• Sonuç bulunamadı

1.5 Örgütsel Vatandaşlık Davranışı Đle Đlgili Teoriler

1.5.1 Sosyal Alışveriş Teorisi

Đstihdam ilişkilerini anlamanın temeli olan sosyal mübadele teorisi, sosyal bilimler disiplininde oldukça yaygın kullanılan temel teorilerden biri olarak kabul edilmektedir. Sosyal mübadeleyle ilgili birçok farklı bakış açısı olmasına karşın, bu teorisi hayatta kalmak için insan ilişkilerinin gerekli olduğu ve kişilerin ihtiyaçlarını tatmin etmek için sürekli olarak birbirleriyle iletişimde oldukları temeline dayanmaktadır (Mimaroğlu, 2008:34) Bu nedenle karşılıklılık fikri teorinin temelini oluşturmaktadır (Blau,1964).

Sosyal mübadele teorisi, bireyler arasındaki sosyal ilişkileri bir tür kaynak mübadelesi olarak gören en eski sosyal davranış teorilerine kadar uzanır. Teorinin temel varsayımı, tarafların ödüllendirilme beklentisi (saygı görme, onur, arkadaşlık, dikkate alınma vb.) içinde sosyal ilişkilere girdiği ve bu ilişkileri sürdürdüğü şeklindedir (Bolat vd., 2009: 219).

Teorinin gelişimine katkı sağlayan öncü araştırmalar, Blau (1955, 1960, 1964), Emerson (1962) ve Homans (1958) gibi sosyologlar ile Thibaut ve Kelley (1959) gibi sosyal psikologların çalışmalarını içerir. Homans (1958) sosyal davranışı bir mübadele ilişkisi olarak gören ilk sistematik teoriyi geliştirmiştir. Bununla beraber, Blau (1964), bir mübadele süreci olarak sosyal ilişki kavramını tanımlayabilmek için “sosyal mübadele teorisi” terimini ilk kez kullanmış olan yazardır. Thibaut ve Kelley de bu teoriye önemli ölçüde katkıda bulunan diğer araştırmacılardır (Bolat vd., 2009:219).

Yazarlara göre bireyler, diğerleri ile (bireyler, gruplar ya da örgütler) arzuladıkları sonuçlara ulaşmak için işbirliği yaparlar (Bolat vd., 2009:219). Emerson’un (1962) teoriye olan katkısı ise, mübadele ilişkileri üzerinde güç ve bağlılığın etkileri konusunda olmuştur. Yazar, güç dengesizliklerinin sosyal ilişkileri istikrarsız hale getirdiğini ve bir sosyal mübadele ilişkisinin sürdürülebilmesi için karşılıklı bağımlılığın büyük önem taşıdığını savunmuştur (Lambe, 2001).

1964 yılında sosyal alışveriş teorisini geliştiren Blau, sosyal mübadele ile ekonomik mübadeleyi birbirinden ayıran ilk kişidir (Kopman, 2001:4). Blau’ya göre bireylerin ekonomik mübadelede olduğu gibi sosyal mübadelede yaptıkları katkıların gelecekte kendilerine geri döneceği, kazanç getireceği yönünde beklentileri vardır. Ekonomik mübadeleler sözleşmeler tabanında oluşurken, sosyal mübadele örgüt bireylerinin uzun vadede yükümlülüklerini doğru bir şekilde yerine getirmek için diğer kişilere güvenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu güven sosyal mübadelenin korunması için şarttır. Güven sosyal örgütsel vatandaşlık davranışını açıklar ve adalet ile vatandaşlık arasındaki ilişkileri ortaya koyar. Ekonomik mübadele gibi hesaplanabilir bir kazancı yoktur, kazanç taraflar arasında karşılıklı güven ve sevgiyi sağlayarak ifade edilmektedir. Sosyal mübadelenin sürdürülmesi için özellikle bireylerin kısa vadede karşılıklı güvene ihtiyaçları bulunmaktadır (Deluga, 1994:316). Sosyal Alışveriş

(Mübadele) Teorisi aynı zamanda işveren ile çalışan arasındaki sosyal değişim ilişkisini ve beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda tarafların nasıl davranacaklarını anlamaya çalışan bir teori olarak da tanımlanmaktadır.

