• Sonuç bulunamadı

GÜVENLİĞİ” YAKLAŞIMLARI

1.2.1. Muhammed Ayoob’un Üçüncü Dünya Güvenliği Yaklaşımı

1.2.1.2. Soğuk Savaş Sonrası Küreselleşme ve Üçüncü Dünyaya Etkileri

Üçüncü dünyanın güvenlik sorunlarının tarihsel geçmişine bakıldığında Soğuk Savaş dönemi oldukça büyük önem taşımaktadır. Çünkü Soğuk Savaş döneminde dünyada yaşanan çatışmaların büyük çoğunluğu üçüncü dünyada gerçekleşmiştir (Acharya, 1997: 299-327). Üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları da yeni ortaya çıkan yaklaşımlar olduğu için küreselleşme sürecinde üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan güvenlik sorunlarının analiz edilmesinde daha önce ortaya çıkan yaklaşımlara nazaran çok daha etkili olabilmektedir.

Soğuk Savaş sonrası süreçte üçüncü dünya kavramı, güney ve/veya çevre ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Ayoob, güvenliğin sosyolojik boyutuyla değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerken Elbaki Hermassi’nin üçüncü dünya tanımında sosyolojik terminolojiye önem verdiğini ve bunun üçüncü dünya güvenliğini açıklamada etkili olduğunu da ifade etmektedir. Hermassi’ye göre, fetih, sömürgecilik ve egemenlik üçüncü dünya ülkelerinin gerçekleridir. Bunlar nedeniyle üçüncü dünya toplumları ekonomik, coğrafi, sosyal ve siyasi bakımdan bölünmüş toplumlardır (Ayoob, 1995: 12-16).

Ayoob, S. D. Muni’nin, ileri sürdüğü gelişme kavramının üçüncü dünyadaki farklılığı üzerinde durarak, yazarın İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde bu ülkelerdeki gelişmenin, sömürgecilik travmaları ve sömürgecilik öncesi dönüşümler nedeniyle diğer iki dünyadan oldukça farklı görünüme sahip olduğunu, bu nedenle de birçok sosyal bilimci ve devlet liderinin, sosyal gelişmenin ya da kapitalist tecrübenin, “stratejiler-örnekler-düzeyler-amaçlar” açısından üçüncü dünya ülkelerine tamamen uygulanamayacağını görmeye başladığını belirtmektedir (Ayoob, 1995: 12-16).

28

Üçüncü dünyadaki çatışmaların hızla yükseldiği Soğuk Savaş döneminde, Sovyet-Amerikan yani Komünist-Kapitalist mücadelesinde her iki kutup da dünyada nüfuz elde etmek amacıyla çatışmalara müdahil olmuşlardır (Maurer, 1984: 1). Üçüncü dünya ülkeleri de mevcut durumdan paylarını almışlardır.

Soğuk Savaş döneminde bağımsızlıklarını kazanma sürecine giren üçüncü dünya ülkeleri, bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından ve kendilerine “biz kimiz” sorusunu sorarak kimlik arayışı içerisinde olmuşlardır ve bu süreçte üçüncü dünyada dini veya etnik temelli çatışmalar yaşanmaya başlamıştır. Özellikle Afrika’da devlet sınırları tarihsel geçmiş, etnik kimlik, dini yapı ve sosyal yaşantı gözetilmeksizin çizildiği için çatışmalar soykırım boyutlarına ulaşmıştır. Güvenlik sürecini değerlendiren bilim adamı Amitav Acharya’ya göre, bu çatışmaların birçoğu rejim karşıtı isyanlar, iç savaşlar ve kabile çatışmaları gibi aynı ülkenin içerisinde yaşanan eyaletler arası çatışmalardır. Bu bağlamda Vdo Steinbach de, üçüncü dünyanın istikrarsızlığının köklerinin, Soğuk Savaş döneminde oluşturulan zayıf devlet yapılarına dayandığını ifade etmektedir. Ona göre bu istikrarsızlık ortamı, sömürgecilik sonrası süreçten doğan ülkesel, etnik, dini, coğrafi veya kültür-tarihsel geleneklere karşı gelen ve kendi siyasi hedeflerine ulaşmak için bu istikrarsızlığı gerekli bir araç olarak gören küçük elitler tarafından ya da sömürgeci güçler tarafından oluşturulmuştur (Acharya, 1997: 299-327).

