• Sonuç bulunamadı

1.3. Sinema Ve İmaj Oluşumunda Sinemanın Rolü

1.3.4. Sinema Türleri ve Tür Sineması Olarak Polisiye Filmler

Sinemanın bir takım olguları belirli yöntemlerle anlatabilmesi için tür filmlerine ihtiyaç vardır. Tür filmleri denilen kavram ise, bazı ortak özellikleri bulunan ve bu özelliklerin az veya çok o tarz filmlerin hepsinden beklenildiği bir sınıflamadır. Ancak filmlerin türlere göre sınıflandırılmasında net bir kriter yoktur. Örneğin bir film sesli-sessiz veya siyah-beyaz şeklinde teknik özelliklerine göre sınıflandırılabilirken, böyle bir kesin ölçüt filmleri türlerine göre tasnif etmede kullanılamamıştır. Bu yüzden genel itibariyle konuları birbirine benzeyen, ortak yöntemler kullanılan ve daha önceden denendiği için maddi açıdan daha az risk taşıyan filmler, tür filmi olarak kabul edilmiştir. En bilinen tür filmleri bilim-kurgu, aksiyon-macera, müzikal, western ve polisiye filmlerdir. Popüler film türlerinden olan ve çalışmamızın ana konusunu oluşturan polisiye film türleri ise kendiliğinden gelişmemiş, suçun sırlarla, macerayla ve entrikalarla iç içe geçtiği dedektif romanlarının beyazperdeye uyarlanması sonucu ortaya çıkmıştır.

Sanatsal anlamda tür kelimesi dilimize, “aralarında benzer, ortak özellikler bulunan varlık ve nesnelerin topluluğu” manasına gelen Fransızca ‘Genre’ kelimesinin karşılığı olarak girmiştir (Abisel, 1999: 13-14). Türk Dil Kurumu’na göre tür; içerikleri, biçimleri veya amaçları açısından benzer özellikler gösteren sanat çeşididir. Sanat alanında tür kavramına ise ilk kez 17. yüzyılda rastlanılmaktadır. Bu dönemde, doğa bilimlerinin varlıkları benzerlikleri veya farklılıkları açısından sınıflara ayırması, sanat eserlerinde de uygulanmaya başlanmıştır (Güçhan, 1999: 91). Sanatlar kendi içlerinde çok değişik türlere ayrılmasına rağmen Kutay (2011: 13), bütün sanatsal

83

faaliyetlerde bahsedilen konuların belirli sayıda olduğunu, heykelden resime, sinemadan müziğe bütün sanat dallarında yaklaşık yirmi civarındaki konunun farklı şekillerde anlatıldığını belirtmiştir. Az sayıdaki hikâyenin binlerce farklı versiyonuyla izlenmesinin veya dinlenmesinin nedenini ise, sunumlarındaki biçim farklılıklarına bağlamıştır.

Tür kavramı sanat alanında ilk kez resim ve edebiyatta kendini göstermiştir. Bunların ilk örnekleri de günlük yaşama dair belli bir sınıfın, özellikle çiftçilerin hayatına yönelik resim ya da edebiyat eserleridir (Abisel, 1999: 14). Edebiyat alanındaki eserlerin türlere ayrılmasına paralel olarak ilk polisiye türü de roman olarak ortaya çıkmıştır. Edgar Allan Poe’nun Amerika’da yayın yapan Grahm’s Magazine isimli dergide 1841’de yayımladığı ‘Morg Sokağı Cinayeti’, polisiye türünün ilk örneği sayılmış ve hikâyede cinayeti çözen C.A. Dupin karakteri de ilk dedektif olarak kabul edilmiştir (Gezer, 2006: 16). Polisiye roman türünün ikinci ismi 1863 yılında yayımladığı ‘L’affaire Lerogue’ isimli romanıyla Fransız Emile Garboriau olmuştur. Bu türün üçüncü ismi ise, polisiye romanın en iyi örneği gösterilen ve 1887’de yayımlanan Sherlock Holmes’in yazarı İngiliz A.Conan Doyle’dur. Ancak bazı araştırmacılara göre polisiye türü Poe ile değil Shakespeare’in yazmış olduğu Hamlet ile başlamıştır. Çünkü hikayenin kahramanı olan Hamlet, babasını öldüreni bulmak için deliller toplamakta ve bir dedektif gibi elde ettiği ipuçlarından hareket ederek katilin kim olduğunu bulmaya çalışmaktadır (Kakınç, 1995: 11-13).

