• Sonuç bulunamadı

Simgesel Algı, Tutum ve Davranış İlişkisi

Simgesel algıyı açıklamak için öncelikle simgenin ne olduğuna bakmak gerekir. Simge, bir şeyi temsil eden başka bir şeydir. Örneğin gözleri bağlı, elinde terazi tutan genç kadın ada-letin simgesidir. Belirli renkleri ve simgesi olan, belli bir biçim verilmiş bir kumaş parçası bir ulusun bayrağıdır.

Bazen simge parçaları simgenin bütününü çağrıştırabilir. İnsanı, kendiliğinden bir zi-hinsel sürece yönlendirerek, o simgenin bütününü bulmaya itebilir. Charlie Chaplin’in (Şarlo) koca potinleri, melon şapkası, bastonunu gösteren ünlü bir fotoğrafı; bize hemen o’nun zekâsını ve siyah-beyaz sessiz sinema günlerine ilişkin anılarımızı ikonografik bir bütünlük içinde çağrıştırabilir.

İletişim sürecinde, başat durumdaki ana kodlamanın yanı sıra, ona bağlı başka iletişim kanalları da devreye girer. Jest, mimik, ses tonu, sözcükler üzerinde yapılan vurgulamalar;

yakamızdaki rozet, giysimiz vb. herbiri ya da bazen hepsi birden birer simgesel algı modeli oluşturur ve algılamamızın simgesel düzeyde örgütlenmesinde rol oynarlar.

Simgesel algılamada önemli bir etken de karakteristik uyarıdır. Mesajın, hedef kitlenin dikkatini çekecek biçimde kurulması, sunulması ve dağıtılması sanıldığından çok daha güç olup kitle iletişiminin can alıcı noktalarından biridir. Ön şart olarak mesaj elde edilebilir, erişilebilir bir ortamda gerçekleşmelidir. Balıksız göle olta atmak, fakat attığımız oltanın ucuna yem takmayı unutmak gibi! Ayrıca mesaj ortada ve alınabilir durumda olsa bile bazen gene de algılanamayabilir. Yani bulanık suda balık avlamaya kalkışıyor olabiliriz.

Bireyin çevresi mesaj ağları ile çevrilidir. Birey içinde bulunduğu ortamda her mesajla ilgilenmez, mesajları tarar ve ayıklar. İhtiyaç ve ilgiye uygun olup olmamaları bakımın-dan, algılama seçimleyici olarak işler. Seçme işi genellikle mesajdaki tek bir belirtken uya-rının bizde bıraktığı “izlenim”e göre ayarlanır.

Belirtken uyarı bir haber başlığı, bir renk, ses, fotoğraf, slogan veya reklâmcıların çok kullandığı kısa çarpıcı bir müzik olabilir. Şayet bu belirtken uyarılardan birisi bize etki ediyorsa, mesaja “kulak veririz”. Aksi halde mesaj duyum alanımız içine girse bile “kuru

gürültü”den öte gidemeyecektir. Baktığımız halde görmediğimiz, işittiğimiz halde duyma-dığımız çoğu uyarıcı “çağdaş” bir kirlilik olarak kalacaktır. İşte burada söz konusu mesajla ilgili vurgulayıcı bir nokta algılamayı harekete geçirir ve mesajın çok çabuk ve kolay algı-lanmasını sağlar.

Örneğin, seçim dönemlerinde siyasi parti liderlerinin propaganda konuşmalarının içeriğinde işsizlik, enflasyon, pahalılık gibi sorunlara çağrışım yapan sözlere ağırlık ve-rilmesinin nedeni, muhataplara belirtken uyarılar gönderme ihtiyacından kaynaklanır.

Aynı şekilde reklâmlarda sıkça kullanılan cinsellik imgesi de yine belirtken uyarı işlevi görmektedir.

Ancak beklenilen etkiyi yaratmak için belirtken uyarıların kullanım biçimine ve sıklı-ğına dikkat etmek gerekir. Bazen çok sık ve aşırı tekrarlarla verilen belirtken uyarılar bir süre sonra bıkkınlık yaratabilir. O zaman da alışkanlık yaparak, izleyici tarafından algıla-ma alanının dışına itilebilirler. Bu durumda gönderilen mesajlara hiçbir tepki verilmez ve mesajın etkisi sıfırlanabilir.

