• Sonuç bulunamadı

Konuşma gibi yazmanın da amacı çoğu zaman bir fikri, duyguyu, bilgiyi aktarmak ve dinleyicinin bir davranışını değiştirmek, onu bir konuda ikna etmektir. Etkin yazmanın asıl işlevi mesajın tam, doğru ve amaca uygun olarak aktarılması için çaba göstermektir.

Yazının içeriği ve okuyucu özellikleri, yazma amacına göre sınırlandırılmalı; okuyucu-nun ilgisini çekmeyecek, amaç dışı şeyler metne dâhil edilmemelidir.

Klasik yazma kurallarına göre her metnin ve hatta her paragrafın giriş, gelişme ve so-nuç bölümleri olmalıdır. Yine klasik yazma kurallarına göre, metnin akışı içinde asıl etkiyi sağlayacak mesaj en sonda verilmelidir. Oysa yazılı iletişimin yeni biçimlerinde (gazete haberi, web sayfası, ürün sunumu vb) asıl mesaj ilk anda verilmeye ve yeterli ilgi oluştu-rulduktan sonra detaylara gidilmeye çalışılıyor.

Belirli ifade, kelime ve kavramların çok sık kullanılması, dinlemeyi ve okumayı zorlaş-tırır. Aynı biçimde belirli ifade, kelime ve kavramı farklı anlamlarda kullanmak da dinle-meyi ve okumayı zorlaştırır. Zengin kelime hazinesiyle bundan kaçınmaya çalışılmalıdır.

Okuyucunun hiç bir şey bilmediği veya okuyucunun konuya ilişkin temel bilgilere hâkim olduğu varsayımları yazının kapsamını ve anlatım biçimini belirleyecektir.

Kaynak göstermek, delil göstermek, örnek vermek mesajı güçlendirecektir. Ancak bu yöntemleri kullanılırken, asıl mesajı ve ana fikri gölgeleyecek kullanımlardan kaçınılmalı-dır. Uzun, çok fazla ya da ilgisiz kaynak, delil ve örnekler kullanılmamalıkaçınılmalı-dır.

Yazının sonunda sonuç, çıkarım ve/veya özet bölümleri bulunmalıdır. Bu bölümlerde yazının kısa bir özeti yapılmalı, girişte aktarılan düşüncelerle ulaşılan sonuç arasındaki bağ vurgulanmalıdır.

Güncellik

Bilgilerin güncelliği ikna sürecinde önemli bir faktördür. İletişim alanındaki teknolojik gelişmelerin ivme kazanması, beraberinde bilginin güncelliğini de zorunlu hale getirmek-tedir. Bilginin oluşma zamanı onun değerini de belirler. Bilginin gelişimiyle, bildirimi ara-sındaki süre ne kadar kısa olursa, habere olan ilgi de o oranda büyük olacaktır. Çünkü insanlar bir gelişmeyi ilk bilen olmak isterler. Bildikleri bir şeyi de yeniden duymak iste-mezler. Bu nedenle iletişimi cazip hale getiren önemli ilke, duyduklarımızın ilk ve güncel olmasıdır.

Yeterlik

Bireyin bir işi yapabilme yeteneği hakkındaki algı, ikna ve inançları ifade eder. Kişi kendi-siyle ilgili bu algı doğrultusunda hedefler seçer ve dış dünyanın kendisine sunduğu şartları kontrol edip edemeyeceğine karar verir. Önüne çıkan sorunun üstesinden gelebileceğine inanan kişiyi dış şartlar yönlendiremez. O, dış şartları kendisi kontrol edebilen ve yönlen-diren çok yönlü, iradeli bir bireydir. Aynı zamanda kendi düşünce, duygu ve davranışla-rını da amaçları doğrultusunda kontrol etme gücüne sahiptir. İnsanlar yapabileceklerine inandıkları şeyleri yapmaya girişir, o yönde eyleme geçer ve sahip oldukları yeterlik duy-gusu onların başarısını belirlemede önemli bir paya sahiptir.