Soğuk Savaş sonrası dönemde küreselleşme süreci hız kazanmakla beraber bölgeselleşmeyi de tetiklemiştir. Acharya’nın da dediği gibi Soğuk Savaş sonrası dönemde çatışmalar da bölgeselleşmiştir (Acharya, 1997: 299-327). Dolayısıyla küresel dönüşüm gelişmekte olan ülkeler için olumsuz bir gelişme niteliğindedir. Bu ülkeler için, Soğuk Savaş dönemi ve sonrası dönem, borçlar, yetersiz finansal akış, ters ticaret koşulları ve uygun olmayan ekonomik stratejiler anlamına gelmiştir. (Grant, 1995: 567-587).

Soğuk Savaş döneminde en fazla zarar gören üçüncü dünya, iki süper gücün elindeki nükleer silahların dehşet vericiliğine ve onların ilişkilerinin ortaya çıkardığı 1948’deki Berlin Ablukası, 1962’deki Küba Füze Krizi gibi krizlere de sahne olmuştur. (Ayoob, 1995: 4-8).

Üçüncü dünyadaki güvenlik sorunları ile ilgili olarak Cristopher Clapham, Soğuk Savaşın sonunda Afrika'da özellikle de SAA’da ciddi iç krizler yaşandığını ifade

29

etmektedir. SAA devletlerinde rejim meşruiyeti yokluğu, ekonomik krizler, ekonomik yetersizlik ve ekonomik gelişmeyi yönetememe nedenleriyle ortaya çıkan iç çatışmalar Soğuk Savaşın bitişiyle hız kazanmıştır. (Clapham, 1999: 99-114). Çünkü Soğuk Savaşın bitişiyle çatışmalar bölgeselleşmiş ve dolayısıyla bölge, küreselleşmeden olumsuz etkilenmiştir. Clampham, süper güçlerin, bu üçüncü dünya devletlerini birbirine karşı kullandığını, Afrika boynuzu hariç diğer Afrika devletlerinin çatışma ve güvenliksizlik durumlarına ilgisiz davrandıklarını ve bu ilgisizliğin nedeninin de bölge ülkelerinin zayıflığı ve kendileri için stratejik öneminin azlığı olduğunu tartışmaktadır (Kalu, 2001: 225-236).

Clapham’ın görüşüne destek olarak Michael Bretton, Ayoob’un üçüncü dünya güvenliği anlayışına paralel düzeyde, SAA ülkelerinde yaşanan demokratik dönüşüm sürecinde dış faktörlerin, statükocu rejimlerin iç süreçlerine en az seviyede etki ettiklerini ifade etmektedir. Örneğin, BM yardımlarının çoğu Afrika'daki diktatör rejimlere sahip ülkelere verilmiştir. Fakat bu yardımlar, o ülkelerin demokratik ideolojilerinden çok büyük güçlerin petrol ve doğalgaz ayrıcalıkları elde etmeleri karşılığında verilmiştir. Bretton’a göre, BM’nin Soğuk Savaş dönemindeki ahlaki davranışları ve uluslararası finansal kurumların siyasi ve ekonomik fonksiyonları Afrika'da demokratik dönüşümün yükselişinde ikincil role sahiptirler (Kalu, 2001: 225-236).

Soğuk Savaştan kapitalizmin galip çıkmasına rağmen, BM içindeki anti-komünist politikaların yeniden ortaya çıkması konusunda uyarıda bulunan Scherrer’e destek veren Jefrey A. Lefebvre, Rusya’nın duruşunun sıfır sonuçlu siyasi yarıştan eski muhalif Batıyla siyasi ittifak içinde pozitif sonuçlu ekonomik sözleşmeye doğru değişim gösterdiğini iddia etmektedir. Bu bağlamda Batılı bir bakış açısı sunan Donald Rotchild ise Batılı ülkelerin, Afrika’daki aktif ve yapılanmacı sözleşmeden çekilmemesi gerektiği görüşüne sahiptir (Keller, Rotchild ve Harpviken, 1997: 244).

