• Sonuç bulunamadı

Boşanmış Kadınların Sosyo-Demografik Özellikleri

3.6. Araştırma Bulgularının Değerlendirilmesi

3.6.1. Boşanmış Kadınların Sosyo-Demografik Özellikleri

Araştırmanın örneklemini oluşturan boşanmış akademisyen kadınların yaşları incelendiğinde, çoğunluğunun (10 kadın) 31-40 yaş grubunda yer aldığı görülmektedir. Bunu 46 yaş ve üzerindeki (8 kadın) yaş grubu izlemektedir. 41-45 yaş aralığında 3 kadınla görüşülmüştür. Boşanmış kadınların genellikle yetişkin ve orta yaş grubunda olduğu belirlenmiştir.

Araştırmaya katılan kadınların ortalama ilk evlenme yaşları, 24,1 olarak hesaplanmıştır. İlk evlilik yaşları 6 grup halinde ele alınmıştır. Örneklem grubundaki boşanmış akademisyen kadınların hemen hemen yarısının (9 kadın) 20-25 yaşları arasında evlendikleri görülmüştür. 26-30 yaş aralığında evlenenlerin sayısı da azımsanmayacak orandadır (7 kadın). İlk evlilik yaşının 30’dan sonra düşüş gösterdiği ve yalnızca 2 kadının ilk evliliğini 31 yaşlarında gerçekleştirdiği belirlenmiştir. Erken evlilik olarak nitelendirilen 20 yaş ve altında evlilik gerçekleştiren kadınların sayısının ise 3 olduğu saptanmıştır.

Araştırmaya katılan akademisyen kadınların boşanmış oldukları eşlerinin ilk evlenme yaşı ise 27,3 olarak hesaplanmıştır. Erkeklerin kadınlara kıyasla ilk evlenme yaşlarındaki yükseklik, genel eğilime paralellik göstermektedir. Görüşülen kadınların boşandıkları eşlerinin ilk evlenme yaşları incelendiğinde çoğunluğunun (11 erkek) 26-30 yaşları arasında evlendikleri görülmektedir. 20-25 yaşları arasında evlenenlerin sayısı kadınlara göre çok düşüktür (3 erkek). 31 ve üzeri yaşlarda evlenenlerin sayısının 5 olduğu saptanmıştır. 20 ve altı yaşlarda evlilik gerçekleştiren erkeklerin sayısı yine kadınlarda olduğu gibi çok düşüktür (2 erkek).

Şekil 3.1 Boşanmış Kadınların ve Eşlerinin İlk Evlenme Yaşları

Araştırmanın ilk evlenme yaşı ile ilgili bulguları, Türkiye aile yapısı araştırmalarının verileriyle kıyaslandığında hem boşanmış akademisyen kadınların hem de onların eşlerinin ilk evlenme yaşlarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2012 yılında yapmış olduğu ilk evlenme yaşı istatistiklerinde ortalama ilk evlenme yaşının yıllar itibarıyla artış gösterdiği, erkeklerde 2001 yılında 25,5 olan ilk evlenme yaşının 2012’de 26,7’ye; kadınlarda 2001’de 22,2 olan ilk evlenme yaşının 2012 yılında 23,5’e yükseldiği belirlenmiştir (TÜİK, Boşanma İstatistikleri, 2012).

Görüşülen akademisyen kadınların eşleriyle aralarında yaş farkının bulunup bulunmadığı, boşanmaya yol açan olguların incelenebilmesi bakımından önemli görülmüş ve kadınlara boşandıkları eşleri ile aralarındaki yaş farkı sorulmuştur. Araştırmadan elde edilen verilere göre, görüşülen kadınların büyük çoğunluğunun (18 kadın) boşandıkları eşleriyle aralarında 0-7 yaş arasında fark olduğu ve 1 kadın hariç hepsinin eşlerinin kendilerinden büyük olduğu saptanmıştır. Bu durum Türk toplumunda evlenmek için erkeğin kadından daha büyük olduğu yönündeki genel uygulamaya paralellik göstermektedir. Aradaki yaş farkının 8 yaş ve üzerinde olduğu durumlara ise oldukça düşük oranda rastlanmıştır (3 kadın).

