• Sonuç bulunamadı

Evlilikle İlgili Sorunların Başlangıcı ve Boşanmayı Engelleyic

3.6. Araştırma Bulgularının Değerlendirilmesi

3.6.3. Boşanma Sürecine İlişkin Özellikler

3.6.3.3. Evlilikle İlgili Sorunların Başlangıcı ve Boşanmayı Engelleyic

Evliliklerdeki sorunlarının başlangıcı ve ne kadar zamandır devam ettiğini belirlemek de boşanma sürecinin anlaşılması için oldukça önemlidir. Kadınların büyük çoğunluğu (12 kadın) evlendikten kısa bir süre sonra sorunların başladığını belirtmiştir. Evliliklerinin sonuna

doğru eşleriyle sorun yaşadıklarını belirten kadın sayısı, evliliklerinin ilk yılı içinde sorun olduğunu belirten kadınlara oranla çok düşük bulunmuştur (3 kadın). Sorunların nişanlılık döneminde başladığını belirten kadınların sayısı da dikkat çekici bulunmuştur (4 kadın). Bu görüşmeciler, sorunları ilişkilerinin çok başında fark etmelerine karşın evlilik sürecinin başlamış olması ve ailelerin de bu duruma müdahil olmaları nedeniyle geri adım atmaya çekindiklerini vurgulamışlardır. Görüşülen kadınlardan 1’i evliliğinin ilk gününden, başka 1 kadın ise 2. ayından itibaren sorunların başladığını belirtmiştir. Kadınların evliliklerinin çok erken döneminden itibaren sorun yaşadıkları, buna rağmen boşanmalarının ise yoğunluklu olarak evliliklerinin 11 ile 14. yılları arası bir zamandan sonra gerçekleştiği belirlenmiştir. Bu bulgular ışığında, kadınların evliliklerinde karşılaştıkları sorunların varlığına rağmen evliliklerini sürdürme eğilimi gösterdikleri sonucuna varılabilir.

Araştırma kapsamında görüşülen akademisyen kadınların üçte biri (7 kadın) daha önce boşanmayı hiç düşünmediklerini ifade etmişlerdir. Boşanma kararlarını kendileri alan kadınların ise evlilik sorunları ortaya çıktıktan sonra boşanma kararı almak için 3 yıl ile 24 yıl arası değişen sürelerde bekledikleri belirlenmiştir. Kadınların uzun yıllar bekleme nedenleri irdelendiğinde, büyük bölümünün (7 kadın) sorunlarının çözüleceğine, eşlerinin hatalarını tekrarlamayacağına inanmaları ve tekrar denemeyi istemeleri, madden ve manen hazır olmadıkları ve çocuklarını düşündükleri için yıllarca bekledikleri belirlenmiştir.

Araştırma verilerine göre, görüşülen kadınlardan 15’i çocuk sahibidir. Çocuk sahibi olan kadınların 6’sı daha önce boşanmayı bir seçenek olarak görmediklerini ifade ederken, 4’ü ise parçalanmış ailede çocukların geleceğinden kaygılanmaları dolayısıyla yıllarca beklediklerini belirtmiştir. Boşanmış akademisyen annelerden 1’i çocuğunun büyüyüp evden ayrılarak kendi hayatını kurması nedeniyle çocuk sahibi olmasının kararında etkili olmadığını belirtirken; 3’ünün evliliklerine bir şans daha vermek istedikleri için boşanmaktan vazgeçtikleri belirlenmiştir.

“…vazgeçme nedenim çocuktu, kızımın biraz daha büyümesini bekledim, bir yaşındaydı kızım evi terk ettiğimde, ben terk etmiştim yine. Bu kadar yıl hani bir şekilde tolere edebiliyorsunuz ya da ettiğinizi zannediyorsunuz birikiyor olaylar ve bir eşik var, o eşikten sonra artık dayanamayacağınızı hissediyorsunuz. Ama hep temelinde onu devam ettirme çabasında evliliği hep çocuk vardı kızım vardı yani...”(K15,51yaş)

“...ve çocuk tabi babaya ihtiyacı olduğu için, ne kadar da az görse, az ilgilense yine de baba yani, anne gibi babaya da ihtiyacı var. Şey dedi; başka eve gitsek de babam yine gelir mi, yine görür müyüm, evimize de gelir mi. Tabi yani kabullenemiyor, çok zor. Dedim biraz daha sabredeyim…”(K13,57yaş)

Çocuk sahibi akademisyen kadınlardan 1’inin ise boşanma kararını eşiyle birlikte aldıkları ancak çocuklarının etkilenmesinden kaygılandıkları için bir süre boşanmayı erteledikleri ortaya konulmuştur.