Dolayısıyla, Soğuk Savaş döneminde veya sonrasında uluslararası siyasi düzenin komünizm ya da kapitalizm olması üçüncü dünya ülkelerindeki güvenlik sorunlarını azaltmamıştır. Sömürgecilik döneminde güvenlik sorunları yaşayan üçüncü dünyanın, Soğuk Savaş sonrasında küreselleşmeyle birlikte bölgeselleşmenin de tetiklenmesiyle güvenlik sorunları artarak devam etmiştir.

30 1.2.1.3. Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği

Üçüncü dünya güvenliği, kozmopolit yapıya sahip nüfusların barındığı büyük coğrafyaları ilgilendirdiği için, bir üçüncü dünya devletindeki güvenlik sorunlarının çoğu zaman sadece devlet içinde çözümlenmesi mümkün değildir. Çünkü üçüncü dünyanın güvenliği söz konusu olduğunda aynı etnik ve/veya dinsel kimliğe sahip nüfusları barındıran komşu ülkelerin hep birlikte hareket ederek çözüm bulması gerekmektedir. Ulusal sınırların çok büyük önem taşımadığı üçüncü dünyadaki çatışmaların önlenmesi ve güvenliğin sağlanması ülkesel çabaların yanı sıra ancak bölgesel bir güvenlik anlayışıyla gerçekleşebilir.

Bu paralelde Ayoob’un önem verdiği ve üçüncü dünya güvenliği konusunda işaret ettiği Acharya, Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası sistemin ve büyük güçlerin bugünkü üçüncü dünya ülkelerinin sınırlarını keyfi olarak çizdiklerini ve müdahalelerde bulunduklarını söyleyerek bu devletlerin Soğuk Savaş sonrası dönemde bağımsızlıklarını kazanmış olduklarını eklemektedir. Bu nedenle sadece devlet içinde değil bölgesel nitelikteki çatışmaların da üçüncü dünyanın bir parçası olduğu ifade edilebilir. Üçüncü dünya ülkelerinin sosyal, siyasi, ekonomik vb. nedenlerle ülke içi ve bölgesel çatışmalara girdiklerini ve bu müdahaleler olduğu sürece bu çatışmaların süreceğinin de altını çizmektedir. Bu bağlamda üçüncü dünya ülkelerinin güvenlik sorunlarında yerel faktörlerin daima göz önünde bulundurulması gerektiğini hatta bu faktörlerin uluslararası sistemin dinamiklerinden çok daha etkili olduğunu söyleyen Ayoob’a katılmaktadır. Acharya, sadece ulusal değil aynı zamanda bölgesel güvenliğin, mevcut çatışmaların ülkelerin sınırlarını aştığı ve komşularını da etkilediği için önemli olduğunu iddia etmektedir. Dezantralizasyon ve yerelleşmenin oldukça önemli olması sebebiyle “bölgesel alt yapılanmalar”ın olmasının gerektiğini ifade etmektedir (Acharya, 1997: 299-327).

Acharya da Ayoob gibi, üçüncü dünya güvenliğinde güvenlik oluşumu için devletlerin yerel yapılanmalarına odaklanmaktadır (Ayoob, 1995: 308). Buzan da Acharya ve Ayoob’a yerelleşme kapsamında çatışma çözümleri hususunda katılarak çatışmaların yerelleştiğini ve dolayısıyla çözümlerinin de yerelden başlaması gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle Buzan’a göre sömürgecilik ve Soğuk Savaş, dış müdahaleleri oluşturması nedeniyle bölgesel güvenlik konusunda yerel oluşumların

31

ortaya çıkmasını engellemiştir ve bu nedenle dış faktörlerin dolaylı olarak çatışmaların tamamen durdurulmasını engellediğini ve çatışmaların tekrarlanmakta olduğunu söylemek mümkündür (Acharya, 1997: 299-327).