2 3 11 5 3 9 7 2 0 2 4 6 8 10 12 -20 20-25 26-30 31-35 36-40 40+ Erke k Kadın İlk evlenme yaşları

3.6.1.2. Doğum Yeri ve Kentte Geçirilen Süre

Boşanmış kadınların ve eşlerinin doğum yerleri incelendiğinde, hem kadınlarda hem boşandıkları eşlerinde kentte doğum oranlarının yüksek olduğu belirlenmiştir.

Görüşülen kadınlardan 12’si kent merkezinde doğmuş olduklarını belirtmiştir. Bu sayı boşanmış oldukları eşlerinde 10’a düşmektedir. Kadınların Büyükşehir’de doğum oranının (6 kadın) eski eşleriyle eşit olduğu görülmektedir. İlçede doğum oranı ise her iki cinste de kentte doğum sayısına göre düşük olmakla birlikte, ilçe merkezinde doğan kadın sayısının (3 kadın) erkeklere kıyasla (5 erkek) daha düşük olduğu saptanmıştır.

Araştırma kapsamında görüşülen kadınların yaşamlarının büyük çoğunluğunu Ankara (10 kadın), İstanbul (2 kadın) ve İzmir (1 kadın) gibi büyük şehirlerde geçirdikleri saptanmıştır. Bu illeri Antalya, Trabzon, Giresun gibi kentler takip etmiştir. Yaşamını köy ya da bucakta geçirdiklerini belirtenlere ise rastlanmamıştır. Araştırmanın yerleşim yeri ve boşanma oranları arasındaki ilişkiyle ilgili verileri değerlendirildiğinde, büyük şehirde sosyal kontrolün düşük olması, görece artan ekonomik refah, kentin bireylere getirdiği zorluk ve stres, buralarda kadının rol ve statüsünün hızlı değişiminin boşanma üzerinde etkili olabileceği görüşünü güçlendirmektedir. Üstelik kentsel alanlarda okullaşma oranı ve eğitim düzeyi de artmakta ve kadının çalışma yaşamına katılımını da yükseltmektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe ve bir meslek edinme eğilimi arttıkça, ekonomik güvencesi artan kadının boşanma kararı vermede daha etkin olabileceği görülmektedir.

3.6.1.3.Öğrenim Durumu ve Meslek

Toplumda hakim olan değerleri ve düşünce alışkanlıklarını anlamayı sağlayan bir öğrenme sürecine işaret eden eğitim yoluyla, günlük toplumsal davranışların temelini oluşturan davranış modelleri kuşaktan kuşağa aktarılarak anlam kazanır. Bu bağlamda bireyin yaşadığı çevrede etkileşim yoluyla elde ettiği tüm bilgi ve beceriler, eğitimin kapsamı içinde yer alır. Kendi yaşam felsefelerine uygun olan beklentileri eğitime yaptığı yatırım ve eğitim planlamalarıyla elde etmeyi amaçlayan toplumlarda okul sistemleri, eğitim işlevini örgütlü bir biçimde yerine getirirken; eğitim kurumları aracılığıyla beklenen davranış örüntülerinin, değerlerin özümsenip kazandırılması sağlanır. Eğitim kurumlarından yararlanma, bu tür kazanımları artırırken, bireylerin çalışma yaşamında da daha etkin bir rol oynamalarına fırsat sunar (Tatlıdil, 1993, s.14-15). Ne var ki boşanma oranlarındaki artışın kadının eğitim düzeyinin yükselmesi ve daha fazla çalışma hayatında yer almasıyla açıklanması, eğitim düzeyinin değerlendirilmesini gerektirmiştir.