Yeterlik duygusu kişilerin seçimlerini ve ne yönde harekete geçeceğini belirler. Bireyler kendilerini yeterli hissettikleri ve yapacaklarına güven duydukları şeyleri yapar ve yete-rince emin olmadıkları durumlardan kaçınırlar. Yeterlik duygusu aynı zamanda kişinin belirli bir durumda ne kadar çaba göstereceğini, bir engelle karşılaştığında ne kadar ısrarlı davranacağını ve zorlayıcı durumlara ne kadar dayanabileceğini de belirler. Yeterlik duy-gusu ne kadar güçlüyse, o kadar çaba, sebat ve direnç gösterilir. O zamanda girişimlerin-den başarılı sonuçlar almayı bekler. Kendingirişimlerin-den emin olan öğrenciler sınavlardan daha yüksek bir not bekler. Yeteneklerine ve bilgisine güvenen, zorlukların üstesinden gelece-ğinden emin olan iş adamları başarılı olacaklarına inanırlar. Yine yeterlik duygusu, kişinin yaşayacağı kaygı ve stres derecesini de tayin eder. Sonuç olarak yeterlik duygusu, kişilerin başarı düzeyini belirlemede temel bir faktör olurken, kişilerarası ilişkilerde de uzmanlığı ve yeterliği sayesinde daha ikna edici bir özelliğe sahip olurlar.

Yeterlik duygusu güçlü olan kişiler, zor durumları kendinden kaçınılması gereken bir tehdit değil, üstesinden gelinecek bir mücadele olarak görür. Harekete geçmekten zevk alır, kendilerine zorlayıcı hedefler koyar, başarısızlık karşısında da çabalarını daha bir ar-tırırlar. Engellendiklerinde daha çabuk toparlanır, başarısızlıklarının nedenini kendile-rinden ararlar; yeni bilgi ve beceri edinebileceklerine ve böylelikle bir sonraki denemede başarılı olacaklarına inanırlar. Yüksek yeterlik duyguları girişkenliği artırarak zor işlere girişmeyi kolaylaştırır ve rahatlık halini besler. Öte yandan yeteneklerinden kuşku duyan kişiler ise her işin olduğundan daha zor olduğunu düşünür, böylelikle yaşadıkları stresin artmasına neden olur, çözüm yolları bulmakta aciz kalırlar. Yeterlik düzeyi yüksek bireyler kendilerine tam inanır ve girişimci olurlar. Kendilerinin inanmadığı bir konuda başkaları-nın inanmalarını ve ikna olmalarını beklemek onlar için düşük bir ihtimaldir.

Saygınlık

Saygınlık itibar, prestij, onur, kişiye konumu ve durumu sayesinde gösterilen, ayrıca kari-yer ve başarının getirdiği bir özellik olarak açıklanabilir.

Sullivan’a göre benlik ve saygınlık gerçekte var olan kavramlar değildir. İnsanlar iliş-kilerini tanımlamak için bu kavramları kullanır. Benlik kişiliğin bir parçası olup, kaygı verici yaşantıların doğal bir sonucudur. Benliğin asıl amacı, her zaman bireyin onurunu korumaktır. Çünkü benlik saygısı, bireyi kaygı verici durumlara karşı korur. Kişilerarası ilişkilerde küçük düşürücü ve onur kırıcı durumlar, birey için her zaman tehdit unsurudur ve kaygı yaratır. Bu yüzden birey sürekli olarak benlik saygısını koruma çabası içindedir.

