• Sonuç bulunamadı

Juvenal Habyarimana Dönemi: Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği ve Şiddetten Faydalanan Gruplar ve Elitler

GÜVENLİĞİ” YAKLAŞIMLARI

BÖLÜM 2: ÜÇÜNCÜ DÜNYA GÜVENLİĞİ YAKLAŞIMLARI KAPSAMINDA AFRİKA’NIN BÜYÜK GÖLLER

2.1. Afrika’nın Büyük Göller Bölgesi’ndeki Çatışmaların Genel Yapısı

2.2.1. Ruanda’daki Çatışmaların Nedenleri ve Tarihsel Gelişimi

2.2.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem: Dış Güçlerin Etkisi

2.2.1.2.2. Juvenal Habyarimana Dönemi: Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği ve Şiddetten Faydalanan Gruplar ve Elitler

1973 yılında General Juvenal Habyarimana, Gregoire Kayibanda’yı askeri darbeyle yönetimden indirerek iktidarı ele geçirmesinin ardından ülkedeki katliamlar şiddetlenerek artmıştır (Kieh, 2002: 56). Dolayısıyla Ruanda tarihindeki bir başka çatışma yılı ise 1973 olmuştur.

Çatışma, ilk zamanlarda öldürme şeklinde değil, Tutsilerin sosyal hayattan tasfiyesi şeklinde başlamıştır. Tutsiler bu dönemde ilköğretim okullarından ve üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Tasfiye, bir süre sonra kırsal alanlarda Tutsilerin evlerine saldırı şekline dönüşmüştür. Aynı zamanda, Kayibanda rejiminin ayrıcalık gösterdiği güney Ruanda’daki Hutulara da saldırılar gerçekleşmiştir (Orth, 2010: 81).

Bu çatışma ve güvenliksizlik ortamı 1959’da ve 1960’larda komşu ülkelere giden Tutsi mültecilere yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. Darbe sonrası halka vaatlerini yerine getirmeyen Habyarimana hükümeti, ne görevden uzaklaştırılan Tutsilere görevlerine dönüş izni vermiş ne de etnik ve bölgesel ayrımcılığa son vererek ulusal birliği kurabilmiştir. Aksine güney Ruanda’dan gelen Hutu elitini de tasfiye eden darbe hükümeti, kendi geldikleri bölge olan kuzeybatı Ruanda’nın ileri gelenlerini yönetime getirmişlerdir (Verwimpt, 1999: 24-29).

Diğer yandan 1973 yılındaki çatışmalarla daha önceki çatışmalar arasında benzerlikler görülmektedir. Bu bağlamda Ruanda’daki çatışmaların genelinde; çatışma sırasında, değişim dönemlerinde, siyasi karmaşa ve istikrarsızlık olduğunda, kontrolü ve iktidarı elde tutmak için şiddet uygulanmıştır.

110

Ruanda’daki 1973 yılındaki çatışmalar özel olarak incelendiğinde, güvensizliğe komşu ülke Burundi’deki çatışmaların neden olduğu görülmektedir. Diğer yandan Tutsilerin birleştiği bir topluluk veya ülke fikri Ruanda’daki Hutu yöneticileri rahatsız etmiştir. Öncelikle Tutsilere yönelik şiddet, sosyal hayattan tasfiye ve düşük çapta şiddet olayları şeklinde olurken daha sonra çatışmalar şekline dönüşmüştür.

Üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları kapsamında değerlendirildiğinde tasfiyenin, “dengeleme” nin ve Kamu Güvenliği Komiteleri’nin arkasında yatan mantığın aynı olduğu görülmektedir. Tasfiye, Hutuların güvenliğini sağlamak ve Tutsi nüfusu sosyal yaşamda “hak ettiği” azınlık statüsüne getirip bir iç tehdit oluşturmaktan çıkarma amacını taşımaktaydı.

