• Sonuç bulunamadı

GÜVENLİĞİ” YAKLAŞIMLARI

1.2.1. Muhammed Ayoob’un Üçüncü Dünya Güvenliği Yaklaşımı

1.2.1.1. Üçüncü Dünya’nın Farklı Güvenliği

Üçüncü dünyadaki güvenlik ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğunda, üçüncü dünyanın, birinci dünya olarak nitelenen gelişmiş Batılı ülkelerden oldukça farklı nitelikler taşıdığı görülmektedir. Örneğin, birinci dünya perspektifinde güvenlik tehdidi oluşturabilen dışarıdan gelen terörist saldırılar, üçüncü dünya devletleri için çoğu zaman geçerli değildir. Çünkü çatışmalar genellikle, her ne kadar dış güçler tarafından tetiklenmiş olsa da ağırlıklı olarak iç dinamikler olarak sayılan elitler ve etnik gruplardan kaynaklanmaktadır. Üçüncü dünyadaki çatışmalarda en etkili olan dış güçler ise yine çatışma yaşanan ülkenin komşuları yani uluslararası güçlerden çok bölgesel güçlerdir. Dolayısıyla üçüncü dünyadaki çatışmaların nedenleri, güvenlik tehditleri ve ihtiyaçları tüm dünyada bilinen genel güvenlik anlayışından farklıdır. Bu bağlamda, uluslararası ilişkiler güvenlik teorilerinden üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları bu ülkelerdeki güvenlik sorunlarını çözümlemede en uygun yaklaşımlar sayılabilmektedir. Ortak özelliklere sahip olsalar da özel olarak ülkesel düzeyde güvenlik ihtiyaçları farklılaşan üçüncü dünya ülkelerine Ayoob’un yaklaşımı büyük katkı sağlamaktadır. Üçüncü dünya güvenliği yaklaşımına genel bir bakış sunan Ayoob’a göre, güvenlik bağlamında farklılıkların yanı sıra üçüncü dünya devletleri arasındaki ortak özelliklere yapılan vurgunun nedeni, devletler arasındaki sınıfsal çatışmalara ev sahibi olma gibi birçok olaya karşı hassas olmalarıdır. Diğer yandan üçüncü dünya ülkeleri ortak özelliklerinin yanı sıra kendilerine has özellikler de göstermektedirler ve üçüncü dünya

22

güvenliği yaklaşımları tarafından bu yapılarıyla incelenebilmektedirler (Ayoob, 1995: 12-16).

Diğer yandan üçüncü dünya güvenliği yaklaşımları, realizm, idealizm ve liberalizm gibi Batılı bakış açısıyla üçüncü dünyanın güvenliğini göz ardı eden bir anlayışa sahip değildir. Aksine küresel değil, yerel dinamikleri gözettiği için üçüncü dünyadaki çatışmaları çözümlemede daha gerçekçidir.

Prototip olarak üçüncü dünya devletlerinin belli temel özelliklere sahip olduğu görülebilmektedir. Bunların en önemlisi, büyük ekonomik ve sosyal farklılıklar ve temel etnik ve bölgesel ayrılıklar açısından iç birleşmenin olmayışı, yönetim elitleri, devlet kurumları ve devlet sınırlarının kayıtsız şartsız meşruiyetinin olmayışı, ülke içinde eyaletler arası çatışmaya duyarlılık, hem ekonomik hem de sosyal olarak bozulmuş ve bağımlı gelişme, marjinallik (özellikle egemen uluslararası güvenlik ve ekonomik ilişkiler içinde); ve gelişmiş devletler, uluslararası kuruluşlar veya transnasyonal birliklerden kolay etkilenmedir. Bu temel özellikler bir araya getirildiğinde, iç ve dış faktörlerin etkileriyle zayıf, korumasız ve güvenliksiz bir üçüncü dünya ortaya çıkmaktadır (Ayoob, 1995: 1-16).

