• Sonuç bulunamadı

İş Ortamında Anlaşım ve Uzlaşma

İnsanlar biyolojik ve toplumsal hayatlarının sürekliliğini sağlamak için ihtiyaçlarını karşı-lamak zorundadır. İnsan ihtiyaçlarının niteliğini ve niceliğini, toplumsal sistemlerin üre-tim biçimleri ve mülkiyet ilişkileri belirler.

Hâkim sınıfların inisiyatifiyle planlanan toplumsal iş bölümü, serften derebeyini, işçi-den patronu ya da memurdan müdürü ayırır. Sınıfsal ayrımlar üzerine kurulan sistemler-de güç ve otorite ilişkileri ile beslenen hiyerarşik yapının oluşması kaçınılmazdır.

İş hayatında meslekî rolleri, bireylerin hiyerarşik konumuna paralel biçimde belirgin sınırlarla birbirinden ayıran geleneksel yönetim biçimleri, otoriter bir görünüm sunar. Bu tür anlayış, bireyin toplumsal değerini de meslekî konumuna göre belirler. Yönetimi, bir erk kullanım aracı olarak kişi ya da kişilerin emrine veren geleneksel yaklaşımda, yöne-ticinin istekleri çalışanlar için mutlak ve tartışılmaz bir emir niteliğindedir. Yetki ve so-rumluluğu benmerkezci bir tavırla elinde tutan yönetici, konumundan aldığı güçle sahip olduğu bilgi ve deneyimleri de otoritesinin donanımı olarak kendine saklar.

Böylesi geniş yetkilerle donatılmış olan yönetici erk, mevcut yasaların desteğini de ala-rak çalışanlar üzerinde baskı ve tehdit oluşturur. Çalışanın iş güvencesi, meslekî kariyeri, hatta özel hayatı bile yöneticinin egemenlik alanına girer. Bu denli eşitsiz güçlerin birlik-teliğine dayalı bir altyapıda sağlıklı iletişim ortamının oluşması düşünülemez.

Çalışma mekânlarının, ergonomik katkılarla ev rahatlığında tasarlandığı iş yerlerinde, izafi insan merkezli modern yönetim anlayışının ilkeleri geçerlidir. Yetki ve sorumluluk-larını, yeteneklerini ve kişiliklerini tanıdığı çalışanları arasında paylaştıran yeni yönetici kimliği, öne çıkmaktadır.

Yönetim birimi ile çalışanlar arasında sürekli bilgi akışını zorunlu kılan modern iş hayatı, örgüt içindeki iletişim imkânlarını artırmayı hedeflemektedir.

Çalışanların yönetim sürecine katılmaları, işbirliğini ve buna bağlı olarak işin verimini artırırken meslekî anlamda psikolojik haz duygusunun da gelişmesini sağlamaktadır. Bir bütünün olmazsa olmaz parçalarını oluşturan işgörenler arasındaki hiyerarşik ayrımların da etkisi azalmıştır. “Kurum için herkes önemlidir ve değerlidir” ilkesi, kolektif iş üretme bilincini pekiştirmiştir. Katılımcılığı öngören çağdaş iş hayatında, yönetimin amaç ve ilke-lerinin çalışanlarca da bilinmesi esastır. Örgüt lideri işgörenler arasında yetkiyi ve sorum-luluğu paylaştırırken bilgi ve deneyimlerini de aktarmak durumundadır.

Modern anlayışa dayalı iş hayatında yönetici, bütünü koordine eden, kuruluşun genel işleyiş ve amacına uygun davranıp davranmadığını gözlemleyen kişi ya da kişilerdir. Ya-pılan araştırmalar iş yönetiminde farklı niteliklere sahip çift yöneticinin ideal olduğunu göstermektedir. Bunlardan biri, örgüt içinde çalışanların duygularına ve mutluluklarına önem veren, birliği ve dayanışmayı sağlayan “toplumsal yönetici”lerdir. Örgüt içi enfor-mel iletişimin sürdürülmesi bağlamında çalışanlara yönelik sosyal ve sportif etkinlikleri düzenleyen toplumsal yönetici, bazı işgörenlere toplumsal saygınlıklarını artırıcı kolay-lıklar da sunar. Diğer yönetici ise, verimini artırmaya yönelik iş disiplinini gözeten “iş yönetici”sidir. Bu iki yöneticinin işbirliği, örgütün hem fizikî anlamda üretkenliğini hem de insanî dayanışmacılığını birleştirmektedir.