Çalışmanın teorik arkaplanı olan üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları açısından Ruanda’daki 1973 ve öncesi çatışmalar incelendiğinde oldukça benzer oldukları görülmektedir. En büyük benzerlik ise, bu süreçte yaşanan Hutu-Tutsi çatışmalarının çok büyük katliamlara dönüşmeden tamamen durdurulması yerine bu çatışmalara ara verilmesidir ve böylece 1994 yılında gerçekleşen soykırımın alt yapısı oluşturulmuştur. Kısaca çatışmaların genel analizi yapıldığında, azınlık olan Tutsilerin Ruanda’da yönetim kadrosunda olmasının, çoğunluğu oluşturan Hutuları maddi ve manevi olarak rahatsız ettiği ve zarar uğrattığı görülmektedir. Bu nedenle ötekileştirilen Hutular, ortak düşman olan Tutsilere karşı birleşerek Tutsi tehdidini ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir. Bu süreç önce ülkeden tasfiye etme şeklinde gelişse de 1994 soykırımında Hutular, Tutsileri katletmişlerdir.

Aynı zamanda başarısız bir devlet olan Ruanda yönetimi gibi eliti de Tutsilerden oluşmaktaydı (Uvin, 1999: 256). Dolayısıyla zengin Tutsiler ve fakir Hutular, yıllarca sosyal dengeyi sağlayamayan yöneticilerin mağduru olmuşlardır. Etnik şiddetin tek sorumlusu olmayan yöneticiler ve elitler, eski sömürgeci devletler olan Belçika ve Almanya ile uluslararası hukuk normlarını uygulayamayan uluslararası kurumlar ve büyük devletlerle birlikte bu sorumluluğu üstlenmektedirler.

Üçüncü dünya güvenliği yaklaşımlarında yer verilen askeri darbelerle iktidara gelme ve ölene kadar iktidarı bırakmama, yöneticilere suikastler ve tek parti yönetimleri gibi uygulamalar Ruanda’da da gerçekleşmiştir. Askeri darbe ile yönetime gelen General

111

Habyarimana 1994’te suikast sonucu öldürülene kadar ülkeyi idare etmiştir. Habyarimana zamanında da ülke, PARMEHUTU yönetiminde olduğu gibi Ulusal Devrimci Demokrasi Hareketi (National Republican Movement for Democracy and Development-MRND) Ulusal Devrimci Demokrasi Hareketi tarafından tek partili bir yönetimle idare edilmiştir (Mutebi, 2008: 23-24).

1959, 1963, 1966, 1973, 1990 ve daha sonraki yıllarda yaşanan katliam boyutuna varmış ya da varmamış tüm çatışmalar, Ruanda halkını oldukça olumsuz etkilemiştir (Serin, 2005: 44-48). Aynı zamanda bu çatışmalarda Ruanda’daki yerel etnik yapıların, elitlerin ve yönetici konumundaki liderlerin ve çevresinin etkilerinin iç dinamikler olarak oldukça önemli olduğu görülmektedir.

Bu bağlamda, Ruanda çatışmalarının en kanlısı olan 1994 katliamına ölümüyle en büyük etken olan Habyarimana’nın yönetimini karakterize eden dört önemli konu olmuştur. Birincisi, tek parti diktatörlüğü olan yönetim kısmen de olsa gelişme yönünde olumlu adımlar atabilmiştir. Çünkü bu dönemde ülke uluslararası platformda destek görmüş ve akademik çevrelerden diktatörlüğü eleştiren bir kesim olsa da ciddi dış yardımlar almıştır. Bu nedenle 1990’lara kadar Ruanda’daki bu gelişmeler bir başarı olarak görülebilmektedir. İkinci olarak, Ruanda’nın merkezi, güneyden Habyarimana ve baskın bir kişilik sergileyen eşinin geldiği bölge olan kuzeybatıya kaymıştır. Ülkenin kuzeybatısından gelenler hükümette anahtar konumlara, orduda üst mevkilere getirilmişlerdir. Üçüncüsü, elitler ve elit sınıftan olmayanlar arasındaki ekonomik fark artmıştır. Bunda hem ekonomik gelişmenin hem de dış yardımların etkisi vardır (Serin, 2005: 44-50). Ayrıca, maaşlarda, eğitimde, sahip olunan arazinin büyüklüğünde yaratılan göreceli farklılık, Ruanda gibi küçük bir ülkede çok büyük farklılıklar olarak günlük yaşama yansımıştır. Son olarak, 1990’larda hükümetin yürüttüğü Tutsi karşıtı propagandada göreceli olarak düşüş görülmüştür. Tutsi karşıtı propagandanın düşüşünde o dönemde Hutu nüfusun kendi içinde ortaya çıkan sorunların etkisi de önemlidir. Bu nedenle Habyarimana demografik oranları eşitlemek amacıyla eğitimde ve yönetim kadrolarında bölgesel ve etnik kotalar koymuştur. Tutsilerin temsil oranını %10 ile sınırlandırırken önceki başkan Kayibanda’nın bölgesi olan güney Ruanda’ya tanınan temsil ayrıcalıklarını kaldırmak için de bu bölgeye ilişkin kotayı azaltmıştır. Bu