Saygınlık kişi ve kurumlar için önemli bir değerdir. Onun yitirilmesi durumunda, sahip olduğumuz güven duygusu insanlar üzerinde anlamını kaybeder, meydana gelen itibar kaybı kişiliğin iflasına neden olur. Bu nedenle iknada saygınlık önemli bir yere sa-hiptir. Saygınlığın yüksek oluşu, kişilerarası ilişkilerde olumlu iknayı, düşük oluşu ise ik-nayı engelleyen bir etki yartmaktadır. İtibar ilişkilerde ve bakış açılarında bireysel olduğu kadar toplumsal bir kazanımdır. İtibarsızlaşma ise ilişkilerde kaybetmenin ve yokoluşun temel nedenidir.

Güvenirlik

Etkileyici bir iletişimden söz edebilmek için kaynağın (ikna edicinin) güvenilir olması gerekmektedir. Zira iknacı diğer kimseler üzerinde etkili olabilmek için güvenilir olmak durumundadır. Bu sebeple iknacı her şeyden önce hedef kitlenin güvenini kazanmak zo-rundadır. Eğer kişi kendi adına bağımsız mesaj sunuyorsa bizzat kendisi; bir kurum adına mesaj sunuyorsa hem şahsı hem de o kurum adına güven duyması gerekmektedir. Aksi takdirde hedef kitle mesaja önyargılı yaklaşarak, mesajı ciddiye almayabilir. Güvenirlik ile ikna edebilirlik arasında doğru orantılı bir ilişki söz konusudur.

Güvenirlik vasfı ön plana çıktıkça ikna olayı kolaylaşmaktadır. Bu bağlamda güven dikkate almayı, mesajı daha dikkatli sunmayı sağlamaktadır. Güvenirliğin en önemli iki unsurundan biri dürüstlük, diğeri ise uzmanlık olarak nitelendirilmektedir. Dürüstlük mesajın etkinliğini artıran bir unsurdur. Kişinin özü ve sözünün bir olması dürüstlük ola-rak nitelendirilmektedir. Kaynağın kendi alanında uzman olması, hedef kitlenin olumlu yaklaşmasına neden olacak, mesajın benimsenmesini kolaylaştıracaktır. Hedef kitle bazen güvenilir olmayan kaynaklardan sunulan mesajları da algılayabilmektedir. Bilgili ve çok güzel konuşursan, ukala ve bezdirici bir kişi tesiri bırakabilirsin. Her şeyi açıkça ve tam olarak anlatırsan görgüsüz, ne olduğundan habersiz bir kişi olduğunu söyleyeceklerdir.

Böyle bir durumda hedef kitle, kaynağın mesajını hiç dikkate almayabilir.

Tutarlık

İkna yönteminde tutarlık çok önemlidir. Çünkü insanlardan her farklı durum da, müm-kün oldukça, benzer davranışlar sergilemelesi beklenir. Birbiri ile tutarlı olmayan, sürekli değişik davranış sergileyen bireylerin, dürüstlüğü ya da yeterliliği konusunda şüpheler oluşur.

Kaynak benimsediği ve hedef kitle üzerinde olumlu izlenim oluşturduğu davranış-larını sürdürmek zorundadır. Bireyin izlenim oluşturduğu davranışları, kimlik ve kişilik davranışı ile tutarlı olduğu ölçüde davranışlar tutarlı ve etkili olur.

İkna da tutarlılığı sağlamak görüldüğü kadarıyla zor değildir. Zaten bireylerin sergile-diği kişilikler, kendi kimliklerinden tamamen bağımsız değildir. Bu nedenle de sergilenen davranışlar genellikle zamanla benimsenen davranışlar olmaktadır. Mevlâna’nın ifadesiyle ikna yönteminde etkili olmak isteyen insanlar, ya göründükleri gibi olmalı ya da oldukları görünmelidirler.

Duygusal oynaklık tesiri bırakanlar diğer kimseler üzerinde güven kaybına neden olurken, etkileri de tamamen azalmaktadır.

Tutarlık mantığın, rasyonelliğin, kararlılık ve dürüstlüğün özünü oluşturur. Bir seçim yaptığımızda ya da taraf tuttuğumuzda, kararımıza uygun davranmamıza yönelik kişisel ve kişilerarası beklentilerle karşı karşıya kalırız. Bu baskılar almış olduğumuz kararı haklı gösterecek biçimde davranmamıza neden olurlar.