Büyük Larousse’da polisiye türü “bir cinayetin veya suçun aydınlatılabilmesi için gösterilen çabaları konu alan roman, öykü ya da film”19 şeklinde açıklanmıştır. Polisiye türünde hazırlanan ilk eserler ise, yukarıda örnekleri verildiği üzere batı edebiyatının polisiye romanlarıdır. İlk örnekleri ‘gizem edebiyatı’ olarak adlandırılan bu yeni tür, daha sonraları ‘şüphe-gerilim’ veya ‘suç’ türü şeklinde isimlendirilmiştir (Holat, 2015: 67). Bu nedenle polisiye filmlerde temel kaynak polisiye romanlar olup, polisiye romanların ana unsuru olan polis-katil-kurban üçlemesi, polisiye filmlerinde ana omurgasını oluşturmaktadır (Taranç ve Tomak, 2018: 158). Yine benzer özelliklerden hareketle polisiye bir romanın veya filmin konusu, polisin çözmek zorunda olduğu üç soru üzerinde şekillenmektedir: cinayeti Kimin, Nasıl ve Neden

84

işlediğine dair (Roloff ve Seeblen, 1997: 19) bu sorular, polisiye türünün en temel besin kaynağıdır.

Dedektif hikâyelerini bir çeşit düşünme oyunu, hatta oyundan da öte spor müsabakası olarak açıklayan Willard Huntington Wright (S.S. Van Dine), bu öykülerin yazılı olmayan bazı kuralları olduğunu belirtmiştir. 20 madde halinde açıkladığı bu kurallar kısaca şöyledir:

1) Okurun hikâyedeki gizemleri çözebilmesi için dedektifle aynı imkanlara sahip olması gerekir.

2) Hikâyede dedektifin başına gelen hileler ve aldatmacalar haricinde okuyucu başka hilelere hedef olmamalıdır.

3) Hikâyenin ana teması aşk öyküsü olmamalıdır. Zira hikâyenin sonunda ulaşılmak istenen, birbirlerini seven insanları evlendirmek değil, suçluları adalete teslim etmektir.

4) Yanlış beklentilere neden olmamak için, hikâyedeki dedektif veya polisin asla suçun faili olmaması gerekir.

5) Suçlu, tesadüfen veya sebepsiz bir itirafla ortaya çıkmamalı, mantıklı çıkarımlar sonucunda bulunmalıdır.

6) Hikâyenin içinde suçu ortaya çıkaracak bir dedektif ya da polis mutlaka olmalıdır.

7) Polisiye anlatı için cinayet haricindeki suçlar yeterli olmayacağı için, hikâyede en az bir ceset olmalıdır.

8) Cinayet doğal yöntemlerle çözülmeli, metafiziksel veya duyusal yöntemler kullanılmamalıdır.

9) Hikâyenin akıl yürütecek tek bir kahramanı yani dedektifi olması gerekir. 10) Suçluya hikâyede farklı şekilde yer verilerek, okurun bildiği ve ilgi duyduğu birinin suçlu çıkması sağlanmalıdır.

11) Suçlu hizmetçilerden seçilmemelidir. Aksi takdirde olayın çözümü çok kolay olacaktır.

12) Ne kadar cinayet işlenirse işlensin, suçlusu tek kişi olmalıdır.

13) Gizli cemiyetlerin, örgütlerin ve de mafyanın polisiye anlatıda yeri yoktur.

85

14) Cinayet, rasyonalist ve bilimsel teknikler kullanılarak çözülmelidir. Jules Verne romanlarındaki tarzda bir hayal dünyasına girilmemelidir.

15) Hikâyedeki gerçeklik her zaman net olmalıdır. Okuyucu, hikâyenin son bölümünü okumadan olayın nasıl çözüldüğünü görebilmelidir.

16) Polisiye bir anlatı, uzun betimlemeler, gereksiz içerikler ve zayıf karakterlerin analizleriyle boğulmamalıdır.

17) Hikâyenin suçlusu asla profesyonel bir katil olmamalıdır. İnsanları etkileyecek en büyüleyici cinayet, yardımseverliğiyle bilinen birinin veya yaşlı bir kadının işlediği cinayettir.

18) Hikâyedeki cinayet, kaza veya intihar olayı çıkmamalıdır.

19) Cinayet, katilin kişisel nedenleriyle veya husumetiyle işlenmelidir. Uluslararası bir komplo ya da savaş gibi nedenler polisiye anlatıda kullanılamaz.

