• Sonuç bulunamadı

STRES VE KAYNAKLAR

1.3. STRES KURAMLAR

Literatürde stresi açıklamak için oluşturulmuş çeşitli stres kuramları bulunmaktadır. Bu kuramlar stresi tanımlamaları, fizyolojik ve psikolojik etkenler üzerinde değişen vurgulamaları ve bireyler ile çevreleri arasındaki ilişkiyi açıklamaları bakımından farklılaşmaktadır (Yerlikaya, 2009: 36).

1.3.1. Biyolojik Kuramlar

Biyolojik kuramlar vücudun strese nasıl tepki verdiği ile ilgili açıklamalar yapan kuramlardır. Biyolojik kuramlar başlığı altında Hans Selye’ nin ortaya koymuş olduğu Genel Uyum Sendromu (General Adaptation Syndrome) ve Genetik-Yapısal kuramlar açıklanmaktadır.

Selye, “Genel Uyum Sendromu” kuramı ile stres sürecini ve stres karşısında organizmanın tepkisini açıklamayı hedef almıştır. Bu kuram 1936 yılında laboratuar araştırmaları sonucunda ortaya atılmış bir kavramdır. Selye, çeşitli stres oluşturucu uyarıcıların laboratuar hayvanları üzerindeki kısa ve uzun süreli etkilerinin üç aşamadan (alarm, direnç ve tükenme) geçtiğini dikkat çekmiştir. Stres oluşturucu uyarıcılara uzun süre maruz kalan laboratuar hayvanlarının timüs bezlerinde küçülme, adrenal bezlerinde büyüme ve sindirim sistemlerinde ülserleşmeler olmaktadır. Bu bulgular, stres oluşturucu (ısı değişmeleri, yoğun uyarılmalar, elektrik şoku vb.) faktöre göre değişmemektedir. Selye’nin bu bulgularından sonra, ağır yanıkları olan hastalarda neden aynı zamanda ünseller oluştuğu da açıklanabilmiştir (Şahin, 1998: 7).

Bu bulgular ışığında Selye, organizmanın bir stresörle karşılaştığında kendisini harekete geçireceğini ifade etmektedir. Stresörün türü ise önemli değildir. Çünkü stresörün türüne bakılmaksızın birey aynı fizyolojik reaksiyon şekliyle tepki gösterecektir.

Selye’nin kuramı hayvanlar üzerindeki bulgulara dayandığı için psikolojik faktörleri dikkate almamaktadır. Bu nedenle selye, psikolojik faktörlere gereken önemi vermediği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Günümüzde araştırmacılar psikolojik değerlendirmelerin stresin açıklanmasında önemli etkisi olduğunu kabul etmektedirler. Nitekim, insanların strese karşı verdikleri tepkiler onların kişilikleri, anlayışları ve biyolojik durumlarından etkilenmektedir (Yerlikaya, 2009: 40)

Biyolojik kuramlardan bir diğeri ise “Genetik Yapısal” kuramlardır. Bu tip kuramlar stresle baş etmede bireyin genetik yapısının önemini vurgulamaktadır. Genetik yapı (genotip) ve bazı fiziksel özellikler (fenotip) önemlidir. Çünkü kişinin strese direnme kabiliyeti üzerinde etkilidir. Bu kuramlar genetik yapı ve kişinin direncini belirleyen fizik yapısı arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmaktadır. Genetik faktörler, organizmanın direncini pek çok yolla azaltabilir. Genetik yapı otonom sinir sisteminin dengesi üzerinde etkilidir. Stres durumunda yaşanan “savaş ya da kaç” tepkisinden sorumlu olan ise yine sinir sistemidir. Örneğin, bazı kişilerin kalp damar

sistemleri, diğerlerinin gastrointestinal sistemleri vb. genetik olarak daha hassas olur ve stresle beraber o bölge daha yoğun stres tepkisi verir; stresten de daha çok etkilenir. İşte bu hassasiyet genetik kodlar tarafından belirlenmektedir (Akman, 2004: 47).

1.3.2. Psikolojik Kuramlar

Bu kuramlarda psikodinamik yaklaşım, öğrenme modeli ve bilişsel- etkileşimsel model ele alınmaktır.

Psikodinamik modeller için en temel kabul edileni Sigmund Frued’un kuramıdır. Freud kuramında, 3 tip kaygıdan bahseder. Bunlar, nesnel kaygı, nevrotik kaygı ve ahlaki kaygıdır (Akman, 2004: 43). Frued’un tanımladığı bu 3 kaygı tipi gerilime neden olmaktadır. Gerilimin azalması ise organizmanın savunma mekanizması ile sağlanmaktadır. İşte bu noktada Freud’un kuramının stres ile bağlantısı ortaya çıkmaktadır. Freud kaygı ile mücadele etmede aşırı derecede kullanılan savunma mekanizmasının zamanla kişide hastalığa yol açacağını vurgulamaktadır (Geçtan, 1997: 64).

Öğrenme modeli stresin açıklamasını, klasik ve edimsel koşullama veya her ikisinin birleşimi ile yapmaktadır. Stres kuramı için koşullanmanın iki yönü önemlidir: İlk olarak, korku ve kaygı gibi duygusal tepkiler karmaşıktır ve davranışsal, psikolojik ve fizyolojik bileşenleri içerir. Birey korkulan nesne, kişi veya olayla karsılaştığında içsel gerilim yaşar. Bu gerilim vücudu fizyolojik olarak uyarır. İkinci olarak korkulan nesne, kişi veya olaya koşullanma olduktan sonra kaygı önceden tahmin edilebilir hale gelmektedir. Korkulan uyarıcı ile karşılaşma durumu olmasa bile sadece onun hakkında konuşmak veya onu düşünmek bile kaygıyı uyandırabilir (Akman, 2004: 49).

