerçek anlamda mevcut olması ve şüpheli veya sanığın kaçma ihtimalinin bulunması halinde tutuklama tedbirine başvurulabilmelidir. Bu durumda yasada sayılan koşulların bulunması halinde tutuklamanın suçsuzluk karinesini zedelediğinden bahsedilemeyecektir. Koruma tedbiri olduğu noktasında fikir ayrılığı bulunmayan tutuklama tedbiri yönünden benzer görüşte olan bazı yazarlar ise,farklı bir hususa da değinerek, yasanın tutuklama tedbiri için ihtiyarilik ilkesini benimsendiğini ve isnat edilen suçun ağırlığı ne olursa olsun hakimi veya mahkemeyi, şüpheli veya sanığı tutuklama veya tutuksuz yargılama konusunda serbest bıraktığını belirtmişlerdir. 158

Suçsuzluk karinesinin, başta tutuklama tedbiri olmak üzere tüm koruma tedbirlerine başvurulacağı zaman dikkate alınması gerekmektedir. Zira ceza muhakemesinin başlaması suç işlendiği yönünde şüphenin mevcudiyetine bağlıdır ve ceza muhakemesi sonucunda suç işlediği düşünülen kişinin üzerine atılı suçu işleyip işlemediği yönünde hakimin tam bir kanaate varması gerekmektedir. Bu kanaate varılabilmesi için koruma tedbirlerine başvurulurken, suç işlediği şüphesi ile hakkında muhakeme işlemleri yapılan kişi suçsuzluk karinesinden yararlanmakta ise de, şüpheli veya sanığın henüz suçu işlemediği tam olarak ispat edilmediğinden, diğer bir deyişle hala hakimin şüpheli veya sanığın suç işlediğine ilişkin şüphesini yüzde yüz olarak yenmediği evrede, hakkında koruma tedbirlerine başvurulması suçsuzluk karinesinin ihlali anlamına gelmeyecektir. Yani tutuklamanın ceza muhakemesinin amaçlarını gerçekleştirmekte bir araç olması nedeniyle başvurulabilecek ve başvurulduğunda suçsuzluk karinesinin ihlali sonucuna varılamayacak bir koruma tedbiri olduğunun kabulü gerekmektedir.

158Şen, Ersan/Özdemir, Bilgehan, Tutuklama Uygulamada Şüpheli ve Sanık Haklarının Korunması, 3. baskı, Ankara 2011, s. 20 vd. ; Cengiz'e göre, CMUK’nın 104. maddesinde tutuklama koşulları sayılmış, ancak bu koşulların bulunması halinde dahi ‘tutuklanmalıdır’ tarzında bir ifadeye yer verilmemiştir. Kanun koşulları bulunsa bile hakime tutuklama kararı vermeye mecbur tutmamış ‘tutuklanabilir’ tarzında bir ifade kullanarak tutuklamayı onun ihtiyarına bırakmıştır. Bkz.: Bardak Cengiz, Ceza Muhakemesinde Hazırlık Soruşturması, Ankara 1992, s. 364.

İlkeyle ilgili diğer bir husus da, suç işlediğinden şüphe edilen kişiye, kendisinin suçsuz olduğunu ispatlama yükümlülüğü getirmemesidir.159 Bu husus, tezimizin

konusu olan şüphe ile yakından ilgilidir. Zira, suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilen kişi ile ilgili yapılan tüm muhakeme işlemlerinde, kişiyle ilgili şüphe duyulmakta ve mevcut şüphe giderilmeye çalışılmaktadır. Yani söz konusu ilke sayesinde kişi kendisinin suçsuz olduğunu ispatlamak mecburiyetinde değilken, kanıt yükü iddia makamı Cumhuriyet savcısında veya yargılamayı yapan mahkemededir. Diğer bir deyişle hem şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve suçsuzluk karinesi hem de aklanma hakkı ile susma hakkı dolayısıyla, şüpheli veya sanığın ispat külfeti bulunmamakta, Cumhuriyet savcısı ile hakim ve mahkemenin ispat külfeti bulunmaktadır.160

Bazı yazarlar, konuya AİHM’nin suçsuzluk (masumiyet) karinesi tanımından yola çıkarak suçsuzluk karinesini, diğer bazı gerekliliklerin yanında bir mahkemenin üyelerinin, sanığın kendisine isnat edilen suçu işlemiş olduğu ön yargısıyla hareket etmemelerini güvence altına alan bir ilke olarak tanımlamıştır. Ayrıca kanıt yükünün iddia makamının üzerinde olduğunu, herhangi bir şüphe halinden sanığın yararlanacağını, sanığın savunmasını hazırlayabilmesi için kendisine karşı yürütülen davadan haberdar etme ve suçluluğunu kanıtlamak için yeterli derecede kanıt gösterme görevinin de yine iddia makamına düştüğü üzerinde durmuştur.161 Diğer

bazı yazarlar ise ceza muhakemesinde re'sen delil araştırma ilkesinin bulunmasının ispat yükünün olmadığı anlamına gelmeyeceğine değinirken, suçsuzluk karinesi ve susma hakkının bir sonucu olarak sadece sanık yönünden "suçsuzluğunu ispat

159 Bu ilke dolayısıyla şüpheli veya sanığın ispat külfeti bulunmamaktadır; bir kimsenin suçlu

olduğunu ispat(hukuk kuralları çerçevesinde ve gerekçesiyle) devletin yükümlülüğüdür: Ünver/Hakeri, s. 29; Yazarlara göre iddia edenin iddiasını ispat kuralının geçerli olduğu medeni muhakemeden farklı olarak, ceza muhakemesinde hiç bir süjenin belli bir olguyu ispat yükümlülüğü yoktur. Bu nedenle belli bir olguyu ispatlamaya çalışan süje, bunu başaramadığında onun aleyhine sonuç doğurmayacaktır. Davayı yapılandırma görevi bulunan mahkemenin bunu yapması gerekmektedir. Bkz.: Centel/Zafer, Muhakeme, s. 783.

160 Ünver, Yener, Ceza Muhakemesinde İspat, CMK ve Uygulamamız, CHD, C. 1, S. 2, 2006, s. 560. 161 İnceoğlu, s. 93; Er ise konuyla ilgili görüşünü: “Delillerin kanıtlanması yükümlülüğünün sanığa ait olmaması masumluk karinesinin bir uzantısıdır ve sanığın suç işlediğinden ötürü cezalandırılmasının gerektiğini iddia eden kimse önce bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” şeklinde ortaya koymuştur. Bkz.: Er, s. 212 ; Benzer şekilde Özyavuz, Senem, “Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde Adil Yargılanma Hakkı: Sanık Haklarına Genel Bakış”, Karşılaştırmalı Güncel Hukuk Serisi 3, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, Adil Yargılanma Hakkı Ve Ceza Hukuku, Ankara 2004, s. 433.