20) Son olarak polisiye anlatısında okuyucunun iyi bildiği ve bu nedenle yazarın uzak durması gereken bazı hileler vardır. Yazar bu hilelere başvurması halinde hikâyesi orijinallikten yoksun kalacaktır. Bu hilelerden bazıları şunlardır:

-Suçu işleyenin kim olduğunu ortaya çıkaracak bir sigara izmaritinin olay yerinde bulunması,

-Yanlış kişilere ait parmak izleri,

-Olay esnasında katilin farklı yerde olduğuna dair sunulan sahte bir kanıt, -Havlamayarak, gelen kişinin tanıdık biri olduğunu gösteren köpek,

-Hikayenin sonunda ortaya çıkan şifreli bir mektup (Roloff ve Seeblen, 1997: 20-24).

Bazı sanat dallarının kendi içinde türlere ayrılması ve özellikle edebiyat alanında yaşanan gelişmeler sinemanın da değişime uğramasına neden olmuştur. Bununla birlikte Amerikalı film yapımcıları, 1920’li yıllardan itibaren dikkat çekici ve başarılı filmler yaparken, farklı konuları anlatan yeni filmlerin de arayışına girmişlerdir. Söz konusu yenilik arayışı da, Amerikan sinemasında türlerin, alttürlerin ve yeni tarzların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Abisel, 1999: 42). Ancak yapımcıların yeni tarz filmler ortaya çıkarması sinemanın türlere ayrılması için yeterli olmamıştır. Zira sinemanın türlere ayrılması için, izleyicinin belirli özellikleri tanımlaması ve tanıması, sonrasında bu özelliklerin benzer filmlerde tekrarlanması

86

gerekmektedir (Yılmazkol, 2011: 78). Bu kapsamda tür sineması, diğer sanatların türlere ayrılması ve sinemanın da buna ayak uydurması, film yapımcılarının yeni konular araması ve izleyicinin de bunları tanıyıp kabullenmesi sonucunda gelişmiştir. Bu gelişme sonucunda filmler, bilim-kurgu, dram, polisiye, western, korku, komedi, macera ve animasyon gibi çok çeşitli türlere ayrılmıştır. Ancak filmlerdeki bu farklılık zamanla daha da belirginleşerek, izleyicide her türe özgü bir beklenti oluşturmuştur. Örneğin bilimkurgu filminde robotları, western filminde kovboyları ya da polisiye filmlerde katili bulmaya çalışan dedektifleri izlemek, seyircilerin tür filmlerinden beklentisidir. King’in de belirttiği gibi (2010: 128); sinema türleri sadece filmler ile değil, izleyici beklentilerinin de kalıplaşmasıyla oluşmuştur.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, sinema türleri; “filmin belirli bir konuyu işlerken, kullandığı gereçlere, çeşitli öğelerin kullanılış biçimine, belli bir konuyu ele alış açısına göre ortak yönleri bulunarak yapılan kümelendirme sonunda ortaya çıkan bölümler”dir. En bilinen film türlerine örnek olarak da; belgesel, tarihi film, kovboy filmi, macera filmi, polis filmi, korku filmi vd. gösterilmiştir.20 Ancak film türlerini birbirinden net biçimde ayıracak kesin bir sınır yoktur. Bu yüzden bir filmde değişik türlere ait özellikleri birlikte görmekte mümkündür. Ayrıca sinema türlerinin zaman içerisinde gelişip değişmesiyle yeni türlerde ortaya çıkmaktadır (Özön, 2000: 648).

Tür kavramının sinema endüstrisinde rol oynadığı birbirinden farklı ve önemli işlevler vardır. Bu işlevleri şu üç başlık altında toplayabiliriz (Altman, 2003: 323);

1. Yapım: Tür kavramı, filmin yapımı esnasında şablonlar oluşturur. Ayrıca gizli bir bilgi şekli olarak filmin yapımında yer alan kişilerin ayrıcalıklı iletişim kurmalarını da sağlar.

2. Dağıtım: Üretilen filmlerin birbirinden farklı olmasına neden olur. Böylece, yapımcıyla dağıtımcı, dağıtımcıyla da gösterimi yapacak kişiler arasındaki iletişimi basitleştirir.

3. Tüketim: İzleyicilerin ilgi standartlarını tarif eder. Bu şekilde gösterimi yapacak olanlar ile izleyiciler arasındaki iletişimi kolaylaştırır.

