• Sonuç bulunamadı

II. GENEL OLARAK MEKÂN

II.4. Edebî Metinlerde Mekân

II.4.3. Coşku ve Heyecana Dayalı Metinlerde (Şiir) Mekân

II.4.3.1. Klasik Şiirde Mekân Tasavvuru

2.1. Barınma Mekânları

2.1.1. Ev (Beyt, Hâne, Hân-mân, Âşiyân, Yuva, Külbe)

2.1.1.2. Harem, Harîm

Harem; ev, konak ve saray gibi barınma mekânlarında kadınlara ayrılan bölüm (Akalın vd., 2011:1049), herkesin girmesine müsaade edilmeyen kutsal yer, Mekke ve Medine şehirlerinin civarı (Devellioğlu,1996:329) anlamlarına gelir. Klasik şiirde barınma mekânlarının cüzü anlamının yanıda “Harem-i Şerif” olarak bilinen Kâbe’yi karşılayacak biçimde de kullanılır.

Bâkî Divanı’nda “vuslat” sözcüğüyle tavsif edilen harem, sevgilinin mahallesi ve eşiği, cennet, bahçe, otoriteyi temsil eden mekânlar ve Kâbe’yle ilgili hususlarda teşbih ve tasavvurlara konu edilir. Fuzûlî Divanı’nda da “vuslat” sözcüğüyle tavsif edilen harem; cennet ve sevgiliyle otoriteye ait mekânların övgüsü hususlarında teşbih ve tasavvurlara konu edilir.

Harem’in tavsif edildiği kavramlardan biri vuslattır. Sevgilinin haremi, vuslat makamı olarak tasavvur edildiği için bu tavsifin yapıldığı düşünülür. Bâkî, aşk yolunu, vuslat haremine ulaştıran doğru yol olarak görür (Bâkî, G.317/6) ve şebnem gibi temiz yaradılışlı olmayı, bu yola düşmenin ilk şartı olarak değerlendirir. Bu yaklaşım, maddî ve manevî anlamda temiz/kutsal olan mekânlara yalnızca arınan insanların varabileceğini gösterir:

Sahn-ı harîm-i vaslına düşmek murâd ise

Fuzûlî, sevgilinin haremine alınmadığı için aşk gamını çekme konusunda Mecnûn’dan eksik kalır tarafının olmadığını ifade eder. Bu yaklaşımıyla sevgilinin haremine varmanın büyük sıkıntılara düçar olmayı kaçınılmaz kıldığını düşünür:

Şimdi Mecnûndan gam-ı ‘aşk içre sanman kem beni

Yâr hod kılmaz harîm-i vaslına mahrem beni (Fuzûlî, Trc.1-II/4)

Harem, sevgilinin mahallesinin cüz’ü olarak ele alınır. Âşığın parça parça edilen ciğerinden dökülen kandan kûy’un hareminin, lale bahçesine dönüştüğü ileri sürülür (Bâkî, G.216/4). Ayrıca sevgilinin kûy’unun haremine varan âşıkların -ilgisizlik nedeniyle- mutsuz oldukları ileri sürülür. Bu yaklaşımlar, sevgilinin kûy’unun hareminin yer yer cezalandırma mekânına dönüştüğünü gösterir:

Erbâb-ı ‘aşka sabr u tesellî tarîki yok

Varan harîm-i kûyuna nâ-şâd olup gider (Bâkî, G.141/4)

Harem, hususî mekân özelliği taşıdığı için bu mekâna izin ile girilir. Fuzûlî, güneşin sevgilinin hareminin penceresinden izinsiz girme durumuyla kölenin padişahın haremine küstahça girme ihtimali arasında benzerlik ilişkisi kurar. Bu yaklaşım, sevgilinin haremini yalnızca ağyardan değil insan dışındaki varlıklardan bile âşığın koruduğunu ve oraya izin alınarak girilmesi gerektiğini gösterir:

Revzeninden koma kim gün düşe halvetgehine

Harem-i şâha ne lâyık gire çâker güstâh (Fuzûlî, G.59/4)

Sevgilinin eşiği, klasik şiirde muhtelif yönleriyle tasvir edilir. Bâkî, sevgilinin eşiğinin taşını yastığa, hareminin toprağını ise döşeğe benzetir. Böylece sevgiliye ait olup -görünüş itibariyle- değersiz olan mekânların, âşık için büyük bir öneme sahip olduğuna işaret eder. Yastık ve döşek, aynı zamanda sağlanmak istenen yakınlığın sembolleridir. Âşığın bu -değersiz- unsurlarla iktifa etmesi, onun samimiyet ve kanaatkârlığının göstergesidir:

