• Sonuç bulunamadı

ÇALIŞMA YAŞAMI STRESİ VE ALKOL KULLANIM

2.1. ÇALIŞMA YAŞAMI STRESİ

2.1.2. Çalışma Yaşamı Stres Etkiler

2.1.2.1. Bireysel Etkiler

2.1.2.1.1. Fizyolojik Etkiler

Organizma stresli bir durumla karşılaştığında ilk başta bireyde fizyolojik bir takım olaylar meydana gelir. Bu olaylar, stres uyarıcının türü ne olursa olsun standart fizyolojik belirtilerdir. Bu belirtilerin başlıcaları, kandaki yağ ve şeker oranının artması, kandaki alyuvarlar artışı, kalp vurum sayısı ve kan basıncı artışı, kanın pıhtılaşması artışı, sindirim sisteminin yavaşlaması, göz bebeklerinin genişlemesi şeklinde olmaktadır (Eroğlu, 2007: 461-462). Strese karşı verilen mücadeleyi genel uyum sendromu içinde düşünürsek ilk etkilerin alarm döneminde başladığı söylenebilir.

Stres uyarıcıların organizma üzerindeki etkisi artarak devam eder ve organizma strese karşı yenik düşerse (tükenme aşaması), fizyolojik değişikliklerin sürekliliği strese bağlı çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir (Silah, 2005: 164; Himmetoğlu, Kırel, 1994: 48). Son yıllarda çalışma yaşamı stresinin sağlık üzerindeki etkileri alanındaki çalışmalara göre çalışma yaşamı stresinin neden olabileceği hastalıkların;

• kalp ve damar hastalıkları, • kardiyovasküler hastalıklar, • immun sistem bozuklukları, • kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları, • gastrointestinal problemler, • uyku bozuklukları,

• yüksek tansiyon, • depresyon, • tükenmişlik

olduğu belirtilmiştir (Bez, Biçer, Yöney, 2010: 58). Başka bir kaynağa göre stresle ilişkisi en yoğun olan hastalıklar;

• kalp ve damar hastalıkları, • ülser,

• kanser, • baş ağrısı

dır (Himmetoğlu, Kırel, 1994: 49).

Bu tür psikosomatik hastalıklar, stres uyarıcılar ile mücadele edemeyen organizmanın bir bakıma strese yenik düşmesi anlamına gelmektedir. Psikosomatik hastalıkların yanında yoğun stres altında olan kişilerin bağışıklık sistemlerinin zayıf olmasından dolayı çeşitli hastalıklara yakalanabilme ihtimalleri yüksek olabilmektedir. Bilindiği gibi bağışıklık sisteminin işlevi, hastalığa yol açan organizmalardan ve vücut için zararlı olabilecek diğer maddelerden insanları korumaktır. Ancak stres altında olan kişilerin bağışıklık sistemi stres altında olmayanlara göre daha zayıftır. Amerikan Stres Enstitüsü’ nün (The American Institute Of Stress (AIS)) raporu da bu teoriyi desteklemektedir. Amerikan Stres Enstitüsü’ nün son 15 yıldır yapılan çalışmalarına göre bireylerin çeşitli hastalıklara yakalanmasında ve hastalığın gelişiminin hızlandırılmasında stresin önemli etkisinin bulunduğunu ifade edilmiştir (Akt: Baltaş, Baltaş, 2008: 57).

2.1.2.1.1.1. Kalp ve Damar Hastalıkları

Kalp ve damar hastalığı, kalp kaslarını destekleyen kan damarlarının oksijen akımını ve kalbin beslenmesini önleyecek şekilde daraldığı ya da kapandığı zaman gerçekleşir. Bu durum, göğüs ve kola yayılan bir ağrıya yol açabilmektedir. Eğer, kalbe giden oksijen tamamen engellenirse o anda kalp krizi gerçekleşir. Kalp ve damar hastalığının birçok nedeni olabilir. Bunlardan bazıları, kolesterol, şeker hastalığı, obezite, alkol ve sigara kullanımı ve genetik faktörlerdir. Ancak yapılan araştırmalarda kalp rahatsızlıklarının stresle ilgili olabileceği de tespit edilmiştir (Odabaşı, 2006: 16-17.).