Sembol, birey için değeri ve anlamı öğrenilmiş bir “uyarıcı” olup, soyut özelliğe sahip-tir. Soyutlama aynı zamanda bir perspektif biçimidir. Soyutlamak, gerçekliği özgün orta-mından ve öğelerinden ayırıp başka bir ortama taşımak, başka bir biçime dönüştürmek ve böylece yeni bir gerçeklik üretmektir. Üretilen, geliştirilen yeni gerçeklik motive edilerek başka algılamalara dönüştürülebilir.

Semboller gerek yüz yüze, gerekse dolaylı ilişkiler içerisinde, örneğin kitle iletişim araçları vasıtası ile öğrenilir. Bunun yanında eğitim kurumları, din kurumları, aile, ar-kadaş çevresi gibi bireyin, toplumsal ve kültürel ortamlar da sembollerin öğrenilmesinde önemli etkiye sahiptirler.

Sembollerin, eşzamanlı öğrenilmenin yanında zaman içerisinde kuşaktan kuşağa ak-tarılarak öğrenilmesi de söz konusudur. Bu da sembollerin algılanmasında ve kullanılma-sında zaman içerisinde süreklilik sağlanması anlamına gelir. Birtakım törelerin, gelenek ve göreneklerin kuşaklar boyu devam etmesinde, sembollerin kuşaklar arası aktarımının ve paylaşımının payı büyüktür.

Sembollerle aktarılan anlamlar bireyin içinde yaşadığı toplumun ortak değerlerini yansıtır. Ama bunun yanında kuşaklar arası aktarım dikkate alınarak söylenecek olursa, semboller tarihin farklı dilimlerinde yaşamış olan toplum ve kültürler arasındaki ortak de-ğerleri de yansıtırlar. Böylece sembollerin aktarımı ve öğrenilmesi yoluyla hem yatay (eşza-manlı), hem de dikey (dönemsel) anlamda değer paylaşım alanları gerçekleştirilmektedir.

Anlamlar, karşılıklı ilişkiler yoluyla kazanıldığı için, bireysel değil daha çok toplumsal bakımdan ortak bir değer ifade eder. Bu yönüyle sembollerle toplumsal yapılar arasında yakın bir ilişki vardır.

Bireylerin toplumsal yapılar içerisinde bir araya gelmeleri, birtakım ortak değer ve an-lam alanları yaratmalarıyla mümkün olur. Bu da sembollerin paylaşımı yoluyla gerçekle-şir. O halde insanların, düzenli toplumsal yapılar içerisinde yaşamalarının önemli yapısal ve fonksiyonel öğeleri arasında semboller de yer almaktadır.

Birey sembollerle iletişimde pek çok anlam ve değerleri yani davranış kalıplarını hazır olarak öğrenir. Bu da bireyin doğduğu toplum içerisindeki toplumsallaşma sürecini ça-buklaştırır ve kolaylaştırır.

Öte yandan kültür, sembol ilişkisi bakımından ayrıntılı sosyal değerler ve anlamlar seti olarak tanımlanır. Başka bir deyişle Williams tarafından toplumun sahip olduğu ya-şama biçimi olarak tanımlanan kültür, aynı zamanda bir göstergeler sistemi olarak da ele alınabilir.

Bu yönüyle kültür ile semboller arasında oldukça yakın bir ilişki vardır. Kültürel gös-terge ve sembollere bakarak, insanlar genellikle birbirlerinin davranışlarını tahmin

ede-rek, anlamlandırabilirler. Bu da sonuçta insanlar arası etkileşimi ve iletişimi kolaylaştırıcı bir durumdur.

Sembollerle alt kültürler, marjinal kültürel gruplar vb. genel kültüre oranla daha dar alan-larda etkinlik gösteren kültürel gruplar arasında da yakın bir ilişki olduğu gözlenmektedir.

Benzeri hayat biçimini paylaşan, benzer gelir düzeyine sahip, benzer sosyo-kültürel çevreden gelen, bunlara bağlı olarak belli davranış biçimlerini, eğlence tarzlarını paylaşan, aynı tür müzik dinleyen, benzer mekânlarda bir araya gelen, benzer ritüelleri, gelenek ve görenekleri paylaşan insanların oluşturduğu kültürel gruplardır alt kültürler. Buna göre örneğin kahvehane kültürü bir alt kültürdür.