İşigün taşı ile hâk-i harîmün besdür

Bâkî-i haste-dile bâliş ü bister yirine (Bâkî, G.422/7)

Sevgiliye yücelik veya kutsallık izafe edildiğinde başvurulan yollardan biri, sevgiliye ait mekânlar ile kutsal veya kozmik mekânlar arasında benzerlik ilişkisi kurmak veya söz konusu mekânları üstünlük noktasında karşılaştırmaktır. Bu bağlamda Bâkî, sevgilinin eşiğini, gökkubbe; haremini ise cennet bahçesiyle aynı mesabede görür:

Haremün ravza-i cinâne deger

Fuzûlî, sevgilinin haremini cennetin madde âlemindeki numunesi olarak tasavvur eder. Zaten âşık nazarında sevgilinin haremi ve kûy’u bir cennettir. Hatta yer yer cennetten de üstün olarak da görülür. Cennet, varlığına inanılan kutsal mekânlardan biridir. Müslümanların madde âlemindeki çabalarının temelinde, cennete girme isteği vardır. Bu yaklaşım, sevgilinin haremine kutsallığın atfedildiğini ve söz konusu mekâna herkesin varmak istediğini gösterir:

Harîm-i kûyunu göster nümûne eyle sevâb

Kim ola cennet için halk tâ‘ate mâ’il (Fuzûlî, G.176/4)

Harîm ile bahçe arasında ilişki kurulur. Bâkî, gül bahçesinin Nigaristân’ı kıskandıracak kadar güzel olduğunu ifade eder. Nigaristân, Çinli ressam Mani’nin resim mecmuası olup ideal güzelliğin tasvirinde yararlanılan araç olarak görülür. Bâkî’nin bu mukayesesinin temelinde söz konusu mekânı yüceltme amacı vardır:

Harîm-i gülsitân reşk-i Nigâristân-ı Çîn oldı

Zemîn nakşın gören tercîh ider şimdi zamân üzre (Bâkî, G.419/2)

Bâkî, harem/harimi; ev, konak veya saray gibi mekânların cüzü anlamının yanında kutsal mekânlardan Kâbe veya Kâbe’nin etrafı olarak ele alır. Bu bağlamda âşıkların, sevgilinin mahallesindeki inlemelerini, Kâbe’nin etrafından gök kubbeye yükselen “Lebbeyk!” seslerine benzetir. Bu yaklaşımıyla sevgilinin mahallesindeki yakarışlara kutsallık atfeder ve söz konusu mekânın etrafını Kâbe’nin etrafıyla özdeşleştirir. Bütün bu tasavvurların temelinde, sevgilinin ilahî sevgili olarak telakki edilmesi düşüncesi vardır:

Haremden na‘re-i Lebbeyke Lebbeyk irdi eflâke

Ser-i kûyunda gûyâ nâle-i ‘uşşâk-ı şeydâdur (Bâkî, G.65/2)

Memdûha ait mekânların haremi yüceltilir. Bâkî, memdûhun hareminin, Çin puthanesindeki güzelleri/putları imana getirecek huri yüzlülerle dolmasını ister. Bu düşüncesiyle güzelliğin varlıkları etkileme gücüne işaret etmenin yanı sıra, memdûhun mahremi olarak bilinen mekânları bile dava ve düşüncesine hizmet etme aracı olarak tasavvur eder ve haremi ideal güzelliğin tezahür yeri olarak düşünür:

Hûr-sîmâlar ile şöyle pür olsun haremün

Görüp îmâna gele anı sanem-hâne-i Çîn (Bâkî, K.26/35)

Hârem, Fuzûlî Divanı’nda da memdûh övgüsü bağlamında ele alınır. Memdûhun haremi; Kevser sâkîsi (Fuzûlî, K.19/13), gül bahçesi (Fuzûlî, K.40/26) ve fakirlerin ihtiyaç kapısı olarak görülür. Memdûhun hareminde karşılanan ihtiyaçlar sayesinde,

Harem (Kâbe) tavafının kişiye farz olacağı ifade edilir. Böylece memdûhun haremi, manevî anlamda yücelme vesilesi olarak tasavvur edilir:

Harîm-i dergehine azm eden fakîrlere

Nisâb-ı ni‘met ile farz olur tavâf-ı Harem (Fuzûlî, K.16/17)