20 Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü

87

Sinema türleri, belirli bir zaman aralığında aynı tarzda yapılan ve bu şekilde tanımlanması mümkün olan yeterli sayıdaki film çeşididir. Hollywood filmlerinin büyük bir çoğunluğunun da belirli bir türe ait olduğunu veya farklı türlerin birleşiminden meydana geldiğini söylemek mümkündür. Bunun nedeni ise basittir. Her şeyden önce Hollywood, ticari bir sektördür ve gişe başarısı ispatlanmış usulleri tekrarlamaktadır (King, 2010: 128). Böylece büyük bir emek ve sermaye gerektiren filmlerin zarar etme riskini en aza indirgemekte, riskli konulardan ve türlerden uzak durarak zaman ve para kaybını önlemeye çalışmaktadır.

Sinema filmleri içerisinde gişe başarısı ispatlanmış en popüler film türlerinden birisi polisiye filmlerdir. Ayrıca bu tarz filmlere, daha önce çekilen filmlerin tecrübesiyle yapımcılar tarafından maddi getirisi kesin gözüyle bakılmaktadır. Kısa bir tanımını yapmak gerekirse polisiye filmler, kanun ile kanundışının, diğer bir ifadeyle iyiyle kötünün (bu olguları temsil eden polisle suçlunun) mücadelesini anlatan filmlerdir. İlk örnekleri de sanılanın aksine Amerika’da değil, çoğunlukla Avrupa sinemasında görülmüştür. Polisiye romandan sinemaya uyarlanan ilk film ise, A.Conan Doyle tarafından yazılan Sherlock Holmes’tur. Hatta romanın başarısından olsa gerek, bu roman birbirine yakın tarihlerde Amerikan, İngiliz ve Danimarka sinemaları gibi farklı ülkelerin sinemalarınca beyaz perdeye uyarlanmıştır (Kakınç, 1995: 62).

Kanunlar çerçevesinde toplumun güvenliğini sağlayan polisler ile suçlular arasındaki mücadeleyi anlatan polis filmleri, birden fazla çeşidi kapsayan zengin içerikli bir türdür. Örneğin gangster, mafya ve suçlu kim tarzındaki filmler, polisiye film türüne girmektedir. Ayrıca filmin kahramanı özel dedektif olan filmlerde bu türün içerisindedir. Bu tarz filmlerde özel dedektif, genelde resmi polisler ile rekabet halindedir ve kendi yöntemleriyle olayları çözüp suçlularla mücadele etmektedir (Özön, 2000: 548-549). Polis filmlerinin kurgusu, işlenen bir suçun failini ortaya çıkarma temeline dayanmaktadır. Bu kapsamda öncelikle izleyiciye cinayet, hırsızlık gibi karanlık bir olay sunulur, olayla bağlantılı kişiler tanıtılarak bu kişilerin şüpheli tarafları gösterilir. Ardından olay ile ilgili ipuçları verilir ve belirli bir mantık çerçevesinde olay çözülür.21 Ayrıca suç yani polisiye filmler, bütün film türleri

88

içerisinde sinema dışındaki faktörlerden en çok etkilenen ve bunlarla şekillenen film türüdür. Bunun nedenini bulmak için de, polisiye türünün anlatım stratejilerindeki geriye dönük tekrarlara neden olan değişikliklerinin ardında yatan sosyal nedenlerin araştırılması gerekmektedir (Hardy, 2003: 354).

Sinema filmlerinin türlere ayrılması gibi, polisiye filmlerde içerikleri açısından bazı sınıflandırmalara tabi tutulmuşlardır. Örneğin Rafter, polisiye filmleri şu şekilde sınıflandırmıştır (Rafter, 2006: 109-118):

Dedektif Filmleri: Cinayeti işleyen katili ve olayın nedenini araştıran filmlerdir. Bu filmlerde polis veya dedektif olayı planlı bir şekilde araştırmakta ve sonunda katili bulmaktadır. Bu filmlerin en bilineni Sherlock Holmes filmleridir.

Cinayet Filmleri: Ceset, polis ve katil üçlemesinin klasik örnekleri olan bu filmler, gerilim filmlerine oldukça yakındır. Konusunu bazen gerçek olaylardan da alabilen bu tarz filmlerde, bazı zamanlarda hayal ürünü, gerçekdışı veya doğaüstü öğelere de yer verilebilmektedir. Çin Mahallesi (1974) ve Bıçak Sırtı (1982) gibi filmler bu türün önemli örneklerindendir.