İnanmak

Karar verirken, her şeyden önce onu yapabileceğine kişinin kendisinin inanması gerekir.

Kendine olan inancı sağlayabilecek tek kişi, gene kişinin kendisidir. Çevresindekiler yar-dım edebilir fakat kişi bunu kendi gerçekleştirebilmelidir. Örneğin amaçları iyi bir eğitim görmek, iyi bir meslek sahibi olmak, iyi bir anne-baba olmak ve iyi derecede para kazan-mak ise, bu amaçlara ulaşkazan-mak için kişinin kendisinin inanması ve ikna olması gerekir.

Eğer harekete geçmeye engel herhangi bir durum varsa onları bulup gidermek ve bunu yaparken de kendimize güvenmek zorundayızdır. Dolayısıyla kendine olan inancı geliştir-menin en basit yolu, kişinin kendini kendine azar azar ispatlamasıdır.

Hayallere giden yol nereden başlar sorusunun en güzel cevabını kendimize olan inanç-tır diyebiliriz. Kendine güven, kabiliyetlerimiz ve bilgimiz ne yapmamıza izin veriyorsa ancak onları yapabiliriz. Öyle ki, kendine inancı olmayan birisi, yanındakine bir merhaba bile demekte güçlük çeker.

Kendine inanmak, yeryüzünde var olmanın başlangıç noktasıdır. İnsanlar fizikî olarak varlarsa bile birçok durumda vitrin mankeni gibi kalırlar. Bu mankeni harekete geçirme-nin yolu sosyalleşebilmekten, hayallerine ulaşmak için girişimde bulunabilmekten ve ona can vermenin başlangıç noktası kendine olan inançtan geçmektedir.

Kendine inanç, önce yapabilirim diye düşünmekle başlar. Ancak doğduğumuz andan itibaren bize yapabileceklerimiz değil, yapamayacaklarımız söylenmiştir. Anne-babaları-mızın birçoğuna özgüvenimizi tahrip etmek için yaptıkları özenli çalışmalar dolayısıyla teşekkür edebiliriz…

Özgüven

Öncelikle kendine güveni olmayan kişinin başkasına güven vermesi oldukça zordur. Yaşa-ma sürecinde bir fikir, duygu ve davranış, kişinin önce kendisi tarafından benimsenmeli ki diğerleri üzerinde etkili olabilsin.

Kendine inanmak, güvenli bir aklın anahtarıdır. Akıl sakinken ve kendinden eminken, en iyi şekilde çalışır. Güven eksikliği aslında, yararlı şeyler üretemeyen olumsuz düşünce-nin ürünüdür. Amaçları gerçekleştirmek için gereken bedeli ödemeye istekli olmak şarttır.

Gerçekten arzu eden ve uğrunda çalışmayı göze alan her kişi, her şeyi kolaylıkla başara-bilir. Hayallerini “Kendi gücüyle gerçekleştireceğine inanan insan isteklidir, inançlıdır ve yaşama sevinci vardır. Kişinin gelecekteki umudu, onun şimdiki gücünün kaynağıdır.

Hayallerinden kendini sıyıran, aradaki cam bölmeyi kaldıracak güç herkeste vardır.

Yeter ki insan kendi iç dünyasının zenginliği ile onun sınırsız gücü ile tanışsın, onunla merhabalaşsın. Önemli olan hayattan ne istenildiğinin bilinmesi ve bu yolda atılması ge-reken adımlardır.

Önemlilik

Tüm bilgiler içerikleri açısından kişiden kişiye, etkinlik derecesine göre, önemlilik dere-cesi değişmektedir. İknada bilgilerin oluş biçimi ve zamanı, kişilerin o anki psiko-sosyal durumuna göre farklı farklı algılanabilmektedir. Birisi için önemli olan bir konu, bir baş-kası için aynı derecede önem taşımayabilir.