Bölgeselleşen üçüncü dünyayı değerlendirerek çeşitli açılardan kategorize eden Raju G.C. Thomas’ın “What is Third World Security?” adlı çalışmasında belirttiği üzere üçüncü dünya ülkeleri uluslararası politikada sömürge sonrası devletler, bağlantısız

devletler ve en az gelişmiş devletler olmak üzere üç farklı şekilde

adlandırılmakta/algılanmaktadır. Bunların güvenlik şekilleri ise uluslararası,

transnasyonel, bölgesel ve yerel olmak üzere dört tanedir ve üçüncü dünya ülkeleri Asya, Afrika ve Latin Amerika olmak üzere üç kıtada yer almaktadırlar (Thomas, 2003:

205-232).

Üçüncü dünyanın ilk imajı olarak sömürgecilik sonrası devletleri gösteren Thomas, ikinci imaj olarak Soğuk Savaş dönemindeki Amerika ve SSCB bloklarının dışındaki devletlerden oluşan “Bağlantısızlar Hareketi”ni göstermektedir. Üçüncü dünyanın üçüncü ve son imajı olarak ise, Soğuk Savaş sonrası küresel dünyada “fakir”, “güney” ya da “çevre” olarak adlandırılan ülkeleri göstermektedir. Thomas’a göre üçüncü dünyanın güvenlik şekilleri olan uluslararası, transnasyonel, bölgesel ve yerel güvenlik formları, ülkeler içerisindeki eyaletlerarası çatışmaları da kapsamaktadır. Yazara göre üçüncü dünyanın güvenlik tehditleri ise, iç savaşlar, devrimler ve onların yayılan etkileri, miliyetçilik ve etnik gruplar arası çatışmalar ve başarısız devletlerin arayışları, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yayılması, transnasyonel terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti ve küreselleşmenin negatif sonuçlarıdır (Thomas, 2003: 205-232). Üçüncü dünya ülkelerini barındıran üç kıta (Asya, Afrika, Latin Amerika) ile birlikte bu ülkelerin imajları ve güvenlik boyutları ele alındığında sömürgecilik sonrası uluslararası güvenlik sorunlarının her üç kıtada da mevcut olduğu, fakat transnasyonel, bölgesel ve iç güvenlik sorunlarının Latin Amerika’da görülmediği ifade edilebilmektedir. Soğuk Savaş dönemindeki bağlantısız imaja sahip üçüncü dünya ülkeleri ise sadece Asya kıtasından çıkmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde üçüncü dünyanın az gelişmişlik imajının altını çizen Thomas, uluslararası ve iç güvenlik sorunlarının bu dönemde tüm üç kıtada da mevcut olduğunu, transnasyonel ve bölgesel güvenlik sorunlarının ise Afrika ve Latin Amerika’da varlığını sürdürdüğünü ifade etmiştir. Transnasyonel

32

güvenlik ulusal sınırları aşan devlet dışı aktörlerle iletişime geçen şiddeti de kapsamaktadır. Bu nedenle Asya kıtasında yer alan üçüncü dünya ülkelerinin sorunlarının bölgesel ve transnasyonel güvenlik sorunları olarak algılanmadığını iddia etmektedir (Thomas, 2003: 205-232).

Tablo 1. Üç Kıta ve Üçüncü Dünya Güvenliği

Üçüncü dünya İmajları Sömürgecilik sonrası İmaj Bağlantısızlık İmajı Az Gelişmişlik İmajı Güvenlik Türleri Uluslararası Güvenlik Asya, Afrika, Latin Amerika