Aksiyon Polisiye Filmler: Aksiyonun ön plana çıktığı, genellikle siyasal, ulusal veya beynelmilel bir suçu konu alan filmlerdir. Bu filmlerin dikkat çeken yanı, filmin kahramanının zenciler değil beyaz polisler olmasıdır. En önemli örnekleri Cehennem Silahı ve Zor Ölüm gibi seri filmlerdir.

Yaşlı Polis Filmleri: Emekliliği yaklaşmış bir polisin, mesleğindeki son günlerini ve suçlularla mücadeledeki ustalığını anlatan film çeşididir. Bu tarz filmlerin çoğunda tecrübeli polis karakterinin yanında, polisliğe yeni başlamış acemi bir karakterde yer almaktadır. 48 Saat (1982) ve Çaylak (1990) gibi filmler, bu türün örnek filmleridir.

Siyahi Polis Filmleri: Başrolünde siyahi bir polisin olduğu ve Amerika’da ırkçılığın yavaş yavaş azalmaya başladığı 70’li yıllarda ortaya çıkmış bir film türüdür. Korkusuz (1971), Sosyete Polisi (1984) ve Çılgın İkili (1995) filmleri bu türün örnekleridir.

İki Polisli Filmler: Yakın arkadaş olan iki polisin maceralarının anlatıldığı ve genellikle bol aksiyon sahneleri içeren filmlerdir. Bu filmlerde, polislerden biri

89

çoğunlukla diğerine göre daha tecrübeli ve yeteneklidir. Bu tür filmlere Tango ve Cash (1989), Yedi (1996) ve Zorlu İkili (2013) gibi filmler örnek gösterilebilir.

Kötü Polis Filmleri: Başrolünde kötü bir polisin olduğu filmlerdir. Bu filmlerde polis, yetkilerini kendi menfaati uğruna kötüye kullanmakta, polisten çok bir suçlu gibi hareket etmektedir. En önemli örnekleri Kirli Harry (1972), Günah Şehri (2005), Köstebek (2006) gibi filmlerdir.

Kadın Polis Filmleri: Hikâyenin kahramanı kadın polis olan ve onun maceralarını anlatan filmlerdir. 80’li yıllarla beraber ortaya çıkmış bir türdür. Kopya Cinayetler (1995), Ateşli Aynasızlar (2013) gibi filmler bu türün örnekleridir.

Bilim Kurgu Polisiyesi: Başrolünde teknolojiyi kullanarak süper kahraman haline gelmiş polislerin olduğu filmlerdir. Bu filmlerde polis, teknoloji sayesinde olağandışı yeteneklere sahiptir ve tek başına bütün suçların üstesinden gelmektedir. Robocop (1987) bu türün en önemli örneğidir. Aynı şekilde Yargıç Dredd (1995) ve Siyah Giyen Adamlar (1997) gibi filmlerde bu türün diğer örnekleridir.

Seri Katil Filmleri: Seri katilin peşine düşmüş, onun işlediği cinayetleri aydınlatmaya ve katili yakalamaya çalışan polisin hikâyesini anlatan filmlerdir. Bu tür filmlerde polis kadar, katil de ön planda yer almaktadır. Kuzuların Sessizliği (1991) filmi bu türün en başarılı örneklerindendir. Kemik Koleksiyoncusu (1999), Amerikan Sapığı (2000) ve Testere serisi gibi filmler de, bu türün diğer önemli örnekleridir.

Polisiye Komediler: Başrolünde çoğunlukla birden fazla polisin olduğu ve onların komik maceralarının anlatıldığı filmlerdir. Bu tür filmlerde hikâyenin kahramanı olan polisler, zaman zaman sakarlıkları ve beceriksizlikleri nedeniyle komik duruma düşseler de, genel itibariyle dürüst ve iyi niyetli kişilerdir. Polis Akademisi, Çıplak Silah gibi seri filmler bu türün örnekleri olarak gösterilebilir.

Nijat ÖZÖN ise, ‘Sinema Sanatına Giriş’ isimli kitabında polisiye filmleri dört kategoride ele almıştır (2008: 238-240):

Polis Filmleri: Bu tarz filmlerde, cinayet ya da soygun gibi gizemli olaylar aydınlatılmaya çalışılır. Bu nedenle polis filmlerinde hikâyenin merkezinde gizemli bir olay vardır. Ayrıca olayı çözmeye çalışan polis veya dedektif ile birlikte olayla ilgisi olup şüpheli durumundaki kişiler de hikâye örgüsü içinde izleyiciye sunulur. Böylece polis ya da dedektif ile birlikte izleyicinin de olayı çözmesi sağlanır.

