• Sonuç bulunamadı

Darbeler Dönemi: Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği ve Dış Güçlerin Etkisi

GÜVENLİĞİ” YAKLAŞIMLARI

BÖLÜM 2: ÜÇÜNCÜ DÜNYA GÜVENLİĞİ YAKLAŞIMLARI KAPSAMINDA AFRİKA’NIN BÜYÜK GÖLLER

2.1. Afrika’nın Büyük Göller Bölgesi’ndeki Çatışmaların Genel Yapısı

2.3.1. Burundi’deki Çatışmaların Nedenleri ve Tarihsel Gelişimi

2.3.1.3. Darbeler Dönemi: Bölgeselleşen Üçüncü Dünya Güvenliği ve Dış Güçlerin Etkisi

Burundi’de Kasım 1966’da Michael Micombero liderliğinde yapılan darbeyle kurulan cumhuriyet, güvenlik sorunları gittikçe tırmanan ülkede gerçekleştirilen darbelerin devamı niteliğinde olmuş fakat sonuncusu olmamıştır (Ajulu, 2001: 8). Burundi’de olduğu gibi üçüncü dünya ülkelerinde rutin olarak yaşanan darbeler, BGB ülkelerinde de sık sık karşılaşılan bir durumdur.

Çatışmaların tırmandığı tarihsel süreç içersinde yaşanan başka bir darbe de 1969 yılında gerçekleşmiştir. 1969 yılında Katolik Kilisesi’nin verdiği destekle (Scherrer, 2002: 364) Hutu muhalifleri yeni bir darbe girişiminde bulunmuş fakat kanlı bir şekilde bastırılmıştır (İnat ve Telci, 2010: 101). Diğer bir darbe girişimi de 1976 yılında Tutsi etnik grubuna mensup Albay Jean-Baptiste Bagaza tarafından yapılmıştır (http://www.tlfq.ulaval.ca, 2009).

Çatışmaların yaşandığı ve tek parti devleti olan Burundi’nin ilk anayasası da Bagaza iktidarı zamanında 1981 yılında oluşturulmuş ve Bagaza devlet başkanı seçilmiştir. Her

144

darbe sonrasında olduğu gibi özgürlükler kısıtlanmış ve rakip siyasi partiler bastırılmış fakat Binbaşı Pierre Buyoya’nın 1987’deki darbesine engel olunamamıştır. (http://www.tlfq.ulaval.ca, 2009) Ekim 1993’te Tutsi askerlerin Burundi Demokrasi Cephesi lideri Melchior Nyadaye’yi devirmesi de ülkenin darbe tarihinde yerini almıştır. İktidar mücadeleleri üçüncü dünya ülkesi olan Burundi’de devam ederken ülkedeki etnik gruplar arası çatışmalar tırmanmaya devam etmiştir (Scherrer, 2002: 363).

Darbe hükümetlerinin ve yönetici sınıfın kendi etnik gruplarına ait bir yönetim ve iktidar istemeleri üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan bir diğer sorundur. Bu bağlamda Burundi’de de demokrasi terimi sadece söylemde kalmış ve uygulama esnasında tek partili bir yapı benimsenmiştir. Tutsi hâkimiyetindeki partilerin darbeler döneminde iktidar olmasındaki en önemli etken ordunun Tutsilerden oluşmasıdır.

Burundi ordusu çoğunlukla Tutsilerden oluştuğu için Ruanda soykırımına misilleme hareketlerine verilen destek de Burundi’deki askerler tarafından sağlanmaktaydı. Burundi’deki sistematik misilleme hareketlerine somut bir örnek olarak, 1972 yılında üç bin Hutu tarafından başlatılan çatışmalarda yaklaşık 200 bin Hutunun katledilişi (Lemarchand, 1998: 6) ve 150 bin civarında Hutunun da mülteci olması gösterilebilir. Diğer yandan 1988 yılındaki çatışmalar da (Clark, 1995: 144), 20 bin kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. 1962-1993 yılları arasında toplam 250 bin kişinin yaşamını yitirmesi Burundi’deki soykırımın büyüklüğünü sergilemektedir. 1993’den günümüze kadar hayatını kaybedenlerin sayısı ise 300 bini geçmiştir (Sullivan, 2005: 75-78). Misilleme hareketlerinin yanı sıra ülke halkı özellikle de Hutular, adaletsizlik, siyasi sosyal ve ekonomik ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

1972 yılında gerçekleşen isyanlarda Tutsilerden oluşan Burundi ordusuna bölgesel faktör olarak Zaire ordusunun desteği, Hutulara karşı yapılan soykırımda bölgesel devletlerin de eski sömürgeci güç kadar etkili olduğunu göstermektedir. Yaklaşık 80 bin civarında insanın yaşamını yitirdiği soykırım, 1994 yılında komşu ülke Ruanda’daki soykırımdan etkilenerek şiddetlenmiştir (Lemarchand, 1996: xii).

Bölgesel güvenliğe önem veren üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları, Burundi’de yaşanan güvenlik sorunlarında da açıklayıcı olmuştur. Dolayısıyla bölgesel güvenlik sorunlarını tetikleyen devlet dışı aktörlerin komşu ülke devletine destek vermesi ya da o

145

ülkeye zarar verici eylemlerde bulunması Burundi’de de görülmektedir. Ruanda’daki katliamlara ve daha öncesinde hem Ruanda hem Burundi hükümetlerinin Hutu halkına yaptıkları baskıcı siyasete tepki veren Burundili Hutular, her iki ülkedeki isyanlarda da devlet dışı aktör olarak yer almışlardır ve çatışmaların seyrini belirlemişlerdir. Devlet dışı aktör olarak en etkili grup Palipe- Hutu grubudur (Scherrer, 2002: 363).

