• Sonuç bulunamadı

Bağımsızlık Öncesi Dönem: Üçüncü Dünya’nın Farklı Güvenliği

GÜVENLİĞİ” YAKLAŞIMLARI

BÖLÜM 2: ÜÇÜNCÜ DÜNYA GÜVENLİĞİ YAKLAŞIMLARI KAPSAMINDA AFRİKA’NIN BÜYÜK GÖLLER

2.1. Afrika’nın Büyük Göller Bölgesi’ndeki Çatışmaların Genel Yapısı

2.3.1. Burundi’deki Çatışmaların Nedenleri ve Tarihsel Gelişimi

2.3.1.1. Bağımsızlık Öncesi Dönem: Üçüncü Dünya’nın Farklı Güvenliği

Burundi’deki Hutu-Tutsi çatışmalarının tarihsel arkaplanı incelendiğinde, Ruanda’daki çatışmaların bir uzantısı şeklinde olduğu görülmektedir. İki etnik grup arasında yaşanan katliamlara neden olan çatışmaların temelinde sömürgecilik dönemi ve o dönemde Hutuların Ruanda’da olduğu gibi ötekileştirilmesi bulunmaktadır.

5000 yıl önce bölgeye gelen ve Bantu dilini konuşan ve tarımla uğraşan Hutuların ve sonrasında bölgeye yerleşen Tutsilerin sömürgecilik öncesi dönemde çatışma yaşamadan bir arada sürdüğü yaşam, Avrupalıların bölgeye gelişiyle farklılaşarak iki kabile arasında düşmanlık oluşturulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla Hutular ve Tutsiler arasındaki çatışmaların temelinde Belçikalılar tarafından halkın katı bir şekilde sınıflara ayrılması ve etnik kimlik kartlarını 1933’e kadar taşımalarının mecburi olması yer almaktadır (Wakabi, 2007: 36). Diğer yandan 17. yüzyıla kadar genişleyen Burundi Krallığı vatandaşları, azınlık olan Tutsilerin hanedan olarak krallığa hükmetmesiyle problemler yaşamaya başlamış olsa da bu durum düşmanlık boyutuna ulaşmamıştır. Özellikle Tutsi krallarının düşmanlarına karşı Batılı ülkelerden destek almaları halkın çoğunluğunu oluşturan Hutuları kışkırtmıştır.

138

Dolayısıyla sınırları Avrupalı sömürgeciler tarafından çizilen Burundi’de, sömürgecilik sonrası şiddetlenen ve bağımsızlık sonrasında da devam eden ve 1964 yılında yaşanan Kongo çatışmalarıyla bağlantılı olan çatışmaların nedenlerini Belçika tarihinde bulmak mümkündür. Çünkü Burundi halkının etnik ayrımını fiziksel ve sosyal olarak keskinleştiren ve halkı kategorize eden Belçika’nın yaptığı uygulamalar ülkedeki etnik gruplar arasındaki ayrımı derinleştirmiş ve etnik düşmanlığa ve çatışmalara zemin hazırlamıştır. Tutsilerin hâkim grup olması ve Hutu-Tutsi liderlerinin bağımsızlık sonrasında da kurumsallaşmaya gidememesi çatışmalara yol açmıştır (Lemarchand, 1975: 504-508).

19. yüzyıla kadar Mwami adı verilen Kral (Botte, 1985: 67) ile birlikte ülkede feodal bir sistem oluşmasına rağmen, tarımla uğraşan fakat zengin olan Hutular arasından nadir de olsa seçilen şefler, yönetimde hiçbir zaman söz sahibi yapılmamışlardır. Bununla beraber 19. yüzyıla kadar ülke yönetimini Tutsi Kralları ellerinde tutmuşlardır. Tutsiler, Kral IV. Mwezi zamanında Almanlar’la ittifak yaparak özellikle Hutu olan ve tahta çıkmak isteyen şefler olan Maconco ve Joseph Birori’ye (New World Encyclopedia, 2008) karşı tavır almış ve ülkenin 1899’da Alman sömürgesi olması sağlanmıştır. Birinci Dünya savaşını takiben Ruanda’da da olduğu gibi Burundi’nin kontrolü Almanya’nın savaştan mağlup ayrılmasıyla birlikte Belçika’ya geçmiş ve Versailles Anlaşmasıyla Burundi resmi olarak Belçika sömürgesi olmuştur. Belçikalılar, bölgeyi Ruanda-Urundi olarak adlandırarak kralllık şeklinde bir yönetimi uygun görmüşlerdir. 1925 yılından itibaren Belçika, Ruanda ve Burundi’yi Kongo’nun bir parçası olarak görmüş ve geleneksel yönetim tarzına büyük müdahaleler yapmamıştır. Fakat mevcut yönetim Belçika kontrolünde olduğu için Ruanda ile birlikte “bahtsız ikizler” ya da “hatalı ikizler” olarak adlandırılan Burundi’de de çatışmalar sömürgecilik döneminde tırmanarak devam etmiştir (Eggers, 2006: 14; Prunier, 1994: 3). Bununla birlikte ortak kaderi paylaşan iki ülke halkının yaşadıkları da benzer olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ruanda-Urundi Krallığı, 1923 yılında Belçika yönetimi altında Milletler Cemiyeti toprakları olmuştur (Latham-Koenig, 1962: 288-293). Sömürgeci devletlerin izledikleri ayrılıkçı politikalar ve Ruanda’da olduğunun aksine Hutuları muhatap kabul etmeleri nedeniyle Ruanda’da yaşananların benzeri Burundi’de de yaşanmıştır.

