• Sonuç bulunamadı

Savaş Yeriyle İlgili Mekânlar (Rezmgâh, Leşkergâh, Ma‘reke, Mesâf)

II. GENEL OLARAK MEKÂN

II.4. Edebî Metinlerde Mekân

II.4.3. Coşku ve Heyecana Dayalı Metinlerde (Şiir) Mekân

II.4.3.1. Klasik Şiirde Mekân Tasavvuru

2.3. Savaş Yeriyle İlgili Mekânlar (Rezmgâh, Leşkergâh, Ma‘reke, Mesâf)

Rezmgâh ve ma‘reke; savaş meydanı, savaş alanı anlamlarına gelirken (Devellioğlu, 1996:581), leşkergâh, ordu yeri; mesaf ise savaş alanında saflar için belirlenen yer anlamına gelir (Devellioğlu, 1996:624). Savaş yeri ve ordugâh ile ilgili sözcükler, klasik şiirde özellikle memdûh övgüsü hususunda ele alınır. Savaş yeriyle ilgili mekânlar, Bâkî Divanı’nda bahçe, deniz, gökyüzü ve memdûh övgüsü; Fuzûlî Divanı’nda ise aşk, fitne, Bedir Savaşı (Fuzûlî, K.4/18) ve memdûh övgüsüyle ilgili hususlarda teşbih ve tasavvurlara konu edilir.

Aşk uğruna verilen mücadeleyle savaş yeri arasında ilgi kurulur. Bu bağlamda sevgilinin bakışları, ok temreni; âşığın bedeni ise savunmasız bir hedef olarak tasavvur edilmiştir. Fuzûlî, âşığın bedenindeki temrenlerin canına ateş düşürdüğünü, savaş meydanı kızışmadan bu okların -kendilerini emniyete almak için- güvenli bir yere çekilmeleri gerektiğini düşünür. Böylece âşığın gönlündeki yangının sevgilinin bakış oklarına zarar verme endişesiyle savaş alanlarında olayların kızışmasıyla meydana gelen/gelebilecek tahribat arasında benzerlik ilişkisi oluşturulur:

Düşdü od cânıma ey tende olan peykânlar

Kızmadan ma‘reke bir yana erinmen çekilin (Fuzûlî, G.159/6)

Savaş alanının ilişkilendirildiği sözcüklerden biri fitnedir. Bir ordunun gücünü dağıtma veya birliğini bozma konusunda başvurulan yollardan biri fitne çıkarmaktır. Fuzûlî, memdûhun ilim ve irfanıyla barışı gerçekleştirdiği günden beri yeryüzünde

hilelerin bozulduğunu, savaş alanlarındaki fitnenin ortadan kalktığını söyler. Savaş alanının fitneyle tavsif edilmesinin (ma‘reke-i fitne) temelinde, fitne ve fesadın söz konusu devirde yaygın olması ve düşmanın en önemli silahı olarak telakki edilmesi düşüncesi vardır:

Hakîm-i ma‘rifetin sulha mültefit olalı

Bozuldu ma‘reke-i fitne vü bisât-ı hiyel (Fuzûlî, K.23/20)

Klasik şiirde bir durum belli yönleriyle tasvir edilirken bazı doğal mekân veya unsurlar, söz konusu durumla benzerlik noktasında ilişkilendirilir. Fıstık ağacının, tuğunu çiçeklerin ordugâhına kurduğu ileri sürülür. Böylece çiçek bahçesi ordugâha, bahçedeki fıstık ağacı ise sancaktara benzetilir. Bu benzetmenin temelinde her ne kadar biçimsel benzerlikler olsa bile bu durumun, “ruhsuz ve hissiz gibi görülen bitkilerde

insani ve İlahi bir taraf bulunduğu anlayışından” (Yıldırım, 2004:171) kaynaklandığı

düşünülür:

Dikdi leşkergeh-i ezhâra sanavber tûgın

Haymeler kurdı yine sahn-ı çemende eşcâr (Bâkî, K.18/7)

Deniz, dalgalı hâliyle varlıkları batırıp yutma özelliğine sahiptir. Bâkî, Osmanlı ordusundaki yiğit askerlerin düşmanı timsah gibi yuttuğunu, böylece ordugâhın deniz gibi göründüğünü ifade ederek ordunun neferlerini timsaha, orduyu ise düşmanı yakalayıp yok etme konusunda denize benzetir:

Nehengâsâ dil-âverler ‘adûyı yutdılar gitdi

‘Aceb deryâ imiş hakkâ bu leşkergâh-ı ‘Osmânî (Bâkî, K.14/21)

Gökyüzü, ihtiva ettiği kozmik unsurlar ve hareketliliğiyle savaş yerine benzetilir. Gökyüzünün kılıç oynatıcısının, altın işlemeli bir kılıç ile savaş alanına girdiği ileri sürülür. Böylece savaş ve kötülüğün sembolü olup kırmızı renkli olması hasebiyle “tîgzen-i Âsman” olarak bilinen Merih (Mars) ile (Soyyiğit, 2006:41) övülen kişinin savaş alanındaki kahramanlığı arasında benzerlik ilişkisi oluşturulur:

Bir tîg-i zer-nişân ile girmişdi ‘arsaya

Şemşîr-bâz-ı ma‘reke-i sahn-ı âsmân (Bâkî, K.1/6)

Memdûh, heybetli görünüşü ve savaş meydanlarındaki başarısı nedeniyle yüceltilir. Bâkî, hükümdarı savaş alanlarının en yüksek rütbelisi olarak görür (Bâkî, K.1/13) ve bir komutan olarak memdûhun elde ettiği payeye işaret eder. Ayrıca bahtı kötü olan insanların onun gibi talihli biriyle aynı savaş alanında bulunmayacağını (Bâkî, G.326/4) ifade ederek ordusunu teşkil eden askerlerin erdemliliğine göndermede

bulunur. Savaş meydanlarında düşman ordularına korku vermenin bir yolu da teçhizat ve donanım yönüyle iyi hazırlanmaktır. Bu bağlamda Bâkî, memdûhun kırmızı elbisesiyle savaş meydanlarında kâfirlere korku saldığını düşünür, aynı zamanda muharebe sürecinde teçhizatın önemine işaret eder:

Ceng meydânında yâ hod kırmızı dîbâ geyer

Rezmgâhun tâ mehâbet göstere küffârına (Bâkî, G.407/5)

Fuzûlî, savaş alanlarında gerçekleştirilen gaza ile güçlüklerin yok edildiğini söyleyerek (Fuzûlî, K.42/27) savaş alanlarını, sorunları çözme konusunda etkileyici bir güç olarak görür. Memdûhun kılıca benzeyen mizacı ve mızrağa benzeyen yaratılışı sayesinde toplumdaki ayrılıkların bittiğini düşünür. Böylece toplumsal düzenin inşası konusunda savaşların/savaş meydanlarının caydırıcı etkisini yüceltir:

Rezmgâhında mizâc-ı tîğ u tab‘-i rumhunu

Muhtelif kılmış tarîk-i iftirâk u iltiyâm (Fuzûlî, K.14/24)

2.3.1. Tuzak Yeri (Dâmgeh)

Dâmgeh, tuzak kurulan yer demektir. Bu mekân, doğrudan savaş yeri olmamasına rağmen herhangi bir amaç uğruna verilen mücadelenin zeminini karşıladığı için bu başlık altında incelenmesi uygun görülmüştür. İnsanın hayatta kalma veya makam, mevki elde etme düşüncesiyle mücadele ettiği bilinir. Bu süreç içerisinde kötü niyetli insanlar veya kaderden/felekten kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle insanın tökezlediği hatta elde ettiği makam ve mevkileri kaybettiği vakidir.

Klasik şairler, özelde dünyevî mansıpları genelde ise dünyayı tuzak olarak telakki ettikleri için bu unsurlara bağlanmayı doğru bulmamışlardır. Bâkî Divanı’nda dünyevî makamlar tuzak/tuzak yeri olarak tasavvur edilirken; Fuzûlî Divanı’nda aşk, tuzak/tuzak yeri olarak tasavvur edilmiştir.

Bâkî, Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine yazdığı mersiyede, Sultan Süleyman’ı emsal göstererek dünyanın geçiciliğini anlatmaya çalışır. Şan ve şöhrete bağlanmayı tuzakta esir kalmakla aynı mesabede görür. Kanuni Sultan Süleyman’a bile itibarının fayda sağlamadığını belirterek “insanları av, şan ve şöhreti tuzağa konulan

yem, gelip geçici olan dünyayı ise tuzak” (Gürsu, 2011:5) olarak tasavvur eder: Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng

Elest meclisinde İlahî aşka giriftar olup anasır âlemine gönderilen gönül (âşık), yaşanan ayrılık hasebiyle Mutlak Varlık’ı düşünmek ve O’nun yokluğunun verdiği acılarla tuzağa düşmüş gönül kuşu gibi mücadele etmek zorunda kalır. Bu bağlamda Fuzûlî, ey gönül kuşu, melâmet taşlarıyla kolun kanadın kırılmadan aşk tuzağından bir kenara çekil, diyerek gönlü kuşa, aşkı tuzağa benzetir ve aşk tuzağına düşmenin bazı zorlukları kaçınılmaz kılacağını düşünür. Aşk duygusu, elest meclisinde tadıldığı için âşığın kendisini bu duygudan koruma veya kurtarma şansı yoktur. Bu tasavvuruyla Fuzûlî’nin, aşk tuzağından kurtulmanın yolunu göstermekten ziyade, melâmet sürecinin daha yumuşak bir biçimde geçirilmesi konusunda uyarıda bulunduğu düşünülür:

Dâmgâh-ı aşkdan tut bir kenâr ey murg-ı dil

Sınmadan seng-i melâmetden per ü bâlin senin (Fuzûlî, G.168/6)

2.3.2. Savaş Yeriyle İlgili Mekânların Sayı, Oran ve İçerik Bakımından Değerlendirilmesi

Savaş yeriyle ilgili mekânların karşılayan sözcüklerin divanlarda kullanım sayısını Tablo 10, kullanım oranını Grafik 10 vermektedir. Buna göre savaş yeriyle ilgili mekânları karşılayan sözcüklerin toplam kullanım sayısı, Bâkî Divanı’nda 11, Fuzûlî Divanı’nda 7 olarak tespit edilmiştir. Bu sayıların toplamı, Bâkî Divanı’nda %61’e, Fuzûlî Divanı’nda %39’a tekabül eder. Bâkî Divanı’ndaki toplam kullanım sayısı ve oranının Fuzûlî Divanı’ndan fazla olmasının nedeni, savaş yeriyle ilgili sözcüklerden “leşkergâh”ın, sözcük gruplarından ise “ceng meydânı”nın Fuzûlî Divanı’nda kullanılmamış olması; “ma‘reke” sözcüğünün ise -Fuzûlî Divanı’na göre- daha fazla kullanılmış olmasıdır. Bu durum, şairlerin -kendi- gerçekliklerini şiirlerine yansıttıklarını gösterir. Zira Bâkî, devletin yönetim erkânından (kazasker) olup devlet yönetimini ilgilendiren önemli sosyal ve siyasal olayların hem şahidi hem de paydaşlarından biriydi. Başta Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere devlet yöneticilerinin savaşlarda gösterdikleri kahramanlıkları, savaş alanlarındaki duruş ve mücadelelerini özellikle kasidelerinde tasvir etmiştir.

Tablo 10: Savaş yeriyle ilgili sözcüklerin divanlarda kullanım sayısı

Sözcükler Bâkî Divanı Fuzûlî Divanı

Ceng meydânı/Arsa-i ceng 2 1

Damgeh 1 1 Leşkergâh 2 - Ma‘reke 3 2 Mesâf 1 1 Rezmgâh/Arsa-i rezm 2 2 Toplam 11 7

Grafik 10: Savaş yeriyle iligili sözcüklerin divanlarda kullanım oranı

Savaş yeriyle ilgili mekânlardan rezmgâh, leşkergâh, ma‘reke ve mesâf

sözcükleri, Bâkî Divanı’nda 10, Fuzûlî Divanı’nda 6 kez kullanılmıştır. Bâkî Divanı’nda savaş yerinin; bahçe, deniz, gökyüzü gibi somut; Fuzûlî Divanı’nda ise aşk ve fitne gibi soyut kavramlarla ilişkilendirilerek tavsif edildiği görülür. Aşk, klasik şiirde âşığın/sâlikin ağyar/masivayla olan savaşımı üzerinden kurgulandığı için âşığın düçar olduğu zorluklar, savaş meydanında yaşanan durumlarla ilişkilendirilir. Böylece aşk uğruna verilen mücadelenin zorluğuyla savaşın kızıştığı meydan arasında benzerlik ilişkisi oluşturulur:

Düşdü od cânıma ey tende olan peykânlar

Kızmadan ma‘reke bir yana erinmen çekilin (Fuzûlî, G.159/6)

Tasvirî ifadelerinde oldukça gerçekçi olan Bâkî, Osmanlı ordusunun caydırıcı gücüyle denizin gark edip yutma özellikleri arasında benzerlik ilişkisi oluşturur.

%61

%39 Bâkî Dîvânı

Ordunun hareketliliği ve gücünü, denizin dalga ve girdaplı hâlini anımsatacak şekilde tasvir eder. Bâkî’nin savaş yerinde yaşanan sahneyi, somut kavramlarla tavsif etmesi, aynı zamanda onun gözlem gücü hakkında da fikir verir:

Nehengâsâ dil-âverler ‘adûyı yutdılar gitdi

‘Aceb deryâ imiş hakkâ bu leşkergâh-ı ‘Osmânî (Bâkî, K.14/21)

Tuzak yeri (damgeh), Bâkî ve Fuzûlî divanlarında birer kez kullanılmıştır. Bâkî

dünyevî makamları (Bâkî, Ms.1-I/1), Fuzûlî ise aşkı tuzak yeri olarak tasavvur etmiştir. Bâkî, mutasavvıf bir şair gibi dünyanın geçiciliğini nazara sunarak şan şöhret tuzağından uzak durmanın gerekliliğini savunurken; Fuzûlî aşk tuzağına düşmeme konusunda temkinli olmanın gerekliliğini savunur. Böylece her iki şair de tuzağı kapalı mekân algısıyla değerlendirir:

Dâmgâh-ı aşkdan tut bir kenâr ey murg-ı dil

Sınmadan seng-i melâmetden per ü bâlin senin (Fuzûlî, G.168/6)