Diğer yandan mevcut sisteme karşı durmak amacıyla bir araya gelen kültürel oluşum-lar, marjinal kültürel gruplar olarak adlandırılır. Marjinal kültür grupları da alt kültürel alanlar gibi genel kültür içerisinde ortaya çıkan, genel kültüre oranla çok daha dar alanlar-da etkinlik gösteren kültürel oluşum ya alanlar-da gruplaşmalardır.

Gerek alt kültürel, gerekse marjinal kültürel grupların temel özellikleri ise belli simge-sel ortamları paylaşmaları, genel kültürel alanda geçerliliği olan farklı belli birtakım de-ğerleri, kendi değer paylaşım alanlarında öncelikli bir yere koymalarıdır. Onların varlığını belirleyici kılan bu öncelikli değerler, çoğu zaman onlara özgü birtakım simgesel paylaşım ve etkileşim ortamlarında kendini gösterir. O halde semboller yalnızca bireyin genel kül-türü ve eğitim sürecinde değil, genel kültür içerisinde varlık gösteren alt kültür ve marjinal kültür gruplarında da öğrenilir.

Birey daha önce, içinde yaşadığı ve benimsediği sembolleri ve bu sembollerin rol bek-lentilerini, anlamlarını, değerlerini bu gruptan ayrılsa, o sembolleri kullanmasa bile unut-maz. Bu semboller bireyin geçmiş hayat deneylerinin derin izleri olarak kişiliğine yansır.

Bu yönüyle sembol aynı zamanda bir kod uyarıcı olarak belirir.

Kod; Repertuardaki göstergelerin ifade ettiği, hem alıcı hem de verici tarafından ön-ceden tanınan her şeydir. Kod göstergelerin keyfi seçimini engelleyen, alıcıların zihninde az veya çok bir öngörü sağlayan, anlamlandırmaya katkıda bulunan ve göstergelere düzen veren kurallar bütünüdür.

Buna göre alıcı ve gönderici arasında iletişim sürecinin gerçekleşebilmesi için, bir başka deyişle göndericinin kendisine hedef olarak belirlediği kişi, grup ya da kitle üze-rinde amaçladığı etkiyi yaratabilmesi için kendisi ile kendisine hedef olarak seçtiği kit-le/grup ile arasında kod örtüşmesi olmalıdır. Yani göndericinin, mesajını göndermek üzere tercih ettiği kodlama sistemi, alıcı ya da hedef tarafından da biliniyor ve algılana-biliyor olmalıdır. Sözgelimi yabancı bir ülkeye gittiğimizde, oradaki insanlarla iletişim kurabilmek için onların dilini anlıyoruz olmamız ya da onların bizim kullandığımız dili biliyor olması gerekir.

Aynı şekilde harf inkılâbından önce Türkiye’de basılmış olan yazılı materyalden yarar-lanabilmek için Osmanlıca bilmek gerekir. O halde simgesel algı ortamında iletişimin et-kin biçimde gerçekleştirilmesinin temel şartlarından biri başvurulan kodlama sisteminin söz konusu ortamda bulunan insanlar tarafından paylaşılıyor olmasıdır.

Simgesel algı ve simgesel iletişim ortamında, çeşitli iletişim araç ve teknikleri kulla-nılmaktadır. Söz konusu araç ve teknikler, kamuoyu ile ilişkileri nedeniyle toplumsal de-netim odaklarında stratejik bir konuma sahiptirler. Çağımızın iki büyük olgusu, reklâm ve propagandayı bu çerçeve içinde değerlendirmek uygun olur. Çünkü bu iki kavram, kamuoyu üzerinde (sosyal, siyasal ve ekonomik) etkili olma çabalarının ifadesidir.

Diğer yandan, konumuz açısından önemli olan toplumsal denetim araçlarından biri de psikolojik baskı araçlarıdır. Kitleleri, hedeflenen davranışa yönelten bu araçlar “olum-lu” ya da “olumsuz” nitelikte olabilirler. Ödüllendirme, özendirme vb. olumlu araçlar, ce-zalandırma ise olumsuz araçlar arasında kabul edilir.

Dağıtım kanalları (medya) aracılığı ile yayılan ve bireyi belirli davranışlara yönelten simge-sembol ve modeller, aynı zamanda birer toplumsal denetim aracıdırlar. Söz konusu araçlar, toplumsal birlikteliği sağlayan değerleri yaratmakta önemli bir role sahiptirler.