• Sonuç bulunamadı

Şüpheden Sanık Yararlanır ilkesi

Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir.

Suçsuzluk karinesi’nin bir parçası ve zorunlu bir sonucu olarak şüpheden sanık yararlanır ilkesinin AİHS’nin 6/2. maddesinde düzenlenen suçsuzluk karinesinden ortaya çıktığı veya ağırlıklı temel dayanaklarından birisi olduğu kabul edilmektedir113 Suçsuzluk karinesi gereğince bir suç ile itham edilen herkesin

111 Centel/Zafer, Muhakeme, s. 732.

112 K. Doğan, s. 164-165.

113 K. Doğan, s. 159; Şahinkaya ise şüpheden sanık yararlanır ilkesini, suçsuzluk karinesinin bir sonucu olarak görülebileceği gibi, karinenin bir unsuru olarak da kabul edilebileceğini belirtmiştir. Suçsuzluk karinesi uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi, kesin bir hükümle mahkum olmasına bağlı iken, bir kişinin mahkum edilmesi ve hakkında ceza hukuku yaptırımlarının uygulanabilmesi için ise, akla ve mantığa uygun gerekçelere dayanan her türlü şüphenin ortadan kalkması gerekir. Zira yargılanan kişi yasal olarak suçsuz kabul edilen kişidir ve suçlu olarak

suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılması gerekmektedir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince de bir suç ile itham edilen kişi hakkında verilecek olan ceza mahkumiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. İlke uyarınca ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak, şüpheli kalan hususları göz ardı etmek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

İşte, suçluluğu kesin olarak ispatlanana kadar masum kabul edilen sanığın, suçlu olduğunun kesin olarak ispatlanamadığı veya suçun gerçekleştiriliş şekli gibi hususlarda herhangi bir şüphenin halen mevcut olması durumunda, suçsuzluk (masumiyet) karinesi ile bağlantılı olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi karşımıza çıkmaktadır. Genelde adil yargılanma hakkının, özelde suçsuzluk karinesinin vazgeçilemez unsurlarından biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine göre, hakim ispat açısından bir kanaate varamaz, şüphesini %100 yenemezse, o hususu sabit olmamış sayacak ve sabit olmamanın sonuçlarına göre karar verecektir.114 Yani

ilkeye göre, yargılama esnasında ortadan kaldırılamayan bir şüphe bulunması halinde, bu şüpheli durum sanık lehine yorumlanacaktır.115 Diğer bir deyişle, hakim,

huzurunda tartışılmış olmak kaydıyla, bütün delilleri bir kurala bağlı olmaksızın (serbestçe) değerlendirecek, bunun sonucunda oluşan vicdani kanaatine göre sanığın suçlu olduğuna inanıyorsa mahkumiyet, inanmıyorsa beraat kararı verecektir.116

Şüpheden sanığın yararlanması ilkesini, yargılamada fiille ilgili şüpheli bir husus kaldığında, bunun sanık lehine yorumlanması gerekliliği olarak

nitelendirilebilmesi aynı zamanda suçsuzluğuna ilişkin bütün gerekçeli şüphelerin de yenilmesine bağlıdır. Bkz.: Şahinkaya, s. 217.

114 Evik, Vesile Sonay, ” Ceza ve Ceza Yargılaması Hukuku Bağlamında Adil Yargılanma Hakkı”,

Karşılaştırmalı Güncel Hukuk Serisi 3, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, Adil Yargılanma Hakkı Ve Ceza Hukuku, Ankara 2004, s. 303; Diğer bir anlatımla suçsuzluk karinesi ile yakından ilgisi bulunan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesinin sonunda, fiilin sanık tarafından işlendiği %100 belirliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.Bkz.: Öztürk/Tezcan/Erdem/Gezer/Kırıt/Alan Akcan/Özaydın/Tütüncü/Vıllemın Altınok/Tok, s. 138.

115 Cin, s. 25.

tanımlayabiliriz.117 Ceza muhakemesi hukukunda sıklıkla karşımıza çıkan bu ilke,

sanığın bir suçtan cezalandırılmasını, suçun sanık tarafından işlendiğinin hiçbir şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlı kılmaktadır. Günümüz hukuk sistemlerinde geniş bir uygulama alanı bulunan ve evrensel nitelikteki bu ilke, suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise gerçekleşme şekli gibi hususlarda şüpheli kalan veya tam olarak aydınlatılamamış iddiaların sanığın aleyhine yorumlanamayacağını ifade etmektedir. İlke, suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğine ilişkin şüphe haricinde, suçun maddi ve manevi unsurlarına, suçun indirim sebeplerine, hukuka uygunluk sebeplerine ve bu gibi fiile ilişkin ortadan kaldırılamayan bir şüphe bulunması halinde, bu şüpheli durumun sanık lehine yorumlanmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda ilkenin, birçok durumda uygulanma kabiliyeti olan ve uygulaması da görülen bir ilke olduğunu söyleyebiliriz Buna göre; suça ilişkin manevi unsura, maddi unsuruna vb. hususa ilişkin şüphe, eğer yapılan muhakeme sonucu yenilemiyor ise mahkeme şüpheyi sanık lehine yorumlayarak hüküm kurmalıdır.118 Diğer bir deyişle, yargılama konusu fiille ilgili fail hakkında

ağırlaştırıcı ve hafifletici sebeplerin ve haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı, failin hukuka uygunluk sebeplerinden yararlanıp yararlanmayacağı vb. konularda şüphe varsa, mahkeme şüpheden sanığı yararlandırıp sanığın lehine bir sonuca ulaşılmalıdır.119

