• Sonuç bulunamadı

1.6. Aile ve Boşanmaya İlişkin Kuramsal Yaklaşımlar

2.1.4. Boşanmanın Sosyolojik Dinamikleri

2.1.4.3. Değişen Aile Yapısında Kadının Değişen Rolleri

Kadının işgücüne katılımı bir kısmı birbiriyle bağlantılı olan pek çok faktörü doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Kadınların ücretli olarak çalışma yaşamında yer almaları başta aile yaşamında birtakım değişiklikleri meydana getirir. Kadının ücretli çalışması, kadın için ekonomik özgürlük anlamı taşıması dolayısıyla, onun aile içindeki ve toplumdaki rolünü değiştirir. Yüzyıllar boyu eviyle, özel yaşamıyla sınırlanan ve üretimden uzak kalması dolayısıyla ekonomik yönden erkeğe tümüyle bağımlı bir ilişki içinde olan kadının (Koray, 1993, s.27) çalışma yaşamına girmesiyle geleneksel rolleri önemli bir değişime uğrar.

Çalışma yaşamıyla birlikte ortak gelire katkısı artan kadının özellikle yüksek eğitim düzeyine sahip grupta ev bakımına katılımı daha fazladır (İmamoğlu, 1993, s.62).

Kadının özerk bir birey olarak var olabilmesi yönünde bir kültür sunan modern toplumlar, farklı cinsiyetlerin eşitliği temeli üzerine kuruludur ve bu cinsiyet eşitliği toplumsal rollerin paylaşımına da yansır. Dolayısıyla modernleşme sürecinde yeni bir yapıya bürünen aile kurumunda da aile içi rol dağılımı modernliğin eşitlik ilkesine dayandırılır (Canatan ve Yıldırım, 2009, s.155).

Sucu’nun (2007, s.28) aktardığı üzere İlkkaracan’ın l998 yılında İstanbul-Ümraniye’de 530 kadınla yüz yüze yaptığı görüşmede, kadınların ev dışında çalışıyor olmaları dolayısıyla maddi bir gelire sahip olmalarının, kadının aile içindeki konumuna etkisi incelenir ve çalışan ve çalışmayan kadınların algılamaları arasında belirgin farklılıklara rastlanır. Ücretli çalışan kadınların %39,8’i maddi gelire sahip olmanın aile içinde daha fazla söz sahibi olmalarına yardımcı olduğunu düşünürken, çalışmayan kadınlarda bu oran %30,4’e düşer

Kadınların iş yaşamına girmeleri aile içindeki geleneksel rollerini değişimi uğratırken; erkeklerin de rollerinde değişimler yaratır. Kadının çalışma hayatına katılarak ailenin ortak gelirine katkı sağladığı bu durum erkeğin katkısını göreceli olarak azaltır. Özellikle eğitim düzeyinin yüksek olduğu gruplarda erkeğin ev bakımına katılımı daha yüksek olmakla birlikte bu durum, erkeğin hala para kazanan, kadının ise ev bakımcısı olan rolünde algılanışını pek değişime uğratmaz. Kadınlar ev işlerine erkeklerden çok daha fazla zaman harcadıkları gibi ev içinde yerine getirdikleri işler de erkeklerden farklılık gösterir. Zamanlarının çoğunu bulaşık yıkamak, yemek pişirmek gibi kişisel karar verme olanaklarının pek olmadığı işlerle uğraşarak geçiren kadınların aksine erkekler tamir gibi ara sıra yapılabilen ve işin yapılma zamanıyla ilgili kişisel karar verme olanaklarına sahip oldukları işlerle uğraşırlar. Bu farklılık da kadının aile bakımını sağlamada daha büyük roller üstlendiğini gösterir (Telsiz, 1995, s.83- 84). Dolayısıyla çalışma hayatına katılarak aile içinde para kazanma rolünü eşleriyle paylaşan kadınların aksine erkeklerin ev işleriyle ilgili sorumluluğu paylaşımı istenilen düzeyde değildir. Kadınlık ev kadınlığı ile eş tutulduğundan çalışan kadın asli görevi kabul edilen ev içi faaliyetleriyle çalışma yaşamını bağdaştırmak durumundadır. Erkekler ise iyi bir eş olduklarının göstergesi olarak bu yükümlülüğü yerine getirmede kadına yardımcı olurlar (İmamoğlu, 1993, s.63). Kadının iş yaşamına girmesi onların toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında geleneksel ev kadını, eş ve annelik rollerinin yanı sıra iş hayatında da roller üstlenmeleri anlamına gelir. Ev kadını, eş, anne rolüne ek olarak iş rollerinin eklenildiği bu durum kadınların rol çatışması yaşamalarına sebep olabilir. Erkek rolünün kadın rolüne oranla daha yavaş değiştiği bu durum evliliklerde sorunlara sebep olur.

Geleneksel yaşama özgü erkek egemen kültür, modern yaşamda gerçekleşen toplumsal değişme sürecinde kadınlar ile sorumlulukların paylaşılması konusunda esnek davranırken, hakların paylaşılmasında ise kadınlarla çatışır. Bu durum aile yaşantılarını ve kurallarını etkileyerek, aile içi çatışmalara sebep olur (Aydın ve Baran, 2010, s.117-118). İş gücüne katılım, kadının zaten ev içinde fazlaca olan görevlerine dışarıda da yenilerinin eklenmesi anlamına gelir. Ev içinde ve işte kadınlardan beklentiler, onların bu ikilem içinde sıkışmış hissetmelerine sebep olduğu gibi, pek çok kadın bu görev dağılımının adaletsiz olduğuna inanır. Çünkü özellikle ev içi görevlerin dağılımında, erkeklere düşen görevler kadınlara oranla çok daha azdır. Dolayısıyla erkeklerin günümüz çalışan kadınlarının artan görevlerini onlarla paylaşma eğiliminde olmaması, evliliklerdeki tartışmaları kaçınılmaz hale getirir (Clarke-Stewart and Brentano, 2006, s.34).

Nitekim Türkiye’de çalışan bayanların çalışmayan hemcinslerine oranla altı kat daha fazla boşandığı tespit edilmiştir. Çalışan kadınların çalışmayan hemcinslerine oranla yüksek boşanma eğilimi göstermelerinin nedeni iş hayatında ve evde farklı role sahip olmaları, iş yaşantısında başarılı olmaları beklentisinin yanı sıra anne, sadık bir eş ve de bakımlı bir kadın olmaları beklentisinin kendilerinde bir stres kaynağı oluşturmasıdır. Çalışan kadınların streslerini artıran bu durum ise onların çalışma saatlerine uyum göstermede olduğu kadar hem iş hem de ev yaşamında verimlilik göstermede problem yaşamalarına neden olur (Sucu, 2007, s.27).

Kadınların işgücüne katılmaları ve özellikle de yüksek statü getiren işlerde yer almaları çoğu zaman olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmesine rağmen, kadının ekonomik olarak özgürleşmesine olanak sağlayan bu durum gerçekte kadınların aile yaşamlarını olumsuz etkileyebilir. Aile içindeki rolleri ile çalışma yaşamındaki rollerini aynı ölçüde yerine getirme zorunluluğu bir yandan kadınların kendilerini bu roller arasında sıkışmış hissetmelerine neden olduğu gibi öte yandan çalışma hayatının kadının taleplerini artırması ise kadının evliliğini sorgulamasına neden olabilmektedir.