Günlük hayatta karşılaşılan stres vericiler, stres hormonu olan adrenalinin aşırı salgılanarak kalbin dakikadaki vurum sayısını arttırır. Böylece kalpte pompalama işlemi hızlanır ve kan basıncı artarak kalp yorulur. Kalbi yoran bu reaksiyonlar kalpte ritim bozukluklarına, krizlere veya çeşitli kalp hastalıklarının ortaya çıkmasına neden olabildiğinden, stres kalp ve damar hastalıklarına yol açan önemli bir faktördür (Kaya, 2006: 61) .

Özellikle yoğun çaba gerektiren stres yüklü işlerde çalışanların koroner kalp hastalıklarına yakalanma riski daha fazla olduğu bilinmektedir. 1910’da Osler koroner kalp rahatsızlığının bir biçimi olan “angina pectoris” üzerine verdiği bir derste, bu hastalığın genellikle çalışma yaşamındaki Yahudiler arasında görüldüğünü söylemiştir. Osler’in sözünü ettiği Yahudiler, çalışma yaşamları yoğun olan, önemli ölçüde kişisel zevklerini ihmal eden ve çoğunlukla evlerinden uzak yaşayan kimselerdir ve bu nedenle koroner kalp rahatsızlığına onlarda daha fazla rastlanmaktadır. Kısacası Osler, stresle yoğun çalışma yaşamını eşleştirmiş, yoğun çalışma yaşamının bireyde hastalık ve rahatsızlıklar ortaya çıkartacağını ifade etmiştir (Baltaş, Baltaş, 2008: 305).

A tipi davranış gösteren kişilerin stresli kişiler olduğu hatırlanacak olursa, A tipi davranış ile koroner kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi gösteren araştırmaya göre koroner kalp hastalığı geçiren 257 kişiden %70’inin A tipi davranış biçimine sahip

kimseler olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle kalp rahatsızlığı olan 257 kişiden yaklaşık 180’i stresli (A tipli) kişilerdir. Hatta araştırmadaki A tipi davranış biçiminde olanlar sigara içmemesine, normal tansiyona sahip olmasına ve ailede koroner hastalık hikayesi bulunmamasına rağmen B’lere kıyasla daha fazla kalp krizi geçirdikleri tespit edilmiştir. O halde stres ile koroner kalp krizi arasında yakın bir ilişki bulunduğunun bu araştırma ile de desteklendiği ifade edilmektedir (Baltaş, Baltaş, 2008: 152).

2.1.2.1.1.2. Ülser

Ülser, midenin iç yüzeyinde ya da 12 parmak bağırsağında, aşırı hidroklorik asit salgılaması sonucu oluşan bir deliktir. Hazım sırasında, hidroklorik asit, gıdayı vücut tarafından kullanılabilir hale getirir. Ancak, hidroklorik asit aşırı miktarda salgılandığında, geçici olarak mide çeperini koruyan mukoza tabakasını aşındırıp tabaka da küçük delikler oluşturur. Hidroklorik asitin aşırı miktarda salgılanmasının birden fazla nedeni olabileceği gibi, bunlardan en önemlilerinden biri de strestir (Odabaşı, 2006; 15). Stresi algılayan organizmana, tehdidi beynin çeşitli bölgelerinden geçirerek stres hormonlarından biri olan kortizolun salgılanmasına neden olur. Kortizol da hidroklorik salgısının artmasına sağlar. Bu durumda, eğer organizma her istenmeyen koşulda (stres durumu) bu yolu kullanıyorsa kortizolun salgıladığı aşırı miktardaki hidroklorik asit midede yara açılmasına, yani ülserin ortaya çıkmasına neden olur (Himmetoğlu, Kırel, 1994: 50). Bu nedenle sürekli yoğun stres altında olan kişiler, özellikle çalışma yaşamı içerisinde olanlar uyarcıların etkisinde kalarak ülsere yakalanabilmektedirler.

