• Sonuç bulunamadı

ÇALIŞMA YAŞAMI STRESİ VE ALKOL KULLANIM

2.2. ALKOL KULLANIM

2.2.3. Alkol Kullanımının Nedenler

2.2.3.1. Biyolojik Nedenler

Son yıllarda biyolojik farklılıkların alkol kullanımı ve bağımlılığı oluşumuna katkısını açıklamaya çalışan çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların birkaçı biyolojik farklılıklarla alkol bağımlılığı arasında ilişki bulurken, birkaçı ise yeni kanıtlar öne sürmesine rağmen “genel geçer bir sav” olarak henüz kabul edilmiş değildir (Çakmak, Saatçioğlu, 2003: 99; Kasatura, 1995: 17; Kalyoncu, Mırsal, 2000 :24). Bu nedenle bu başlık altında alkol bağımlılığının oluşumu ile ilgisi kanıtlanmış birkaç faktöre yer verilmiştir. Bunlar, kalıtım, cinsiyet ve yaş faktörleridir (Çoşkun, 2008: 15).

2.2.3.1.1. Kalıtım

Kalıtım, anne ya da babada bulunan bir özelliğin, bir bozukluğun ya da hastalığın daha sonraki kuşaklara genlerle biyolojik olarak aktarılmasıdır. Alkol kullanımında kalıtımın etkisinin önemi uzun yıllardır vurgulanmaktadır. Hatta kalıtım ile alkol kullanım nedenleri arasındaki ilişki ilk kez alkolikler üzerinde araştırılmıştır (Bayar, Yavuz, 2008: 223; Köknel, 1998: 202).

Alkolizmi ilk tanımlayan ve bedensel nedenlere bağlayan Magnus Huss, alkoliklerin sinir sisteminde doğuştan olan ve kalıtımla gelen yapı bozuklukları bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu görüş daha sonra 1900’lü yılların başında Kraepelin, Banhoeffer ve Bleuler gibi ruh hekimleri tarafından da desteklenmiştir. Araştırmacılara göre, kalıtımla gelen sinir sistemi bozukluğu yüzünden dengesiz kişilik yapısı gösterenler alkolik olmakta; alkoliklerde de kişilik bozulmakta, böylece alkolün oluşturduğu kısır bir döngü ortaya çıkmaktadır (Köknel, 1998: 191).

Aile araştırmaları, ikizler üzerinde yapılan araştırmalar ve evlat edinme araştırmaları da alkol kullanımında kalıtımsal etkiyi ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmalarda alkol bağımlısı olan bir babanın çocuğunda alkol bağımlılığı riskinin normal nüfusa göre 4-5 kat daha fazla olduğu saptanmıştır (Çakmak, Saatçioğlu, 2003: 99). Anne babadan yalnızca biri alkol bağımlısı ise çocukta alkol bağımlılığı gelişme riski %25 iken her iki ebeveynin de alkol bağımlısı olması durumunda risk %50’li olmaktadır. Evlatlık çalışmaları da kalıtsallığı desteklemiş, alkol bağımlısı olan bireylerin çocukları alkol bağımlılığı olmayan bireylerin yanında yetiştiği zaman, bağımlılık görülme oranının biyolojik ebeveynlerine yakın oranlarda olduğu bulunmuştur (Uluğ, 2007: 165).

Bunun yanında bazı ırklarda (Japonlar, Koreliler, Amerikan kızılderelileri) alkole karşı bir dayanıksızlık tespit edilmiştir. Bu ırklarda alkol alındıktan sonra maddenin kişideki reaksiyonu (sıcak basması, yüz kızarması, hipotansiyon) hızlı bir şekilde gelişmektedir. Bu rahatsız edici durumu engellemek için olsa gerek bu ırklarda alkolizm prevalansı düşük olarak tespit edilmiştir (Akt: Coşkun, 2008: 16; Bayar, Yavuz, 2008: 223) .

2.2.3.1.2. Cinsiyet

Alkol kullanımının nedenlerinden biri de cinsiyet faktörü olarak görülmüştür. Alkol kullanımının ve bağımlılığının cinsiyetle ilgili etiyolojik çalışmalarında alkol kullanımının ve bağımlılığın yaşam boyu yaygınlık oranları erkeklerde anlamlı derecede daha fazla bulunmuştur (Ünal, Özpoyraz, 1997: 268).

Arıkan ve arkadaşlarının Türkiye’de yarı kentsel bir bölgede yaptıkları araştırmalarda da alkolizmim plevalansının erkeklerde daha fazla olduğu görülmüştür (Arıkan ve diğerleri, 1996: 99). Ancak son yıllarda yapılan araştırmalarda kadınlar arasında alkol kullanımın hızla arttığı bildirilmiş ve bu artışın nedeni olarak kadınların sahip oldukları sosyal rollerindeki değişiklikler ve ekonomik özgürlük kazanmaları gösterilmiştir (Altıntoprak ve diğerleri, 2008).