Şüpheyi yenme aşamasında delil ikamesinin objektif sonuçları, sanığın suçluluğunu mantığa uygun olarak ortaya koymuyorsa, hakimin sadece sübjektif nitelikteki kesin kanaati yeterli olamayacaktır.120 Yani suç şüphesi nedeniyle sanık

konumuna getirilen ancak muhakeme sürecinin başından beri masum sayılan kişi hakkındaki şüphe yenilemedikçe, kişi suçsuz kalmaya devam edecektir; AİHS'nin 6/2. maddesinin iç hukuka yansıması ile CMK m. 223/2-e maddesindeki açık

117 Cin, s. 25.

118 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=12004 (E.T.16.05.2019). 119 Eryılmaz, CMH, s. 104.;Yurtcan, Şerh, s. 758-759.

120 Şahinkaya, s. 218 ; İkame, tanıkların ve bilirkişinin dinlenmesi ve diğer ispat araçlarının ortaya konulmasıdır; yani delillerin açıklanması, ortaya konulması ve tartışılırlığının sağlanması, delilin ikamesi kapsamındadır. Bkz.: Şahin, Şerh, s. 590.

düzenlemeye göre, "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" durumunda beraat kararı verilecektir.121

İşte bu nedenle yenilmesi gereken şüphenin kapsamı da konumuzda ayrı bir öneme sahiptir. Zira olayın özüne ilişkin olmayan veya akla gelen her türlü şüphenin yenilmesi söz konusu değildir. Vicdani kanaate ulaşılırken yenilmesine çalışılan şüphe, tasavvuru mümkün her türlü şüphe değildir. Gerekçeye dayanan, akla ve mantığa uygun, gerekçe gösterilebilen şüphedir. Aksi takdirde, şüphenin yenilmesi asla mümkün olamaz.122 Diğer bir deyişle şüphe edilen hususun gerçek olma

ihtimalinin, mümkün olması gerektiği gibi muhtemel de bulunması gereklidir. Geçmişte meydana geldiği ileri sürülen insan davranışları söz konusu olduğunda ve özellikle beyan delillerine dayanıldığında hayal ürünü şüpheler yaratılması hiç de zor değildir.123 Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki yargılama makamının vicdani

kanaatini oluştururken yenmesi gereken şüphe, isnat olunan suça ilişkin olan, mümkün ve muhtemel olup maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasını sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. Bu hususta akla ve mantığa aykırı, olması mümkün olmayan, diğer bir ifadeyle gerçekleşme ihtimali olmayan, hayal ürünü şüphelerin yenilmeye çalışılması söz konusu olmayacaktır. Örneğin; polis memurunun çıkmaz bir sokakta hırsızı kovalarken, hırsızın silahına davranması üzerine, ateş ederek hırsızı vurması durumunda açılan kamu davasında, polisin ateş etmesinin meşru müdafaa oluşturup oluşturmadığı yönünden bu ilke uygulanacak, polisin orantılık ilkesi çerçevesinde hareket etmiş olması halinde, meşru müdafaanın var olup olmadığı konusundaki şüphe, polis memuru lehine yorumlanarak polis memurunun beraat etmesi sağlanacaktır.124

Bu ilke, ceza muhakemesinde ispat yükümlülüğünün bulunmamasının da temelini oluşturmaktadır. Suç isnat edilen kişi kendisini isnattan kurtarma mecburiyetinde olmadığından, şüpheli veya sanığın masumiyetini ispat edememesinin onun aleyhine sonuç doğurması söz konusu olmayacak ve isnadın

121 Yavuz, s. 165.

122 Feyzioğlu, Vicdani Kanaat, s. 308-309 ; Benzer görüş için bkz.: Yavuz, s. 164. 123 Feyzioğlu, Vicdani Kanaat, s. 308.

doğruluğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilemez ise buradaki şüphe sanığın lehine etki yapacaktır.125

Sistemimizde Anayasanın 38. maddesi ve AİHS'nin 6/2 maddesi ile uygulama alanı bulan şüpheden sanık yararlanır ilkesi, yapılan yargılama sonucunda olaya ilişkin halen mevcut bir şüphe bulunması, yani şüphenin tamamen yenilememesi halinde bu şüphenin sanık lehine yorumlanması gerekliliğini ifade etmektedir. Diğer bir yönden de muhakeme süresince toplanan iz, eser, emare ve delillerin bir kısmına dayanılarak veya diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaat ile hüküm kurulamayacağı, tüm bilgi ve belgelerle kesin bir ispata dayanarak mahkumiyet hükmü verilebileceği ifade edilir. Yani ilke gereğince sanığın suçu işlediğine ilişkin en ufak bir şüpheye imkan vermeyecek şekilde ispat aranmaktadır. Sonuç olarak toplanan delillerin kuşkuya yer vermeyecek şekilde yargılanan kişinin suçlu olduğunu ortaya koyması gerekmektedir.126 Toplanan delillerin bir bütün olarak aynı

sonucu, failin araştırılan suçu işlediği sonucunu göstermesi halinde sanığın suçu işlediği kesin olarak ispatlanmış olacak ve suçu sabit görülebilecektir.127 Yargıtay