Morrison ve Robinson (1995), çalışanların işletmeden beklentileri ile kendilerine işletme tarafından verilenler arasında bir çelişki hissettikleri anda, işveren ile aralarındaki psikolojik sözleşmenin yara alacağını öne sürmektedirler. Çalışanların bu durumun çalışma ilişkilerinde bir eşitsizliğe yol açtığını düşündüklerini ve bu eşitsizlik ortamında işletmenin etkili bir şekilde işleyişine sağladıkları katkıyı azaltma yoluna gideceklerini belirtmişlerdir (Turnley, 2003:2).

Organ yöneticiler ile astları arasında sosyal anlamda bir değiş tokuş yaşandığını belirterek sosyal alışveriş teorisine göre yöneticilerin adaletine karşılık çalışanların da buna karşılık verme eğiliminde olacak ve böylece örgütsel vatandaşlık davranışı ortaya çıkacaktır. Adaletsizlik hisseden çalışanlar ise işlerindeki rol davranışlarını azaltmayacakları için örgütsel vatandaşlık davranışı yapmak istemeyeceklerdir.

Çalışanların işletmeden kendilerine vaat edileni ya da vaat edilenden daha fazlasını elde ettiklerinde, işyerlerine olan sadakatlerinin arttığı, bu durumunda çalışanların işverenlerle ilişkilerini güçlendirmeye ve genişletmeye yönelik faaliyetlerini de arttıracağı ifade edilmektedir. Organ’a göre, çalışanlar işveren ile olan çalışma ilişkilerinin adil bir sosyal mübadele temeline dayandığını anladıklarında motive olmakta ve extra rol davranışlarında bulunmaktadırlar (Organ,1990:51).

Motive olmuş ve istekleri örgüt tarafından karşılanmış işgörenler, diğer çalışanlarla zaman zaman işbirliği çalışmalarına katılmaya isteklilik duymaktadırlar. Belirli bir durum veya olayla karşılaşıldığında, söz konusu soruna yönelik karşılık verme yeteneğine sahip olmayan bir örgüt üyesinin diğerleri ile işbirliğine girmesi, bu bireylerin sosyal değişim şartlarında çalıştıklarının bir işareti olarak kabul edilmektedir (Greenberg ve Baron, 1997:12). Sosyal Mübadele Teorisi, çalışanların biçimsel rol davranışlarının ötesine giderek biçimsel olarak kendilerinden beklenmeyen ekstra rol davranışlarını kendiliğinden yerine getirmeleri ve bir anlamda işletmeye olan vefa borçlarının ödenmesi düşüncesidir (Bell ve Menguc, 2002:135).

Sosyal mübadele kavramı ile ilgili olarak çalışmalarda bulunan Lambert de diğer araştırmacılar gibi, çalışanların kendilerine verilen ödüller karşılığında işletmeye bir

şeyler verme eğiliminde olduklarından söz etmiştir. Lambert, işletme bakımından çalışanlara verilen ödülleri; çocuk bakımı, profesyonel gelişim, mesai dışı sosyal imkânlar, danışmanlık ve eğitim masraflarının karşılanması şeklinde ayrıntılı olarak açıklamış ve bu ödülleri “iş hayatı kazanç paketi” adı altında toplamıştır. Çalışan ailelerin kendilerine bu tür yardımlarda bulunulduğunda, çalışanların da işletmenin işleyişine katkı sağlamak için ekstra gayret gösterme ihtiyacı duyduklarını ifade etmiş ve çalışanlara sunulan bu kazanç paketlerinin, ÖVD ile insan kaynakları yöneticilerinin deneyimleri arasındaki bir ilişki olduğunu belirtmiştir.

Tüm bu açıklamalardan yola çıkarsak sonuç olarak, çalışanların örgütsel vatandaşlık davranışı sergilemelerinde örgütlerine duydukları minnet duygusunun etkisinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Çalışanlar örgütlerinden beklentilerini karşıladıkları sürece rol fazlası davranışları göstermeye devam edeceklerdir. Beklentilerinin karşılanmaması durumunda ise örgüte karşı bir soğukluk başlayacak ve performansları düşecektir.