112

durum, kuzey Ruanda’nın ülkenin diğer bölgelerine oranla eğitimde ve temsil hakkında iyileşmesi anlamına da gelmiştir (Mutebi, 2008: 2-35).

Kısacası, etnik milliyetçilik ve Tutsi karşıtlığı devam etse de bölgecilik ve ekonomik farklılıklar daha önemli hale gelmiştir. Fakat en azından daha adil bir yapılanma için çaba sarfeden, ülkesel ve bölgesel barışın sağlanması yolunda adımlar atmak üzere olan Habyarimana’nın uçağının düşürülmesi, Ruanda soykırımının bazı kesimlerce talep edildiğinin göstergesi olarak da nitelendirilebilir (Mutebi, 2008: 2-35).

Dolayısıyla, Belçika sömürge döneminden Hutu devrimine ve 1994 yılındaki katliama kadar olan süreçte gerçekleşen çatışmaları, tek boyutlu ve sadece karşı kutuplarda yer alanların ırkçı politikaları olarak düşünmek eksik bir yaklaşım olacaktır. İç dinamiklerin yoğun olarak etkili olduğu Ruanda çatışmalarında dış dinamiklerin etkileri göz ardı edilememektedir. Çünkü eski sömürgeci güç olan Belçika ve soğuk savaşı kazanan ABD’nin bölgedeki yapılanması, Ruanda çatışmalarında dış dinamiklerin önemli etkileri olarak gözlemlenmektedir (Casòliva ve Carrero, 2000: 1-27).

Habyarimana dönemi de Ruanda tarihinde çatışmaların yaşandığı bir süreç olarak bilinmektedir ve üçüncü dünya yaklaşımları bu dönemi analiz etmede en uygun yaklaşımlardır. Bu kapsamda üçüncü dünya yaklaşımlarının temel analizi olan iç dinamiklerin dış dinamiklerden daha etkili olduğu fikri, Ruanda’ya özellikle Habyarimana dönemine uygulandığında doğru saptamalara ulaşılmasını sağlamaktadır. Çünkü bu dönemde diğer dönemlerden farklı olarak Hutu nüfusunun kendi içindeki bölgelere, sosyal tabakalara ve çeşitli kategorilere göre şekilenen ayrılmaları gerçekleşmiştir ve bu yapılanma dış güçlerin ya da eski sömürgeci gücün etkisi dışında gerçekleşmiştir.

Habyarimana döneminin üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları çerçevesinde yapılan bir diğer değerlendirmesi de, Ruanda’da elitlerin ve elit topluluğa dâhil olmayanların kendi ülkeleri için farklı çıkarları ve farklı bakış açılarının olduğu gerçeğidir. Bunun anlamı, ülkenin yerel veya ulusal düzeydeki ileri gelenlerinin Ruanda’daki siyaseti Hutu-Tutsi ayrımı çerçevesinde ve etnik gruplar arası kutuplaşma olarak algılayıp, bu çerçevede siyaset sürdürmüş olmalarıdır. Bu çerçevede çıkar elde etmeyi hedefleyen elitler, zenginleşme ve nüfuz elde etmeyi umarken, yerel halk yaşam mücadelesini kaybetmemeyi amaçlamıştır.

113

2.2.1.3. Ruanda Soykırımı ve 2000’li Yıllarda Süren Etkileri: Üçüncü Dünya’nın

Benzer Belgeler