Asya Asya, Afrika,

Latin Amerika

Transnasyonel Güvenlik Asya, Afrika --- Afrika, Latin

Amerika

Bölgesel Güvenlik Asya, Afrika Asya Afrika, Latin

Amerika

İç Güvenlik Asya, Afrika --- Asya, Afrika,

Latin Amerika Kaynak: Thomas, 2003: 225

Tablo 2’de de görüleceği üzere üç kıtada bulunan üçüncü dünya ülkelerinin güvenlik konuları daha özel olarak değerlendirildiğinde; bölgesel güvenlik sorunları ve bunu tetikleyen büyük güç bağlantılarının varlığı, eyaletlerarası konvensiyonel savaşlar, kitle imha silahlarının varlığı (nükleer, biyolojik, kimyasal), sınırötesi terörizm, isyanlar, iç savaşlar, rejim istikrarsızlığı, kar ya da siyasi amaçlı yasadışı uyuşturucu/mücevher ticareti, zaman zaman bu ülkelerin hükümetleri tarafından da desteklenen faaliyetlerdir. Thomas, üçüncü dünya güvenlik sorunlarını Ayoob gibi genel olarak değerlendirmiş ve aşağıdaki şekilde tablolaştırmıştır.

33

Tablo 2. Üç Kıtada Güvenlik Konuları

Üçüncü Dünya Kıtaları

Asya Afrika Latin Amerika

Güvenlik Konusu Bölgesel Güvenlik ve Büyük Güç Bağlantıları

Hindistan-Pakistan, Çin-Tayvan, Kuzey Kore-Güney

Kore, Arap-İsrail, İran-Irak

Eritre, Etyopya-Somali, Kongo-Ruanda, Tanzanya-Uganda, Angola-Mozambik Kolombiya, Küba, Peru, Arjantin, Falk Adaları Eyaletlerarası Konvensiyonel Savaşlar Hindistan-Pakistan, Arap-İsrail, İran-Irak Eritre, Etyopya-Somali, Kongo-Ruanda, Tanzanya-Uganda, ---

Kitle İmha Silahları (Nükleer, biyolojik,

kimyasal)

Hindistan-Pakistan, Kuzey Kore-Güney Kore,

Arap-İsrail, İran-Irak, Libya Güney Afrika

Arjantin, Brezilya, Küba

Sınırötesi Terörizm

Filipinler, Malezya, Burma,

Hindistan, Sri Lanka, İsrail ---

Peru, Venezuella, Kolombiya İsyan, iç savaşlar, rejim

istikrarsızlığı

Filipinler, Endonezya, Burma, Hindistan, Bangladeş, Sri

Lanka, Irak, Cezayir

Sudan, Somali, Ruanda, Birundi, Kongo, Sierra

Leone, Gine, Liberya, Angola, Mozambik Kolombiya, Peru, Meksika, Nikaragua, Honduras, Guatemala, El Salvador Kar ya da siyasi amaçlı

yasadışı

uyuşturucu/mücevher ticareti

Afganistan, Pakistan, Burma, Tayland

Sierra Leone, Kongo Kolombiya, Ekvator, Bolivya,

Meksika Hükümet Faaliyetinin suç

işlenmesine neden olması Bazen mümkün Kongo, Liberya, Sierra Leone

Bazen mümkün Kaynak: Thomas, 2003: 226

İkinci Dünya Savaşı sonrasında gittikçe yerelleşen ve bölgeselleşen güvenlik sorunları, üçüncü dünyada yoğunlaşmıştır. Istvan Kende, 1945-76 yılları arasındaki dönemde 120 savaştan 102’sinin iç savaş olduğunu belirtirken Michael Kidron ve Ronald Segal ise, 1973-86 yılları arasında yaşanan 66 iç savaşın 30’unun sınır savaşı olduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Soğuk Savaş döneminde bölgesel çatışmaların çoğunlukta olduğunu söylemek mümkündür (Acharya, 2003: 299).

Buzan, üçüncü dünya güvenliğindeki iç ve bölgesel tehditlerle mücadele edebilmek için bölgesel güvenlik oluşumlarına yönelinmesi gerektiği fikrini savunmaktadır. (Thomas, 1989: 701).

34

Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan küreselleşme süreci ile birlikte bölgeselleşmeye yönelen uluslararası sistem, üçüncü dünya güvenliğini etkileyen önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Fakat bu dönüşüm güvenliksizlik içindeki üçüncü dünyanın güvenlik sorunlarını çözümlemede yeterli olamamıştır.

Benzer Belgeler