Araştırmaya katılan akademisyen kadınlara kendilerinin ve eşlerinin öğrenim durumları sorulmuştur. Araştırmanın örnekleminin akademisyen kadınlardan seçilmiş olması dolayısıyla kadınların yüksek lisans ve doktora mezunu oldukları görülmektedir. Görüşülen 21 kadının 1’i Profesör, 5’i Doçent, 6’sı Yardımcı Doçent, 6’sı Öğretim görevlisi ve 3’ü Araştırma görevlisidir.

Görüşülen kadınların boşandıkları eşlerinin eğitim durumları incelendiğinde, kendilerinin eğitim durumlarına ilişkin bulgularla paralellik olduğu görülmektedir. Boşanılan eşlerin çoğunluğunun öğrenim durumlarının lisans (11 erkek) ve lisansüstünde (9 erkek) toplandığı görülmüştür. Görüşülen kadınlardan yalnızca 1’i eşinin ilkokul mezunu olduğunu belirtmiştir.

Boşanmış eşlerin Türkiye geneline oranla daha yüksek bir eğitim seviyesine sahip olduğunu ortaya koyan araştırmanın verileri, Arıkan’ın (1996, s.14) evlilik birliğinin devamında ve boşanmalarda eşlerin eğitim seviyelerinin etkili olduğunun ve kadının eğitim seviyesinin yükselmesinin evlilik ilişkisinin sorgulanmasına sebep olduğu gibi boşanmaları da kolaylaştırabildiğinin belirlendiği çalışmasının bulgularıyla paralellik göstermektedir.

Görüşülen kadın akademisyenlerin boşanmış oldukları eşlerinin eğitim durumlarıyla yakından ilgili olarak hangi mesleklere sahip oldukları gözden geçirildiğinde ilkokul mezunu olduğu belirlenen eşin eğitim düzeyiyle bağlantılı olarak çoğunlukla çalışmadığı, çalıştığı zamanlarda da işçi olarak çalıştığı saptanmıştır. Görüşme yapılan kadınların çoğunun boşanmış olduğu eşlerinin (8 erkek) serbest meslekle uğraştığı belirlenmiştir. Bunu 4 kişiyle akademisyen erkekler izlemiştir. Boşanılan eşlerden 4’ünün öğretmen, 2’sinin memur ve 2’sinin de subay olduğu tespit edilmiştir.

3.6.1.4.Çocuk Sayısı ve Çocukların Velayeti

Evliliklerin sürdürülebilmesinde etkin rol oynayan faktörlerden birisi, evli çiftlerin çocuk sahibi olup olmadıklarıdır. Evliliğin sona ermesi dolayısıyla ailenin dağılması halinde bu durumdan yetişkin bireylerden daha çok çocuklar zarar gördüğü için aile ve evlilik kurumu içinde çiftlerin çocuk sahibi olup olmadıkları ve çocuk sayıları da evliliğin sürdürülmesi açısından önemli bir değişkendir. Bu bakımdan toplum, çocuğun mağduriyetinin önlenmesi amacıyla çocuklu ailelerin evliliklerini sürdürmesi yönünde teşvik etmektedir.

Çocuklu ailelerde boşanma oranının daha düşük olacağı varsayımı nedeniyle görüşülen kadınların çocuk sahibi olup olmadıkları araştırılmış ve görüşülen kadınlardan 15’inin çocuk sahibi olduğu tespit edilmiştir. Örneklemde yer alan boşanmış kadınların çocuk sayıları incelendiğinde ise, önemli bir kısmının (11 kadın) tek çocuklu olduğu görülmüştür.

Görüşülen akademisyen annelerden diğerlerinin ise (4 kadın) iki çocuk sahibi oldukları belirlenmiştir. Boşanmış akademisyen kadınların büyük çoğunluğunun (13 kadın) çocuklarının velayetini üzerlerine almış oldukları saptanmıştır.

3.6.2.Evlilik Sürecine İlişkin Özellikler