139

Tüm bunların yanısıra ülke toprakları üzerinde varolan mevcut şeflikler, 4 Ekim 1943’te Belçika hükümeti tarafından ayrılıkçılığı destekler şekilde daha da küçük şefliklere ayrılmış ve bu şefliklerin başına da Belçikalı sorumlu görevlendirilmiştir (Ataöv, 1975: 426). Kontrolü tamamen elinde tutmak isteyen Belçika, Ruanda’ya müdahale etmiş olsa da sömürgeci devlet olan Belçika’dan ve karşıt etnik grup şiddetinden korkan yerel liderler ve ülke liderleri, iç dinamikler olarak kendi güvenliksizlik hisleri nedeniyle mevcut çatışmalarda ancak “öldürün, devam edin” açıklamalarında bulunarak, ülkedeki Belçikalılara da şiddet uygulamış ve mevcut güvenliksizlik hislerini ve yönetimdeki başarısızlıklarını ortadan kaldırmayı ummuşlardır. Dolayısıyla yönetici elitin başarısızlığı sömürgecilik döneminde ve sonrasında da devam etmiştir. Bu başarısızlık, uluslararası sistemdeki örgüt ve devlet olarak etkin güçlerin bölgedeki yokluğu ve sömürgecilik sonrası özellikle de bağımsızlık döneminde Batılı ülkelerin büyük elçileri aracılığıyla baskı uygulamaları, ülkedeki çatışmaları tetikleyici unsurlar olmuştur (Lemarchand ve Martin, 1974: 20).

Bahutular olarak da bilinen Hutuların yönetime getirilmesini onaylayan Belçika yönetimi, bağımsızlık öncesi süreçte Burundi halkının çoğunluğunu oluşturan Hutuların zengin kesimiyle iyi ilişkiler kurmuş ve geleneksel feodal yapıyı da küçük değişikliklerle aynen benimsemiştir. Örneğin, toprak ve hayvan sahipleri şeflere aitti ve işletmek isteyen kişi, şeften toprağı ya da hayvanları kiralamaktaydı. Bu sistem Ruanda’da ubuhake olarak adlandırılırken Burundi’de ubugabire olarak bilinmekteydi (Ataöv, 1975: 426).

Ruanda’da Hutuların izlediği politikayı Burundi’de Tutsiler sürdürmüşler ve Hutulara tanınan feodal ayrıcalıkların sona erdirilmesini, orta sınıf olan Tutsilere yararına demokratik adımların atılmasını talep etmişlerdir (Ataöv, 1975: 428).

Burundi ve Ruanda’daki çatışmalarda bu ülkelerdeki aynı etnik grup mensuplarının birbirine destek olmaları, üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları kapsamında değerlendirildiğinde Ayoob’un bölgeselleşen üçüncü dünya güvenliği analiziyle açıklanabilmektedir. Her iki ülkede de aynı etnik yapılanma, güvenlik sorunları ile birbirini tetiklemiş ve her iki ülkeye de eşit olarak olmasa da yansımıştır.

Burundi halkı, 1962 yılında tam bağımsızlığını kazanana kadar sömürgecilik düzeninde bir yaşam sürmüşlerdir. Bu süreçte Hutular ve Tutsilerden oluşan halkın belirgin olarak

140

sınıflandırılması iki etnisite arasındaki düşmanlığı tetiklemiş ve bağımsızlığı sonrasında meydana gelen çatışmaların ve güvenlik sorunlarının temelini oluşturmuştur.

2.3.1.2. Bağımsızlık Dönemi: Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği ve Dış

Benzer Belgeler