Önemli bilgi, alıcının duyularını harekete geçirebilen bilgidir. Kişi için önem arz etme-yen bilgiler, ikna açısından uygun değildir. Kişinin duygularını harekete geçirebilen, duy-gularını dile getirebilen veya tercüman olabilen bilgiler kişi için daha önemli olmaktadır.

Örneğin kamuoyunca bilinen kişilerle ilgili haberler daha dikkatle izlenirken, tanınmayan kişilerle ilgili haberlerin etkisi fazla olmamaktadır. Tanınırlık ve bilinirlik bilgiye olan ilgi-yi arttırmakta ve kişiler için önemli olmaktadır.

Doğruluk

İknada önemli etik ilkelerden biri de doğruluktur. Doğruluk, verilen bilgilerin doğru ol-ması anlamına gelmektedir. Kişilerarası iletişimde doğruluk, iknacı için hissedilen güven duygusu ile eş anlama gelmektedir. Doğru olmayan bilgilerin, yanıltma amaçlı olduğu fark edildiğinde, ortaya çıkan güven kaybı iletişimi engelleyen ve iknacının güvenilir ve geçerli bir kimse olmadığı izlenimini veren bir faktöre dönüşmektedir.

Yakınlık

Kaynak, hedefe zaman ve mekân bakımından yakın olmalıdır. İnsanlar kültürel ve coğ-rafi olarak kendilerine yakın gördükleri kimselerle daha rahat iletişim kurabilmekte ve onlarla daha fazla ilgilenmektedirler. Kişilerin yaşadığı ülke ve bulunduğu mekânla ilgili bir olaya karşı merakı daha fazladır. Çünkü insan çevresinde olup bitenin farkına varmak istemektedir. Yakın çevre hedef kitlenin oturduğu apartman olabileceği gibi, şehri, ülkesi veya kültürel yakınlık içinde bulunduğu yabancı ülkeler de olabilir.

Kaynak ile alıcı arasındaki mesafenin yakınlığı, ortak yaşama alanını belirler. Böylece arkadaşlık, dostluk gibi duygusal yüklemesi olan birlikte yaşama ve birlikte paylaşma ol-gusu insanları birbirlerine daha yaklaştırmakta, birbirlerinden daha fazla etkilenmelerine neden olmaktadır. Alıcının kaynağa olan yakınlığı ve ilgisi iknanın ilk adımını oluşturur.

Benzerlik

Kendimize benzeyen kişilerden hoşlanırız ilkesinden yola çıkar. Benzerlik ister düşünce alanında, ister yaşama biçiminde, isterse kişisel özelliklerde, ya da aile geçmişinde olsun, bu gerçek geçerliğini hep korur. Bunun sonucunda bizi ikna etmek isteyen kişiler, iknaya karşı direncimizi kırmak isterler. Hoşumuza gitmek isteyen kişiler de, çok çeşitli yönler-den bize benzer görünerek bu amaca ulaşabilirler.

Örneğin siyasal düşüncelerimize yakın partilerin üzerimizdeki etkisi daha çok olmak-ta, yada kendi memleketimizden biri, diğerlerine göre daha etkili olabilmektedir.

Bağlılık

Bağlılık, bireyin elde etmek istediği sonuçların, diğer bireylerin kararlarına bağlılık düze-yini ifade eder. Birey için değerli olan bir sonuca ulaşılması diğer bireylere bağlı ise, ikna yönetimi daha çok önem kazanır ve birey ikna amaçlı davranışlarını yönetmeye daha çok güdülenir. Sonuç olarak birey, diğer bireylerin kendine yönelik izlenimlerini kontrol et-mek için daha çok çaba sarfeder. Bağlılık, grup içindeki bireylerin birbirlerinden daha çok etkilenmesine neden olurken, o kimseler için ikna da o kadar kolay olur.