90

Gangster Filmleri: Amerika’da yaşanan gangster olaylarını konu alan ve sesli sinemayla birlikte gelişmiş bir polisiye film çeşididir. Amerikan şehirlerini kendi kontrollerine almaya çalışan, zaman zaman birbiriyle ve her daim polisle çatışan gangster çetelerini konu almaktadır. Olaylar kadar kişilerinde önemli olduğu bu filmlerde, bazen toplumsal eleştiriler de yer almaktadır. Sert şiddet içerikleri bu filmlerin temel öğelerindendir.

Mafya Filmleri: İtalyan göçmenler sayesinde önce Amerika’ya ve ilerleyen yıllarda dünyanın birçok ülkesine yayılmış olan örgütlü suçları ve suçluları konu alan polisiye film türüdür. Mafya olarak adlandırılan küçük veya büyük grupların birbirleriyle ve polisle olan mücadeleleri bu filmlerin ana konusudur. Ayrıca kanlı çatışma sahneleri ve şiddet, bu filmlerinde temel öğesidir.

Kara Filmler: Amerikan dedektif romanlarından sinemaya uyarlanmış polisiye film çeşididir. Bu tür filmlere kara film denmesinin nedeni, Fransız Gallimard yayınevinin polisiye romanları ‘kara dizi’ ismiyle yayımlamasıdır. Bu adlandırmaya paralel olarak Fransız sinema eleştirmenlerince romandan sinemaya uyarlanan polisiye filmlere de ‘Kara Film’ ismi verilmiştir. Bu tarz filmleri diğer polisiye filmlerden ayıran başlıca özellik ise, filmde sadece polisin veya dedektifin değil, suçlunun hayatı ve ruh hali de izleyiciye aktarılmaktadır. Ayrıca kara film türünde, suçlunun olduğu kadar suçla mücadele eden kanun adamının da olumsuz yanları seyirciye sunulmaktadır.

Polisiye film türünün dünya genelindeki örneklerine bakıldığında film türleri içerisinde önemli bir yer teşkil ettiği ancak Türk sinemasına incelendiğinde polisiye filmlerin çok da ağırlıkta olmadığı görülmektedir. Aynı şey polisiye edebiyatında da göze çarpmaktadır. Belirli birkaç yazarın haricinde polisiye türüne yoğunlaşmış edebiyatçımız bulunmamaktadır. Kutay da, ülkemizde edebiyat ve sinema alanında polisiye türünün sağlıklı bir şekilde gelişmemesinin farklı nedenleri olduğunu belirtmiştir. Ona göre bunlardan en önemlisi, Türkiye’nin rasyonel hukuk kavramıyla geç tanışmasıdır (Kutay, 2011: 43). Ülkemizin rasyonel hukuk sistemiyle geç tanışmasının bir tezahürü olarak da suç, suçla mücadele ve suçlunun cezalandırılması gibi kavramlar bireylerin zihninde tam manada oturmamıştır.

91

Sonuç olarak sanatsal faaliyetler zamanla değişikliğe uğrayarak kendi içinde türlere ayrılmış, ilk örneklerini de resim ve edebiyat alanında vermiştir. İlerleyen süreçte bu tasnif diğer sanatlara da sirayet etmiş ve bütün sanatsal alanlarda olduğu gibi sinemada kendi içinde türlere ayrılmıştır. Bu türler içerisinde en bilinenlerden olan polisiye filmlerde, batı edebiyatının polisiye türünün sinemaya uyarlanması sonucu doğmuştur. Ancak polisiye film türü de farklı yazarlarca kendi içinde değişik tasniflere tutulmuştur. Buna rağmen polisiye filmlerin bütün çeşitleri için, iyi ile kötünün yani polis ile suçlunun mücadelesi tanımını yapmak mümkündür. Bu yüzden bütün polisiye türlerde, ortada çözülmesi gereken bir olay, olayı çözmeye çalışan polis (veya dedektif) ve polisten kaçan bir suçlu bulunmakta, hikâyenin örgüsü de buna göre şekillenmektedir.

1.3.5. Kitle İletişim Aracı Olarak Sinemanın İmaj Oluşumuna Etkisi