Ayoob, üçüncü dünyanın güvenliği söz konusu olduğunda sosyal bilimlerdeki hassasiyetin göreceli eksikliğinin varlığından bahsetmektedir. Bu durum, üçüncü dünya güvenliği kavramını tartışmaya açık ve zarar görebilen bir hale getirmiştir. Süreç içerisinden örnekler veren Ayoob, Doğu Asya gibi yeni sanayileşmiş ülkelerde ya da eski SSCB’ye entegre olan ülkelerde kargaşanın ortaya çıkması, Rus gücünün kontrol altına alınması ve Doğu ve Güneydoğu Avrupa’daki karışıklıklara özellikle de Kafkaslar, Orta Asya ve Balkanlardaki durumlara işaret etmekte ve bu örneklerin üçüncü dünya güvenliğinin göz ardı edilmişliğinin göstergesi olduğunu savunmaktadır. Sosyal bilimlerdeki parametreleri çok dikkatlice tasvir edilen birçok diğer geçerli kavram gibi üçüncü dünya kavramı da katı sınırlardan çok esnek sınırlara sahiptir. Bu esneklik, kavramın kullanımında analistlere yardımcı olmaktadır (Ayoob, 1995: 12-16). Devlet ve ulus (ulus devlet) inşasını daha fazla gözeten Ayoob, Thomas’ın üçüncü dünya güvenliği anlayışının, ulus devlet inşası gibi siyasi sorunların yanı sıra gıda, para ve sağlık gibi alanları da kapsamakta olduğunu kabul eder. Ona göre, üçüncü dünya güvenliği yaklaşımı 1980’lerde geleneksel realist analizin eleştirisi niteliğinde ortaya

23

çıkmıştır. Bu yaklaşım, güvenlik kavramına yönelik geleneksel anlayışın ve devletlere dışsal askeri tehditlerin varlığını vurgulayan anlayışın yetersiz olduğu varsayımına dayanmaktadır. Çünkü Thomas’ın askeri temelli anlayışı, sosyal, ekonomik ve çevresel faktörleri de dikkate almaktadır (Thomas, 1989: 701).

Zayıf üçüncü dünya hükümetlerinin kapasiteleri; yoksulluk, az gelişmişlik ve kaynak kıtlığının önlenmesi, siyasi yapılarının oluşumu ve istikrarın sağlanması bakımından sınırlı düzeydedir. Bu nedenle üçüncü dünyadaki yerel çatışmalar, geniş ölçüde bölgesel etnik yayılmanın neden olduğu bölgesel istikrarsızlıktan kaynaklanmaktadır ve devrimler, isyanlar ve etnik yayılmacı hareketler komşularıyla uyuşmazlık yaşamaları nedeniyle sık sık ulusal sınırların dışına taşmaktadır. Ayrıca, ülkelerin yaşadıkları bu kaos ortamında ülke elitlerinin payları da büyüktür. Etnik azınlıklar, etnik olarak çoğunluğun liderleri olan egemen elitlerle çatışmakta ve bunun neticesinde mağlup olan etnik azınlık mensupları ya da mağlup olan egemen elit grup komşu devletlere sığınmaktadırlar. Böylece bölgesel istikrarsızlığın bu genel modelleri, üçüncü dünya devletlerindeki yönetici elitin kendi güvenliksizlikleri ile bir bütün haline getirilmektedir. Bu nedenle, çoğu üçüncü dünya toplumları, siyasi uyum, güç paylaşımı ve yönetişimin temel kurallarında ortak nokta olmadığı için güvenlik sorunlarına çözüm üretememektedirler. (Acharya, 1997: 299-327).