Özet

Anlaşım ve uzlaşma günümüzün en çok ihtiyaç duyulan iki konusudur. İnsanlar küreselleşme akımlarına rağmen, düşünce, görüş, inanç, duygu, davranış ve algısal olarak bö-lünmüşlüğe ve farklılaşmaya doğru bir yol almaya devam ediyorlar. Her ne kadar küreselleşme bizi bağlayan bir faktör gibi görünse de aşırı bireyselleşme ve uzmanlaşma berabe-rinde ciddi ayrılıklar getirmektedir. Bu sorunun temelinde ise anlaşım ve uzlaşı yatmaktadır. Anlaşım ve uzlaşma ileti-şim sürecinde gerekliliği duyulan bir çözüm yolu ve davra-nış biçimidir.

İletişim sürecinde anlaşım ve uzlaşmanın önemi toplumsal ve bireysel düzeyde yaşanan duyarlıkla yakından ilgilidir.

Duyarlığın bittiği yerde ne anlaşım ne de uzlaşma söz konu-su olmaktadır. Kişisel ilişkileri düzenleyen ve onlara seviye kazandıran şey duyarlık bilincidir. Bu nedenle toplumsal duyarlık veya sosyal bilinç; yaşadığımız dünya ve olaylarla ilişki kurmak ve bu konuda sorumluluk almaktır. Kişilerin kendilerini gerçekleştirmesine fırsat veren bu bilinçli olma süreci, olumlu davranışlarla gelişir. İnsan toplumda bir ba-şına yaşamamaktadır ve topluma karşı sorumlulukları var-dır. Birisine yapılan bir hareket, tıpkı bir taşın suya atılması ve halka halka yayılması gibi, olumlu veya olumsuz eylem-ler de dalga dalga yayılır. Unutulmaması gereken diğer bir nokta, yaşamakta olduğumuz dünyaya ne kadar duyarlıy-sak, bu duyarlık olgusunun aynı düzeyde bize tepki olarak geri döneceğidir.

Bugün eğer kişilerde duyarlı davranış biçimleri göremiyor-sak, çocukluktan itibaren kendilerine bu yönde bir eğitim verilmediği ile ilgili bir sorun söz konusudur. Aslında doğan her insan, duyarlık bilinci ile donatılmış olarak dünyaya ge-lir. Bu bilinç çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde olumlu pekiştirme ve örneklerle desteklenmelidir. İyilik yapmayı öğ-retmek, doğayı ve diğer canlıları sevdirmek, toplumun temel görevlerindendir.

Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir nes-ne, toplumsal konu, ya da olaya karşı deneyim, bilgi, duygu ve motivasyonuna dayanarak örgütlediği zihinsel, duygusal ve davranışsal bir tepki, ön eğilimdir. Tutumları oluşturan faktörlerin başında; Bilişsel, duygusal ve davranışsal boyut gelmektedir. Tutumların anlama veya bilgi işlevi, ihtiyaçla-rın karşılanma işlevi, benliği koruma işlevi ve içsel değerlerin ifade edilme işlevi vardır. Tutum ve davranış etkileşiminin kendine ait özellikleri bulunmaktadır. Bu nedenle tutum ve davranış ilişkisini etkileyen iki önemli unsur, tutumun kuv-vetlilik derecesi ve tutumun erişilebilirliğidir.

Sosyal etki, bireyin veya bireylerin bilinçli veya bilinçsiz olarak, diğer kişi veya kişilerin herhangi bir konuda duygu, düşünce ve davranışlarını değiştirme işlemi olarak tanımlan-mıştır. Sosyal etkinin oluştuğu üç tür ortamdan bahsedilebi-lir; kişilerarası (birebir) iletişimin olduğu ortamlardaki sos-yal etki, birey-grup iletişiminin olduğu ortamlardaki sossos-yal etki basın ve yayın aracılığı ile oluşan sosyal etki.