Burundi’deki güvenlik sorunlarını ve çatışmaları arttıran ve tarihte bilinen en şiddetli katliam niteliğindeki 1994 Ruanda katliamının temel nedeni olan uçak kazasında Ruanda lideriyle birlikte Hutu kökenli Burundi başkanı Cyprien Ntaryamira da yaşamını yitirmiştir (Dagne ve Farrell, 2003: 1). Başkent Bujumbura’da başlayan ve tüm ülkeye yayılan şiddet ve katliamlar, Burundi’de de Ruanda da olduğu gibi yaşanmıştır.

Soykırım, iç savaş ve çatışmalardan kaçan Hutular mülteci olarak komşu ülkelere sığınmışlar ve çoğu üçüncü dünya ülkesinde yaşandığı gibi yaşadıkları ülkelerden gerilla tarzı saldırılar düzenlemişlerdir. Sınırlardan düzenlenen saldırılar, Burundili Tutsi askerlere ve yerli Tutsilere karşı gerçekleştirilmiştir. Bulundukları mülteci kamplarında milis olarak yetiştirilen Hutular, sadece Burundi’ye değil, Ruanda’ya da saldırılar düzenlemişlerdir (Scherrer, 2002: 363). Hutuların kendi soydaşlarına düzenlenen soykırıma misilleme niteliğindeki bu saldırılar, Afrika başta olmak üzere tüm üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan olağan bir gelişmedir. Mağdur olan Hutu, Luo veya Şirazlar olsa da sorun üçüncü dünya ülkelerinde benzerdir. Bunun nedeni mağdur ve halkın çoğunluğunu oluşturan halkın, kendisine karşı düzenlenen soykırımın öcünü almak için karşı saldırılarda bulunmasıdır.

Mülteciler sorununa vurgu yapan üçüncü dünya güvenliği yaklaşımlarının analizleri, Burundi’de de diğer BGB ülkelerinde olduğu gibi uygulama alanı bulmuşlardır. Mültecilere yönelik uygulanan politikalar, yönetici elitlerin ülke kontrolünü ellerinde tutabilmeleri için de oldukça önem taşımaktadır.

Bu bağlamda Hutuların mülteci olarak komşu ülkelere sığınmalarının dışında Burundi hükümeti, ülkedeki Hutuları kontrol altına alamayınca onların zorla kamplara göç etmelerini sağlamış ve karşı çıkanları gözaltına almıştır. Bu siyasetle Tutsi karşıtı isyanı bastırmayı hedefleyen hükümet, yüzbinlerce kişiyi toplama kamplarında tutmuştur.

146

Hutuların bu duruma daha da büyük tepkiler göstermesi neticesinde çatışmalar daha da artmıştır.

Darbelerin sık yaşandığı Burundi’de bazı olumlu olarak nitelendirilebilecek gelişmelerde söz konusu olmuştur. Örneğin; 1976 darbesiyle iktidara gelen Bagaza, UPRONA ile birlikte iki etnik grup arasında uzlaşma yolları aramış ve kendisinden sonra benzer şekilde darbeyle yönetime gelen Buyoya’nın uygulamaları gibi Tutsi aristokratları ve eliti aracılığıyla demokratik eşitlik girişimleri başlatmıştır (İnat ve Telci, 2010: 102).

Bagaza’nın ülkeyi kontrol altına alabilmek ve istikrarlı bir düzen oluşturabilmek amacıyla gerçekleştirdiği bazı olumlu atılımlara rağmen darbeler döneminde Burundi’de yaşanan çatışmalar nedeniyle ülkedeki kargaşa ortamı sona erdirilememiştir. Bununla birlikte Tutsi bir askerin iki Hutuyu öldürmesiyle bir anda şiddetlenen çatışmalar, Hutuların ülkenin kuzeyinde ayaklanarak çok sayıda Tutsiyi öldürmesine neden olmuş ve bunun üzerine Tutsi askerleri Hutu sivil halkına karşı, helikopterler ve napalm bombalarını kullanarak 50 binden fazla Hutu’nun ölümüne neden olmuşlardır (İnat ve Telci, 2010: 102).

Darbelerin süreklilik gösterdiği Burundi’de demokrasi adına atılan tüm adımlar yetersiz kalmıştır. 1992 yılında ülkenin çok partili hayata geçmesi de darbeler dönemi sonrasındaki çatışmaların azalmasını sağlayamamıştır. Dolayısıyla ulus ve devlet inşasını tamamlayamayan Burundi’de de üçüncü dünya güvenliği yaklaşımlarının temel analizleri uygulanabilir niteliktedir. Çünkü devlet kurumları ve ulusal demokratik düzenin sağlanamaması, üçüncü dünyanın güvenlik sorunlarının farklılığına ve çıkmazlarına işaret etmektedir. Ulus ve devlet inşasını tamamlayamayan Burundi, aynı zamanda istikrarsız devlet yönetimi ve dış müdahalelere açık olması gibi nedenlerle başarısız bir gölge devlet niteliği de sergilemektedir.

2.3.1.4. Çok Partili Hayat: Ulus İnşası Sorunu ve Şiddetten Faydalanan Gruplar ve

Benzer Belgeler