Ayoob’un da önemsediği ve kavramsal olarak üçüncü dünyaya ve üçüncü dünya güvenliğine yeni bakış açısı kazandıran Edward Azar ve Chung-in Moon ise, Üçüncü dünya devletlerinin güvenlik sorunlarını yazılım-donanım görüşüyle açıklamaktadırlar. Azar ve Moon, siyasi görüşleri "yazılım (software)" kavramıyla, “güvenlik” tanımlaması içerisinde yer alan unsurlar olan meşruiyet, entegrasyon ve siyasi kapasite, silahlar, strateji ve dışsal çevreyi ve daha sert önlemleri “donanım (hardware)” olarak nitelendirmişlerdir (Azar ve Moon, 1988: 77-101; Ayoob, 1995: 8-12). Buna göre, yazılım (siyasi) ve donanım (güvenlik), dünya ekonomi politikasının çevre rejimleri tarafından sürdürülmektedir (Klein, 1994: 367).

Azar ve Moon’a göre, meşruiyet, ulusal güvenlik yönetimi sisteminin siyasi kapsamını şekillendirmektedir. Entegrayon, güvenlik yönetim sisteminin sosyal ve kültürel alt yapısını şekillendirmektedir. Siyasi kapasite, içsel ve dışsal davranışın çeşidi ve kapsamının belirlenmesiyle güvenlik yönetim sistemini yöneten dinamik öz, işlevsel

24

modlar ve yazılımın içeriğine başvurmaktadır. Meşruiyet, entegrasyon ve siyasi kapasite, kapsamlı güvenlik performansıyla ilişkilidir (Azar ve Moon, 1988: 77-101). Azar ve Moon’un strateji ve dışsal çevreyi ve daha sert önlemleri içeren donanım tanımlaması ise, siyasi ve sosyal kontrolün etkili örneklerinin geliştirilmesindeki başarısızlığı ele almaktadır (Collier, 1999: 10). Bu başarısızlıklar, güvenlik donanımıyla ilgilidir. Dolayısıyla rejim güvenliği veya sosyal güvenlik sorunu olarak borç yükü, yağmur ormanlarının yok oluşu veya kıtlık ortaya çıksa da siyasi çıktıları tehdit etmediği sürece güvenlik hesaplarında yer almamaktadırlar. Güvenlik donanımının devlet sınırları, kurumları, yönetici eliti, kapasitesi ve rejimi gibi siyasi çıktıları içeriden ve dışarıdan tehdit etmediği sürece üçüncü dünya ülkelerinde dikkate alınmamaktadırlar (Debiel, 2004: 9).

Üçüncü dünya güvenliğindeki iç tehditlerin önemine vurgu yapan Freedman da benzer şekilde Ayoob’u destekleyerek, üçüncü dünyada yaşanan iç çatışmaların ne için yapılıyor olursa olsun uluslararası sistemdeki diğer çatışmalardan farklı olduğunu vurgulamaktadır. Freedman’a göre, üçüncü dünyanın savaşları ne nükleer ne de gelenekseldir. Dünyanın en az gelişmiş kısmında yer alırlar ve genellikle gerilla savaşları olarak bilinirler. Hâlbuki gerilla savaşı sadece buradaki çatışmaların bir çeşididir ve toplumun ciddi stres altında olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadırlar. Dış güçler ise benzeri durumlarla karşılaşmadıkları için veya çıkarları çerçevesinde yanlış stratejilerle yol gösterebilirler (Freedman, 1989: 701-702). Çünkü kendi ülkelerinin yaşadıklarıyla üçüncü dünyanın yaşadıkları aynı değildir.

Yerel yapıların üçüncü dünya güvenliğindeki önemini vurgulayan Ayoob’a benzer bir diğer görüş de Steven R. David tarafından öne sürülmüştür. David, “The Primacy of Internal War” adlı çalışmasında (1998) devletlerin dışsal davranışlarının yerel durumlarla belirlendiğini savunur ve neorealizme karşı çıkar. Klasik realizmden esinlenen David, insan doğasındaki hırs ve onurunu aramanın iç savaşların nedenlerini açıkladığını belirtmektedir (David, 1998: 77-92).