Sosyal etkinin temelinde ne vardır? Neden diğerlerine uya-rız, itaat ederiz? Gibi soruları kendimize yönelttiğimizde sosyal etki oluşumunun iki tür kaynaktan birine bağlandığı görülür. Bunlar; sosyal kurallara bağlı sosyal etki, bilgiye da-yalı sosyal etki.

Uyma; bir kişinin davranış veya inançlarını açık bir istek olmadan diğer kişilere göre değiştirmesidir. Uyma davranı-şında, benimseme, benimsemiş görünme, bireysel özellikler, grubun özellikleri ve ortamın özellikleri etkin bir rol oynar.

Uyma davranışının nedenleri arasında ise; kendimizi sevdir-mek, karşılık normu ve çoklu istek taktikleri yer alır.

İnsan toplumsal rollerine eşdeğer olarak geliştirdiği sosyal ben-liğini farklı ortamlarda, farklı iletişim düzeylerinde kullanır. Bu nedenle farklı yaşama alanlarında anlaşım ve uzlaşmanın işleyi-şi, aile içi ilişkilerde, okul ortamında, yönetici ve öğretmen öğ-renci ilişkisinde ve arkadaşlık ilişkilerinde sıklıkla görülür.

Kendimizi Sınayalım

1. Sizce bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir nesne, toplumsal konu ya da olaya karşı deneyim, bilgi, duy-gu ve motivasyonuna dayanarak örgütlediği zihinsel, duyduy-gu- duygu-sal ve davranışduygu-sal tepki ve eğilimlere ne ad verilir?

a. Güdülenme b. Motivasyon c. Tutumlar d. Anlaşım e. Uzlaşma

2. Size göre tutumları oluşturan faktörler kaç başlık altında incelenebilir?

3. Aşağıdakilerden hangisi tutumların işlevlerinden biri değildir?

a. Anlama ve bilgi işlevi

b. Gereksinimlerin karşılanması işlevi c. Benliği koruma işlevi

d. İçsel değerlerin ifade edilme işlevi e. Önyargıları kaldırma işlevi

4. Bireyin veya bireylerin bilinçli veya bilinçsiz olarak, di-ğer kişi veya kişilerin herhangi bir konuda duygu, düşünce ve davranışlarını değiştirme işlemine ne ad verilir?

a. Etkileşim b. İletişim c. Sosyalleşme d. Sosyal etki e. Eğitim

5. Bir kişinin davranış veya inançlarını açık bir istek olma-dan diğer kişilere göre değiştirmesine ne denir?

a. Uyma b. Etki c. Kültürlenme d. İletişim e. Sosyalleşme

6. Sizce gerçek uyma davranışı ne olarak belirtilebilir?

a. Kabul etme b. Yargılama c. Hak verme d. Benimseme e. Etkilenme

7. Halkla ilişkiler sürecinde önce duyarlı olunması gereken unsur aşağıdakilerden hangisidir?

8. Aşağıdakilerden hangisi anlaşım ve uzlaşma sürecinde tutumları oluşturan faktörlerden değildir?

9. Aşağıdakilerden hangisi tutumların işlevlerinden değildir?

a. Karşı tarafı bilgilendirme işlevi b. Anlama ve Bilgi

c. İhtiyaçların giderilmesi d. Benliği koruma işlevi e. İçsel değerlerin ifadesi

10. “Disiplin otoriter bir yaptırım öğesi olarak görülse de gerçekte bireyin yerine ve zamanına uygun davranışlarda bu-lunma becerisidir.”

a. Aile içi iletişim

b. Öğrenci-öğretmen iletişimi c. Okul müdürü-öğrenci iletişimi d. Arkadaşlık iletişimi

e. Patron-çalışan iletişimi

Sıra Sizde Yanıt Anahtarı