Ceza Genel Kurulu’nun 21/05/2013 tarih ve 2012/6-1309 Esas 2013/258 Karar sayılı kararında, hırsızlık suçuna ilişkin bir olayda sanığın atılı hırsızlık suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkin olarak verdiği örnekte ; tanık C.'nin soruşturma evresindeki "O. 'nun suça konu iki adet büyükbaş hayvanı sanık S.'den satın aldığını ve bunları S.'nin kayın pederi M. 'ın evinden teslim alarak birlikte O.'nun ahırına getirdikleri" şeklindeki beyanlarından dönerek kovuşturma aşamasında "olaydan hiç bir haberinin olmadığını" söylemesi, sanığın kayın pederi M. ile tanık olarak dinlenilen komşuları Burhan ve Mevlüt 'ün, M.'nin ahırına suç tarihinde herhangi bir hayvan getirilmediği ve sanık S.'nin son zamanlarda buraya gelip gitmediği yönündeki anlatımları, tüm dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde, sanığın atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir.

İşte şüphenin %100 yenilememesi halinde, mevcut şüpheden sanığın yararlanması gerektiğini açıkça ortaya koyan bu ilke uyarınca, uygulayıcılar

125 Centel/Zafer, Muhakeme, s. 785

126 https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ (E.T. 01.05.2019) 127 Eryılmaz, CMH, s. 32.

tarafından, birbiriyle çelişkili ve kesin bir kanaat vermekten uzak delillere dayanılarak mahkumiyet kararı verilmeyecektir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, suçsuzluk karinesinin zorunlu bir sonucudur ve bu ilkenin anlamı, sanığı mahkum edecek ölçüde delil bulunmaması halinde, onun beraat etmesi sonucunun doğmasıdır. Böyle bir ilkenin evrensel olarak kabul edilmesine neden, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkum olmasına tercih edilmesi ve suçluluğu tamamen sabit oluncaya kadar sanığın masum sayılmasıdır.128 Bu nedenle yüklenen suçun

sanık tarafından işlendiğine ilişkin şüphenin yenilemediği durumlarda “şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) kuralı işletilecek ve beraat kararı verilecektir.129

Halk arasında "delil yetersizliğinden beraat" olarak bilinen durumların tamamı, bu ilkenin bir görünümüdür.130 Ancak uygulamada beraat kararlarında “ delil

yetersizliğinden beraat” denilmesi noktasında öğretide eleştiriler bulunmaktadır. Öğretiye göre, “delil yetersizliğinden beraat” tabirinden mahkemenin sanığın suçlu olduğuna inanması, fakat yeterli delil bulunmadığı için mahkumiyet kararı verememesi anlamı çıkmaktadır.131 Aslında amacı suç soruşturmasını başlatan

başlangıçtaki basit şüpheyi yok etmek olan ceza muhakemesi sonucunda, şüphenin yok olduğu aşamada hakkında suç isnat edilen kişi ya mahkum olacak ya da suç şüphesinin sanığa haksız olarak yöneltildiği anlaşılacak ve şüphe sanık lehine yorumlanacaktır.132 Diğer bir deyişle muhakeme makamı, sanığın isnat edilen eylemi

gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında tam bir vicdani kanaate ulaşamamışsa, kişi şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca beraat ettirilecektir. CMK'nın 223/2-e hükmü bu ilke ile ilgilidir. Buna göre,: “Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” halinde mahkemece beraat kararı verilecektir. Yeterli delil bulunmaması nedeniyle beraat kararı verildikten sonra sanığın aleyhinde yeni deliller çıkarsa, bazı şartlar dahilinde muhakemenin yenilenmesi cihetine gidilecektir. Yani

128 Er, Deniz Erol, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Hukukumuzda Sanık Hakları, Ankara, 2002, s. 212.

129 Üzülmez İlhan, “Türk Hukukunda Suçsuzluk Karinesi ve Sonuçları”, https://jurix.com.tr/article/ 10264 , s. 62. (E.T. 16.05.2019)

130 Cin, s. 26.

131 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=12004 (E.T.16.05.2019). 132 Eryılmaz, CMH, s. 42 vd.

şüphenin yenilememesi hallerinde verilen beraat kararlarının gerekçelerinde “eylemin sabit olmaması”’ veya “suçsuzluk karinesini ortadan kaldıracak güçte delil bulunmadığı ve şüpheden sanığın yararlandırılmasının temel bir hukuk ilkesi olduğu”nun ifade edilmesi, dürüst yargılama kuralına daha uygun düşecektir.133