2.1.2.1.1.3. Kanser

Günümüzün en korkulu hastalıklarından biri olan kansere neyin yol açtığı bugüne kadar tam olarak bilinmemektedir. Ancak klinik olarak kansere birden çok faktörün sebep olabileceği bildirilmektedir. Kansere yakalanmış kişilere yapılan araştırmalarda, çoğunda hastalık ortaya çıkmadan önce güçlü bir strese maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Ancak buradaki stres verici unsurların tek başına kansere

neden olacağını söylemek yanlış olacaktır. Bunun yerine günlük yaşamdaki stres verici unsurların kanserin gelişim seyrini etkilediği söylemek daha doğru bir çıkarım olmaktadır (Baltaş, Baltaş, 2008: 170; Himmetoğlu, Kırel, 1994: 51).

2.1.2.1.1.4. Baş Ağrısı

Baş ağrısı, günümüzün endüstrileşmiş ve kentleşmiş toplumlarında en sık karşılaşılan sağlık problemlerinden biridir. Günlük stresin sebep olduğu gerginlik damarların daralmasına, kafanın belirli bölgelerine giden kan akımının bozularak bir hayli azalmasına yol açar. Böylece bir dokunun kansız kalması doğrudan ağrıya sebep olur. Baş ağrısı kişinin canını sıkan, konsantresini bozan bir rahatsızlık olduğu için günlük hayatta ağrı ile karşılaşan kişi baş ağrısına karşı yatıştırıcı özelliği taşıyan ağrı kesici ilaçlar veya alkollü içkiler kullanmaktadır. Ancak bu maddelerin özelliği ve miktarına bağlı olarak bireyde bağımlılık riski gelişebilmektedir. Bu nedenle stresin baş ağrısı ile başlayan sorunu kullanılan maddelerin bağımlılığına dönüşerek yeni sorunlar ortaya çıkarabilmektedir. Örneğin, baş ağrısı sırasında içilen bir ya da iki kadeh alkollü içki çoğunlukla ağrıyı hafiflettiği veya geçirdiği için alkol tüketimini teşvik eder. Ancak alkol tüketiminin kişide alışkanlık yaratıp sıklığı ve miktarı arttırılırsa bu durum alışkanlıktan bağımlılığa dönüşebilmekte ve yeni sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir (Baltaş, Baltaş, 2008: 161).

Literatürde birçok baş ağrısı çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı, gerilim tipi baş ağrısı, migren, sinüse bağlı baş ağrısı, alerjiye bağlı baş ağrısı, demet baş ağrısı, kafeine bağlı baş ağrısı, eklem baş ağrısıdır. Bu baş ağrısı türlerinden eklem baş ağrısı ve gerilim tipli baş ağrısının olası nedenlerinin genellikle stres olduğu belirtilmektedir (Yazarsız, 2009, 1).

Bunun yanında migrenli hastaların kişilik profillerinin çıkarıldığı bir çalışmada, bu kişilerin ihtiraslı, mükemmeliyetçi oldukları, iş konusunda ciddi, sürekli çalışan, başladıkları işi muhakkak bitiren, çalışma saatleri dışında da iş yapmayı düşünen, sosyal ilişkilerde mesafeli kişiler olduğu belirlenmiştir. Migrenli kişilerin, kişilik özelliği A tipi kişilik özelliğine benzer olduğundan bu kişilerin de

strese eğilimli kişiler olduğu kanaatine varılabilmektedir. Ancak her baş ağrısı migren değildir. Migren, nöbetler halinde baş gösteren ve saatlerce süren, tek veya iki taraflı zonklayıcı baş ağrısıdır. Oldukça şiddetli ve saatlerce, hatta haftalarca sürebilen bir ağrıdır. Yapılan araştırmalarda migren nöbetlerinin en az yarısının duygusal bir stres sebebiyle başladığı bildirilmektedir (Baltaş, Baltaş, 2008: 167-168; Boz, 1994: 1).