“…boşanmamızdan 2-3 yıl önce belirmiş olmasına rağmen kızımız lisedeydi, ergenlik dönemindeydi. Zaten duygusal olarak, psikolojik olarak, fiziksel olarak değişim yaşıyordu, bir de biz onu kötü etkilemeyelim istedik, hiç değilse üniversiteye başlasın diye bekledik…”(K4,53yaş)

Ailelerini üzeceklerinden, onları hayal kırıklığına uğratmaktan kaygılanan ve bunun yanı sıra çevresel tepkilerden de çekinmeleri dolayısıyla boşanmaktan vazgeçen kadınların (3 kadın) sayısı da azımsanmayacak orandadır. Araştırmanın sonucunda ulaşılan toplumun boşanmış kadına yönelik olumsuz tutum alışının boşanma aşamasındaki kadın için kaygı uyandırdığı bulgusu, Çiğdem Arıkan’ın halkın boşanmaya ilişkin tutumları araştırmasında (1992) ortaya çıkan bulgularla benzerlik göstermektedir.

“…Boşanma sanırım 11. yılda, aslında çok paldır küldür oldu yani çok dolduk demek ki artık ikimiz de. Böyle yıllarca boşanırım boşanırsın ayrılırız falan konuşmadık biz. İkimiz de ataerkil ailelerden geliyoruz. Dolayısıyla evliliği yürütme gerekliliğine inanan insanlarız biz...”(K18,40yaş)

“…Boşanma düşüncesi aslında ilk 2 ayda belirdi. Evliliğimizin 2. ayında boşanma kararı vermiştim ama toplum baskısı vardı üzerimde; 2 ayda bir insanı nasıl tanıyacağım da boşanmaya karar vereceğim. 2 ayda ne oluyor, niye boşanılıyor ki diye çevremdekiler ne der, ne düşünür diye düşündüm ve sustum. Çocuğum vardı daha sonrasında da...”(K2,42yaş)

Yukarıdaki örnek ifadelerde de irdelendiği gibi, görüşülen boşanmış akademisyen kadınlardan bazıları için, aile ve evliliğin yüceltildiği, boşanmaların hoş karşılanmadığı ve özellikle boşanmış kadınların olumsuz tutumlarla karşılaştıkları bir toplumda boşanmanın evliliğin çıkmaza girdiği anlarda bile bir seçenek olarak değerlendirilmediği ortaya konulmuştur. Diğer örnekte ise evliliklerindeki sorunları bir çözüme ulaştıramayacaklarını düşünen bazı kadınların boşanmaya karar verdikleri ancak söz konusu toplumsal yargılar nedeniyle boşanmaktan vazgeçtikleri belirlenmiştir. Ancak her iki örnekte de dikkat çekici olan, toplum beklentisinin evliliğin sürdürülmesi yönünde karşılık bulmasıdır.

Kadınların bazıları ayrıca ailelerin ve yakın akrabaların araya girmelerini de boşanmalarını geciktiren bir faktör olarak belirtmişlerdir.

Kadınların boşanmayı daha önce istemiş olmalarına rağmen, kendilerini engelleyen faktörlerin bulunduğunun belirlenmesi, boşanma kararının anlık bir karar olmayıp aksine belirli bir sürecin ardından gelinen son nokta olmasını saptamak açısından önemlidir.

Çalışmanın saha kısmından elde edilen bu veriler, daha önce boşanma sürecine ilişkin modellerin değerlendirildiği teorik kısımda “Boşanmanın Altı İstasyonu” başlığı altında tartışılan duygusal boşanmaya ilişkin Bohannon’un (1970) görüşleriyle de desteklenmektedir. Söz konusu veriler, Bohannon’un boşanmanın altı istasyonundan biri olduğunu belirttiği duygusal boşanmaların çiftlerin kendilerini ilişkilerinden geri çekerek boşanma sürecini başlatan bir aşama olduğu, bununla birlikte devam eden sevgi bağı, çocuklardan ayrı olmak istememe, yalnız kalma korkusu, evlilik yeminine sadakati sürdürme kararlılığı gibi pek çok nedenden ötürü evliliklerini sürdürmeye devam etmek isteyebildiklerine ilişkin görüşünü desteklemektedir.