Üçüncü dünya güvenliğinde dış faktörlerden çok iç faktörlerin etkili olduğu fikrini benimsemeleri bakımından Ayoob ile benzerlik gösteren Neuman, Hale ve Kienle, liderlerin ve grupların, örgütlerarası ve gruplararası çatışmalardaki amaçlarının, gelişme politikalarının kontrolü için rekabet sürecinde mücadele vermek olduğunu

25

vurgulamaktadırlar. Ayrıca, Neuman, Hale ve Kienle'nin eserlerinde liderlerin yanı sıra ülke elitlerinin kendi çıkarlarını ülkenin genel refahından üstün tuttuklarını ve bunun da çatışmalarda iç etken olduğunu söylemektedirler (Kalu, 2001: 225-236).

Üçüncü dünyanın güvenlik sorunlarının dolayısıyla da çözümlerinin birinci dünyanınkinden farklı olacağı fikrini benimseyen Ayoob, üçüncü dünya güvenliği yaklaşımını açıklarken Azar ve Moon, Amitav Acharya, Neuman, Hale ve Kienle gibi yazarların görüşlerine de yer vermektedir. Bunun nedeni üçüncü dünyanın güvenlik çıkmazlarını daha net olarak ortaya koyabilmek için yaklaşımını güçlendirerek çözüm önerileri getirebilmektir.

Bu kapsamda Ayoob’u eleştiren ve realist bir anlayışla hareket eden Muni, iç dinamiklerin özellikle de sosyal yaşamın etkisinin siyasi alana yansımaması gerektiğini savunarak Ayoob’un güvenlik anlayışından uzaklaşmaktadır. Ona göre sosyal alanlardaki duygusallık, siyasi alanı etkilememelidir, aksine siyasi alanda alınacak kararlar kesin ve köklü olmalıdır. Muni’ye göre Ayoob, kendisi gibi düşünerek çevresel ve ekonomik güvenlik fikrini reddetmektedir. Fakat bu sorunlara güvenlik değerlerini ve siyasi öncelikleri etkilemesi bakımından yaklaşmaktadır. Muni'ye göre Ayoob, güvenlik sorunlarını devletin varlığı içine hapsetmiştir ve toplumun tamamının güvenliği etkilediğini savunmamaktadır. Halbuki toplum, devleti desteklemekte ve korumaktadır. Devletin güvenlik ihtiyaçlarının belirlenmesinde net kriterler olmamasından dolayı rejimler devletin denetleyicisi ve yöneticisi olmaya başlamıştır. Ayoob'a göre rejimin karakteri ve düzenindeki bir değişimle devletin güvenliği ve değişim sağlanabilmektedir (Muni, 1997: 114-117).

Muni, birçok Batılı bilim adamının Ayoob’a kötümser baktığını iddia ederek onların Ayoob’un, kırılgan, bozuk, eksik ulus devlet inşası süreçlerinde üçüncü dünya güvenliksizliğini yerleştirdiği fikrine sahip olduklarını iddia etmektedir. Muni’ye göre, başarısız devletler, üçüncü dünyada güvenliksizlik üretmektedirler. Bu yaklaşımın altında yatan neden ise üçüncü dünyanın sömürgecilikten çıkma süreci ya da İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdir. Bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler, kendi devlet inşaası teşebbüslerini başlatmışlardır. Muni’ye göre birçok üçüncü dünya ülkesi bu kategoriye girse de hepsi bu kategoride yer almamaktadır. Dolayısıyla Muni, Hindistan, Çin ve Mısır örneklerini vererek bu ülkelerin sömürge öncesi dönemde üçüncü

26

dünyanın yönetişim yapılarına sahip olmadığı fikrine karşı çıkmaktadır. Ona göre Hindistan, Çin ve Mısır, uygarlıklarını ve siyasi yapılarını sömürge öncesi dönemde geliştirmişlerdir ve bu devletlerin ideolojik ve kurumsal yapısal olarak yeniden yapılanması üçüncü dünyada devam etmektedir. Bu durum Ayoob gibi bilim adamları tarafından ulus devlet inşası süreci olarak tanımlanmaktadır ve bu tanımlama Muni’ye göre yanlıştır. Muni'ye göre Ayoob, ulus devlet inşası parametrelerinin ötesine gitmelidir ve analizini üçüncü dünya toplumlarında devletin karakterinin genişlediğini, sürekli ve bazen hızlı dönüştüğünü anlatmalıdır (Muni, 1997: 114-117).

