• Sonuç bulunamadı

1.6. Aile ve Boşanmaya İlişkin Kuramsal Yaklaşımlar

1.6.6. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım

Aile kurumunu birincil sosyal yapılanma olarak dikkate alan sembolik etkileşim yaklaşımının aile tanımlamasına göre aile, etkileşim içindeki kişilerin birliği şeklindedir. Sembolik etkileşimciler bireylerin bireysel veya kolektif olarak tanımlanmış olan diğer aile üyelerinin rol beklentilerini ve normları algılayıp aile içinde belli sayıda rollerle belirlenmiş

bir konum işgal ettiklerini belirtirler. Önce kendi düşünceleri ve referans grupları açısından rol beklentilerini tanımlayan bireylerin bu beklentilere uygun rollerini oynadıklarını belirtirler. Dolayısıyla ailenin etkileşimle yoğrulması süreçlerine odaklanan sembolik etkileşim yaklaşımına göre (Güçlü, 2012, s.76) aile, geleneksel tutum ve değerlerdeki değişimlere bağlı olarak sembol ve değerlerinde de bazı değişimler yaşar.

20.yüzyılın başlarından bu yana aile dayanışmasının temellerinde ortaya çıkan önemli değişmeleri gözlemleyen sembolik etkileşimciler, ailenin duygusal doyumun sağlanmasından sorumlu alan olduğu vurgusunu yaparlar. Ailenin geçirdiği değişimler sonucunda evlilikler artık seçimle yapılmaktadır. Kişisel ilişkilerin kurulmasında, duygusal doyum beklentisi giderek yükselirken bununla bağlantılı olarak mahremiyet talebi de artmaya başlar. Ancak bireylerin seçim özgürlüklerinin yüceltildiği günümüz toplumlarında, aileler eşlerin karşılıklı anlayışı, yoğun duygusal ve sosyal ilişkileri üzerinde temellendirilse de, bu eğilim toplumda ilişkilerin yüzeyselleşmesine ve geçici olmaya başlamasına sebep olur. Toplumda yaşanan hızlı ve karmaşık değişimler, evlilik kurumuna yeni sorumlulukların yüklenmesiyle sonuçlanır. Günümüz toplumlarında eşlerin birbirleriyle arkadaş/dost olma aracı rolünü üstlenen evliliklerin bu yolla yaşanan karmaşık ve hızlı değişimler sonucu ortaya çıkan gerilimi düşürmede bir çözüm yolu sunduğu düşünülür. Ne var ki evlilik bir çözüm yolu sunabildiği gibi, beklentileri yüksek olan bireylerin evlilikte aradıklarını bulamamaları ise boşanmalarda artışa yol açar. Bu yaklaşıma göre evliliklerde gerilime sebep olan kaynaklardan bir diğeri, kadın veya erkek olarak sahip olunan aşk veya ilgi görme /gösterme sembolleridir. Eşlerin duygusal tatmin sağlamak için talep ettikleri beklentilerinin yükselmesine karşılık bunların karşılanmasına yönelik gösterilen direnç, çiftleri boşanma noktasına getirir. Beklentilerinin karşılanmaması bir hayal kırıklığı yaratırken çiftler yaşadıkları bu hüsranı karşılıklı suçlamalar şeklinde birbirlerine yöneltebilmekte ve evlilik birliğinin sonlanması gerçekleşebilmektedir.

Sembolik etkileşimci yaklaşıma göre, evlilik ve boşanmaya ilişkin yaşanan bu değişimlerde çocuğa ve ebeveynliğe yüklenen anlam da önemli bir etkiye sahiptir. Çocuklara yüklenen anlamın, cinsiyet temelinde farklılık göstermesi çiftler arasında gerilimi artırır. Erkek çocuğun önemsenerek güçlendirilmesi ve aile ve anne tarafından sürekli çocuk gibi şımartılmasına karşılık, kız çocuklarına aynı önem verilmez. Bu durum erkelerin yapacakları/yaptıkları evliliklerinde yarı erişkin olarak daha az sorumluluk almalarında etkili olduğu gibi, eşlerinden de aynı davranışı görme beklentisi içine girmeleri ev içinde sorunlara sebep olur.

Günümüzde ebeveynliğin anlamının değişikliğe uğraması da evlilikteki gerilimi artırır. Günümüz toplumlarında ebeveynlerin çocuğun duygusal olarak tatmini sağlamaları görevine ek olarak çocuklarının sahip oldukları potansiyeli en yüksek düzeye ulaştırmaktan sorumlu tutulmaları ebeveynlerin çok fazla duygusal sorumluluk üstelenmeleri anlamına gelir.

Evlilik rollerindeki değişimlerin de evliliklerde ve aileye yönelik yaklaşımlarda bir farklılığa yol açtığını belirten sembolik etkileşimcilere göre, geçmişin anne-baba veya karı- koca olarak ev, iş ve çocuklarla ilgili konularda sınırları çizilmiş sorumlulukları olan eşlerin günümüzde bu rollerine ilişkin belirsizlikler artmıştır. Kadının ev dışında da bir işte çalışması, onun geleneksel rollerine ilişkin yükümlülüklerinin yanı sıra işle ilgili yeni sorumlulukları da üstlenmesine yol açar. Kadın ev işleri ve çocukların bakımı konusunda kocasından yardım talebinin geri çevrilmesi de başlı başına bir gerilim kaynağı olabilir. Bunun yanı sıra, giderek artan sayıda kadının ev dışında çalışmaya başlaması, kadının ev ve işle ilgili sorumluluklarını artırmakla kalmaz ve kadınların mutsuz olan evliliklerini sürdürme zorunluluğu karşısında seçeneksiz olmadıklarını görmelerini sağlar. Sembolik Etkileşimciler, evliliğe bir seçenek bulunduğunun algılanmasını boşanmayı mümkün kılacak ilk önemli adım olarak nitelerler (Kasapoğlu, 2012, s.5-7). Boşanmanın geçmişe kıyasla geçirdiği anlam değişikliği de boşanmaları artırır. Boşanmalar arttıkça daha önceleri kabul edilemez bulunan, ahlaki düşüklük ya da başarısızlık olarak algılanan boşanmalara yüklenen olumsuz anlamlar da azalmaya başlar ve boşanmalar kişisel gelişme ve yeni hayata başlama için bir araç, fırsat olarak değerlendirilmeye başlanır. Böylece boşanmaya yüklenilen başarısızlık anlamındaki sembolik anlamın değişmesi ve boşanmanın bir damgalanma aracı olmaktan çıkmasıyla boşanmalar artış gösterir (Zeybekoğlu, 2009, s.41). Sembolik etkileşimciler ayrıca boşanma yasalarının boşanmak isteyen bireyler için boşanmaları kolaylaştırarak bizzat kendilerinin sembolik olarak boşanmaları teşvik ettiğini belirtir.

Evliliklerin boşanma ile sonuçlanmasını sembollerdeki değişmeyle açıklamayı hedefleyen sembolik etkileşimci yaklaşıma göre, insanların boşanmayla ilgili düşüncelerinin değişmesi, evlilikten tatmin olma, aşk, çocuk, anne-baba, karı-koca rollerindeki değişmeler evli çiftler üzerinde önemli baskılar yapmakta ve hepsi bir arada çiftleri boşanmaya yönelten faktörleri oluşturmaktadır (Kasapoğlu, 2012, s.7).

1.6.7.Aile Sosyolojisinde Yeni Bakış Açıları (U.Beck ve E.Beck-Gernsheim’ın Görüşleri)