Cinsler arasındaki farklılığı vurgulayan diğer bir araştırmaya göre 15-54 yaşları arasındaki erkek ve kadınların yaklaşık %90’ının alkol kullandığı, ancak alkol kullanan erkeklerin %21.4’ünün kadınların ise yalnızca %9.2’sinin alkol bağımlılığına sahip olduğu tespit edilmiştir (Pektaş ve diğerleri, 1998: 1-2).

1997 yılında yapılan “Türkiye Ruh Sağlığı Profili” projesinin bulgularına göre 18 yaş üzerindeki kişilerde alkol bağımlılığı prevalansı %0.8’dir. Erkeklerde bu oran %1.7 iken bayanlarda %0.1 olarak saptanmıştır (Akt: Saraçlı, 2007: 8). 2000- 2001 yıllarında yapılmış başka bir araştırmaya göre ise 18 yaş üstü nüfusta ICD-10 kriterlerine göre alkol bağımlılığı yaygınlığı %1.3 (erkeklerde %1.7, kadınlarda %0.7) olarak saptanmıştır (Uluğ, 2007:163). Alkol bağımlılığı konusunda cinsiyetler arasındaki farklılığının nedenleri henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak erkeklerin alkol ve bu tür maddeleri daha fazla taşıma ve kullanma fırsatı bulması göz önüne alındığında cinsiyetin biyolojik etkisinden daha çok bireylere yüklenen sosyal rollerin alkol kullanımında ve bağımlılığında daha etkili olduğu akıllara gelmektedir (Pektaş ve diğerleri, 1998: 1-2).

Kadınların alkol kullanım yaygınlığı erkeklere nazaran daha düşük olmasına rağmen alkol bağımlılık gelişimi ve bağımlılık sonucu gelişen hastalıklar daha hızlıdır (Öğel, 2009: 84). Örneğin kadınlar erkeklere göre daha az alkol tüketmelerine rağmen kalp-damar sistemi, santral sinir sistemi, üreme sistemi ve kemik hastalıklarına daha kolay yakalanabilmektedir (Altıntoprak ve diğerleri, 2008: 205). Ayrıca kadınlar genelde alkole erkeklerden daha geç başladıkları için daha geç bağımlılık geliştirdiklerinden dolayı tedavi edilmeleri güçleşmektedir (Öğel, 2009: 84).

Alkol kullanımı ve bağımlılığı kadınlarda erkeklere nazaran daha seyrek görülmekte olup, kadınların alkole karşı daha zayıf oldukları söylenebilir. Bunun yanında alkol kullanımı ve bağımlılığı kadınlarda daha seyrek iken gelişmiş ülkelerde kadınların sosyal rollerindeki gelişimi dikkate alındığında erkekler ile arasındaki oransal farkın daha da azalacağı görülmektedir (Öztürk, 2004: 521).

2.2.3.1.3. Yaş

Alkolün genç yaştaki kesimde gittikçe artan kullanımı, giderek artan alkollü içecek tüketiminde yaş faktörünün de önemli rolü olduğu düşüncesini ortaya çıkartarak, yaş ve alkol kullanımı arasındaki ilişkiyi betimlemek üzere birçok araştırma yapılmasına yol açmıştır. Bu araştırmaların bir tanesinde birçok kişinin ilk kez alkolle tanışmasının 10’lu yaşlara kadar indiği ve hatta birçoğuna ilk kez özel günlerde aileleri aracılığı ile alkolle tanıştırıldığı belirtilmiştir (Akt: Emeç, Gülay, 2007: 5; Işık, Çöl, Dalgıç, 1994: 505).

Bir başka araştırmanın sonuçlarına göre alkol bağımlılığının sıklık ve yaygınlık oranlarının 18-29 yaş grubunda en yüksek olup, 30-44 ve 45 yaş üstü yaş gruplarında giderek düşmekte olduğu belirtilmiştir (Coşkun, 2008: 16).

Arıkan ve diğerleri. (1996: 99), Türkiye’de yaptıkları çalışmada da alkol kullanımı ve yaş arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. Araştırmaya göre düzenli içiciler ve alkol bağımlılarının 15 yaşından sonra arttığı, 45-65 yaş arasında azaldığı tespit edilmiştir.

Bir başka araştırmanın sonucuna göre ise 11-12 yaşında alkol kullanımına başlayanlarda, 19 yaşından sonra başlayanlara göre oldukça yüksek oranlarda alkol bağımlılığı geliştiği (%15.9’a karşın %1.0) ve en riskli yaşın 11-14 yaşları olduğu tespit edilmiştir. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere alkol kullanma yaşı gün geçtikçe düşmektedir. Yaş, alkol bağımlılığının gelişim hızını yakından etkilemektedir. Alkol kullanımına başlama yaşı da azaldıkça alkole bağlı sorunlarda giderek artmaktadır (Gül, 2003: 10).

Alkol kullanımını yaygınlığının yaş ilerledikçe düşmesinin nedeni hem uzun süre alkol kullananların erken yaşta ölmesi hem de ileri yaşlarda olan kişilerin alkolden uzak durabilmede daha başarılı olabilmeleri şeklinde belirtilmektedir (Davison, Neale, 2006: 306).