Bilişsel-etkileşimsel modele göre, birey-çevre etkileşiminde kişinin uyumunu tehdit eden, var olan kaynaklarını zorlayan ya da var olan kaynaklarını aşan çevresel taleplerdir. Bu durumda kişinin durumu anlamlandırması, stresi yaşayıp

yaşayamayacağımızın ana belirleyicisidir. Diğer bir ifade ile kişinin olaya verdiği anlam önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle de bir olayı algılayışımız ve onunla baş edebilecek becerilerimizi değerlendirişimiz, o olayı “stres verici” veya “stres vermeyici” olarak tanımlamamıza neden olmaktadır (Akt: Akman, 2004: 50).

1.3.3. Kalıtım-Çevre Etkileşim Kuramı

Bu kuramsal modele göre kalıtım ve çevre birbirleriyle etkileşim halindedirler. Bu etkileşim bireyin biyolojik yapısı ile işlevleri üzerinde etkilidirler. Bu kuramda bireyin herhangi bir bozukluğa/rahatsızlığa karşı eğilimi kabul edilir. Bu eğilim doğuştan, kalıtımsal veya önceki bir hastalığın ya da kazanın sonucu olabilir. İşte var olan bu eğilim, stres durumuyla etkileşime girdiğinde psikosomatik bir bozukluk/rahatsızlık meydana gelir. Dolayısıyla burada bireyden kaynaklanan bir durum değil bireyin fizyolojisinden kaynaklı bir durum vardır. Strese karşı düşük eşikli kişi, hastalığa açık hale gelecektir. Hastalığın görülüp görülmeyeceği ise karşılaşılan stresin yoğunluğuna, niteliğine ve niceliğine bağlıdır (Yurtsever, 2009: 83)

1.3.4. Sosyal-Çatışma Kuramı

Birey, günlük yaşamın her anında çatışma yaşabilmektedir. Yaşanılan bu çatışmalar ise bireyde strese neden olmaktadır. Çatışma, birbirleriyle uyuşmayan iki ya da daha fazla güdünün aynı anda bireyi etkilediği anlarda ortaya çıkmaktadır. Psikologlara göre üç tür çatışma tanımlanmaktadır. Bunlar yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve yaklaşma-kaçınma çatışmasıdır. Yaklaşma-yaklaşma çatışma türüne göre, gerçekleştirmek istediğimiz iki amaç birbirleriyle çatışma içindedir. Bu tip çatışmalarda her iki amaç da bizim için olumludur ne var ki ikisini aynı anda gerçekleştirmemiz olanaksızdır, birini seçmek zorunluluğu bulunmaktadır. Kaçınma- kaçınma çatışması ise iki olumsuz durumdan birinin seçilmesi gerektiği zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Yaklaşma-kaçınma çatışmasında ise hem istenilen bir durum vardır hem de istenilmeyen bir durum vardır. Bu çatışmada birey hem amaca yaklaşmak hem de amaçtan uzaklaşmak ister. Tüm bu çatışma tipleri bireyde

huzursuzluk, tedirginlik ve baskı yaptığı için strese neden olabilmektedir (Yurtsever, 2009: 86).

1.3.5. Sistem Kuramı

Bu başlık altında sistem kuramı olarak “Canlı Sistemler Yaklaşımı” incelenecektir. Steinberg ve Ritzman tarafından ortaya konulan bu yaklaşıma göre stres, en yalın anlamıyla sisteme giren ve sistemden çıkan madde, enerji ya da bilginin yetersizliği, aşırılığı ya da uyuşmazlığı durumunda, dengenin bozulduğuna ve yeniden uyum yapılması gerektiğine yönelik bir işarettir. Bu yaklaşımda organizma, sistemin bütününü dengeli bir şekilde sürdürme çabası içerisindedir. Eğer herhangi bir dış tehdit sonucu sistemin dengesi bozulursa organizma, bozulan dengeyi yeniden dengeye getirmeye çalışır. Bu süreçte uyaranlar ile organizmanın etkileşimi esnasında organizmada küçük veya büyük, fark edilebilen veya fark edilemeyen değişmeler ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla fizyolojik denge bozulmaktadır. Bu durumda stres, dengeyi bozan bir unsur olarak canlı sistemler yaklaşımında ele alınmaktadır (Şahin, 1998: 3).

1.3.6. Diğer Kuramlar

Akman’a (2004) göre stresi açıklayıcı diğer kuramlar; evrim kuramı, yaşam değişim kuramı ve çevresel stres kuramıdır. Evrim kuramına göre stres, sosyal gelişimin kaçınılmaz sonucudur. Sürekli değişim içinde olan sosyal yaşamda insanlar sosyal değişime karşı uyum sağlayamazsa stresle karşılaşabilmektedirler. Bu nedenle insanlar sosyal değişime karşı savaşmaktansa bu değişime uyum sağlama zorunluluğunu kabul etmelidirler. Yaşam değişim kuramına göre insanlar yaşam olayları (eşin ölümü, işten çıkma, taşınma, kaza vb.) karşısında meydana gelen değişime uyum sağlayamazsa stres ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle stres, kişinin uyum yapması gereken yaşam değişikliklerine bağlanmıştır. Çevresel stres kuramı ise stresi kentleşme, kalabalık yaşam, hava kirliliği, endüstrileşme vb gibi çevresel olaylara bağlı kalarak açıklamaktadır.