Diğer yandan, üçüncü dünyadaki başarısız devletlerden biri olan Afganistan'ın feodaliteden dini tarikatçı devlete dönüşümünün siyasi yapıdaki etkilerini ve Sri Lanka'nın etnik çatışmalarının ve iç güvenliksizliğinin nedeninin sömürgecilik sonrası demokratik ve halk tabanından gelen karakterinden dolayı yükselen tarikatçı (Budist/Sinhala) devletle paylaşmadığını ortaya koyan Muni, Ayoob gibi iç dinamiklerin üçüncü dünyada ne kadar önemli olduğu üzerinde durmaktadır (Muni, 1997: 114-117).

Ayoob’un görüşlerinden farklılaşan diğer bir yazar olan Barry Buzan'a göre Ayoob, üçüncü dünya güvenliğinde iç dinamiklerin çok daha etkili olduğu görüşünü iddia ederek üçüncü dünya ülkelerinin güvenlik sorunlarını/konularını açıklamada yeni bir yaklaşım olarak “üçüncü dünya yaklaşımı”nı geliştirmiş olduğunu belirtse de savunduğu görüşlerin güçlü klasik realist yaklaşımı işaret ettiğini, dolayısıyla farklı bir yaklaşım geliştirmemiş olduğunu belirtmektedir. Buzan’a göre Ayoob, üçüncü dünya güvenliğine siyasi güvenlik açısından bakmaktadır. Güvenliği, devletin toprakları, kurumları ve yönetici elitlerine tehditler konusunda şüphe duyma olarak algılamaktadır. Birçok üçüncü dünya devleti ve liderleri kronik olarak güvenliksizdir. Bu güvenliksizlik, köklü olarak sadece üçüncü dünya toplumları arasından gelmez, çünkü onlar ulus devlet inşası sürecinde ilk aşamadadırlar (Buzan, 1996: 369-370). Dolayısıyla da ulus devlet inşası süreçleri zorlu, kanlı ve oldukça yavaştır (Klein, 1994: 366). Güvensizlik aynı zamanda sömürgeciliğin hantal miraslarından ve silahlanma, demokratikleşme ve insan hakları baskısı, sınırların kutsallığıyla ilgili normların zayıflığı ve ülke içindeki etnik milliyetçi gruplaşmalar gibi üçüncü dünya ülkelerine yardımcı olmayan dış etkenlerden kaynaklanmaktadır. (Buzan, 1996: 369-370).

27

Birinci dünyanın güvenlik ihtiyaçları ve sorunları ile kıyaslandığında oldukça farklılıklar gösteren üçüncü dünya güvenliği, Ayoob tarafından genel bir çerçeveyle anlatılmıştır. Üçüncü dünya güvenliği, genel uluslararası güvenlik ya da birinci dünya olarak bilinen zengin gelişmiş dünyadan farklı olduğu için farklı bir teori ile açıklamak da en doğrusudur. Ayoob’u destekleyen ya da karşı çıkan teorisyenlerin görüşlerine de üçüncü dünyanın farklılıklarının ele alındığı bu kısımda yer verilmiştir. Bu bağlamda sürecin ve ulus devlet inşasının önem taşıdığı üçüncü dünya güvenliğinde bölgesel ve uluslararası güçlerin etkileri de değerlendirilecektir.

Benzer Belgeler